Yellowstone evreninin bir üyesi oluşum hala tuhaf geliyor ama bu kadroyu bulmuşken denememek de olmazdı. İlk bölümde dış seslendirmeyi 1883‘nin başrollerinden Isabel May yaptı.
Serinin diğer dizilerini izleyen/beğenen bunu da sever herhalde. Texas soslu bir çiftlik portresi de bunda sunuyorlar, aynı kabadayı düzene devam ederler herhalde. Bölüm karakterleri ve dönemi tanıtmakla geçti zaten. Helen Mirren’ın Texas aksanı da dileyene bonus hatta.
Bölümün sonunu ayrı sevdim ^.^
– Yabani ile Hanımefendi kaçamağına hiç yeltenmeyip kadını kaplana yem ettiler Artık bölüm sonunda diğer kaplan yüzünden yaralanır da o yüzden mi olur yoksa Afrika’nın bu genel halinden dolayı mı yapar bilmiyorum, bir şekilde çiftliğe dönme kararı alır herhalde.
Sezona Afrika’dan devam etmeyecek herhalde. Sonrası da kuşak çatışmasına bağlanırsa şaşırmam. Siz bu adama hiç ne istediğini sordunuz mu mesela?
– Jacob Dutton’ın kayınpederine “İlk çocukları doğduğunda hesap yapma,” demesine güldüm.
Bir ara “Vahşi Batı dizisi mi çekiyorsunuz, gelmişsiniz 1923’e,” diye düşünüyordum. O sahnede adamın birisi “20. Yüzyıl’a geldik!” deyince gülümsedim.
Geçen bölüm birazcık naif düşünmüşüm. Yine Yabani ile Hanımefendi ilişkisine dönerek bitirdik. Sevişmeleri eksik kaldı resmen. Herhalde çiftliğe dönüyor bu.
4.bölümden sonra, 5 şubata kadar ara verildi. İlk dört bölüm üzerinden yapabileceğim yorumlar, Oscar’lı yıldız Helen Mirror oynamıyor adeta yaşıyor ve döktürüyor, önümüzdeki sene kategorisinde ki tüm ödüllere aday olacak ve muhtemelen çoğunu da kazanacaktır. 1923, Yellowstone evreninin bir spinoff’u ama hem orjinalinden hem de 1881’den kurgu, drama ve senaryo çeşitliliğinde bir adım önde, ki o da önümüzdeki sene drama dalında çoğu ödüle aday olacaktır. Harrison Ford ilk periyotta geri planda kalsa da ilk sezonun son dört bölümünde daha fazla rolü olacaktır, dizide ki Spencer (Brandon Sklenar) ve özellikle Alexandra (Julia Schlaepfer) gelecekte çok ama çok duyacağımız isimler olacak. Bonus olarak size dizde ki adıyla Banner (Jerome Flynn) diyorum. Ben ilk andan bu yana günü gününe takip ettiğim Yellowstone ve evreninde en beğendiğim dizinin bu olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
4. bölümden sonra dijitalde yayınlanmıyormuş gibi sezon arası verdiniz, ondan da 70 dakikalık bölümle döndünüz demek. Ok.
1×05 üzerine:
Ciddi bir zaman atlaması olacağı düşüncesinde değildim de anacım bunlar eve vardı, şuydu buydu derken sezon finalini bulacağız biz anlaşılan. Bu bölüm de gemi yolculuğu çıktı, sonra da orası karıştı malum.
Yalnız geçi çarpışmasındaki oradan buraya uçmaları falan iyi çekmişler. Muhtemelen öbür gemiye geçtiler ama anlarız elbet.
Spencer yola çıktığında sezon bitene kadar çiftliğe varacağını düşünüyordum, 6 gibi aksini düşünmeye başlamıştım ve geçen bölüm güya emin olduydum. Ama yine de hoş değil.
Spencer’ın yol hikayesibş niye izliyoruz demeyeceğim. Ama çiftliğe varması niye bu kadar uzun sürüyor? Cara da tek umudumuz diyor bir de. Umut etmek güzel de bu adam geldiğinde ne yapacak onu da anlamadım.
Elinde parayla geldiği yok, sihirli güçleri yok. Zaten 1929’a adım gidiyorsunuz.
– Muz Cumhuriyeti çünkü.
Devletin parasını almak için vadesi geçmiş borcu başkasından tahsil etmesi de ayrı bir olay. İşin pozitif tarafı günümüzde çiftliğin halen Dutton’larda olduğunu bilmek.
Tatmin edici olsa da şimdilik 1883’nin gerisinde devam ettiğini söyleyebilirim. Taylor Sheridan/Yellowstone evreni yeri geldi mi acı pornosu sunmaktan çekinmiyor zira.
1.Sezon’un Ardından
Tek kelimeyle ‘enfes’ bir iş olmuş, çok beğendim. Harrison Ford ve Helen Mirren zaten müthiş bir ikili olmuşlar ama diğer aktör ve aktrislerin de hepsi döktürüyor.
Dizide farklı kollardaki üç hikayenin üçü de gayet sürükleyici ve titizlikle işlenmiş. Sadece Montana’da takılı kalınmaması, diziyi çok daha akıcı ve zengin bir hale getirmiş. He Kızılderili kısımlarında saç baş yoldurdu hayli ama öykünün o ayağı da sağlamdı; sadece nereye bağlanacak onu merak ediyorum.
Diyaloglar çok güzeldi, bazıları resmen altı çizilesi kitap cümlesi gibi. Müzikler, görsellik ve mekanlar desek sıfır falso, ayakta alkışlanası.
Bazı takıldığım noktalar var daha iyi olabileceğini düşündüğüm (ispiyon kısmında bahsedeceğim) ama lezzeti zirvede olan çok iyi bir yapım.
– Spencer ha geldi ha gelecek derken sezon bitti arkadaş! Hadi sezon bitse iyi, bir de adamla Alexandra’yı giderayak ayrı düşürdü ya senaristler, cidden sinirlendim… Ben 5-6.bölümde Montana’da olur diyordum halbuki. 2.sezonda da 2-3 bölüm oyalarlarsa söverim.
– 1883’te çocukluğunu gördüğümüz John Dutton Sr’ı böyle erken harcamaları olmadı. James Badge Dale daha iyi ve geniş kapsamlı kullanılmalıydı.
– Gemide Spencer ve Alexandra’nın, Alexandra’nın evleneceği adamla karşılaşmaları ve akabinde olanlar senaryonun en zorlama kısmı olabilir; sanki sırf 2.sezona hikayenin o ayağını uzatmak için yapılmış bir hamle. Dizinin en aksayan kısmı bu oldu bence.
Yalnız daha evvel izlemediğim Alexandra rolündeki Julia Schlaepfer nasıl muzip, sevimli ve albenisi olan bir kadındır, bayıldım; bu dizi için en büyük kazançlardan, olağanüstü performans. Spencer rolündeki Brandon Sklenar da acayip başarılıydı (Chris Hemsworth havası var). Bu ikisi ileride iyi yerlere gelmeli kesinlikle.
Jerome Flynn, Timothy Dalton ve Sebastian Roche da en büyük artılardan.
1883’ü de oldukça sevmiştim ama bu hem kadro hem dönem açısından bana çok daha güzel geldi. Emmy’nin bu diziyi nasıl görmezden geldiğini aklım almıyor, çok yazık gerçekten… Yılın en iyilerinden, tarzı sevenler kaçırmasın.
2.sezon, grevden dolayı artık 2024 sonlarını bulur gibi; umarım şu iş çok uzamaz.
* Aferin kız. Şahsen bizzat kendim olarak takdir ettim. Umarım gerisi gelir.
* Biz şimdi takas etmiş mi olduk?
Bir gelini diğer gelinle. Üstelik hamile. Gerçi bu daha gelemedi ama en azından New York’a kadar vardı. Bu da bir şeydir (derken olacağa girmiyorum). Spencer’ın varması daha uzun sürerse şaşırmam.
Lan dizi bitti, Spencer daha gelecek!! Bir de şaka gibi Alexandra trenden hapse gidecekti… Artık şu yol muhabbeti her iki karakter için bir bitsin de sonrasında ne olacak bir görelim.
Neyse ki şu Kızılderili kısmı biraz ilerledi bu sefer ama ana hikayeyle bağlayacaklar mı ya da nasıl bağlayacaklar, merak ediyorum.
Öncelikle sezon 8 bölüm değil, 7 bölümmüş. Finalin iki saate yakın olduğu haberi gelmişti zaten, bir nevi çift bölüm izledik.
Ve evet, final yaptı. Ucu kapalı denebilecek bir hali de var. AMA ben şahsen bizzat kendim olarak bu dizinin iyi çekilmekle ve oynanmakla birlikte iyi yazılmadığını düşünüyorum. Biz (bence) 1.5 sezon boyunca Spencer ve Alexandra’nın birlikte veya ayrı bir şekilde Montana’ya gelme sürecini izlememeliydik.
Bir tarafta sürekli bir yolculuk diğer tarafta bir nevi savaşa hazırlık vardı. O savaşı da, eğer sayıyorsak, finalin ikinci yarısına sığıştırdılar resmen. Kimin işine ne kadar yaradı tartışılır.
Yer verdikleri Kızılderili kız hikâyesi ise Montana’dan bir parça misali, ayrık ilerledi. O da bir yere vardı ama ana konudan bu kadar ayrı ilerleyecekse bu kadar şeye tanık olmamız şart mıydı mesela?
* Alexandra’ya prematüre doğum yaptırıp öldürdüler yahu. BUNCA şeyi biz bunun için mi izledik gerçekten?
* Bütün düşmanlar öldü, kötüler kaybetti, bizimkiler hayatlarına olabildiğince devam etti. OK.
* Kızılderili rahipten kurtulduktan sonra mahkemeden de kurtulup Kaliforniya tarafına yola çıktı. Peki.
Bir de içimde kalmasın, yerli dizilerin İstanbul’dan bir manzara misali stok görüntü koyması gibi hareket eden at, katır, koyun sürüleri araya girdikçe, bu karakterler hayran hayran onlara baktıkça göz deviresim geldi…
Sırada Yellowstone’ın diğer uzantıları The Madison, Beth-Rip dizisi ve görünen o ki Casey uzantısı var. Velhasıl kelam, kahrolsun baĞzı Taylor Sheridan’lar. Paramount+’ı üstüne yapmışçasına getireceği dizileri saymıyorum… Ölse üzülmeyeceklerim listesinde biraz daha yükseldi. Iyk.
Finalin Ardından
Karışık düşünceler içinde bırakan bir final oldu.
Güzel ve anlamlı yerleri de vardı, üstünkörü geçilmiş yerler de…
2 sezon olmasına çok da gerek yoktu, ilk sezonu 10-12 bölüm yapıp bitirseler de olurmuş; çünkü baktığımızda, ilk sezondan bu sezona sarkan konular, bu sezon daha da uzatıldı. Koca sezon, ilk sezonki beklediğimiz şeyin aynısını bekledik resmen. Teknik anlamda her şey şahane ama
Spencer’ın ve karısının onca zaman Montana’ya gelememesi, savaş kısmının 1,5 bölüme sıkıştırılması filan batan kısımlar. Spencer’ın gelip hemen 4-5 adamı öldürüp çiftliği kurtarması, üstüne karısının ölmesi hayal kırıklığıydı. Spencer çok önce gelip ona göre savaş hazırlığı yapsalar ve savaş da biraz daha dolu dolu olsa daha tatmin edici olurdu.
Kızılderili kızın hikayesi de uzadı ve fazla basit sonlandı.
Şu zengin sapığın kısımlar da çok gereksiz ve göz devirten cinstendi; o kızlardan birisi, bizimkiler için casus filan olsa çok daha anlamlı ve öyküyle alakalı olurdu. Adamın hemen öldürülmesi filan çok üstünkörüydü.
Hikayenin duygusal yoğunluğu ve Alexandra’nın çabaları çok güzel verilmişti, dizinin ve bilhassa 2.sezonun parlayan kısımları oldu.
Bu sezonu eksilerine rağmen iyi buldum ama ilk sezonki kadar değildi anlattıklarım yüzünden.
1883 de gayet güzeldi, 1923 de. 1923’ü kadro, karakterler ve hikaye olarak biraz daha beğendim.
Umarım sıradaki 1944 de en az bu iki dizi kadar güzel olur. Gözüm oyuncu seçimlerinde…
yorumlar
++Peter Stormare, Tim Dekay, Amelia Rico
Karakter posterleri eklendi.
+’Game of Thrones’ Alum Joseph Mawle
The Lord of the Rings: The Rings of Power da dileyene bonus.
Yellowstone evreninin bir üyesi oluşum hala tuhaf geliyor ama bu kadroyu bulmuşken denememek de olmazdı. İlk bölümde dış seslendirmeyi 1883‘nin başrollerinden Isabel May yaptı.
Serinin diğer dizilerini izleyen/beğenen bunu da sever herhalde. Texas soslu bir çiftlik portresi de bunda sunuyorlar, aynı kabadayı düzene devam ederler herhalde. Bölüm karakterleri ve dönemi tanıtmakla geçti zaten. Helen Mirren’ın Texas aksanı da dileyene bonus hatta.
Bölümün sonunu ayrı sevdim ^.^
– Yabani ile Hanımefendi kaçamağına hiç yeltenmeyip kadını kaplana yem ettiler
Sezona Afrika’dan devam etmeyecek herhalde. Sonrası da kuşak çatışmasına bağlanırsa şaşırmam. Siz bu adama hiç ne istediğini sordunuz mu mesela?
– Jacob Dutton’ın kayınpederine “İlk çocukları doğduğunda hesap yapma,” demesine güldüm.
Bir ara “Vahşi Batı dizisi mi çekiyorsunuz, gelmişsiniz 1923’e,” diye düşünüyordum. O sahnede adamın birisi “20. Yüzyıl’a geldik!” deyince gülümsedim.
4.bölümden sonra, 5 şubata kadar ara verildi. İlk dört bölüm üzerinden yapabileceğim yorumlar, Oscar’lı yıldız Helen Mirror oynamıyor adeta yaşıyor ve döktürüyor, önümüzdeki sene kategorisinde ki tüm ödüllere aday olacak ve muhtemelen çoğunu da kazanacaktır. 1923, Yellowstone evreninin bir spinoff’u ama hem orjinalinden hem de 1881’den kurgu, drama ve senaryo çeşitliliğinde bir adım önde, ki o da önümüzdeki sene drama dalında çoğu ödüle aday olacaktır. Harrison Ford ilk periyotta geri planda kalsa da ilk sezonun son dört bölümünde daha fazla rolü olacaktır, dizide ki Spencer (Brandon Sklenar) ve özellikle Alexandra (Julia Schlaepfer) gelecekte çok ama çok duyacağımız isimler olacak. Bonus olarak size dizde ki adıyla Banner (Jerome Flynn) diyorum. Ben ilk andan bu yana günü gününe takip ettiğim Yellowstone ve evreninde en beğendiğim dizinin bu olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
1×05 üzerine:
Yalnız geçi çarpışmasındaki oradan buraya uçmaları falan iyi çekmişler. Muhtemelen öbür gemiye geçtiler ama anlarız elbet.
1×07 üzerine:
Kader desen olmaz, tesadüf desen ayrı bir saçmalık.
– Bir noktaya artık itiraz edebilirim.
Spencer yola çıktığında sezon bitene kadar çiftliğe varacağını düşünüyordum, 6 gibi aksini düşünmeye başlamıştım ve geçen bölüm güya emin olduydum. Ama yine de hoş değil.
Elinde parayla geldiği yok, sihirli güçleri yok. Zaten 1929’a adım gidiyorsunuz.
– Muz Cumhuriyeti çünkü.
Tatmin edici olsa da şimdilik 1883’nin gerisinde devam ettiğini söyleyebilirim. Taylor Sheridan/Yellowstone evreni yeri geldi mi acı pornosu sunmaktan çekinmiyor zira.
2. sezon belirsiz bir süreliğine ertelenmiş. Çünküsü senarist grevi.
Dolayısıyla yaşasın kötülük.
Tek kelimeyle ‘enfes’ bir iş olmuş, çok beğendim. Harrison Ford ve Helen Mirren zaten müthiş bir ikili olmuşlar ama diğer aktör ve aktrislerin de hepsi döktürüyor.
Dizide farklı kollardaki üç hikayenin üçü de gayet sürükleyici ve titizlikle işlenmiş. Sadece Montana’da takılı kalınmaması, diziyi çok daha akıcı ve zengin bir hale getirmiş. He Kızılderili kısımlarında saç baş yoldurdu hayli ama öykünün o ayağı da sağlamdı; sadece nereye bağlanacak onu merak ediyorum.
Diyaloglar çok güzeldi, bazıları resmen altı çizilesi kitap cümlesi gibi. Müzikler, görsellik ve mekanlar desek sıfır falso, ayakta alkışlanası.
Bazı takıldığım noktalar var daha iyi olabileceğini düşündüğüm (ispiyon kısmında bahsedeceğim) ama lezzeti zirvede olan çok iyi bir yapım.
– 1883’te çocukluğunu gördüğümüz John Dutton Sr’ı böyle erken harcamaları olmadı. James Badge Dale daha iyi ve geniş kapsamlı kullanılmalıydı.
– Gemide Spencer ve Alexandra’nın, Alexandra’nın evleneceği adamla karşılaşmaları ve akabinde olanlar senaryonun en zorlama kısmı olabilir; sanki sırf 2.sezona hikayenin o ayağını uzatmak için yapılmış bir hamle. Dizinin en aksayan kısmı bu oldu bence.
Yalnız daha evvel izlemediğim Alexandra rolündeki Julia Schlaepfer nasıl muzip, sevimli ve albenisi olan bir kadındır, bayıldım; bu dizi için en büyük kazançlardan, olağanüstü performans. Spencer rolündeki Brandon Sklenar da acayip başarılıydı (Chris Hemsworth havası var). Bu ikisi ileride iyi yerlere gelmeli kesinlikle.
Jerome Flynn, Timothy Dalton ve Sebastian Roche da en büyük artılardan.
1883’ü de oldukça sevmiştim ama bu hem kadro hem dönem açısından bana çok daha güzel geldi. Emmy’nin bu diziyi nasıl görmezden geldiğini aklım almıyor, çok yazık gerçekten… Yılın en iyilerinden, tarzı sevenler kaçırmasın.
2.sezon, grevden dolayı artık 2024 sonlarını bulur gibi; umarım şu iş çok uzamaz.
+ Jennifer Carpenter
+Janet Montgomery
+Augustus Prew
Season 2 Returns Feb. 23
Season 2 Teaser Trailer
S2 Poster
2. sezon ilk bölümü izledim.
Hâlen yolda olduğuna inanamadığım Spencer daha ağırlıktaydı. Alexandra’nın tarafı veya Dutton çiftliğindeki malum karmaşalar derken hızlı geçti bölüm.
Geri bundan biraz daha iddialı bir açılış bekiyordum.
* Aferin kız. Şahsen bizzat kendim olarak takdir ettim. Umarım gerisi gelir.
* Biz şimdi takas etmiş mi olduk?
2. sezon finali / dizi finali iki saate yakınmış.
Hay ben sizin!
Neyse ki şu Kızılderili kısmı biraz ilerledi bu sefer ama ana hikayeyle bağlayacaklar mı ya da nasıl bağlayacaklar, merak ediyorum.
2×07, 110 dakika.
Ve evet, final yaptı. Ucu kapalı denebilecek bir hali de var. AMA ben şahsen bizzat kendim olarak bu dizinin iyi çekilmekle ve oynanmakla birlikte iyi yazılmadığını düşünüyorum. Biz (bence) 1.5 sezon boyunca Spencer ve Alexandra’nın birlikte veya ayrı bir şekilde Montana’ya gelme sürecini izlememeliydik.
Bir tarafta sürekli bir yolculuk diğer tarafta bir nevi savaşa hazırlık vardı. O savaşı da, eğer sayıyorsak, finalin ikinci yarısına sığıştırdılar resmen. Kimin işine ne kadar yaradı tartışılır.
Yer verdikleri Kızılderili kız hikâyesi ise Montana’dan bir parça misali, ayrık ilerledi. O da bir yere vardı ama ana konudan bu kadar ayrı ilerleyecekse bu kadar şeye tanık olmamız şart mıydı mesela?
* Alexandra’ya prematüre doğum yaptırıp öldürdüler yahu. BUNCA şeyi biz bunun için mi izledik gerçekten?
* Bütün düşmanlar öldü, kötüler kaybetti, bizimkiler hayatlarına olabildiğince devam etti. OK.
* Kızılderili rahipten kurtulduktan sonra mahkemeden de kurtulup Kaliforniya tarafına yola çıktı. Peki.
Bir de içimde kalmasın, yerli dizilerin İstanbul’dan bir manzara misali stok görüntü koyması gibi hareket eden at, katır, koyun sürüleri araya girdikçe, bu karakterler hayran hayran onlara baktıkça göz deviresim geldi…
Sırada Yellowstone’ın diğer uzantıları The Madison, Beth-Rip dizisi ve görünen o ki Casey uzantısı var. Velhasıl kelam, kahrolsun baĞzı Taylor Sheridan’lar. Paramount+’ı üstüne yapmışçasına getireceği dizileri saymıyorum… Ölse üzülmeyeceklerim listesinde biraz daha yükseldi. Iyk.
Karışık düşünceler içinde bırakan bir final oldu.
Güzel ve anlamlı yerleri de vardı, üstünkörü geçilmiş yerler de…
2 sezon olmasına çok da gerek yoktu, ilk sezonu 10-12 bölüm yapıp bitirseler de olurmuş; çünkü baktığımızda, ilk sezondan bu sezona sarkan konular, bu sezon daha da uzatıldı. Koca sezon, ilk sezonki beklediğimiz şeyin aynısını bekledik resmen. Teknik anlamda her şey şahane ama
Kızılderili kızın hikayesi de uzadı ve fazla basit sonlandı.
Şu zengin sapığın kısımlar da çok gereksiz ve göz devirten cinstendi; o kızlardan birisi, bizimkiler için casus filan olsa çok daha anlamlı ve öyküyle alakalı olurdu. Adamın hemen öldürülmesi filan çok üstünkörüydü.
Hikayenin duygusal yoğunluğu ve Alexandra’nın çabaları çok güzel verilmişti, dizinin ve bilhassa 2.sezonun parlayan kısımları oldu.
Bu sezonu eksilerine rağmen iyi buldum ama ilk sezonki kadar değildi anlattıklarım yüzünden.
1883 de gayet güzeldi, 1923 de. 1923’ü kadro, karakterler ve hikaye olarak biraz daha beğendim.
Umarım sıradaki 1944 de en az bu iki dizi kadar güzel olur. Gözüm oyuncu seçimlerinde…