Peaky Blinders — Tanıtım
123 yorum unfortr 26 Eylül 2013 23:45
İngiltere Birinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmıştır. Halk savaşın kendisinde açtığı maddi ve manevi yaraları sarıp, hayatın normal akışına devam etmek zorundadır. Hikayenin geçtiği 1919 yılının Birmingham’ında yasadışı faaliyet gösteren -diziye de adını veren- acımasız Peaky Blinders çetesi ve savaştan sonra yeni yeni grupların çıktığı, dönemin karanlık ve puslu atmosferini iliklerimize kadar hissedebileceğimiz hikayeye gelin yakından bakalım.
İçindekiler
YAYIN BİLGİLERİ
BBC TWO‘da yayın hayatına 12 Eylül’de başlayan Peaky Blinders’in ilk sezonu 6 bölüm olarak çekildi. Bölüm süreleri ortalama 60 dakika olan dizinin, ikinci sezonunun olup olmayacağı şu an için belli değil. Dizi, ilk bölümünde 2,42 milyon (%11,2), ikinci bölümü ise 2,09 milyon (%9,7) rating aldı.
Dizinin senaryosu Steven Knight‘a ait. Daha önce belli başlı olmak üzere Amazing Grace, Eastern Promises ve Dirty Ptertty Things filmlerinin de senaryosunu yazdı. Dizinin yapımcı kadrosunda yer alan isimlerin belli başlı işleri içinse Caryn Mandabach‘ın Nurse Jackie, Greg Brenman‘ı My Mad Fat Diary ve Ripper Street‘i sayabiliriz.
KONU
Hikayenin merkezinde yer alan Peaky Blinders çetesi, şehirde gerek halkın, gerekse polislerin bile şapkalarını çıkartıp selam durmak zorunda kaldıkları, at yarışı bahis işleriyle ilgilenen ve soygunculuk da yapan zamanın acımasız gangster çetelerindendir. Üyelerinin çoğunluğu Shelby ailesine aittir. Tahmin edebileceğiniz gibi zamanın rüşvetle dönen ortamında, onlar da kirli işlerini yapabilmek için polislere rüşvet yedirirler. Onlar için her şey yolunda giderken, yanlış bir soygun şehre, onların başına bela olacak yeni bir müfettiş gelmesine neden olur.
Dizinin konusu sadece Peaky Blinders çetesiyle sınırlı değil; dönemin savaş sonrası karmaşık atmosferi de tüm hatlarıyla hikayeye yansıtılmış. Şehirde savaştan dönen askerler, çeşitli fabrikalarda düşük ücretle karın tokluğuna çalışmaktadır. Ülkelerine verdikleri hizmetin karşılığını alamadıklarını düşünen bu eski askerler, komünizm kışkırtıcılarının da emellerine ulaşabilecekleri kolay bir hedef haline gelmişlerdir. Bu askerleri kışkırtarak genel greve çağırırlar. Ülkeyi olası komünizm devrimi endişesi kaplar…
Bir diğer yandan da Fenianlar (İrlanda Bağımsız Milliyetçiliği) şehirde aktif olarak yer edinen bir diğer örgüttür. İrlanda sorunları da ülkede tıpkı komünistler gibi hiyeranarşik grupların türemesine neden olur.
Kadro ve Karakterler
Thomas Shelby, çetenin ikinci adamı olarak bilinse de keskin zekası ve ileri görüşlülüğüyle, genelde çete içinde kararları kimseye danışmadan verir. Merhametli olduğu kadar şeytani bir yönü de vardır.
Şehirdeki diğer eski askerler gibi Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı muharebelerinin yapıldığı, hatta bir savaşta ilk defa kimyasal gazın kullanılmış olduğu Flanders cephesinde savaşmıştır. Thomas savaşta üstün hizmet göstererek iki tane de cesaret madalyası almıştır. Savaştan sonra her askerde görülebilecek psikolojik tramvalarla da mücadele etmektedir.
Thomas Shelby’yi The Dark Knight, Inception ve The Dark Knigt Rises filmlerinden hatırlayabileceğimiz Cillian Murphy canlandırıyor.
Arthur Shelby, Shelby kardeşlerin en büyüğüdür. Çete lideri olarak bilinse de kardeşi Thomas’a nazaran yetenekleri sınırlıdır. Genelde çetenin işlerinin büyük bir çoğunluğunu kapsayan, at yarışı bahis işleriyle ilgilenir. Thomas’ın kendisinden habersiz kararlar alması onu sinirlendirmeye başlamıştır. Arthur da Birinci Dünya Savaşı’nda yer almış eski bir askerdir.
Arthur Shelby’yi genelde beyazperdeden hatırlayabileceğimiz ve Passion, The Sweneey ile Piggy filmlerinden tanıyabileceğimiz Paul Anderson canlandırıyor.
Freddie Thomas, şehirde düşük ücretle fabrikalarda çalışan eski askerleri greve çağırıp ayaklanmalarını teşvik eden komünist bir kışkırtıcıdır. Peaky Blinders çetesinin içinde neler olup bittiği hakkında bilgi toplar. Belki de onları kendi tarafına çekme gayreti içerisinde; şimdilik bunu biliyoruz. Aynı zamanda Thomas Shelby’nin çocukluk arkadaşı ve savaşta da hayatını kurtarmıştır.
Freddie Thomas’ı en iyi Secret Diary of a Call Girl‘den hatırlayabileceğimiz Iddo Goldberg canlandırıyor.
Polly Gray, Shelby ailesinin en büyüğü ve onların teyzesidir. Thomas ve Arthur savaşta iken çetenin bütün işlerini o yürütmüştür. Şimdi ise kenara çekillmiş olsa da çete içinde alınan kararlarda yol göstericidir. Aileyi bir arada tutan Polly, dinine bağlı koyu bir Katoliktir.
Polly Gray’i en iyi Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 1 ve Part 2‘den hatırlayabileceğimiz Helen McCrory canlandırıyor. Bir de dip not olarak: Oyuncu aynı zamanda Damian Lewis ile evli ve iki çocuğu var.
Grace Burgess, Birmingham’ın çamurlu yollarını kat ederek şehrin barına ulaşır. Barın sahibine burada çalışmak istediğini söyler. Şaşkın bakışlı barın sahibi, şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra Grace’in ısrarı ve yeteneğine istaneden onu işe alır. Böyle güzel bir kadının bu köhne barda neden çalışmak istediği de hikayenin gizem unsurudur.
Grace Burges’i The Tudors ve en son iptali gören Pan Am‘de izlediğimiz Annabella Wallis canlandırıyor.
Başmüfettiş Campbell, bir soygun olayını araştırmak için dönemin Dışişleri Bakanı Winston Churchill tarafından Birmingham’a gönderilir. Hedefinde Peaky Blinders Çetesi, Komünistler ve Fenianlar vardır. Şehri bu yasadışı örgütlerden temizlemek için ant içer. Ayrıca polis teşkilatının rüşvet bataklığına düşmüş polislerini de hizaya getirmek için sert tedbirler alır. Daha önceki görev yaptığı yer alan Belfast’tan kendi ekibini de getirip işe koyulur.
Campbell’ı The Tudors, iptal olan Alcatraz ve daha bir çok dizi ile filmden hatırlayabileceğimiz usta aktör Sam Neill canlandırıyor.
Ada Shelby, ailenin tek kız çocuğu ve çete işleriyle uzaktan yakından hiç bir ilgisi yok. Freddie ile oldukça yakınlar, fakat bu aşkın duyulmaması için korkularından gizli kapaklı, kıyıda köşede buluşuyorlar.
Ada’yı daha önce Episodes, The Bletchley Circle ve Shetland‘da karşımıza çıkan Sophie Rundle canlandırıyor.
John Shelby, ailenin içkiye düşkün, sorumsuz üyelerinden. John savaş sırasında karısını kaybetmiş ve dört çocuğuyla kalakalmıştır. Çetenin aldığı hiçbir kararda bir rolü yok.
John’u Skins ve The Hour‘dan hatırlayabileceğimiz Joe Cole canlandırıyor.
Peaky Blinders, gerçek hayatta da 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında var olmuş bir çetedir. Çete, şapkalarını silah gibi kullanıp kenarlarına taktıkları jiletle, kurbanlarını kör etmesi ile ünlenmiştir. Dizide de bu hikaye resmedilir. Çetenin 20. yüzyılın başlarında faaliyet alanlarını şehir dışına yayma planları ters teper ve Birmingham’daki üstünlüğünü kaybedip zamanla yok olurlar.
MÜZİKLERİ
1900’lerin başlarında geçen bir dizi olmasına rağmen, dizide kullanılan müziklerin günümüzden oluşuyla Peaky Blinders benzerlerinden ayrılıyor. Dönem dizilerinde, o döneme özel müzikler kullanılmasına alışmış kulaklar için bu durum, seçilen parçaların da diziye uyumu ile bir dinamizm sağlıyor.
Ağırlıklı olarak Nick Cave parçalarıyla süslenen ilk sezon müziklerinin bölümlere dağılımı şöyle:
1. Bölüm
- ‘Zandstra’ Nick Cave & Warren Ellis
- ‘Martha’s Dream’ Nick Cave
- ‘Red Right Hand‘ Nick Cave & The Bad Seeds
- ‘I think I smelled a Rat’ The White Stripes
- ‘St James Infirmary Blues’ The White Stripes
- ‘Queenie’s Suite’ Nick Cave
- ‘Song for Jesse’ Nick Cave
2. Bölüm
- ‘Red Right Hand’ Nick Cave & The Bad Seeds
- ‘Tough Call‘ The Samphire Band
- ‘Blue Veins’ The Raconteurs
- ‘The Hardest Button to Button’ The White Stripes
- ‘Proposition #1′ Nick Cave
- ‘Black Math‘ The White Stripes
- ‘Vedi la Ma Guite Lo Stendo A Tel‘ Giacomo Puccini
- ‘Lo Tenni La Promesca’ Giacomo Puccini
- ‘Brother My Cup is Empty’ Nick Cave & The Bad Seeds
- ‘Little Room’ The White Stripes
3. Bölüm
- ‘Red Right Hand’ Nick Cave & The Bad Seeds
- ‘When I hear my name’ The White Stripes
- ‘Abattoir Blues’ Nick Cave & The Bad Seeds
- ‘St James Infirmary Blues’ The White Stripes
4. Bölüm
- ‘Red Right Hand’ Nick Cave & The Bad Seeds
- ‘I fought Piranhas’ The White Stripes
- ‘Clap Hands’ Tom Waits
- ‘Broken Boy Soldier’ The Raconteurs
- ‘Martha’s dream’ Nick Cave & Warren Ellis
5. Bölüm
- ‘Red Right Hand’ Nick Cave & The Bad Seeds
- ‘Ball & Biscuit’ The White Stripes
- ‘Little Cream Soda’ The White Stripes
- ‘God is in the House’ Nick Cave & The Bad Seeds
- ‘Time’ Tom Waits
- ‘Bring it on’ Nick Cave & The Bad Seeds
6. Bölüm
- ‘Red Right Hand’ Nick Cave & The Bad Seeds
- ‘The Prowl’ Dan Auerbach
- ‘Love is Blindness’ Jack White German
SON SÖZ
Dizide yer alan güçlü oyuncu kadrosu arasından, sizin de favoriniz olan veya olabilecek birkaç tane oyuncu çıkarabileceğiniz Peaky Blinders, dönem dizilerinden hoşlanan herkese rahatlıkla tavsiye edilebilir. İzlemek isteyenlere iyi seyirler…
yorumlar
@ahmetoktay : Hoşgeldiniz yorumlara. 3. sezona henüz giriş yapmadım, bitsin diye bekliyorum ama evet yahu ne güzel bir dönem dizisi bu. Bu arada güncel müzikleri dönem dizilerine uydurabilmenin çok başarılı bir örneği de değil mi?
@dkamoy : Kesinlikle, ilk başta müzikleri yadırgasam da sonradan alıştım. Nasıl ayarlıyorsalar, kullanılan şarkının o kısmı dizinin o sahnesiyle çok uyuyor, acayip bir gaza getiriyor izleyeni. Özellikle dizinin başında ve sonunda çalan Red Right Hand
s3 e2 Daha durağan bir bölüm oldu bence. Can alıcı olay bölüm sonunda.
2 bölümdür “Türkler Türkler” hayırdır inşallah
Peaky Blinders | Season 3 Trailer | Netflix
3. sezon bitti. Sezon finali yine 10 numaraydı lakin Tommy’nin son sahnede ne yapmaya çalıştığını anlamadım pek.
Kişisel görüşüm genel olarak ilk iki sezonun altında ilerledi ancak sezon finali ile yine harikalar yarattı.
– Final sahnesinde Tom’un ne yapmaya çalıştığını anlayamadım pek. Ama kolay kolay tekrardan aile olamazlar gibi geliyor bana.
– Allah’ım bu Charlie nasıl sevimli bir velettir öyle yaa
4. sezon neler olacak merakla bekliyorum
4. sezon 2017’nin sonlarında gelebilecekmiş.
Keşke yaz aylarında gelse, hepi topu 6 bölüm zaten.
Adrien Brody, 4. sezon kadrosuna katılmış.
Ben bir ara deneyeyim en iyisi bunu.
Bu yazının altındaki kayganlaştırıcılar temizlendi.
S01E01
Epey sağlam bir giriş bölümü yapmışlar. Kıyafetler, mekanlar, çekimler, hepsi şahane. Hikaye de beklediğimden daha ilgi çekici ve akıcı çıktı. İlerleyen bölümlerde bu bölümün altında değil de üstünde seyrettiği takdirde ne mutlu bana.
Aidan Gillen (Game Of Thrones) ve Charlie Murphy (The Last Kingdom), 4. sezon kadrosuna dahil olmuşlar.
Aidan Gillen haberine sevindim bayağı. Yeni sezon için bayağı güçlü bir kadroyla geliyorlar
S01E06 (Sezon Finali)
Fena bir sezon olmasa da o ilk bölümü izledikten sonra oluşan beklentimi karşılayamadı. Sezonun en iyi bölümü ilk bölümdü. İzlerken sıkıldığım tek bölüm olan 5. bölüm ise sezonun en kötü bölümüydü bana göre. Oyunculuklar genel olarak iyiydi. Sam Neill’ın oyunculuğu hariç. En sevdiğim karakterler Grace, Polly ve John oldu. Iddo Goldberg, Charlie Creed-Miles ve David Dawson’a yazılan sahneler ise yetmedi. Dizinin en büyük artısı ise elbette görselliği oldu. Kıyafetler, mekanlar, atmosfer falan bir bütün olarak şahaneydi.
S02E03
Sezonun ilk 2 bölümü çok zayıf kalmıştı ama bu bölüm güzeldi. Animal Kingdom’dan Finn Cole’ün karakterinin diziye dahil oluşu renk kattı bu bölüme.
S02E05
Taş, taş! Taş gibi bir bölüm olmuş cidden. Zayıf kalan S02E04’ün akabinde sezonun en iyi bölümünü sunmaları çok iyi geldi. Büyük keyif aldım bölümü izlerken.
*Tom Hardy, sezonun en büyük eksisi. Lafı gereksiz uzatıp saçma kavşaklara götürüşü, sinir bozucu ses tonu ve karikaturistik oyunculuğuyla soğutuyor sahneleri geldiği anlarda beni diziden.
*Thomas’ı ise Hardy’nin karakterini izledikten sonra daha fazla sevdim bu sezon. Çok düz adam. Zamane kabadayısı. Ne düşünüyorsa onu söylüyor. Lafı hiç uzatmıyor, direkt giriyor konuya. O tipsizliğe rağmen büyük karizma ortaya koyuyor. Haliyle kadınlar da büyük tav oluyor hırboya. Bu durum da zerre rahatsız etmiyor.
*Finn Cole’un bu sezon diziye dahil olması en çok kardeşi Joe Cole’a zarar verdi muhtemelen. Dizideki en sağlam karakterlerden biri John ve benim de favori karakterlerimin başında geliyor; lakin elemana bu sezon neredeyse hiç süre ayırmadılar valla. Yazık ediyorlar böyle cevher bir karaktere.
*Süre demişken bu sezon süresini en fazla artıran isim Helen McCrory galiba. Öne çıkmaması gereken sahnelerde bile büyük rol çalıyor. Bunu kötü anlamda söylemiyorum bu arada.
*May’i canlandıran oyuncuya (Charlotte Riley) çok çabuk kanım kaynadı diziye ilk dahil olduğu andan beri. Umarım bu yakınlarda izlediğim/izleyeceğim bir İngiliz dizisinin kadrosuna dahil olur da daha bir doya doya izleme fırsatı yakalayabilirim. Poldark’ın 4. sezonu çok yerinde bir tercih olur mesela.
*Grace’i özlemişim cidden.
*Bu dizinin müzik kullanımları çok iyi zaten ama bu bölüm daha da bir iyi geldi açıkçası gözüme.
Fena değildi, sıkıcı anlar da oldu yükselten anlar da.
*Sıkıcı anlar demişken; en sıkıcı sahne elbette Tom Hardy ile Cillian Murphy’nin sahnesiydi. 6.5-7 dakikalık sahne sanırsın 40 dakikaydı yeminle.
*
da güzel olan şeylerdi.
Güzel bir sezon açılışı bölümü olmuş.
*İşin pleasure kısmı keyifli aktı da business kısmı dağıttı beni biraz açıkçası. Bu yeni yolda btün sezon bu his devam etmese bari.
*Bütün bölüm
gibi bir hava hissettim ama hiçbir şey olmadı. Olan değil, olmayan bir şey şaşırtmış oldu böylece.
*Michael karizmayı katlamış görmeyeli. Tam bir Peaky Blinders olmuş artık.
*Bölümdeki en sevdiğim sahne Peaky Blindersların mutfakta toplandıkları sahne oldu herhalde.
*Thomas’ın Arthur’un konuşmasını kesişi hoşuma gitmedi.
*Bir başka hoşuma gitmeyen şey de Polly’nin yeni saç stili oldu.
*Son kare:
S03E04
2 ve 3 zayıf kalmıştı ki bu bölüm iyi geldi. Çatlak Tatiana’yı izlemesi keyifliydi özellikle.
Sophie Rundle’ın Jamestown’daki büyük değişimi öncesi bu sezon köprü görevi görmüş.
S03E05
Tatiana, aslan Thomas’ı kediye çevirdi ya!
You’re a piece of shit Thomas!
Sağlam bir kapanış olmuş.
*Madem çocuğun yerini aşağı yukarı tahmin edebiliyorlardı niye patlatmayı biraz ertelemediler ki? Michael’dan olumlu ya da olumsuz bir haber gelmesini bekle işte.
*Thomas’ın kime hizmet ettiği konusu ara ara çok karıştı bu sezon.
*Alfie’nin kafasına sıkmayıp yol vermeleri sinir bozucuydu.
*Tatiana’nın gelişi de kalışı da gidişi de olaydı. İyi ki vardı bu sezon.
*Arthur’un daha fazla parladığı bir sezon oldu. Michael da aldığı kısıtlı sürelere rağmen öne çıkan isimlerden biri olmayı başardı. John’a yine yeterli süre ayrılmadı ne yazık ki. Polly ise sezonun en gereksiz ismi oldu ailede. Cidden niye vardı lan bu kadın bu sezon?
3-5 ay sonra 4. sezonda görüşmek üzere.
3. sezonu yeni bitirdim. Şöyle güzel müziklerle ciddi bir dizi izlemeyi özlemişim.
Aynısını demiş yukarıda herkes. Bi de ben diyeyim:
3. sezon genelde ilk 2 sezona göre daha alçak bi çizgide gitti ama finalde yine yapıştırdılar beni duvara.
Paul Anderson’a da artık bir iki ödül veriversinler yahu.
Peaky Blinders: Series 4 Trailer
5.5 dakikalık açılış sahnesi çok güzel olmuş. Son 13 dakikadaki kapanış da çok iyiydi. Ama aradaki 39 dakikalık kısım için aynı şeyi söyleyemem. Polly’yi izlemek tıpkı 3. sezonda olduğu gibi hala işkence. Yeni sendikacı hatun karakteri de sevmedim. Aktrisi The Last Kingdom’da sevmiştim oysa ki eskiden. Özellikle bu ikisinin aralara girdikleri sahnelerde koptum o 39 dakikalık ara kısımda resmen. Thomas, Arthur, Linda, Esme, Lizzie, John falan iyiydi hepsi yine. Ada da önceki sezonlara oranla daha iyi bir giriş yaptı sezona. Hatun, Jamestown sayesinde tipi de toparladı yeterince zaten. Bu sezonun öne çıkan yan karakteri o olacak gibi duruyor. Hep serzenişte bulunuyordum
Adrien Brody de minik bir sahne ile giriş yaptı diziye. Hayırlısı olsun bakalım.
Geçen hafta fırsat bulamadım başlamak için bu hafta 2 bölüm yaptım. İlk bölüm çok hoşuma gitse de polly’e sinir oluyorum bende onu izlemek gerçekten işkence öldürseler de kurtulsak. Bölüm hakkında ise diyebileceğim 1. bölüm genel olarak güzeldi bayıla bayıla izledim. 2.bölüm ise sadece sonu güzeldi geri kalanında sıkıla sıkıla oflaya poflaya bitirdim.
ilerleyen bölümler bakalım ne getirecek..
S04E03
Öyle pek ahım şahım şeyler olmadı belki ama bir önceki bölüme oranla çok daha izlenir durumdaydı kesinlikle. Adrien Brody’nin sahnelerinde çok sıkıldım ama bunu belirtmem gerek. Usta aktörün diziye katkısı negatif yönde bana kalırsa.
Bu Linda’yı izlemekten büyük keyif alıyorum ben ya! Arthur ile birbirlerini çok iyi tamamlıyorlar karakter olarak. Bu bölüm en çok bu ikisinin sahnelerini sevdim ben. Bu ikisinin sahneleri dışında Thomas-Jessie ve Thomas-Lizzie sahneleri de yeterince güzeldi.
S04E01
Mükemmel mükemmel bölüm. Artık diyecek bir şey bulamıyorum ben her bölüm daha harika oluyor dizi. Bu gidişle tüm zamanların en sevdiğim dizileri arasında yerini alacak. Bu kadar az bölümle bu kalite vallaha bravo
Adrien Brody kısa sahnesiyle bile karizmasını gösterdi. İlerleyen bölümlerde Cillian Murphy, Tom Hardy, Adrien Brody üçlüsünü aynı sahnede izlersem havalara uçarım artık.
1. bölümün dışında 2 ve 3. bölümleri ben beğenmedim..
Son sahne mükemmeldi. Ardından da Johhny Cash çalması güzel oldu. Aiden Gillen sürpriz oldu, saçlardan tanıyamadım ilk anda.
Adrien Brody sahnelerini izlemek büyük keyif. Tek sıkıntı dizideki kadınlar. Grace ilk sezon o boşluğu iyi doldurmuştu. Şimdi Ada hariç hiçbirini sevmiyorum. Verdikleri tepkiler falan, insanı delirtiyor artık.
John
Arthur’un bölümü olmuş. Uzun süredir böyle izlemiyorduk iyi oldu. Linda’nın her an saçmalayıp başa bela olma riski var. Zaten Tommy ve Arthur hariç kimse tehlikenin farkında değil.
Son sahnede yaşananlar doğruysa
Güzel bölümdü. Tom Hardy daha da güzelleştiriyor. Umarım geri kalan 2 bölümde de olur.
Çok fena bir yerde bitti, 1 hafta zor beklenir. Gelecek bölüm
Sezonun en güzel bölümüydü. Alfie’nin geldiği son 8 dakikaya kadar şahane aktı, her sahnesi çok keyifliydi. Son 8 dakikası ise ekstra sıkıcıydı. Bu Alfie bu dizideki açık ara en boktan karakter.
*Baştaki kadının aşırı amatör hallerini izlemesi keyifliydi.
*Bölüm iyi olunca Adrien Brody ve Aidan Gillen da nispeten daha başarılı bir bölüm geçirmiş oldu.
*Thomas-May uyumunu özlemişim. May bu dizideki en sevdiğim karakterlerden biri. İyi geldi cidden onu görmek.
*Sonlardaki Ada’nın patron havaları da hoşuma gitti.
*
S04E04
Bu bölümü bende beğenenlerdenim herhangi bir yerde sıkılmadım güzel aktı bu bölüm…
Tom Hardy Çok büyük oyuncu harbiden. Acayip keyif aldım sahnelerinde.
Güzel sohbetlerin yer aldığı bir bölüm oldu. Ailede Tommy sonrası en sevdiğim karakter Ada Shelby.
Onun sahneleri de güzeldi.
Yaa Littlefinger Sansa’dan nerelere..
Bir sezon daha bitti. İdare eder bir bölümle kapatmış sezonu.
*Luca Changretta & Al Capone? Bir şey anlamadım orada. Oldu bittiye geldi.
*Tommy’nin Michael’ı şutlamasına lafım yok da bari Polly’yi de başka bir yere şutlayaydı. Onu suçluyorsun daha suçlu olanı affediyorsun. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
*Bölümün en mutlu eden anı Alfie’nin ölmesi oldu elbette. Sonunda kurtulduk bu gereksizden.
*Arthur’un milletvekili olması? Bilemedim şimdi.
Tom Hardy İzlemesi bu kadar keyif veren nadir aktörlerden.
Güzel bölümle kapanış yaptılar. Tahmin ettiğim gibi gelişti her şey. Sonda olan da güzel oldu. Adrien Brody
Arthur sevdiğim karakterlerden,
Al Capone burada da kurtardı her şeyi, güzel detaydı.
Sezon kapanışını Laura Marling şarkısıyla yapmaları
Bu diziye her konuk olan gibi Aidan Gillen’ın (serçe parmak/little finger) imajını da pek beğendim.
Dizinin en sevdiğim karakteri Arthur.
Alfie başlarda beni çok doyurmayan bir karakterdi ama son 2 sezondur onun olduğu sahnelerde fazlasıyla eğlendim. NE diyalog, ne monolog yazdılar adama ve ne de güzel oynadı yahu maşallah. :)) Ölmemişse sevinirim açıkçası. Ama öldüyse de dizi izleyicisi tarihimde tanıdığıma memnun olduğum tipler arasında yerini koruyacak.
Bi de yine her zamanki gibi müziklerinin her biri günün dizi müziği kalitesindeydi.
Özetle, izlemeyen çok şey kaçırıyor.
araya başka bir dizi (hatırlamıyorum şimdi) girince 2ci sezonun oralarda ara vermiştim. adrien brody’nin dizide olduğundan haberim yoktu. sağol valla. derhal devamına dönüyorum.
Dizinin yaratıcısı Steve Knight orjinalinde 5. sezonu final olarak düşündüklerini ama bu fikirlerinden vazgeçerek 6 ve 7. sezonu da planladıklarını belirtmiş. Tabii kanal ile bir anlaşma yapmadıklarını da belirtmis. Bir de dizi bale gösterisine konu olacakmış.
Güzel haber
BBC One’a transfer olmuş.
Sam Claflin, Brian Gleeson kadroda.
++ Neil Maskell (Happy New Year, In Darkness), Kate Dickie (The Cry, The Witch), Cosmo Jarvis (Calm With Horses, Lady Macbeth), Emmett J Scanlan (Butterfly, Safe), Elliot Cowan (The Spanish Princess), Charlene McKenna (Ripper Street), Andrew Koji (Warrior), Daryl McCormack (A Very English Scandal).
Filminin senaryosu yazılıyormuş.
Steve Knight’a güvenim tam, güzel bir şey çıkarır ortaya.
Series 5 Trailer
S05E01
Müziklerini, sisli/puslu havasını, caddede yürüyüşleri ve karakterlerini özlemişim elbette ama ilgi çekici bir hikaye sunmadı açıkçası. Bölümün tek kayda değer sahnesi Thomas ile gazeteci adamın sahnesiydi.
Çok güzel dönmüş, unutmuşum 5.sezonun şimdi başlayacağını, güzel sürpriz oldu.
Yeni atmosfer hoşuma gitti,keşke geri kalan bölümler de olsaydı dedim. Açılışta da Aidan Gillen harikaydı, yeni tarzını beğendim.
Bu sefer Sophie Rundle’ı kalıcı olarak görürüz umarım.
.
Uzun zamandan beri sinematografi açısından gördüğüm en güzel bölüm açılışıydı.
Sam Claflin güzel oldu kadroya, tarihi dikkate alırsak faşizm konusu sürpriz değil.
Michael konusunu da iyi işlediler,
Lizzie’nin endişesini anlıyorum ama Linda’ya katlanamıyorum hiç. Çocuğu çarmıha gerdiler, bunlar hala şirketin geleceği diyor. Şu saflığa katlanamıyorum işte.
S05E04
İlk 3 bölüme oranla daha izlenir durumdaydı.
Thomas, çok yumuşadı bu sezon çoook. Şu bıyıklı laleyi hala öldürmemiş olması çok saçma kaçmaya başladı. Bu bölüm nalları dikmeliydi o eleman.