Kristin Hannah’nın çok satan kitabı Firefly Lane’nin (Ateşböceği Yolu) dizi uyarlaması, 3 Şubat’ta Netflix üzerinden meraklılarıyla buluştu. Sezon, 45-50’şer dakikalık 10 bölümden oluşuyor. 2. sezonun olup olmayacağına dair bir haber şimdilik yok.

Dizide, 70’lerden 2000’ler başına kadar uzanan bir zaman diliminde, iki çok yakın arkadaşın inişli-çıkışlı hayat yolculuğuna şahit oluyoruz.

Kitap serisi ülkemizde Pegasus Yayınları tarafından yayınlanıyor.

70’ler başında açtığımız hikayede küçük Tully ile tanışıyoruz. Anneannesiyle yaşayan Tully; uyuşturucu bağımlısı, koyu bir aktivist ve hippi annesi Cloud ile yaşaması için onunla gönderiliyor ama bu durum fazla uzun sürmüyor. Birkaç yıl sonrasında Cloud geri dönüyor ve bu sefer uyuşturucuyu bırakacağı konusunda kendine güveniyor. Kızıyla ilgilenebileceğine inanıyor ve anne-kız birlikte, Washington’ın Firefly Lane’ine (Ateşböceği Yolu’na) taşınıyorlar.

Temelde üç zaman dilimini, paralel (arada bazı ileri-geri gidişler de içeren) bir kurguyla izlemeye koyuluyoruz.

70’lerde, liseye geçmesine az bir zaman kalan, kendine özgüveni tam, akıllı, havalı ve popüler bir kız olan Tully, yeni taşındığı Ateşböceği Yolu’nda Kate ile tanışıyor. Kate onun aksine oldukça içine dönük, utangaç, fazla arkadaşı olmayan biri. Kısa sürede ömür boyu sürecek ve görenleri özendirecek bir dostluğun tohumlarını ekiyorlar.

80’lerde, kızları Gazetecilik bölümünü bitirmiş ve profesyonel iş hayatına yeni atılmış olarak buluyoruz. Tully oldukça hırslı ve TV sektöründe önemli bir yüz olma çabasında. Kate daha sakin, kariyerini biraz daha oluruna bırakmış, aşkın ve daha mütevazi hayallerin peşinde ama geleceği için heyecanlı vaziyette.

2003’te ise Tully’yi The Girlfriend Hour isimli, adeta Ellen ve Oprah ile yarışabilen, çok başarılı bir sabah programının sunucusu olarak buluyoruz. Çok zengin olmuş, ultra lüks bir evde yaşayan Tully Hart, hayatında uzun soluklu bir ilişki yaşayamamış. Neredeyse Kate dışında bir yakını yok. “Baştan yaratma” odaklı sabah şovundan artık tatmin olmadığını ve gazeteci kimliğini unuttuğunu fark ediyor. Depresif bir dönemden geçiyor ve hayatını sorgulamaya başlıyor.

Kate Mularkey ise ergen kızıyla iletişim kurma problemleri yaşayan, boşanma arifesinde bir kadın. Çocuğunu büyütmek için yıllar önce geride bıraktığı kariyerine bir şekilde devam edebilmek ve romantik hayatında yeni heyecanlar yaşamak istiyor.

Tully’ye Katherine Heigl, Kate’e ise Sarah Chalke hayat veriyor. Genç Tully olarak Ali Skovbye’ı, genç Kate olarak da Roan Curtis’i izliyoruz.

Diğer karakterlere kısaca göz atarsak:

Johnny Ryan (Ben Lawson): 2003’te, Tully’nin şovunun yapımcısı. 80’lerde kızların patronu, Kate’in hoşlandığı ve şimdilerde boşanmaya hazırlandığı kocası. Esasında bir savaş muhabiri ve orijinal işine dönme niyetinde.

Cloud (Beau Garret): Tully’nin annesi. Hippi, özgür ruhlu ve politik konularda sert fikirleri var. Tully, annesinin uyuşturucu probleminden ve aykırı kişiliğinden utanıyor. Öyle ki yeni taşındıkları Ateşböceği Yolu’nda, etrafındakilere onun kanser olduğunu söylüyor.

Marah (Yael Yurman): Kate’in 14 yaşındaki kızı. Tully’yi adeta yakın bir arkadaşı olarak görüyor ve birçok konuda annesinden çok ona güveniyor.

Max Brody (Jon-Michael Ecker): Uzun soluklu ilişkilerle alakası olamayan Tully ile romantik bir ilişkiye girmeye çalışıyor. Bir acil tıp teknikeri.

…zengin yan karakter havuzundan diğer bazı isimler.

Birkaç yıl önce Kristin Hannah’nın bu ikilemesini ve birkaç kitabını daha okumuştum. Geriye dönüp baktığımda Lifetime ve hatta Yeşilçam filmi senaryosu tadında olduklarını düşünsem de Ateşböceği Yolu’yla, yakında bir sinema filmi uyarlaması çıkacak olan Bülbül’ü güzel hatırlıyorum diyebilirim. İlgilenenlere tavsiye de ederim. Ateşböceği Yolu’nun dizi uyarlaması, zor ama altından kalkılırsa güzel olacak bir işti. İlk sezon itibarıyla beklediğimden farklı ama sonuç olarak güzel bir iş oldu.

2. kitap, hayranların yoğun isteği üzerine yazılan, esasında çok da uyarlanabilecek bir olay örgüsü olmayan, farklı kafada bir kitaptı. Dolayısıyla ilk kitabı direkt mini dizi şeklinde uyarlayıp bitirirler diye tahmin ediyordum. Ama özellikle ilk birkaç bölümden sonra farklılıklar ve yenilikler artmaya başladı. Dizi özünde kitaba sadık kalsa da hafiften kendi yolunu çizmeye başladı. Kitabın önemli birçok olayına hiç girmedi bile. Sezon finalinde ise ucunu gayet açık bir şekilde bırakıp gittiler. Belli ki birkaç sezon yapma niyetindeler ve Ateşböceğinin Şarkısı’ndan bile zorlayıp bir sezon çıkarabilirler gibi görünüyor.

Kitaptaki doğrusal zaman çizgisine karşın dizide, yazdıklarımdan da anladığınız üzere This is Us tarzında bir kurguya giriştiler. Başta zorlansam da sonradan alıştım, yakıştırdım ve bu halinin bu dizi uyarlaması için daha doğru olduğuna karar verdim. Yeni detayları genel olarak sevdim. Katherine Heigl ve Sarah Chalke’u oldukça başarılı buldum. Gençliklerini canlandıran oyuncuları da çok isabetli seçtiklerini düşünüyorum. Geriye kalan oyuncularımız da hiç fena değillerdi. Set tasarımı ve makyaj gibi önemli unsurların altından gayet iyi kalktılar.

Mendilleri hazırlayıp başına oturduğum ilk sezon beklediğim kadar sert değildi. Yer yer keyifli, yer yer hüzünlü, seyircisini kolayca içine alabilen, tatlı bir dizi seyretmiş oldum. Seyredecek olan herkese iyi seyirler dilerim.

Fragman

Not: Diziyle ilgili daha önce şurada yorum yapılıyordu.