Endeavour || Tanıtım
31 yorum unfortr 07 Aralık 2015 09:24
1960’lı yıllara olan yolculuğumuz başlıyor. Bir ressamın elinden çıkmışcasına tablo gibi önümüze serilen, zarif mimarisi eşliğinde Oxford manzaralı bir dedektiflik macerasına atılıyoruz. Genç dedektif Morse karmaşık cinayetleri üstün zekası ile çözerken, biz de bir yandan çayımızı veya kahvemizi yudumlayıp, öte yandan biraz beyin jimnastiği ile bulmacanın eksik kısımlarını tamamlayıp cinayetleri kimlerin işlediğini tahmin etmeye çalışacağız. Bu zevkli, bir o kadar da uğraş gerektiren maceramıza siz de katılmak ister misiniz?
- Endeavour, ITV’nin 1997-2000 yılları arasında 13 sezon süren dizisi Inspector Morse’un öncesini anlattığı uzantısıdır. Yani Morse’un 1960’lı yıllardaki çömez dedektiflik günlerine gidiyoruz.
- Yine ITV’de 2007-2015 yılları arasında 9 sezon yayınlanan Lewis dizisi de Inspector Morse’tan doğmadır.
- Inspector Morse’un her şeyden önce, Colin Dexter tarafından yazılan 13 serilik bir polisiye roman olduğunu belirtelim.
- Endeavour, Inspector Morse dizisinin 25. yılı şerefine 2012 yılında 90 dakikalık televizyon filmi olarak ekranlara geldi.
- Gelen olumlu yorumlar üzerine bu sefer 2013 yılında yayınlanmak üzere 4 bölümlük sipariş aldı.
- Dizinin 2. sezonu dahil yayınlanan 9 bölümün de süreleri 90’ar dakikadır.
- Dizi yayınlandığı günler reyting diliminden yüzde 25’lik bir pay kapıp ortalama yedi milyon İngiliz’i ekranları başına toplamayı başardı.
Genç dedektif Morse (Shaun Evans) çelişkiler içinde kararsız bir ruh haline sahiptir. Bir yandan yalnızlığından hoşnutken, bir yandan da insanların içine karışamamaktan dolayı pişmanlık duyar. İnsanlarla ilişkilerinde anlaşılamamaktan dolayı sorunları vardır. Toplumun içine karışmaktan ve bir yere veya kimseye bağlı olmaktan korkmaktadır. Asla sahip olamayacağı kadınlara ilgi duyar. Onun edebiyata ve müziğe olan ilgisi melankolik kişiliğinin huzur bulma çabasının bir sonucudur. Bu karakteristik yapısının şekillendiği yer ise doğup büyüdüğü hissiz, sessiz ve soğuk bir kasabadan gelmektedir.
Oxford Üniversitesi’nde başarılı bir öğrenciyken mezun olma aşamasında burayı terk eder. Bilinmeyene doğru olan bu kaçışının nedeni ise sevdiği kadının onu terk etmesidir. Nişanlısı okulun ilk yıllarında aşık olduğu adama geri dönmüştür. Sevip kaybetmenin ruhunda açtığı yaralarla annesinin ölümünde olduğu gibi başa çıkamaması, onu bir sonraki durağı olan kraliyet kuvvetlerine götürür. Kendini bir yere ait hissetmeme duygusu ile başa çıkamaması neticesinde buradaki görevi de kısa sürer. Genç yaşına rağmen çıktığı hayat macerasında art arda gelen tatminsizlik duygusu, Carshall Newtown’da bağlı bulunduğu polis kuvvetlerinde de yakasını bırakmaz. İstifa mektubunu yazdığı sıralarda, Oxford’ta 15 yaşlarında kayıp bir kız için takviye polis kuvvetine ihtiyaç duyulur. Ekip içinde Morse’un da adı vardır.
İstifa mektubu cebinde Oxford’a gelen Morse’a tıpkı ekipteki diğer genç polisler gibi kayıt tutma ve gelen telefonlara cevap vermek gibi iş yükünü hafifletici görevler verilir. Kayıp kız vakası oldukça ilgisini çeken Morse, kendi çabalarıyla geç saatlere kadar çalışarak araştırmalarını sürdürür. Emniyet müdürü Thursday (Roger Allam), soruşturmada çıkmaza girdiği zamanlarda, kendisinde zeka parıltıları gördüğü Morse’u yanına dahil eder.
Mazoşist geçmişinin izlerini barındıran, aşk acısının hatıralarıyla bezeli Oxford’a dönüşü, Morse’un kendiyle yüzleşmesini ve geçmiş hatalarından ders çıkarmasını sağlayacak mı, izleyip hep birlikte öğreneceğiz.Morse: Ben iyi bir dedektifim.
Thursday: Ama kötü bir polissin. İlki öğretilemez ama ikincisini aptallar bile öğrenebilir.
Anlaşılacağı üzere Morse’da yetenek vardır ama biraz yoğrulmaya ihtiyacı vardır. Thursday gibi babacan karakterli bir müdüre denk gelmesi onun için bir şanstır. Thursday bir yandan mesleğin inceliklerini öğretirken, diğer yandan Morse’u başı boş bırakmak istemez. Bir nevi özel şoförü olarak kullanarak kendisine daha yakın tutarken, ailesi de Morse’u epey tanımıştır.Biraz da dizinin formülünden bahsedelim. Her bölümün ilk birkaç dakikasında konuya mevzu olan karakterler ve belli belirsiz ipuçları gösteriliyor. İlk başta anlamsız gelen bu sahneler bölümün sonlarına doğru ilerledikçe anlam kazanmaya başlıyor. Dolayısıyla buralar önemli, dikkatle izlemek gerekiyor.
Dizide bölümler, genellikle tek bir cinayet vakası ile açılırken olaylar bununla sınırlı kalmıyor. Parçaların yavaş yavaş birleştirilmesi aşamasında, konu daha da zenginleşerek yeni cinayetler ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bulmacanın parçaları daha bir genişleyerek konu daha bir karmaşık hal alıyor.
Tabii bunun yanında, Morse’un ruh halinin diziye çok hakim olup domine ettiğini söyleyelim. Özellikle karakterin müzik zevkinin opera olması dolayısıyla seçilen müziklerin tamamı oralardan geliyor. Merak etmeyin melodilerin atmosferi dinginleştirmesi uykunuzu getirmediği gibi ilerleyen bölümlerde kulağınız müziğe iyice aşina oluyor. Unutmadan, benim gibi antika arabalara merakınız var ise dizide bol bol arz-ı endam eden Jaguar’ların güzelliğine dibiniz düşebilir. Rahatta izleyin, iyi seyirler.
https://youtu.be/9GgoZbAckrk
yorumlar
Eline sağlık @unfortr. Dizi ilgimi çekti, bi ara denemeyi düşünüyorum.
Bir ara izlemeye niyetlendim. Tam başlayacakken vazgeçip başka diziler izledim. Bu tanıtımdan sonra kesinlikle şans vereceğim Eline sağlık @unfortr
Morse’un, birbirleriyle ne alakası olduğunu çözmeye çalıştığımız olayları puzzle gibi bir araya getirmesini izlemekten çok keyif alıyorum. Beni her defasında şaşırtmayı başarıyor. Operadan anlamam ama dizinin müzik seçimi çok başarılı. Morse, ne zaman taksa ve çalmaya başlasa plağı, ben de sesi yükseltip dinliyorum. Adamın zekası başkalarıyla iletişim kurması konusunda zaten problemler yaratırken, 60’lar İngiltere’sinde, kendi yaşıtlarının dinlediği şarkıları düşününce, daha da problemler yaşamaması beklenemezdi. Her şeyiyle farklı bir adam.
Başkomiser Bright’ın mıy mıy mıy konuşmalarına ve Morse’a davranışlarına sinir olsam da, arada kendisine gülmüyor değilim
Thursday olmasa Morse ne yapardı merak ediyorum.
bir baba gibi Morse’u koruyup kolluyor. Umarım gelecek sezonlarda başına bir iş gelmemiştir.
90 dakikanın su gibi akıp gittiği güzel bir polisiye dizi. Türü ve dönem dizilerini sevenler sakın kaçırmasın.
Ellerine sağlık @unfortr, her zamanki gibi keyifle okudum.
çok güzel bir diziymiş bu… tanıtım için teşekkürler.
3. sezonu olacak mı?
@sebnem: Olacak. 3 Ocak’ta başlıyor 3. sezon
Bu bölümün konuk oyuncu seçimini begendim. The Borgias bitti biteli bir yerlerde rast gelmemistim.
Bu bolum fena halde bir filme selam cakmis ama filmin ismini yazsam direk ispiyon olacak. Dugumun cozuldugu son on dakikayi izledikten sonra benim gibi hisseden buraya bir yaziversin.
Dizi zaten polisiye tarafi oldukca doyurucu akarken, diger yandan da degme donem dizilerine tas cikartan kalitede ilerlemeye devam ediyor. Bu ilk bolum bu yonden dizinin zirvesi olmus.
Sherlock’un baş döndürücü temposundan sonra morse’un dinginliği çok iyi geldi.dizi tek kelimeyle harika. Dönemin oxfordunu ve atmosferini çok iyi yansıtmışlar. Karakterler ayrı bir güzel işlenmiş. 4.sezon onayını alması en güzel haberlerden biri. 1960’lı yılların havası ortamı…zeka ve olay kurgusu ise tam bu türü sevenler için.kaçırmayın izleyin.bağımlılık yapıyor.
İlk 2 bölümden daha iyiydi.
Ayrıca
Bu sezonu 1 aydır falan izlemeye çalışıyorum. Niyeyse hep tıkanıyorum bölüm ortalarında. Bir bölümü 3 güne yayarak izlediğim oldu. İlk 2 sezon Sherlock‘tan daha etkileyiciyken 3’üncü sezon yanına bile yaklaşamadı bunların. Bakalım finalde biraz toparlayabilecek mi.
Bu dizi çok kaliteli olmasına rağmen sitede pek izleyeni olmayan dizilerden galiba. Dizi kendini çok konuşturmadığından da bu böyle devam ediyor. Benim diziye geç başlamam da biraz bu yüzden.
Şimdi 2. sezonun sonundayım. Bölümlerin 90 dakika olması bölümlere girmemi zorlaştırıyor açıkçası. Ama bölümler çok doyurucu olduğundan yavaş yavaş ilerlemek sıkıntı değil. Hem ne izlesem diye arandığımda dizinin orda olduğunu bilmek iyi hissettiriyor.
Karakter odaklı kalite kokan bir şeyler izlemek isteyen diziye bi göz atsın derim.
Season 5 First Look
Bir yerde çaktım ama yine de katili iyi sakladılar.
Konu akışkanlığı ile 90 dakika su gibi aktı. Ben bir de Oxford’a hayran olmaya devam ediyorum. Bu derece iyi korunmuş estetik harikası binalar dünyanın başka hangi yerinde var acaba?
Bıyık Morse yapmış.
Season 6 Trailer
Müziğe bayıldım
3 sene önce bir gün mutlaka izlerim deyip, üçüncü sezonunun ardından biriktirmeye başlayıp köşeye koyduğum Endeavour’a, elimde pek dizi kalmayınca geri dönmüş bulundum. 4’üncü sezonda kalmıştım, nihayet izleyip bitirdim. Hala hatırladığım gibi çok güzel bir dizi. 5 ve 6’yı da aradan çıkarıp yeni gelecek olan 7’nci sezonu da izlemeyi planlıyorum kısmetse.
Yine şık bir bölümdü. Belli başlı şüpheliler olmasına rağmen henüz hiç doğru tahmin edemedim.
Sanırım bu dizide, ana karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileri dışında ilk kez yan bir suç konusu işleniyor bu sezon. 2 bölümdür ortaya çıkan cinayetler ucundan kıyısından Eddie Nero ve tayfasıyla ilişkilendirildi, bu sırada Nero’nun iki mülkü kundaklandı. Hatta geçen bölüm sonunda Nero’nun Liam Fylnn isminde bir adamı bıçaklandı ve bu bölümde yine adı geçti. Hoşuma gitmedi değil. Herhalde finalde bağlanacaktır, merakla bekliyorum.
Bu arada Joanie de inatla Morse’u görmezden geliyor, bu yetmiyor çöpçatanlık yapmaya çalışıyor. Morse oğlum, madem böyle muamele göreceksin bu kızın peşini bırak. Sana kız mı yok allah aşkına.
Bu sezonu da tamamladım. Bir başlayınca insan bırakamıyor yahu, utanmasam 90 dakikalık bölümler az bile geldi diyeceğim. Her şeyiyle çok etkileyici bir dizi.
Cowley Karakol’u da kapandı. 6’ncı sezonda nereden ve nasıl devam edecekler merak ettim.
Müthiş bir final bölümüydü.
Bu sezon bizimkilerin sürekli ittirilip kaktırılmasını izlemek zordu açıkçası. Hele Bright. Yazık adamı trafiğe vermişler ya. Neyse ki o trafik görevi adamın hayatını kurtardı bir noktada. Güzel bir bağlantıydı. Şükür ki yedinci sezonda herkes yerli yerine dönüyor zaten.
Gelsin 7’nci sezon.
bu muhteşem dizinin 6 sezonunun alt yazısı olmaması çok kötü
3 bölümlük bu sezonu da tamamladım. Hem cinayetleriyle, hem de karakter ilişkilerinin geldiği nokta itibariyle (arada teklese de) yine başarılı ve dolu dolu bir sezondu.
İlk bölümden son bölüme kadar süren ana cinayet örgüsü ve sonradan ortaya çıkan kazara gerçekleşen ölümler mevzusu da güzel şekilde bağlanıp kapandı. Bu patika cinayetlerinde kafama takılan tek şey, bir tanesinin baya katanayla gerçekleşmesiydi (eğer yanlış görmediysem). Sonradan ortaya çıkan katil Carl Sturgis’in katana kullanabildiğine dair bir şey görmedik veya polis raporunda da böyle bir durum belirtilmemişti. Sanki hiç olmamış gibi geçti gitti. Adam da katil olarak pek inandırıcı değildi, sırf Thursday en baştan söylediği için haklı çıksın da Morse biraz ders alsın diye yazılmış hafif dandikçe bir katildi.
Yani 7 sezon geçmiş, sayısız cinayet aydınlatmışsınız, hala Morse’un dedektif içgüdülerinden şüphe etmek bana biraz saçma geliyor. Sonra adamın peşinden İtalya’ya gitmek zorunda kalıyorsun işte öyle. Koca adamsın Fred. Yapma gözünü sevdiğim. Bu adama koşulsuz şartsız güvenmen gerektiğini ne zaman öğreneceksin? Bak Strange bile öğrendi. Morse teoriyi paylaştı, tak Strange hemen o eve damladı. Şüphe etmek yok. Adam senden daha zeki.
2’nci bölümdeki cinayet, sezonun genelinde biraz zayıf kaldı denebilir ama yine de yenilir yutulur cinstendi. Irkçılık her zaman popüler bir konu ve bölüm içinde de yine iyi işlenmişti. Yalnız Polonyalılara İngiltere’de ırkçılık yapıldığını da ilk defa duydum, o enteresanmış.
Öte yandan Morse’un duyguları incinmeye devam ediyor, sevdiği kadın bir dolandırıcıya yardım ve yataklık eden bir sahtekar çıktı arkadaş böyle şans da anca Morse’a denk gelir herhalde. Neticede de öldü. Son sözleri te amo oldu ama ben inanmadım. Güzel de kadındı. Dolandırıcı Ludo’nun ise zaten ortaya çıkışı ve hikayeye dahil oluş biçimi bile bir acayipti, o kadar çok ekran süresi ayrılmıştı ki illa bir bokluk çıkacaktı.
Bu kazara ölümler muhabbeti Morse’la Thursday’ın arasını iyice bozmuş gibiydi ama sanırım İtalya macerasından sonra her şey normale dönecektir. Fred de keçi inadından vazgeçip kanıtlara bakınca olayı çözdü çok şükür. Sezonu İtalya’da tamamladık, bakalım seneye nerede açacağız.
Endeavour Morse romanları, kronolojik sırayla Türkçede ilk defa okurlarla buluşmaya hazırlanıyor-muş. Mylos Kitap tarafından yayımlanacak serinin ilk romanı Woodstock’a Son Otobüs, Anıl Ceren Altunkanat’ın titiz çevirisiyle çok yakında raflarda yerini alacak-mış.
Bu sezon, sanırım dizinin en zayıf sezonuydu. Son bölümde biraz toparlasa da bildiğimiz Endeavour kalitesinin epey uzağındaydı. Henüz 9’uncu sezon onayı da almamış ama alır herhalde.
Devamını bekliyoruz bakalım.
8. sezon Strange’e n’olmuş öyle yahu? İkinci bir Dan Stevens vakası
Şimdi bi gugılladım da kolesterolü yüksek diye yapmış bu işi. Sonuç pek güzel olmuş, maşallah.
Roman serisinin ilk kitabı “Woodstock’a Son Otobüs” 26 Mayıs’ta satışta.
Bitti…
İzlediğim en güzel dizi finallerinden biriydi. Bu kadarını beklemiyordum. Helal olsun.
Hepinizi ayrı özleyeceğim.
Sonradan ek: Thursday rolüyle Roger Allam’a bi ödül gitse yeriydi. Sadece 1 kere aday olmuş.
Çok güzel bir finaldi. Keşke devam etseydi. Özleyeceğim ve eminim çok arayacağım..
Diziye yakışır bir şekilde güzel bir final yapmış. Gerçekten hepsi özlenesi karakterlerle dolu, şık ve klas bir suç dizisiydi. Geçtiği dönem (60’lar) ve yer (Oxford) itibariyle de izlemesi hep keyifli oldu. Müzikleri de hep güzel eşlik etti. Daima iyi hatırlayacağım ve tavsiye edeceğim bir dizi olacak.
Doktor’un “shall we say two o’clock?”u da aklıma mıh gibi kazındı. Her defasında aynı tonu tutturmayı başardı adam, müthiş bir istikrar