The CW’nun 2014-2015 Sezonundaki Yeni Dizileri
220 yorum rpdi 16 Mayıs 2014 10:14
Az yeni dizi alıp az dizi iptal edip seyircisini elinden geldiğince memnun eden kanalımız The CW, 2 senedir 5 yeni diziye onay verip bunların 3’üne 2. sezon onayı veriyor. 2014-2015 sezonu için ise 6 deneme bölümünden 4’üne onay verdi.
Gelin şimdi bu 2’si sonbaharda, 2’si sezon ortasında başlayacak 4 yeni diziyi birazcık tanıyalım.
THE FLASH
DC Comics uyarlaması olan dizi aynı zamanda seneye 3. sezonunu izleyeceğimiz Arrow‘un uzantısı (spin-off) olma özelliğini taşıyor. Baş karakteri Barry’yi bu sezon Arrow’un toplam üç bölümünde görmüştük.
Konu:
Barry Allen 11 yaşındayken, annesi oldukça tuhaf ve korkunç bir şekilde ölmüş ve babası cinayet suçlusu olarak hüküm giymiştir. Bu trajediyle hayatı sonsuza kadar değişen Barry, en yakın arkadaşı Iris’in babası Detektif Joe West tarafından alınıp büyütülmüştür. Barry şimdilerde parlak, işinde başarılı ve teknolojiye son derecede meraklı bir adli tabip olarak CSI’da (olay yeri inceleme) çalışmaktadır. Aynı zamanda annesinin tuhaf ölümünün sırrını ortaya çıkarmaya kararlıdır ve bu uğurda şehirdeki her türlü beklenmedik suç davalarının peşine düşer. Bu sayede işinde iyice yükselir.
Barry’nin son takıntısı Fizikçi Harrison Wells ve ekibi S.T.A.R. tarafından yaratılan bir parçacık hızlandırıcıdır. Laboratuvar ekibi, bu buluşun her türlü güçte ve tıpta hayal bile edilemez gelişmeler kazandıracağını iddia etmektedir. Bir gün bir deney sırasında halka açık bir yerde, bir şeyler korkunç derecede ters gider ve yıkıcı bir patlama olur. Birçok kişi hayatını kaybederken Barry, bu patlamayla oluşan gaz bulutundan çıkan bir şimşekten fena halde nasibini alır.
Komada geçen 9 ayın ardından Barry bir kez daha baştan aşağı değişen, yeni hayatına gözlerini açar. Bu kaza ona inanılmaz hız kazandıran bir yetenek vermiştir. Central City’ten aklınıza gelebilecek her yere, görünmeyen bir koruyucu melek çabukluğunda gitme yeteneği…
Başlangıçta bu güçler için heyecanlı olsa da zamanla patlamada çeşitli yetenekler elde eden birden fazla insan olduğunu keşfeder. Elbette herkes güçlerini onun gibi iyilik adına kullanmayacaktır.
Kazadan aylar sonra şehirdeki kayıp insan sayısında, beklenmedik ölümlerde ve diğer tuhaf olağanüstü olaylarda ciddi bir artış gözlenir. Barry şimdi planlarında birtakım yenilikler yapmıştır. Kendine bahşedilen bu yeteneği öncelikle adaleti korumak için kullanacaktır; ama aynı zamanda annesinin cinayetinin çözülmesi için yaptığı uğraşılarından asla vazgeçmeyecek ve babasının adını temize çıkaracaktır.
Şimdilik sadece birkaç yakın arkadaşı Barry’nin yaşayan en hızlı adam olduğunu bilmektedir. Fakat tüm dünyanın Barry’nin “o”na dönüştüğünü öğrenmesi çok uzun sürmeyecektir: The Flash’e…
Kadro:
Grant Gustin (Barry Allen/The Flash), Candice Patton (Iris West), Rick Cosnett (Eddie Thawne), Danielle Panabaker (Caitlin Snow), Carlos Valdes (Cisco Ramon), Tom Cavanagh (Harrison Wells), Jesse L. Martin (Detektif West)
Mutfaktakiler:
Greg Berlanti (“Arrow,” “The Tomorrow People,” “Green Lantern”), Andrew Kreisberg (“Arrow,” “Eli Stone”), David Nutter (“Arrow,” “Game of Thrones”) ve Sarah Schechter.
Yayın Bilgileri:
Sonbaharda, Salı akşamları saat 20:00’de yayınlanacak.
Tanıtım Filmleri:
Ayrıntılı Tanıtım Filmi:
Kısa bir sahne:
Sürprizli bir gıdıklama.
JANE THE VIRGIN
Aynı adlı Venezuela yapımı bir pembe diziden uyarlanıyor.
Konu:
Jane Villanueva küçük bir kızken büyükannesi Alba onu iki şeye inandırmıştır: Pembe diziler eğlenmek için en ideal şeylerdir ve kadınlar ne pahasına olursa olsun bekaretlerini korumalıdır.
Şimdilerde 23 yaşındaki Jane büyüleyici bir genç hanımefendidir; öğretmen olmak için çalışmaktadır; yazar olma hayallerini sürdürmektedir ve ekstra kazanç elde etmek için yeni Miami Otel’de çalışmaya başlayacaktır.
Yıllardır romantizmin gerçekçi görünümünü biraz biraz ona öğreten pembe dizileri kendini büyüten iki kadınla birlikte izlemiştir: Seksi, genç ve enerjik annesi Xiomara ve dindar büyükannesi Alba.
Jane, 16 yaşında evlenmeden çocuk sahibi olan annesiyle aynı hatayı yapmamaya kararlıdır. Mükemmel bir nişanlı bulmuştur: Michael adında, yakışıklı ve çalışkan bir dedektif. Onu hayatının her anında yeteri kadar sevebilecek ve ısrarla vazgeçmediği “Evlenene kadar olmaz!” kuralına saygı duyan bir nişanlı…
Bir gün Jane, yaptırdığı düzenli kontrolleri için doktoruna gider ve orada bütün titiz hayat planları birdenbire altüst olur. Doktoru sayesinde bir yanlışlık olur ve yan odadaki hastaya ait numunelik spermlerle kızımız döllenir. Numune spermlerin sahibi Rafael, ünlü bir parti çocuğu ve aynı zamanda kanserle mücadele eden biridir. Yetmezmiş gibi Jane’in çalıştığı yeni otelin sahiplerinden biridir ve kızımızın çok eski bir yaz aşkıdır.
Birkaç hafta sonra suçsuz Jane hayatının en önemli kararını vermekle karşı karşıya gelir. Hamileliğini sürdürecek midir? Durumu ailesine ve nişanlısına nasıl açıklayacaktır? Biyolojik baba Rafael ve entrikacı karısı Petra’nın istekleri karşısında ne yapmalıdır?
Her zaman doğru şeyleri yapmaya çalışan ve iyi bir kız olmaya çalışan Jane’in hayatı birdenbire o çok sevdiği pembe diziler gibi dramatik ve karmaşık hale gelmiştir.
Kadro:
Gina Rodriguez (Jane), Justin Baldoni (Rafael), Brett Dier (Michael), Andrea Navedo (Xiomara), Yael Grobglas (Petra), Ivonne Coll (Alba), Jaime Camil (Rogelio)
Mutfaktakiler:
Jennie Snyder Urman (“Emily Owens, M.D.”), Ben Silverman (“The Biggest Loser”), Gary Pearl (“10.5: Apocalypse”), Jorge Granier (“Que el Cielo Me Explique”) ve Brad Silberling (“Reign,” “City of Angels”).
Yayın Bilgileri:
Sonbaharda başlayacak ve Pazartesi akşamları The Originals arkasından yayınlanacak.
Tanıtım Filmleri:
Kısa Tanıtım Filmi:
Ayrıntılı Tanıtım Filmi:
iZOMBIE
Chris Roberson ve Michael Allred tarafından yaratılan, DC Entertainment’in yayınladığı Vertigo imzalı iZOMBIE çizgi romanından uyarlanıyor.
Konu:
Olivia “Liv” Moore, pembe yanaklı, disiplinli, hayatında çizeceği yolu çoktan belirlemiş bir tıp fakültesi öğrencisidir. Ta ki kalabalık bir partideyken beslenmekten başka bir şey düşünmeyen bir zombiye dönüşenene dek… Liv, ölmemiş bir ölü olarak yapabileceği en iyi şeyi yapmaya karar verir ve mümkün olduğu kadar insan gibi görünmeye çalışır. Görünüşü, şok edici derecede soluk cildi, neredeyse beyaz saçları ve bir o kadar da hayat dolu tavırlarıyla “Goth” kültürünü bile geride bırakmaktadır. Değişim içindeki Liv durumunu annesinden, eski nişanlısı Major’dan ve en yakın arkadaşı (aynı zamanda ev arkadaşı) Peyton’dan saklar. Hala enerjik biri olan Liv, yeni bir ölü olarak tam anlamıyla tuhaf bir duruma düşmüştür. Posttravmatik stres bozukluğuna rağmen, Liv karşı koyamadığı insan beyni yeme içgüdüsüne bir çözüm bulmak için yollar aramaya başlar. Sonunda Seattle adli tıp ofisinde bir iş bulur. Sonu ölümle bitmiş kişilerin yığınla olduğu bu işte, morgtaki kadavra Jane ve John Doe‘ların beyinlerini gizlice atıştırarak güzel güzel yaşamaya başlar. İzlerini kapatma konusunda dikkatli olmasına rağmen patronu Dr. Ravi Chakrabarti, Liv’in sırrını öğrenir ve beklenmedik bir şekilde onun bu durumunu ifşa etmez ve bilimsel ihtimaller için heyecanlanır. Patronunun hevesine ve bu bitmek bilmez yeme arzusuna rağmen, Liv istifa eder. Ta ki tükettiği her beynin sahibinin hatıralarından bir kısmını görebildiğini anlayana kadar. Liv, cinayet kurbanların bakış açısından olayları görmeye başlar. Dr. Ravi ve cinayet dedektifi Clive Babineaux iyice şaşırır. Liv çoğu zaman suç yerindeki detayları biliyordur ama bunları kolayca açıklayamıyordur. Bir medyum kılığında, Dedektif Babineaux ile birlikte çalşmaya başlar ve suçları soruşturmada ve kimin sorumlu olduğunu bulmada ona yardımcı olur.
Bu durumu tekrar hayatta kalmakla aynı şey değildir, ama en azından Liv geri kalan yaşamında edindiği bu amaçla tamamen ölü biri de sayılmayacaktır.
Kadro:
Rose McIver (Liv), Malcolm Goodwin (Clive Babineaux), Rahul Kohli (Dr. Ravi Chakrabarti), Robert Buckley (Major Lilywhite), Alexandra Krosney (Peyton Charles), David Anders (Blaine DeBeers) ve Nora Dunn ( Eva Moore)
Mutfaktakiler:
Rob Thomas (“Veronica Mars,” “Party Down,” “Cupid”), Diane Ruggiero-Wright (“Veronica Mars,” “The Ex List,” “That’s Life”), Danielle Stokdyk (“Veronica Mars,” “Party Down,” “Cupid”) ve Dan Etheridge (“The Carrie Diaries,” “Veronica Mars,” “Party Down”).
*Dizi sezon ortasında başlayacak. Henüz bir tanıtım filmi yok, çıkınca eklenecek.
THE MESSENGERS
Konu:
“Beşinci melek borazanını çaldı. Gökten yere düşmüş bir yıldız gördüm. Dipsiz derinliklere açılan kuyunun anahtarı ona verildi.”
(Vahiy, Bölüm 9)
New Mexico çölünün kavurucu sıcağı altında bilim adamı Vera Ivanov büyülenmiş bir şekilde gizemli bir nesnenin yeryüzüne düştüğünü ve kör edici bir ışık saçarak patladığını görür. Bu şey kısa bir süre için kalbini durduran bir şok dalgası saçar. Fakat Vera bu hava dalgasından etkilenen tek kişi değildir: Ölüp birkaç saat sonra olağanüstü bir şekilde tekrar hayata dönen ve patlamanın olduğu o an aralarında bir bağlantı oluşan dört kişi daha vardır: Erin, 7 yaşındaki kızını kötü eski kocasından koruyan umutsuz bir genç anne; Peter, tahammül edilemez zorbalıklar yapan ve sürekli etrafındakilere saldıran, belalı bir lise öğrencisi; Raul, Meksikalı bir uyuşturucu taciriyle başı belaya girdiği için gizli bir atama bekleyen federal ajan; ve Joshua, babasının izinden giden, karizmatik bir 2. nesil televangelistik. Hepsi çarpışmadan sonra kendilerinin bile zor inandığı birtakım güçlerle uyanırlar: İnsanları iyileştiren ama nasıl olduğunu asla anlayamadıkları bir yetenek. Her şeyden daha esrarengiz olan ise “The Man” (Adam) olarak bildiği, hayalinde canlandırdığı bir şahsın Vera’ya etik olarak karmaşık bir görevde yardım etmesi karşılığında kaçırılan oğluyla buluşmasını sağlayacağı teklifi olur. Bu görev görünürde kaza olan bir olay nedeniyle 7 yıldır komada olan ve aniden uyanan Hemşire Rose Arvale ile Vera’yı çakışan bir yola sürükler. Joshua bir kehanette bulunur: Vahiyin çarkları dönmeye başlamıştır ve bu hepsi birbirine yabancı olan insanlardan oluşan grup yaklaşan kıyameti önleyebilecek tek umut kaynağıdır. Ya da ona neden olacak…
Kadro:
Shantel VanSanten (Vera), Jon Fletcher (Joshua Jr.), Sofia Black-D’Elia (Erin), JD Pardo (Raul), Joel Courtney (Peter), Anna Diop (Rose) ve Diogo Morgado (The Man).
Mutfaktakiler:
Trey Callaway (“Revolution,” “CSI: NY”), Basil Iwanyk (“The Town,” “The Expendables”, “Clash of the Titans”), Eoghan O’Donnell (“Teen Wolf”), Kent Kubena (“Gods of Egypt,” “Turistas”) ve Ava Jamshidi.
*Dizi sezon ortasında başlayacak. Henüz bir tanıtım filmi yok, çıkınca eklenecek.
***
The CW’nun gelecek programında bu 4 dizinin yanı sıra bu yaz başlayacak olan komedi dizisi Backpackers var. Onunla ilgili ayrıntıları da daha önce şu yazımızda paylaşmıştık.
Son olarak aşağıda kanalın önümüzdeki sezon izleyeceğimiz bütün dizilerinden görüntüler içeren bir video var. (Fragmanları henüz çıkmayan iZombie ve The Messengers’tan da anlık sahneler görmeniz mümkün)
yorumlar
Yok kalsın
Koyduğun ilk fotoğraftan sonra birilerinin bu diziye başlamasını mı bekliyorsun rpdi? Şaka bir yana, ben de almayayım Asla şans verilmeyecekler listemin başını çekiyor kendisi.
Jane the Virgin 1×01 üzerine:
Valla bu dizi izlenmez değil, çıtır çerez niyetine izlenir. Tabii The CW dizisi olmamış bu, Lifetime için daha olası duruyor. Aslında ben “The CW için Telenovala denemesi” diyorum.
Bana kızın sadece yüzündeki ben battı. Her yakın planda gözüme takılıverdi. Nişanlısını oynayan ve Ravenswood’tan tanıdığım arkadaşı ise sevdim; hatta kadrodan en çok onu sevdim.
Annesi ve sperm sahibi eski crush adam başta olmak üzere diğerleri de tam bir pembe dizi karakterleri. Yazın daha güzel olurmuş da şu haliyle nasıl olur bilmiyorum Reyting izin verir mi o da başka konu. Neyse bakarız.
THE FLASH ve JANE THE VIRGIN tam sezonu almış
Valla bence iyi oldu; The Flash zaten bir zahmet alsındı.
Ben diğeri için üzüldüm tabi
LOL JTV
Ya deli gibi JTV trollüğü yapasım geldi sayenizde.Daha 1 bölümüne bile bakmadım oysa
The Flash 1×03 üzerine:
Robbie Amell düşündüğümden iyi olmuş. Bir The Tomorrow People anımsaması olmadı değil ama sevdim ben bu karakteri.
Unutumuşum, gelecek bölüm Felicity’nin konuk olduğu bölüm. Hatta Wenthworth Miller’ın da.
arrow’un son bölümünde de felicity barry’i ziyaret etceğini söledi böle geçişleri hoşuma gidiyor.
flash güzel gidiyor da şu herbölümü malum kişi ile bitirmeleri biraz basit kaçıyor eksisozlukte adama başlık bile açmışlar
ik bölüm şok etkisi yarattı ama üçüncü bölüm artık o şok etkisini yaratamıyor gene ne halt yedi acaba bu diyor insan
3. bölümün sonu şaşırtmadı mı yahu.Beni şaşırttı şahsen.Kendisi dizimizin ana konusu oluyor.Tabi ortada şimdilik izleyiciye sunulan tam bir ana konu yok ama kendisinin sadece bölüm sonu profesörü olmadığı ortaya çıkar heralde yakında
Felicity = Caroline
Oliver = Stefan
Barry = Klaus
TVD = Arrow ve The Originals = The Flash. Resmen dört dizi uzantılarıyla ikişer gruba ayırıp aynı konuyu işlediler ya; The CW’daki tarz benzerliğini yadırgadığım yok da bir anda sayı 4 diziye fırlayıverdi! Hoş bekliyor muydum? Evet. Fena da olmadı zaten. O yüzden çok şaşırmadım.
Wenthworth Miller da Felicity de iyi uymuş bu bölüme. TVD’deyken Rick Cosnett gözüme batırdı; burada şeker bile geliyor. Ortak bölümü merakla beklemekteyim artık.
Bak bu da güzeldi.
Allahtan Felicity sahneleri iyiydi bölümde.
Barryle Irisin muhabbetleri de sıktı.Kız, senden iyisi yok seni alan yaşadı diyor işte her bölüm.Yeter yani.
ben şimdi bitirdim 4ü, kötüyle sorunum yoktu ama bölümü beğenmedim pek. sanki klişe kullanımlar çok art arda geldi. fazla klasik sahneler, özellikle ilişkiler baabında. baba kız olsun, ortaklar olsun, barry iris olsun, barry cisco olsun… öeh dedirtti bayaa.. bilmiyorum ya da beklentim yüksekti diye böyle oldu. bölümün kötüsünü iyi kullanmamalarının nedeni bence uzun vadede bir şeyler hazırlıyorlar o karakter için bu bir girişti. yani umarım böyle olur.
10. bölüme yine gelecek o arkadaş. O da en geç yani. 10’da bir Prison Break birleşmesi var haberi gelmişti.
10 mu!! o bitirişten sonra o kadar bekletilir mi! ben sonraki bölüm kaldığı yerden devam edecek sanıyorum.
Şimdilik olması da muhtemel tabii.
CTV – Villains Within
https://www.youtube.com/watch?v=XExOCc48UiU
The Messengers’ın ilk 2 dakikası
The Messengers videosunun başındaki 2 kadın amma gıcık duruyor. Umarım kadrolu değillerdir.
Siyahi olan kadrolu ama diğeri değil galiba.
ilk 2 dakika için çok dağınık bir geçişti iki sanhe arası geçiş. sanırım tam olarak ilk 2 dakika değil biraz daha kırpılıp doygunlaştırılmış hali olmuş bu.
o zenci karakter cidden hiç izlenesi değil o yüzden öldü sanıp sevinmiştim üzüldüm şimdi kardolu olmasına. shantel izlemesi güzel bir kadın olsa da başrollük bir oyuncu değil yan karakterde olsa güzeldi. ama ilk sahne merak uyandırıyor biraz. bakalım nasıl bir şey çıkacak muhtemelen izlemem ama ben bunu.
Ödül törenleri yaklaştıkça GoldDerby gibi sitelerde başka yerlerden gelen uzmanların, sitenin editörlerinin ve kullanıcılarının tahminleri yavaş yavaş şekillenmeye başlıyor. Şimdiye kadar 6 uzmandan 2 tanesi Jane the Virgin’in başrol oyuncusu Gina Rodriguez’in komedi dalında adaylık kapacağını söylemiş. Hatta bir tanesi (Rolling Stone’dan Peter Travers) ödülü bile alır demiş Kullanıcı oylarına bakıldığında ise kız şimdilik ilk 5’e girememiş görünüyor ama hemen altında yani altıncı sırada. Bir de şaka maka aday olurmuş cidden?
CW nin de bir oyuncusu uzun süre sonra adaylık almış olur sanırım.
Bitmek bilmeyen övgüler ve ödül dedikoduları üzerine sorunu kendimde aramaya karar verdim ve içtenlikle bütün önyargılarımı bir kenara bırakıp Jane the Virgin‘e devam ettim. 6. bölümü bitirmiş bulunuyorum. Çıldıracağım artık. Bazı diziler klişedir ama güzel klişedir. Bu o kadar bayat, o kadar sıradan ki. ResmenTürk dizisi gibi. Mizah tarafıyla izleyiciyi tavlıyor herhalde dedim ama o da yok. Espriden eser yok, komik haller üzerinden güldürmeye çalışıyorlar, ki bunlar da daha önce görmediğimiz şeyler değil. En son şirret ikiz kardeşlerde baygınlık geçiyordum.
Kızın çirkinliği batmıyor artık (zaten dizide Bridget Regan ve Michael Rady hariç, kadın-erkek hemen hemen herkes çirkin) ama performansının da sahiden bir özelliği yok. Üzülünce emrah bakışları atıyor falan. Anne ve anneanne biraz sempatik geliyor ama, onu inkar edemem. Ha bir de epey hızlı akıyor olaylar, onu da belirteyim.
İlk bölümde gereksiz İspanyolca şarkılardan şikayet etmiştim, sesimi duymuşlar ama bu sefer de Türk dizileri gibi her sahnede aynı müziği kullanmaya başlamışlar.
Bi geçtiği ortamları seviyorum, şu bunaltıcı kış günlerinde iyi geliyor Miami sahilleri. Sahnenin donup sağa sola düşen notları da sevdim. (My Mad Fat Diary’den arakladıklarını görmezden geliyorum.) Burada sadece daktiloyla yazılıyor ve İspanyol aksanlı bir anlatıcı var. Fena değil. Ama yine de Jane’in kafa karışıklıkları falan beni zerre ilgilendirmediği için bir işe yaramıyor.
Sonuç olarak benden bu kadar. Bir daha biri bu diziyi överse, Tatiana Maslany’nin görmezden gelindiği şu dünyada bir ödül bile alırsa pes artık.
http://www.youtube.com/watch?v=dnC9t3h2F4Y
http://www.youtube.com/watch?v=xwY5Wr8HbCE
Olmamış Jane; Haley Atwell daha sevimliydi daha sempatik maymundu.
Messengers’ın fragmanını çok beğendim, inşallah yazık olmaz bu diziye de olacak gibi gözüküyor.
@zaburt: Kıkır kıkır güldüm valla. :))))))))))))))))))))))))))))))))
çok iyi
Bu posteri paylaşan oldu mu?
Yok.
https://www.youtube.com/watch?v=Qk3M6cC8us8
Gayet güzel duruyor ya, iZombie’ye bin basar. Neden başlamadan harcadın CW, nedennnnnnnn?
Vay be, iZombie’yi pohpohlamaktan fırsat bulmuşlar Messengers’a bir poster hazırlamaya.
iZombie’yi on plana atmaya calisacaklarina The Messengers’in reklamini daha cok yapsalardi.
Vakit buldukça izlemeye devam ederim herhalde.
İlk bölümü oldukça sıkıcı buldum. Zor geçti dakikalar. Rose McIver’ı severim eskinden beri. Burada da şirin buldum kendisini. Rolüne yakışmış. Morgdaki diğer elemanı da sevdim ama akmadı bir türlü. Birkaç bölüme daha bakarım ama bu sıkıcılıkta giderse bırakırım.
Haftaya reytingi 0.5 ya da 0.6’ya iner. Bolca 0.4’lerde takılabilir.
Ben ilginçtir baya sevdim diziyi. Hatta bu yan karakterlerle yürümez bu dizi diyordum posterlerden yola çıkarak ama ingiliz oğlanı sevdim diğer oğlana karşı da nötrüm. (ingiliz dediğim oğlan hint sanırım, kafam karıştı)
iZombie tam beklediğim gibi çıktı. Böyle devam ederse seve seve izlerim ki ben ilerledikçe daha da sevimlileşeceğini, oturacağını sanıyorum.
iZombie: Şeker olmuş ama kızın başarılı makyajına rağmen pek sarmadı beni. Ana konunun biraz daha ön planda olmasını bekliyordum. Yine de 1 bölüm daha şans verip öyle karar vereceğim sanırım ne yapacağıma.
Rose McIver’ın karakterini sevdim. Kız güzel oynamış bence. İş arkadaşı olan doktor çocuğu da sevdim. İkili olarak da gayet uyumlular. Yalnız şu zenci polise feci uyuz oldum. Rolünün hakkını veremediği yetmiyormuş gibi bir de rahatsız ediyor insanı.
@hsparks: Zenci polis beni yormadı. Ama sanırım accık sevimli şaşkına bağlasa (Bones’un Booth’u gibi mesela) çok daha güzel olacak. Kim bilir, belki 2. bölümde değiştirirler tarzını (sanmıyorum ama).
o polisi ben de biraz olmamış buldum. daha sempatik biri olsaymış. ben asıl iş arkadaşına gıcık olurum sanıyorken onu bir sevdim anlatamam. aralarındaki ilşki güzel oturtulmuş. kız çok tatlı ve kendini izletiyor. normalde hayatta devam etmezdim bu formüllülüğü ile ama kız ikna etti beni.