Yaratılan || Hayat Bir İmtihandır, Peki Ya İkincisi? – Tanıtım
2 yorum aserat 28 Ekim 2023 08:21
Netflix’in yeni Türk dizisi Yaratılan, 20 Ekim itibarıyla yayına girdi. Mary Shelley‘nin kült eseri Frankenstein‘dan esinlenilerek hayata geçirilen bu özel yapımı daha yakından tanımaya ne dersiniz?
KİMLİK BİLGİLERİ
Tür: Fantastik, Gerilim, Dram |
Sezon/Bölüm Sayısı: 1 sezon 8 bölüm |
Süre: 38-55 dk |
Yazan & Yöneten: Çağan Irmak |
Platform: Netflix |
Önemli Bağlantılar: Resmi Site – IMDb |
KONU
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri… Cüzzamın kol gezdiği, sokakların çamurdan geçilmediği, halkın yoksulluktan belinin büküldüğü zamanlar. Tıbbiye öğrencisi Ziya, eğitimine başlamak için İstanbul’a geldiğinde işler beklediği gibi cereyan etmez ve bir süre sonra yolu İhsan’la kesişir. Birbirlerinden farklı görünseler de özleri aynı olan bu iki kader ortağının bir araya gelmesiyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
KARAKTERLER
Ziya (Taner Ölmez): Bursa’da ailesiyle yaşayan bir tıbbiye öğrencisi. Çocukluğundan beri yaşam ve ölüme ilgi duymuş, çaresi olmayan hastalıklara derman bulmayı kafasına koymuştur. Kafası herkesten farklı çalışır, ezberi kuvvetlidir. Yine de İhsan’la çıktığı yolculuk, tüm ezberlerini unutturacak kadar sarsıcı olacaktır.
İhsan (Erkan Kolçak Köstendil): Yıllar önce tıbbiyede eğitim verirken haksız yere işinden atılan bir doktor. Yurt dışında eğitim görmüş, öğrendiklerini ülkesiyle de paylaşmak isterken önü kesilince kabuğuna çekilmiş. Gizliden gizliye kendini adadığı büyük ama tehlikeli icadını hayata geçirmek için Ziya’yla güçlerini birleştiriyor.
Asiye (Şifanur Gül): Güzel, akıllı, hünerli bir genç kız. Çocukken annesini kaybettiği için yoksul babası tarafından Ziya’nın ailesine verilmiş, onunla aynı ailede yetişmiş. Fakat bu yakınlıkları zamanla daha büyük bir ilgiye, aşka dönüşmüş.
Muzaffer (Engin Benli): Ziya’nın doktor babası. Kendi yolundan gitmesini istediği oğlunun asiliği, kendisinin risk almaktan uzak duran, geleneklerden uzaklaşmayan yapısına ters düştüğü için çoğu zaman zıtlaşıyorlar.
Dizinin kadrosunda Bülent Şakrak (Ömer), Şehsuvar Aktaş (Hasan), Sema Çeyrekbaşı (Hüsniye), Ekremcan Arslandağ (Yunus), Macit Koper (Süleyman), Ümmü Putgül (Gülfem), Devrim Yakut (Ofelya), Durul Bazan (Vasili), Esra Ruşan (Aliki), Meltem Yılmazkaya (Marika), Burcu Söyler (Esma) ve Sennur Nogaylar (Seher) da yer alıyor.
SON SÖZ
Çağan Irmak izleyicinin aklına duygusal yapımlarla gelse de doğaüstü gerilim unsurlarına karşı ilgisini gösteren bir yazar/yönetmen (bkz: Kabuslar Evi, Ulak). Yaratılan da 15 yıldır hayalini kurduğu ama türlü engeller nedeniyle gerçekleştiremediği rüya projesi olarak şimdi hayat buldu. Diziyi izleyince doğru zamanın şimdi olduğu anlaşılıyor ziya Netflix imkanları sayesinde kağıt üstündekinden daha görkemli bir boyuta ulaştığı aşikar. Setler ve makyajların dünya standartlarından geri kalmadığı, müziklerin de hikayenin epikliğini yansıtma konusunda başarılı olduğu söylenebilir.
Fakat teknik meziyetlerinin yanı sıra diziyi özel kılan asıl unsur, Frankenstein gibi yabancı menşeli bir hikayeyi Osmanlı kültürüne bir an bile sakil durmayacak doğallıkta adapte edebilmesi. Eseri basamak olarak kullandıktan sonra asıl meselesinin “yaratılan” üzerinden toplum içinde ötekileştirilen insanların temsiliyetini ortaya koymak olduğunu görüyoruz. Irmak’ın karakter yaratma ve duygu aktarma becerisi, özellikle 5. bölüm sonrasıyla kendini gittikçe belli ediyor.
Bu noktada, çok zor bir yükün altına giren Erkan Kolçak Köstendil gerek fiziksel performansıyla, gerekse abartıya kaçabilecek bir (ya da iki) karakteri çok doğru ve abartısız duygularla hayat vermesiyle takdiri hak ediyor. Taner Ölmez (yetenekli bir oyuncu olsa da) performansıyla Mucize Doktor etkisinden tam olarak kurtulamadığını gösterirken kadrodaki diğer isimler de üstlerine düşeni hakkıyla yerine getiriyor. Sözün özü, Netflix Türkiye’nin memur yönetmenler yerine şahsiyet sahibi ustalara el uzattığında ne kadar nitelikli sonuçlar çıkabileceğinin sağlam bir kanıtı olmuş. Şimdiden iyi seyirler.
yorumlar
– Osmanlı dönemine adapte edilmiş olması düşündüğüm ölçüde gözüme batmadı, kabul. Zaten 1940’larda geçseydi ne fark edecekti tartışılır.
Mary Shelley, mezarında ters döndü mü peki? Dönmüş olabilir bir ara.
Dizinin bütününü “deney öncesi” ve “deney sonrası” diye ikiye ayırabilirim. Öncesiyle bir derdim yok, makul ilerledi. Hatta espriye falan vurdukları bir iki yerle beğendiğim kısımları da oldu. Ama sonrası ortaya karışık.
Frankestein’ı (Ziya) ve canavarını (İhsan) almışlar, gerisi yürü ya kulum hesabı olmuş. İhsan tarafı, karnaval + köy vs. derken hiç değilse daha iyi ilerledi bu arada. Ziya kısmı ise sanki onun aralarına dolgu olsun diye eklenmişti… Gerçi ne bekliyordun dersen… Ondan ben de pek emin değilim. Ama bu da değildi.
Karnaval da aşağıda kalmış sayılmaz ama kör kadının evinin oradaki şaşırtmayan ahlakçılık vs. sonrası sinirimi bozdu ister istemez. Bir de ben dizinin yarısını bu şekilde ayrı geçireceklerini pek düşünmemiştim.
* Ziya da güya geçmişte bir şey olmamış gibi yaşamaya çalışan, evlilik hazırlığı yapan birine dönüştü. Asiye’yi de böylece körelttiler sanki.
– Taner Ölmez’in bir tık yüksek perdeden oynadığını düşündüğüm oldu ya da Mucize Doktor’daki Ali Vefa devreye girdi sanki. Başrole gelmesinde karakter benzerliklerinin de payı olabilir hatta.
Erkan Kolçak Köstendil ilgimi daha çok çekti. İhsan’daki veya Ziya’daki nutuk atan/ders veren dozu yer yer bir tık fazla gelmiş olabilir. Ayrıca o müzikler neydi? TV’deki dizilerde olduğu gibi, heyecanlı yerinde dan diye basıvermişler yeri geldiğinde. Hele o final bölümündekiler…
Şifanur Gül’le Terzi’de karşılaşıyorduk zaten, 3. sezon yayınlanmadan araya bu geldi. Yan kadrosu ise genel olarak işimi gördü ya da gözüme batmadı. Az ama öz performansları çoktu.
– Mini dizi görünüyor. Öyle de bir kapanışı var hikaye olarak, bundan sonrası gelmez. Kapanış biçimi ise yayında ve yapımda… Yok, benden cidden olmuyor.
Korsan hazinesi gibi ortaya çıkan altın sandığı bir yandan, Ziya’nın vurup ölmesi diğer yandan. Bülent Şakrak’ın karakteri dizide kimin ne işine yaradı, o da tartışılır. Neydik ne olduk resmen kapanış öncesi.
Son sahnede ikisi birlikte dondurucu soğukta hareketsiz şekilde duruyorlardı yan yana. Dış ses de yine ders anlatıyordu sanki. Harbiden final bölümüne sövsen sövülür. Pöf.
Aman neyse artık. Gidiyorum ben.
Şuradaki bölüm yorumlarımı taşıyayım buraya:
S01B01
Vasat. Fazlasıyla vasat.
Taner Ölmez’in berbat oyunculuğu kaçarak uzaklaşma isteği uyandırıyor. Konuşmaları ve mimikleri adeta birbiriyle kavga ediyor. Konuşmaları elindeki kağıttan ilk defa okurcasına dümdüz, hissiz, basit. Mimikleri ise abartının abartısı. Muhteşem Yüzyıl Kösem’deki karakteri Genç Osman’da da tıpatıp aynı sorunlar mevcuttu. Aradan 7 yıl geçmiş ve hala aynı sorun. Sen iyisi mi dönem dizilerinde oynama birader.
İlk bölüm Taner Ölmez üzerinden ilerledi. İkinci bölüm ise muhtemelen Erkan Kolçak Köstendil üzerinden ilerleyecektir. Normalde bu bölümün ardından bırakırdım ama Erkan Kolçak Köstendil bölümünü de bir değerlendirmek lazım diyerekten 1 bölüm daha şans vereceğim.
S01B02
Erkan Kolçak Köstendil’in varlığı ve Şehsuvar Aktaş’ın konukluğu, ilk bölüme kıyasla daha izlenir kıldı bu bölümü. Şimdilik izlemeye devam.
Bu bölümde de ağırlık Taner Ölmez’deydi. %70’e %30 falandı denebilir Erkan Kolçak Köstendil karşısındaki ağırlık oranı. Ben Erkan Kolçak Köstendil’i başrolde, Taner Ölmez’i ana yardımcı rolde izleyeceğiz sanıyordum ama tam tersi çıktı.
S01B03
Saçmalamasyon bir bölümdü. İlk 2 bölümden 10-13 dakika uzun oluşu da eksi yazdı tabii.
S01B04
Doydum ve bölümün ortalarında bıraktım.