Genius || Hiçlikten Sonsuzluğa Uzanan Yol — Tanıtım
106 yorum aserat 20 Mayıs 2017 09:18
Belgeselleriyle tanıdığımız, ancak son zamanlarda dizi işine de el atan National Geographic Channel, geçen yıl ekrana gelen Mars‘tan sonra iddialı bir yapımla daha karşımıza çıktı. Her sezonda insanlığa büyük katkılarda bulunmuş dahilerin hayatlarının konu alınacağı, Brian Grazer ve Ron Howard‘ın yapımcılığında ekrana gelen Genius (Türkçe adıyla ‘Deha’) beklenen başarıya ulaştığı gibi kısa sürede 2. sezon onayını da kapmayı başardı. Buyrun, kendisini biraz daha yakından tanıyalım.
KİMLİK BİLGİLERİ
Tür: Biyografi, Dram
Sezon/Bölüm Sayısı: İlk sezon 10 bölümden oluşuyor, henüz 4 bölümü yayınlandı.
Onay Durumu: Daha ilk sezonu başlamadan 2. sezon onayı aldı. (İlk sezon 20 Haziran’da sona erecek.)
Süre: 45-60 dakika
Yaratıcılar: Noah Pink & Ken Biller
Kanalı: National Geographic
Önemli Bağlantılar: Resmi Site – IMDb – Wikipedia – Facebook – Twitter – Youtube
KONU
Hikayemiz 1932’de, Nazi etkisinin yavaş yavaş görülmeye başlandığı Almanya’da başlıyor. Eşi Elsa’yla kendi halinde bir hayat süren Albert Einstein, ilk başta vatanını terk etmek istemese de sonrasında sorunun sandığından daha büyük olduğunu anlar ve Amerikan vatandaşlığına geçmeye karar verir.
Bundan sonrasında ise Einstein’ın gençliğine konuk oluruz. 1890’larda Zürih Politeknik’in kabul sınavlarına giren ve ikinci senede bu okula giren genç adam matematik ve fizik derslerindeki başarısının yanı sıra zengin bir hayal gücüne ve zaman zaman hocalarıyla ters düşmesine neden olan bir isyankarlığa sahiptir. Tabii böyle deyince sadece bilim var sanılmasın, kendisinin fırtınalı özel hayatı (özellikle bu dönemde tanıştığı Mileva Maric ile olan ilişkisi) da hikayede önemli bir yer tutuyor.
Özet olarak; dizide öğretim görevlisi pozisyonlarında yer almayı başaramayan, inatçılığı nedeniyle başı sık sık belaya giren ve bilim dünyasında yer edinmeye çalışırken kendini bir patent ofisinde bulan Albert Einstein’ın nasıl dünyanın en ünlü isimlerinden biri haline geldiğini görüyoruz/göreceğiz.
KARAKTERLER
- Albert Einstein: Kendisinden bahsetmeye, az çok bilinen şeyleri bir daha uzun uzun anlatmaya pek gerek yok. Ancak her ne kadar ünlü bir fizikçi olarak dünyaya büyük katkılarda bulunmuş olsa da kadınlarla olan ilişkisini ve bencilliğini izlerken sinirden deliye dönüyorum. Einstein’in şimdiki haline Shine filmiyle Oscar kazanan usta oyuncu Geoffrey Rush, gençlik haline ise Lovesick‘te rol almış olan Johnny Flynn hayat veriyor.
- Mileva Maric: Zürih Politeknik’in giriş sınavlarında, fizik ve matematik alanlarında Einstein’dan daha yüksek puan almış olan tek kişi. Einstein gibi hırslı biri, ancak onunla tanıştıktan sonra hayatı tamamen değişiyor. Karakteri daha önce Victoria‘da rol almış olan Samantha Colley canlandırıyor.
- Elsa Einstein: Einstein’in ikinci eşi ve aynı zamanda kuzeni. Kendisini sadece ilk bölümde görebildiğimiz için hakkında şimdilik pek bilgimiz yok, ufak kaçamaklarını sineye çekecek kadar eşine bağlı olduğunu görüyoruz. Kendisini özellikle Breaking the Waves filmiyle bilinen Emily Watson ete kemiğe büründürüyor.
- Philipp Lenard: Einstein’ın fizik hocası. Otoriter ve disiplinli bir adam. Öğretmenlerle sık sık zıtlaşan Albert’ı sürekli koruyor ve destek oluyorsa da çıkarları ters düşmeye başlayınca onun karşısında yer almaya başlıyor. Karakteri daha önce Game of Thrones‘ta rol almış olan Michael McElhatton canlandırıyor.
- Marie Winteler: Albert’ın Zürih’te okuduğu dönemde evinde kaldığı ailenin kızı. Güzel ve iyi kalpli biridir, Fransızca öğrenmesine yardım ettiği genç adamla aşk yaşamaya başlamıştır, ancak genç adamın gözü sadece bilimdedir. Karakteri canlandıran Shannon Tarbet‘in ilk önemli işi.
Yazarın Notu: Aslında dizi karakterler açısından oldukça zengin, ama hepsini yazıya alırsam sonu gelmeyeceğinden dolayı gerekli gördüklerimi ele aldım. Zaten karakterlerin çoğu Einstein’ın hayatının belirli dönemlerinde yer aldığı için dizide çok büyük bir yer de edinmiyor. Fritz Haber, Madam Curie ve Pierre Curie gibi ünlü fizikçiler de arada görünüp ağzımıza bir parmak bal çalıyor.
SON SÖZ
Genius, benim için Feud: Bette and Joan ile birlikte yılın en iyi yeni işlerinden biri. Gerek senaryo ve yönetim bakımından, gerekse setler, kostümler gibi tekniksel bakımdan gösterilen özenin kendini fazlasıyla belli ettiği bir yapım. Ancak Albert Einstein’a ölesiye hayransanız ve toz konduramıyorsanız bu diziyi izlemeyin. Çünkü yukarıda da değindiğim gibi genç Einstein’ın sevdiğinden değil, sadece sabah akşama bilim konuşabilmek için birlikte olduğu kadınlar, ihanetleri ve bencilliği derken kendisinden nefret edebilirsiniz.
Bir belgesel kanalında yayınlandığı için ne kadar dikkat çeker bilmiyorum, ama kalite açısından herhangi bir kablolu kanal dizisinden farkı yok. Einstein’ı oynayan iki aktör oldukça başarılı. Keza Mileva ve Marie’yi oynayan bayan aktrisler de hem güzel, hem yetenekli. Hikaye ilk dakikalarda sizi kendine çekiyor. Antoloji dizi (yani her sezon başka bir ismi konu alacak) olması da cabası. Bu diziyi izlemenizi sağlamanız için önünüze daha ne kadar argüman sunabilirim bilmiyorum, ama Genius kesinlikle harcadığınız zamana değecek. İyi seyirler.
FRAGMAN & JENERİK MÜZİĞİ
yorumlar
Trailer #2
Karakter Posterleri: 1 – 2 – 3 – 4 – 5
3. sezonun ana kahramanı İngiliz yazar Mary Shelley olacakmış.
Zaten başrole bir kadını koymak istiyoruz diyorlardı uzun zamandır, iyi seçim bence.
İyi olmuş.
İlk iki bölümünü izledim Nat Geo’dan. Einstein sezonundan sonra neden Picasso’yu seçtikleri belli oluyor sanki. Ara ara dejavu oldum resmen.
Antonio Banderas iyi iş çıkarmış gibi duruyor. Gerçi ben yine gençlik zamanlarında olanları daha ilgi çekici buldum gibi. İzlerken “Ne çok şey oluyor böyle, bunlar daha ne anlatacaklar?” diye düşündüğüm oldu ama meğerse adam 92 yaşında ölmüş.
Ayrıca Robert Sheehan sağ olsun, özellikle ikinci bölümde bir ara Picasso’yu falan bırakıp Carlos’u takip eder oldum. Doğru bir cast olmuş.
Ayrıca içimden bir ses kibirin de katkısıyla Picasso’nun da Einstein’a döneceğini söylüyor. Uçkuru zaten direk aynı.
Not: 00:00-02:00 arasında tekrarı var.
S02E01
Geçen sezonun yakın bir tasviri olacak gibi duruyor. Yine savaş muhabbetleri, Naziler falan ciddi yer kaplayacak belli ki. Karakter olarak da benziyor epey Einstein ve Picasso. Haliyle kötü geçen önceki sezonun dejavu hissinin de etkisiyle sarmadı beni ve bölümün ortalarında bıraktım gitti.
Üsteki yoruma aynen katılıyorum. Sanatsal tarafıyla daha ön plana çıkmasını istiyordum bu dizinin o tarafı çok geçiştirilmiş geldi 2. bölümde bende bıraktım.
Bu dizi o tarafları dolgu olarak kullanıyor daha çok, perde arkasını alıyor. Mary Shelley de özel hayatı durgun olmayan birisi mesela.
İlk ve ikincisi arasında bir bölüm olmuş.
* Oynayan T.R. Knight olunca Max Jacob eşcinsel mi diye kurcaladım, öyleymiş. Zaten o sırada Max de televizyonda “Ben sensiz yaşayamam,” deyiverdi. Yalnız yaşlılığı için birisini bulmayıp makyajla yaşlanma işine girmişler, ay canlarım
* Tam anlamıyla antoloji olmuş dizi. İlk sezonda Mileva Maric’i canlandıran Samantha Colley, Picasso’nun sevgililerinden Dora Maar’ı oynuyor.
Bu bölümde de geçen sezonda J. Edgar Hoover’ı oynayan T.R. Knight, şair Max Jacob olarak ekrana geldi. IMDb’ye göre 8. bölüme kadar dizideymiş.
Not: Öğlen The Blacklist nedeniyle T.R. Knight’ı düşünmüştüm. Adam akşamında Genius’ın yeni bölümünde karşıma çıkmış oldu. Böyle tesadüflerle ne yapsam bilemiyorum.
2×06 üzerine:
* Carlos mevzusu biraz karışık, o konuda bir şey diyemem ama bu seferki direk sizin halt yemeniz oldu bayım. Çenenizin bağı kopsun müsait bir vakitte.
* M.L.? Ama size çüş.
Son sahne yarım kalmamış olsa herhalde geriye bir tek adamın ölmesi kaldı derdim. Son iki bölüm.
Max’in manastıra yerleşmesi, diğer arkadaşlarının hastalığı falan derken hiç fena gitmediler aslında.
Genel görüşüm hala aynı: Genç Picasso kısmında olanlar daha ilgi çekici geliyor. Yaşlı olan ya Banderas’tan ya da olan bitenden dolayı daha az ilgimi çekiyor.
2×09 üzerine:
*
*
* E bir zahmet o zaman.
Bitti sezon. İyi bir sezondu aslında ama totalde hala ilk sezonu daha fazla beğendiğimi düşünüyorum. Bunun nedeni de daha çok yaşlı Picasso nedeniyle oldu. Yaşlı Einstein’ın kısımları yaşadıklarının da etkisiyle biraz daha ilgi çekiciydi. Picasso’nunki kadın düşkünlüğü ve doğal domuzluktu resmen bana göre.
Antonio Banderas’a izleye izleye alıştım desem olur herhalde. Hatta yaşlandıkta “Makyaj işiniiyi kıvırmışlar, kim bilir kaç saat sürmüştür,” falan diye düşündürdü beni. Geçtiğimiz Einstein sezonunda Mileva’yı oynayan Samantha Colley özellikle öne çıkan isim olmuştu. İkinci sezonun yıldızı da bana göre Françoise’i canlandıran Clémence Poésy oldu.
Sonlara doğru ekrana gelen…
bölümün en beğendiğim kısmıydı. Bu kısmın etme bulma olması da cabası tabii. Sadece Max de eklenebilirmiş düşüncem oldu.
* Bir de…
Muhtemelen Mary Shelley’li üçüncü sezonda görüşürüz.
2. sezonu ilk bölümden terk. 2. bölüme bakmayacağım. Sarmadı beni ne resim, ne Picasso mevzuu, ne dönem. Mary’de buluşmak üzere.
Üçüncü sezondaki isim Aretha Franklin‘e kayabilirmiş. Telif hakları vs.yi ayarlamaya çalışıyorlarmış. Mary Shelley’den de vazgeçmemişler.
Üçüncü sezonun Aretha Franklin olduğu kesinleşmiş. Mary Shelley’i halen sonrakiler için düşünüyorlarmış.
Nat Geo ‘Not Moving Forward’ With Mary Shelley ‘Genius’ Season
3. sezonun başrolü Cynthia Erivo olmuş.
Malcolm Barrett, Patrice Covington, Kimberly Hébert Gregory, Rebecca Naomi Jones ve Sanai Victoria
Courtney B Vance
David Cross
++Shaian Jordan, Marque Richardson, Pauletta Washington (She’s Gotta Have It), Steven Norfleet (Watchmen), Omar J. Dorsey.
Sanai Victoria çıkmış.
GENIUS: ARETHA – FIRST LOOK TEASER
++T.I., Omar Dorsey, Antonique Smith , Tina Fears, Ethan Henry
1 Ekim’de dönüyormuş çekimlere.
S4 >> Martin Luther King Jr.
Genius: Aretha — Poster
21-22-23-24 Mart’ta x2 şeklinde yayınlanacakmış. 25 Mart’ta da Hulu’ya gelecekmiş.
3×01-02’yi izledim.
Aretha Franklin eserlerine veya hayatına yakın olduğum birisi değil. O nedenle Einstein ya da Picasso kadar ilgimi çekmiyor bu sezon. Ama nasıl bir şey çıktığını görmek istiyorum. İlk bölümdeki “Save Me” hoşuma gitti mesela. Cynthia Erivo biraz soğuk geldi ama role uymuş.
2 bölüm x 4 gün şeklinde yayınlamasalardı daha tatlı olurdu. Yavaş yavaş devam ederim herhalde.
* Gelecek sezonun Martin Luther King Jr. üzerine olacağını açıklamışlardı. Aretha’nın hikayesi dolayısıyla adamı bu sezondan görmüş bulunduk bir ölçüde.
Bununla ilgili 1-2 habere denk gelmiştim ama hatırlamıyorum dahasını. Cynthia Erivio gelecek sezona konuk gelirse niye demem ben.
* Oradan buraya, şu zamandan berikine derken 4 bölüm sürdü ama nihayet…
* İlk iki bölüm sırasında yüzeysel geçtikleri malum konuyu daha fazla girdiler de ben ne hissedeceğimi bilemedim hala. Şimdi böyle bir şey olsa ortalık ayağa kalkardı. Gerçi o dönem niye kalkmamış onu da anlamadım pek. Kadının babası da papaz falan güya.
Sanırım izlerken sinirim bozuldu da yazarken soldan soldan gelmeye başladılar. Bu bir de fazla deşmeden işliyor halleri.
3×05-06’yı da izledim.
* Bazen “Biz ne izliyoruz?” diyorum, bazen de ister istemez vay be seviyesine yaklaştığım oluyor. Sanki ortası yok. Einstein sezonunun tadı yok ama Picasso seviyesinden farklı değil gibi.
İlk iki sezonda gençliği+yaşlılığı diye gidiyorlardı. Bu sefer çocukluğu+gençliği diye gidiyorlar. Çocukluğa döndüklerinde bazen siyah-beyaza geçiyorlar ki bence hem pek gerek yok hem de neye göre geçtiklerini pek anlamadım. Farklı bir tat da katıyor gerçi.
04+05 özellikle BLM açısından ağırlığın arttığı bölümlerdi. 06’yla birlikte 1972 civarına kadar geldiler. Bu hızla son iki bölümde 2018’e kadar gelmezler herhalde ama bilemedim, bakarız. Dün ve bugün biraz Wikipedia’yı kurcaladım. 1984’e kadar gelirler gibi en azından.
4 tane çocuğu olmuş, bu tamam. Birisine 12 yaşında, diğerini 15’te hamile kalmış. Çocuk oyuncuyu izlerken bir bakıyorsun hamile olduğu ortaya çıkıyor. E bunun öncesi?! Kendi babasının 12 yaşında başka bir kızı hamile bırakması da başka olay zaten.
Rıza yaşı sizin oraya 1960’lardan sonra mı geldi kuzum? Sadece cık, cık, cık. 06’da öğretmene ikinciye hamile, bir çocuğu zaten varken okula nasıl devam edecek dedi babası. Öğretmen okuldan gitmesin diye uğraştı. Ayol bu yaşta bu hamilelikler ne diyen yok?! 2019’da el yapımı vasiyeti çıktığında babanın Edward Jordan olduğu yazıyormuş falan. Bu kısım ta modern zamana kaldığına göre cidden kimse olay yapmamış…
Üçüncüsü ilk kocasından, dördüncüsü de Ken Cunningham’dan. Dördüncüde de benzerini yaptılar gibi. Bölüm sonunda kustu, dedim hamile. Baba da Ken göz önünde olduğu için Ken tabii. Orada kaldı. Çocuklar doğuyor da başlarına ne geliyor meçhul. Müzik kariyeri vs. derken ilk ikisini babaannesi ve kardeşi büyütmüş çoğunlukla Wiki’nin dediğine göre.
Üçüncü çocuğu annesiyle çalışmış bu arada ilerleyen yıllarda.
* Cynthia Erivio’nun peruğu bazen dikkatimi dağıtsa da elinden geleni yapıyor. Diğer iki sezon başrollere Emmy/Altın Küre adaylıkları getirmişti, meydan da biraz boş gibi olursa yine görürüz gibi. C.L. Franklin’i oynayan Courtney B. Vance de bayağı öne çıkıyor bölümlerde.
Umarım fırsat olur da hafta bitmeden sezonu tamamlarım. Kaldı iki.
Not: Çok gospel music annecim. Hallelujah.
3×07-08’le birlikte sezonu bitirdim.
Yedi bölümde 25 yılı kapsayıp son bölümde zaman atlamasıyla 20 yılı kapsadılar ve 1998’le kapattılar. Afili ve göreceli daha önemli yılları ve olayları anlattılar tabii. Son bölümün içine orijinal görüntüleri sıkıştırmaları güzel olmuş.
Kapanış yazılarını biraz daha detaylı yapabilirlermiş gibi geldi. Fotoğraflara ağırlık vermeyi tercih etmişler. İlk sezonun altında kaldığı düşüncem baki. Yukarıda da biraz bahsettim zaten ne düşündüğümden. Olabildiğince düzgün şekilde anlatmaya çalışmışlar.
* Wiki’ye girmişken reytinglerine denk geldim. İkinci sezonun reytingleri bayağı kötüymüş aslında. Üçüncü sezonsa ilk sezon ayarında gitmiş. Gelecek sezonu da Disney+’ta yayınlayacaklar zaten.
* 2 bölüm x 4 gün yapmayacaktım güya. Kendime içtenlikle teessüf ediyorum artık.
Aretha‘yı ben de bitirdim. Ben aytackara gibi kendimi harcamayıp, biraz daha zamana yayarak izleyebildim.
Ortalama beklenti ile gideri var. Çok kendini tekrar ettiğini söyleyeyim, kendinizi hazırlayın.
Sanatçıyı ve müziğini severim. Bitirdiğimde şanına yaraşır bir iş miydi diye sordum kendime ve nayır. Beklediğim gibi bir dizi miydi? Evet, sonuçta Nat. Geog. İzlediğime pişman mıyım? Hayır.
Bu arada dua etsinler kadın hayatta değil, yoksa kesinlikle izin vermezmiş bu yapıma. Gospel belgeseli ile bile o kadar savaşmış.
Bakalım filmi nasıl çıkacak.
“Deha: Aretha” 20 Haziran’dan itibaren her pazar akşamı saat 20.00’de National Geographic ekranlarında izleyicilerle buluşuyor-muşmuş.
Senelerdir bugün yarın diye diye sonunda ilk sezona girebildim.
Güzel bir macera oldu benim adıma. Her sahnede durdurup sahnedekileri araştırırken saatler geçirdim ve 10 günde bitirebildim. Hiç pişman da değilim.
Gecenin bir yarısı konuyla alakası bulunmayan Sylvia Plath’ın hayatını araştırırken buldum kendimi bir ara
Oyuncuların hiçbirine lafım yok zaten de kadınları ayrı bir sevdim.(Hem oyuncu hem karakter olarak.)
2. Sezon
İlk sezona kanıp 2. Ye de balıklama atladım ama gitmiyor resmen. İlk sezondaki o merak duygusu, aralara serpiştirdikleri isimleri kullanmaları güzel zaman geçirtmişti.
5. Bölümdeyim ama aynı mevzu dönüp duruyor, her an bırakabilirim.
Bir de oyuncuların büyük büyük oynamaları çok itiyor. Tamam ilk sezon da öyleydi ama bu sezon daha aştılar sanki.
İlk 2 sezondan farklı bir yapısı vardı.
Aretha’dan ziyade sorunlu bir baba kız hikayesi izledik sanki.
En çok final bölümünün hızını sevdim. Güzel toparladılar ve uzun bir süreyi anlatmayı becerebildiler.
Yine de sevdiğim bir sezon oldu. Kendisini yüzeysel olarak bilsem de hoşuma gitti.
Sıralamam gerekirse 1>3>2 oldu.
“Genius: MLK/X”
Martin Luther King + Malcolm X birlikte.
Ron Cephas Jones (This Is Us), Gary Carr (The Peripheral) and Hubert Point-Du Jour (The Good Lord Bird)
Genius: MLK/X | The Making Of
Genius: MLK/X | Official Trailer
Poster
4. sezon ilk 2 bölümü izledim.
* Çifter bölüm şeklinde haftalık yayınlanacakmış. Geçen sezonu çifter ve peş peşe günlerde yayınlamışlardı, bu sefer birden üstümüze fırlatmadıkları iyi oldu.
* Dr. Martin Luther King veya Malcolm X’i bilsem de temel/klasik bilgiler dışında tanıdığımı iddia edemem. Önceki sezonlardaki diğer isimleri de anca bu kadar tanıyordum gerçi, pek bir şey değişmedi.
“Segregation” denilen ırk ayrımı 2 Temmuz 1964’te çıkan Medeni Haklar Yasası’yla sona erdi. Bunlar da nihayetinde oraya yürüyüp birkaç yıl da üstüne koyacaklar gibi duruyor. 1941’den aldılar doğru gördüysem. Arada yine atlayıp zıplarlar.
MLK’nin kısmını daha çok beğendim şimdilik. Malcolm X’in tarafı bir çeşit örgüt/sendika siyaseti havasında ve görüşleri de daha yüksek bir tonda ilerliyor. Özel/aile hayatlarını ise genel olarak daha iyi idare ettiler.
1964’e yaklaştıkça daha da sertleşecekler herhal. Protestolar vs. de gelir. Du’ bakalım.
4×06 üzerine:
Göz açıp + kapanıncaya kadar 1963’ü bulduk. Gelecek bölümde Temmuz 1964’ü geride bırakıp ardından önce birini sonra da diğerini öte tarafı boylatmak suretiyle… Amin ecmain?
Nat Geo Türkiye meğerse Genius (Deha) 4. sezon yayınlarına başlamış bile.
Tam olarak şu an 4×06’nın yayını var kanalda. Birkaç gün geriden gidiyorlar anladığım kadarıyla. Yarın bir ara yine 405-406’nun tekrarı varmış mesela.
407 ve 408’in ilk yayını 27’sinde var gözüküyor yayın akışında. Orijinali perşembe gecesi yayınlandı ABD’de.
4. sezonu tamamladım.
Bu sezon benim açımdan belgesel drama tarafına daha yakındı. Önceki sezonlar merkezindeki kişilerin hayatına eğilirdi, bunlar da nihayetinde aynısını yaptılar ama hem o derece ilgi çekici değildiler hem de odak noktası siyahların özgürlük mücadelesi oldu esasında.
Belki de ikiye böldükleri için veya ABD özelinde daha yakın/kişisel bir hikâye olduğu için böyle geliyordur. 7’yi izlerken “Rahmet eylesin de artık ölmenize hazırım,” diye düşündüm. 1964’ü atlattıktan sonra misyonlarını yerine getirmiş gibi oldular.
İkisinin nasıl öldüklerini de biliyordum zaten. Etkilendiğimi pek iddia edemeyeceğim. Zaten (haliyle) açıktan göstermeden hallettiler. Kapanış yazılarını dizideki oyuncu – gerçek hayattaki hali karşılaştırması eşliğinde yapmışlar. Ufak bir bilgisel olmasına da itiraz etmezdim hani ama bunu da iyi düşünmüşler.
1 > 3 > 2=4 diyeyim. Son ikisi için kesin karar vermiş değilim gerçi de şimdilik böyle dursun.
5. sezona tabii ki hayır demem. Aradan neredeyse 3 sene geçtikten sonra döndüğü için devamına ne derece istekli olduklarından emin değilim sadece.
4. sezon tüm bölümleriyle Disney Plus olan Türkiye’ye gelmiş.