Apple TV+ draması The Buccaneers 8 Kasım’da başlıyor.
3 yorum abidin77 21 Ekim 2023 18:30
Apple TV+, Pulitzer ödüllü yazar Edith Wharton’un aynı adlı bitmemiş son romanından ilham alan dönem draması The Buccaneers’ın fragmanını yayınladı.
Katherine Jakeways’in yaratıcısı olduğu dizinin ilk 3 bölümü 8 Kasım’da yayınlanacak. Kalan bölümler ise 13 Aralık’taki sezon finaline kadar haftada bir bölüm olarak ekranlara gelecek.
Kristine Froseth, Alisha Boe, Josie Totah, Imogen Waterhouse ve Aubri Ibrag’ın yanı sıra Christina Hendricks, Mia Threapleton, Josh Dylan, Guy Remmers, Matthew Broome ve Barney Fishwick dizinin kadrosunda yer alan oyuncular.
8 bölümlük dizi, 1870’lerde geçen, gelenekçi, kibirli Londra’ya akın eden, eğlenceyi seven ve heyecan arayan Amerikalı kızlardan oluşan bir grubu konu alıyor. Onların gelişi bir Anglo-Amerikan kültür çatışmasını başlatır. Kocaları ve unvanları güvence altına almak için gönderilen bu kızların kalpleri bundan çok daha fazlasını hedefliyor ve “evet, kabul ediyorum” demek sadece başlangıç.
Hikaye Nan (Frøseth) ve Virginia St. George (Waterhouse) adlı iki kız kardeş hakkında. Üst sınıftan zengin İngiliz erkeklerle evlenmek umuduyla İngiltere’ye gidiyorlar. Ancak onlar için bu hiç de kolay değil. Yolculukları sırasında yüksek sosyeteye nasıl uyum sağlayacaklarını, acımasız züppelikle nasıl başa çıkacaklarını ve romantik zorluklara nasıl dahil olacaklarını öğrenmek zorundalar.
Roman, Yaldızlı Çağ’da sınıf, sosyal hareketlilik ve Amerikan ile Avrupa kültürlerinin çatışması temalarını keşfetti. İngiliz yüksek sosyetesine girmeye çalışan Amerikalı kadın varislerin dünyasına ve bu yeni ve alışılmadık dünyaya yön verirken karşılaştıkları zorluklara eleştirel bir bakış sağladı.
Tamamı kadınlardan oluşan yaratıcı bir ekibin liderliğindeki The Buccaneers’ın senaryosunu, dizinin yaratıcısı da olan Katherine Jakeways yazdı. BAFTA Ödülü sahibi Susanna White, dizinin yönetmenliğini üstlendi. Jakeways, White ve BAFTA Ödülü adayı Beth Willis dizinin yönetici yapımcıları.
Fragmanda Olivia Rodrigo’nun hit şarkısı “all-american bitch” ve Miya Folick’in yepyeni single’ı “What We Wanna” yer alıyor. Müzik odaklı dizi, 1870’lerin İngiliz aristokrasisini, Stella Mozgawa (Warpaint grubundan) tarafından yapılan modern bir müzikle harmanlıyor. Dizi, Taylor Swift, Maggie Rogers, Bikini Kill, Yeah Yeah Yeahs, Angel Olsen, Brandi Carlile ve daha fazlasını içeren günümüzün en iyi kadın sanatçılarının şarkılarının yanı sıra Folick, Lucius, Alison Mosshart, Warpaint, Gracie Abrams, Sharon Van Etten, Bully, Danielle Ponder ve dizi bestecileri AVAWAVES’in orijinal müzikleriyle dolu.
yorumlar
S01E01
Kristine Froseth, Alisha Boe ve Christina Hendricks’i barındıran kadrosuyla cazip görünüyordu. Bir şans vereyim dedim ben de. 15 dakika kadar izledim. Karakterler, tepkiler, sunum … Her şeyiyle dönem gerçekliğinden o kadar uzak ki cidden … Feci dağıtıyor haliyle izlerken insanı. Benden pas.
Downton Abbey’in içine Bridgerton kaçmış gibi bir dizi çıkmış ortaya. Üst tabakanın hayatını işin içine biraz da alternatif bir dünya katarak anlatıyorlar. Bu nedenle ‘woke’ diye etiketleyenler gördüm ama beni rahatsız etmedi. Müziklerinin günümüzden alınması da güzel eşlik etti.
Hatta Seadown’ı çık, gayet olur bir hali de var. Jinny’nin kadınların eski dönemdeki konumu/rolü üzerinden kimi zaman çaresiz kimi zaman işe yaramaz halleri de sinirimi bozdu açıkçası ama onu da alıp Seadown’a ekledim. Tüm o manipülatif ve istismar edici davranışlarıyla son dönemde en sinir olduğum dizi karakteri olsa gerek.
Bir de Dük’ü diğer erkek başrol olarak biraz daha iddialı yazsalardı keşke. Bu haliyle de yerinde bir ikilem ortaya çıktı ama karakterin silik taraflarını konumuyla örtüp durmalarından iyi olurdu hiç değilse. Benim Guy’ı da özellikle destekleyesim gelmedi çünkü, belirsiz bir tarafla ilerledim.
Guy’ın sebeplerini anlıyorum mesela, hatta destekliyorum… da sezon sonunda hamile Jinny’yi Guy’la aynı arabaya bindirip uzağa göndermek nasıl bir şeydi gerçekten? Birbirlerine mi kitlediniz, neye benzedi bu şimdi?
Nan’in Dük’le evlenmesini bekliyordum ve istiyordum, o kısma şaşırmadım. Hatta şunca şeyden sonra Jinny’nin Seadown’dan kurtulacağını da bekler hale gelmiştim. Biraz da ‘intervention’ tipinde oldu ama güzel oldu.
Ufak bir eleştirim de aynı noktaların karakterler arası tekrar etmesiydi. Bu dönemde olmayacak şey değil de Guy, Mabel ve hatta Nan derken mantık evliliği forever oldu bir ara. Sonra ikisi böyle olmayacağını anladı zaten. Nan de ailesini düşünerek mi hareket etti yoksa Dük’ün kabul edilebilir seçenek olduğuna mı ikna oldu, karıştı orası sanki ama nihayetinde evlendiler işte.
Not: Eğer zaman atlamasını kısa tutarlar ve Nan doğum da siyah bir çocuk doğurursa vallahi gülerim ^.^ Güzel bir skandal olur.
Gerçi sezon finalinin sonunda Nan’in annesi geldi dediler, o nedenle birkaç birden koyamazlar herhalde. Nikahtan hemen sonra balayına gidip haftalar sonra döndüler, yapacaklarsa o başka tabii.
2. sezonda görüşürüz.
+Leighton Meester