Tartışma Yaratan Siyasi Diziler
14 yorum aytackara 30 Kasım 2012 09:00
Oldukça yakın zamanda Başbakan’dan ülkenin en çok izlenen dizisi Muhteşem Yüzyıl ile ilgili bir eleştiri geldi:
“Biz öyle bir Kanuni, öyle bir Sultan Süleyman tanımadık. Ben o dizilerin yönetmenlerini de o televizyonların sahiplerini de milletimin huzurunda kınıyorum. Bu konuda da ilgilileri uyarmamıza rağmen yargının da gerekli kararı vermesini bekliyoruz”
Aslında böyle eleştiriler 3. sezonunu devam ettiren bu dizi için yeni değil, ilk bölümü daha başlamadan önceden beridir var. Hatta şimdilerde Behzat Ç.‘ye ait olan “RTÜK adlı kuruma en çok şikayet edilen dizi” unvanına da epey bir süre sahip (şu anda da 2.) oldu. Ama ülkenin başındaki insandan böylesi bir yorum gelince haliyle tartışmalar yeniden açıldı.
Peki, bunun yabancı dizilerle ne alakası var? Lafı daha fazla uzatmadan konuya geleyim: Ülkenin popüler gazetelerinden Hürriyet, dünya televizyonlarında (aslında kastettikleri İngiltere ve Amerika) yayınlanan, içeriklerindeki yoğun argo, cinsellik ve tarihi olaylar ile karakterlerin yansıtılışındaki bazı tutarsızlıklar nedeniyle zaman zaman kamuoyunda tepkilere neden dizilerle ilgili ufak bir derleme yayınlamış. Ben de bunu 22 Dakika için bildiri haline getireyim dedim. Buna göre:
1) The Tudors
Muhteşem Yüzyıl’ın vizyona girdiği günden beridir karşılaştırmasının yapıldığı The Tudors, 4 sezonluk bir İngiliz dizisi. 2007-2010 yılları arasında çekilen, İngiltere’de BBC 2, Amerika’da Showtime, ülkemizde ise daha çok e2‘de yayınlanan dizi, genel olarak İngiltere Kralı 8’inci Henry’nin 6 eşiyle birlikte yaşadığı çalkantılı yaşamını ve olaylı aşklarını konu alıyor.
Dizi, İngilizlerin doğal rahatlığı ve Amerika’da kablolu bir kanalda yayınlanmasından aldığı cesaretle, cinselliğin yoğun bulunduğu bir dizi. İngiliz tarihçiler ilk yayına girdiği günlerde yaptıkları yorumlarda dizinin büyük oranda gerçekleri yansıttığını belirtirken, Kraliyet Ailesi yorum yapmamayı tercih etti. Birçok insandan ise tarihi abartı biçimde yansıttıkları düşüncesiyle veto yemişliği var.
2) Rome
2005-2007 yılları arasında İngiliz BBC ile ABD’li HBO kanallarının ortak yapımı olarak yayınlanan Rome, toplamda 2 sezon ve 22 bölüm süren bir yapım. Genel olarak da Roma İmparatorluğu’nun en parlak günleri üzerine kurulu. Ülkemizde de Cnbc-e‘nin yayınladığı dizi, içindeki cinsellik (hem aynı cinsler hem de karşı cinsler arasında), şiddet, ensest, her türlü entrika ve kurgusal bir bakış açısını seyirciye aktarmasından dolayı haliyle zaman zaman tepki çeken bir yapım oldu.
Ayrıca, bazı tarihçilerin de kimi detayların dışarıda bırakıldığı, kimilerinin ise abartıldığı yönünde eleştirilerde bulunmuşluğu da var. Dizi ve içeriği, bizim buralarda olanın aksine, siyasetçilerin gündeminde yer almadı.
3) The Borgias
Amerika’nın sevilen kablolularından Showtime‘da yayınlanan The Borgias, adını aldığı Borgia alesinin fertlerinin Papalık makamına sahipken neler yaşadıkları üzerine kurulu bir yapım. Dolayısıyla Papa 6’ncı Alexander’dan Kardinal Orsini’ye kadar, gerçek hayattan gelme birçok din adamı karakteri yer içeriyor.
The Borgias’ın, Papalık gibi kutsal bir rütbeye sahip birini anlatış stili, içerdiği cinsellik ve eşcinsellik gibi kavramlar nedeniyle, ilk başlarda dizinin yayınının Vatikan tarafından önleneceği yönünde haberler çıkmıştı. Ama Hollywood’un kendisiyle uğraşmasına alışan Vatikan, durumu sükunetle karşıladı ve tepki göstermedi. The Borgias, Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’a yer verme stiliyle ülkemizde de bir ara tartışma konusu olmuştu.
4) Black Mirror
Black Mirror, İngiliz kanalı Channel 4‘te yayınlanan ve ilk sezonu üç bölüm süren bir dizi. Yukarıdakilerin aksine gerçek hayatın uyarlaması bir dizi de değil. Aslında konu olan bölüm de izleyenin tahmin edeceği gibi “National Anthem” isimli ilk bölümü. Bölümde Cambridge Düşesi Kate’e çok benzeyen ve halkın sevgilisi olarak görülen Prenses Susannah teröristlerce kaçırılıyor. Teröristler, Başbakan David Cameron’a çok benzeyen Michael Callow isimli başbakandan canlı yayında gerçekleştirmesi için inanılmaz türde bir talepte bulunuyorlar. Bölüm genel olarak Başbakan Callow’u tekliften sonra başına gelenler, yaşadığı büyük ikilem ve verdiği kararın getirisi üzerine kurulu.
Bu bölüm ilk yayınlandığında, eleştirel çevrede orijinalitesiyle yankı uyandıran ve bazı tartışmalara konu olan bir bölüm oldu. İngiltere’nin Zaytung’u diyebileceğimiz sitelerde İngiltere Başbakanı Cameron’ın diziye tepki gösterdiği yönünde mizahi haberler filan da çıktı; ama, konu tabii ki İngiltere basının televizyon sayfalarında kaldı.
Amerika’da USA Network, ülkemizde ise Cnbc-e‘nin yayınladığı Political Animals, altı bölümlük bir mini dizi ve eski Amerikan Başkanı eşi, şimdilerin Dışişleri Bakanı Elaine Barrish üzerine kurulu bir drama. Barrish, bir yandan ailesini bir arada tutmaya, bir yandan da ülke krizlerinin içinden çıkmaya çalışan karizmatik bir kadın politikacı. Bu nedenle, ortaya çıktığından beridir “Beyaz Aile”nin Clinton’lara göndermelerle dolu olduğu, ABD basınında çok kez yazıldı.
Dizi, seçimlere az bir zaman kala da yayınlandığı için yapısından dolayı dikkat çeken bir yapım oldu zaten. Eski Başkan Bud Hammond’ın Oval Ofis’te ve birçok yerde girdiği cinsel ilişkilerden, ailenin eşcinsel oğlunun karıştığı skandallara kadar birçok detay ve olay var. Ancak ne Clinton ailesi, ne Beyaz Saray, ne de ABD Dışişleri Bakanlığı diziyle ilgili bugüne dek yorum yaptı.
Bir ekleme de benden:
6) The Newsroom
Geçtiğimiz yaz sezonunda 10 bölümlük ilk sezonuna HBO‘da başlayan, ülkemizde de Cnbc-e‘de yayınlanan dizi, kurgusal bir haber kanalı olan ACN kanalındaki bir akşam haberleri ekibinin işlerini yaparken neler yaşadıkları üzerine kurulu bir yapım.
Dizinin bazı bölümlerinde, Cumhuriyetçi olduğunu dile getirmekten çekinmeyen ana karakteri Will McAvoy’un da dahil olduğu, bir şekilde Cumhuriyetçiler’in 2010’daki Kongre Seçimleri’ndeki başarısının en önemli dayanaklarından Çay Partisi‘ni eleştirmesi, siyasi kesim de dahil olmak üzere kimi çevrelerden çeşitli eleştiriler aldı. Bunun yanında, dizinin bölümlerini gerçekte yaşanan olaylara dayandırarak işlemesi nedeniyle de zaman zaman medyada kendini hissettirdiği oldu.
yorumlar
Yerli bir gazete icin hos bir haber olmus. Tek rahatsiz oldugum nokta black mirror da hikayenin finalini yazmis olmasi. Durumu kabullenip kabullenmeyecegi hikayenin tek merak unsuru.
Cümleler genel anlamda benim kurgumla ve eklememle yazılmış şeyler ama Black Mirror’daki o kısım derlemede varmış. Neyse, benim asıl diyeceğim: O dizide asıl önemli olan “o talebin” ne olduğu bence. Talebe giden yolda yaşananlar ve talepten sonra meydana olan şey bölümün ana kısmını oluşturuyor.
@aytackara : O konuda ben de ozgun14’e katılıyorum. Dizinin sonuna kadar olacak mı olmayacak mı belli değil. Önemli bir kısmı (yarısı) boyunca da kabul edip etmeyeceği belli değil.
Yazinin tamamen alinti oldugunu saniyordum. Eline saglik aytackara.
Ama hala ayni fikirdeyim. Yazi uzerinde kucuk bir oynama icin gec degil. Benim en merak ettigim nokta yapip yapmayacak olmasi idi. Turkiyede boyle bisey yasanma ihtimalini dusunursek.
Ben hala belgesel değil dizi çekiyoruz mantığını anlayamadım.Yani ben şimdi herhangi bir tarihi kişiliği alıp istediğim senaryoyla dizi yapabiliyor muyum?
2012 bitecek 2013’e gireceğiz, ülkede edilen saçmalıklara bak. Ulan altı üstü bir dizi be, kimin umurunda,seyreden seyreder, seyretmeyen seyretmez. Bugüne kadar tek bir bölümün tek bir sahnesini bile seyretmedim, umurumda değil çünkü. Sinema filmi uzunluğunda dizi çekildiği sürece de ben yerli dizi falan seyretmem. Zaman doldurmak için sakız gibi uzatmalar, sürekli gözlere zoom yapmalar, beni şişiriyor. Beğenmeyenin elinde kumanda mı yok, zaplarsın gider, kızıyorsan silersin o kanalı listeden kurtulur gidersin,sanki ülkede üç beş tane kanal var. Herkesin mezhebine uygun bir kanal bulunuyor sonuçta.
Bu anlamsızlıkların doğurduğu tek bir sonuç var, bu ülkede birisine kaldıramayacağından fazla güç vermeyeceksin. o güç, ya güç sarhoşluğuna neden oluyor ya da delirtiyor insanı. Aklı başında bir insan çıkıp bu lafları etmez çünkü. Bir kaç arkası sağlam dışında bu saçmalığa karşı çıkan da olmuyor bu memlekette. Çünkü başlarına ne geleceğini çok iyi biliyorlar, yakın geçmişte bol bol örneklerini gördük çünkü.
Alın işte biri çıkmış hemen, aferin kendinize yakışanı yapmışsınız. Bu ülkede yaşamaktan nefret etme nedenlerinin sürekli artması ne can sıkıcı.
Neyse Allah’tan ne bu ülkenin kanallarına kalıyorum, ne de dizilerine.
@meorman : E, eveeet?
Öncelikle yazı güzel bir derleme olmuş. @ozgun14’ün o ispiyon uyarısı bence de kayda değer. En azından başına bir uyarı konulabilir gibi geliyor. “Dikkat: İlk bölüm ve finaline dair ispiyon mevcut! gibi.”
Şimdi öncelikle; şu söz konusu tartışma hakkında birkaç kelam edersem: Öncelikle ben de Muhteşem Yüzyıl’ı toplasan denk geldikçe 5’er 10’ar dakikalık sürelerde 1-2 saat izlemişimdir. Ben de Türk tarihindeki önemli bir şahsiyetin o şekilde yansıtılmasından memnun değilim, ama bundan çok rahatsız da değilim. İşte Kanuni’yi yanlış tanıtıyorlar diye bir şeye de katılmıyorum zaten, Kanuni’yi diziden öğrenmeye, anlamaya çalışan bir kesim mi var ki? Ben de dizilerin insan yaşamını etkilediğine çok da inanmazdım. Ta ki Kurtlar Vadisi’nin Ankara’yı nasıl etkilediğini görene kadar. Sokakta siyah çizgili takım, beyaz gömlek ve çorap ile “Ben racon kesmem, kafa keserim” diye dolaşan bir sürü genç, hatta koca koca insan. Yani bu konuların çok önemli olmadığını da düşünmüyorum artık, bunu görünce. Yalnız dizi bilmem kaçıncı sezonunda devlet büyükleri daha yeni mi fark etmiş diziyi, elbette ki hayır. Niye şu anda böyle bir şey ortaya atıldı diye soruyorum ister istemez. İşte o zaman, var olan gündemin değiştirilmesi, önemli adamların önemli konulardan dikkatinin çekilip bunun gibi çok da önemli olmayan bir konuya yönlendirilmesi geliyor aklıma. Kısaca gündemin saptırılması. Bence bu dizide olanlardan daha da vahim bir durum…
Neyse derin konular bunlar, burası güzel bir hobi sitesi. Ellerine sağlık @aytackara…
Pekala. Madem öyle, spoiler ibaresi koymak doğru gelmiyor ama o cümleyle usluba uygun bir şekilde oynayacağım…
@meorman Genel gerçeklere sadık kalındıkça neden olmasın ki? Sonuçta hiçbir tarihi dizi olmadık bir karı-koca ekleme, zamanından önce veya sonrasında ölüm falan yapmıyor. Ama detayları da istediği gibi kurguluyor. Dizi işte…
Adamlar başlamadan önce de yazıyorlar, bu dizideki olaylar kurgudur diye… Pargalı’nın o dönemde icat edilmemiş kemanla serenat yapması gibi durumları benim de saçma bulduğum oldu da bence bu derece abartılacak kadar da yok.
————————
Ben sadece 1 sezon izledim diziyi. Zaten ondan sonra Türk dizilerine genel anlamda mesafe koymuştum, artık o süreleri çekemediğimden. Yabancı dizilerin değerini unutmamak için numunelik 1 tane falan izliyorum ve açıkçası bu derece abartılacak bir şey olduğunu da düşünmüyorum…
Ellerne saglik aytackara guzel bildiri.
Muhteşem Yüzyılı izlemediğim için dizi hakkında değil genel konuşucağım.
Bir dizide benim hakkımda rahatsız olucağım bir şey gösterilse ona tepki gösterip göstermemek benim hakkımdır.Kimse gelipte sende ne geri kafasılısın alt tarafı bir dizi ne olucak diyemez.Bunun kararını ben veririm.
Topluma mal olmuş kişiler için de bu hak toplumundur.Dizi senaristlerinin uydurma kısımları yazarken alelade karakterler hakkında yazmadıklarının farkında olmaları,belli saygı çerçevesi içinde yazmaları gerekir.
Kişilere saygısızlık yüzünden aşırı tepkilerin verildiği bir coğrafyada yaşarken istenen senaryonun yazılabileceği düşüncesini naif bulmaktayım.Ortada yazarın oluşturduğu bir karakter değil topluma mal olmuş bir kişi varsa ben yaptım rahatsız olan izlemesin düşüncesini de yanlış bulmaktayım.
Ben farklı bir konuya değineceğim.
Geçen sene tv’lerimizde yayınlanan bir kaç dizinin nasıl yazıldığına dair, işin atölye kısmında baya bir incelemelerim olmuştu. Bu tür dizileri genelde 10 15 kişilik senaryo ekipleri yazıyor. Genelde deneyimsiz toy tabir edebileceğim kişilerden oluşuyor. Başlarında bir grup lideri oluyor ve bu şekilde organize oluyorlar. Açıkçası edindiğim izlenimler doğrultusunda, yukarıda bahsi geçen dizilerde yaşanan saçmalıklarında bu nedenden kaynaklandığı düşünüyorum.
Muhteşem Yüzyıl’ın senaristi rahmetli Meral Okay, hastalığın ilk evrelerinde dizinin senaryo yazımını, senaryo gruplarına bırakmak zorunda kaldığı için, içinin hiç rahat olmadığı hakkında söylemleride olmuştu.
@meorman Ecdadimiza “mal” demeyi saygisizca buldum acikcasi
Her toplumun boyle duyarliliklari oldugunu unutmayalim bence. Gecen sene Abraham Lincoln: Vampire Hunter filminden sonra Amerika’ da insanlar sokaklara dokulmus, uzerlerine benzin dokup yakmis, Wall Street’i isgal etmislerdi. Filmin yonetmeni Sovyetler Birligi doneminde dogmus bir Kazak oldugu icin Amerika’da matruska bebeklerin satisi dusmus, kimse votka icmez olmustu.
Başbakan’ın yaptığı çıkış, ülkemizin her geçen gün kontrolsüz bir şekilde daha da ileri giden “ileri demokrasi”sinin içleri acısı durumunun vardığı vahim noktanın acı bir örneğidir.
Muhteşem Yüzyıl ve ileride çekilmek istenecek başka padişahlarımızın hayatları üzerine dizilerin senaryosunu iki türlü yazabilirsiniz. 1-) Savaşlara ağırlık vererek, 2-) Saray hayatına ağırlık vererek. Eminim tecrübeli veya bu sektörde yeni olan, ve hayalinde tarihi bir dizi yazmak olan pek çok senarist tercihini içinde bol ve görkemli savaş sahnelerinin olduğu bir diziden yana kullanır. Lakin ülkemizde dizilere ayrılan bütçe ile bu savaş sahnelerini çekmeye kalkarsanız ancak kendinizi izleyiciye ve dünyaya güldürürsünüz. Hatırlarsanız geçen sezon Muhteşem Yüzyıl’da birkaç dakikalık bir savaş sahnesi yapılmaya kalkıldı ama kullanılan görsel efektler alay konusu oldu. Bu nedenle tarihi bir dizi yazılırken senaristler ister istemez saray içi olayları, entrikaları yazmak zorunda kalırlar.
Nerede okuduğumu veya gördüğümü tam hatırlamıyorum. Geçenlerde bu konu hakkında biri açıklama yapıyordu “Kanuni hiçbir zaman öpüşmezdi. Kanuni’ye hakaret ediliyor” falan diye. Tabii, çocuklarını da zaten leylekler getirmişti. Kanuni iş üzerindeyken sanki adam odada nöbet tutuyordu Kısaca bu kafaların yönettiği bir ülkede, bu kafaların yönettiği bir RTUK ile, bu kafaların gündemi belirlediği bir ülkede bu dizinin yapılabildiğine bile şükretmek lazım
@unforth: Bir senarist adayı olarak yukarıda yazdıklarına bir açıklama getireyim. O kadar geniş ve “toy” senaristlerin yazdığı diziler, nispeten düşük bütçeli olan gençlik veya komedi dizileridir. Diğer türlü yüksek bütçeli bir işi yapımcıya kabul ettirmeleri imkansız gibi bir şey. Her senarist ( çok şanslı değilse) hayalindeki yüksek bütçeli işi ekranda görebilmek için önce ufak işlerde bir “çıraklık dönemi” geçirmesi gerekiyor. Mesela benim aklımda ne senaryolar var ama henüz bunları kabul ettireceğim “çılgın” bir yapımcı bulabilmiş değilim. Önce kendimizi ispat etmek için küçük bütçeli ufak hikayelerle başlamak zorundayız maalesef