2 saatlik 4. sezon finali, muhtemelen bu sezon izlediğim en iyi dizi bölümü, hatta lost’un en iyi bölümüydü. 12. bölümde adadakileri dört bir yanda, hepsi başlarına bir iş açmaya hazır halde bırakmıştık.

Aslında o bölümün, alttan alıp hikayeleri tam aksiyon olacak yere kadar getirip askıda bırakmasından bu bölümün ne kadar gergin, hızlı ve olaylı olacağı az çok belliydi. Ama bu kadarını da beklemiyordum açıkçası.

3. sezonun son sahnesiyle 4. sezonun finaline başlamak, 4. sezon finalini de aynı zaman dilimi içerisinde (hatta 3. sezonun bittiği yerden 5 dakika ilerideyiz resmen şu anda) yapmak nasıl bir manyak düşünce gücü gerektiriyor, tahmin bile edemiyorum. sezon finalinde benim en çok hoşuma giden bu oldu sanırım, ha bir de üstsüz sawyer tabii.

bu bölümde neler oldu, bundan sonra neler olacak bir bakalım. özellikle bu bölümden sonra dizinin gidişatının oldukça değişeceğini, artık adadan çıkalım kaçalım kurtulalımları iyice geride bıraktığımızı, önemli olanın ada ve orada kalmak olduğunu düşünüyorum.

devamı spoiler!


bu sefer özet değil de, akılda kalan sahneler, sorular, ilginçlikler şeklinde bir yazı olacak, buyrun.

* hurley’i kurtarma operasyonu sırasında locke’la jack’in yaptığı konuşma “oceanic six” yalanının doğuş anını gösterdi. adanın korunması ve gizli kalması gerektiğine taa ilk günden beri inanan locke, jack’in kafasını bir şekilde bulandırmayı başardı. adaya olan bu büyük inancıyla da others’ın başına ben’den sonra iyi bir lider olacağını göstermiş oldu bence.

* ben’i kurtarma operasyonundaysa en büyük yıldız sayid’di. kendinden 2 kat büyük adamı alaşağı etti. keamy’le sayid’in dövüş sahnesi hem uzun hem de harikaydı. o kadar görmüş geçirmiş richard alpert’in kafaya kurşun sıkmadan ve öldüğünden emin olmadan keamy’i bırakmış olması beni şaşırttı.

* ben’in kate ve sayid’i hiç bir oyuna getirmeden yollamış olması, kendisinin de adadan ayrılıp onları kontrol altında tutabileceği ihtimali olabilir mi? ben öyle kimseyi kolay kolay adadan yollamıyor malum.

* meşhur orchid videosunun bir kısmını izleme şansına erişiyoruz. istasyonun olayının zamanda kırılma ve yolculuk deneyleri olduğu ortaya çıkıyor.

* ben’in gitmeden evvel locke’dan özür dilemesi ve keamy’si alex’i öldürdüğü için öldürmesi içinde bir kısım insanlık taşıdığını gösterirken, keamy öldükten sonra gemide patlayan insanlar için “ee?” diyerek bütün pozitif yanlarını unutturmayı başardı.

* adayı taşımak için tahta bir tekerleği çevirmek bana biraz az geldi, daha enteresan ve karmaşık bir yapı bekliyordum nedense. kaybolma anıysa mükemmeldi.

* adayı taşıdıktan sonra ben’in nereye gittiğini üstüne giydiği parkadan az çok tahmin etmişsinizdir? (ipucu: türkçe konuşuyor musunuz?)

* gemi demişken, bölümün kahramanlarından michael’in tam da bomba patlamadan önce jack’in babasının görünmesi beni çok korkuttu. sanırım michael’a veda ediyoruz sonunda.

* jin öldü müü, kaldı mıı? o patlamadan kurtulmuş olması olanaksız gibi gelse de lost’ta ölmek bilmeyen karakterler (mikhail) bol olduğu için yorum yapamıyorum.

* bölümün bir diğer kahramanı da sawyer. kate’in kulağına bir şeyler fısıldayıp aşağıya atladığı anda kalbim durdu, onu da öldürecekler sandım. helikopterden atlayıp adaya geri dönmesi bir nevi iyi oldu sanki. adadan çıkan iflah olmuyor ne de olsa.

* oceanic 6’in gayet şans eseri oluşmuş olması harikaymış. ben kendi aralarında tartışmalar olacak, gitmek isteyenler kalmak isteyenler birbirlerini kesecek ve daha bunun olmasına çok var zannederken, birden bire hikayeyi öğrenmiş olduk.

* daniel’in bütün ısrarlarına rağmen miles ve charlotte adada kaldılar. miles’ın söylediğine göre charlotte adada daha önce bulunmuş. hatta yanlış anlamadıysam “doğduğum yeri bir göreyim” gibi bir şeyler söyledi.

* daniel patlama anında gemide değildi, adada da değildi. acaba ona da mı veda ettik bu bölümde?

* penny ve desmond’un kavuşma sahnesi, ikisinin telefon konuşmasından beri lost’ta gerçekleşmiş en romantik sahneydi muhtemelen. penny konusunda aklıma takılan bir şey daha, charles widmore kızının nerede ne yaptığını bilmiyor mu?

flash-forwardlar;


* geçen sezon finalinde kate’in “eve geri dönmem lazım, bekleyenim var” konuşmasında, bekleyenin sawyer olduğunu zannedip içten içe sevinen herkes esas bekleyenin kim olduğunu öğrendi. (aaron)* hurley kendisini görmeye gelen walt’a neden michael’in öldüğünü söylemiyor?* sayid hurley’i “güvenli yer” diye nereye götürecek?

* hurley gerçekten delirdi mi yoksa adadan güç kazanıp ölülerle konuşabilmeye mi başladı? (check mate mr. eko)

* sun’ın charles widmore’la ne işi var?

* ada neden herkesi geri çağırıyor ve neden ölmüş/akıbeti bilinmeyen insanlar üzerinden veriliyor bu mesaj?

* claire’in içine cin mi girdi, çok korktum ben aaron’un odasında geçen sahnede. aaron’u adaya geri götürmemesini söyledi kate’e. haydi buyurun.

* kate’in rüyasındaki telefon konuşmasının metni de “The island needs you. You have to go back before it’s too late.” şeklindeymiş, tabii ki tersten.

* yine geçen sezonun sonunda tabuttaki adamın kim olduğuna dair spekülasyonlar yapıyorduk. elementler ve robotpantolon‘u tebrik ediyorum, john locke diyerek doğru cevabı bulmuşlar. kate neden locke’dan bu kadar nefret ediyor ben tam anlayamadım.

* ben’in söylediğine göre adaya giderken hep beraber gitmeleri (ölmüş locke dahil) gerekiyormuş. bu hep berabere ben dahil mi? ayrıca adada bu kadar kötü ne olmuş olabilir ki adadan ayrılan herkes ayrı bir sayko olsun?

* locke ne demeye adadan ayrıldı, bir de üstüne öldü? acaba o da ben gibi adayı taşımak zorunda mı kaldı? geri götürüldüğünde muhteşem mistik adamız ölüyü diriltir mi?

* john locke, isim değiştirdiğinde de yine bir başka filozof olan jeremy bentham‘ın adını almış. enteresan geldi.

yeni sezona kadar bol sabır dilerim.