Amazing Stories (1985) – Tanıtım
24 yorum pirate 10 Şubat 2020 08:34
Geçmişin tozlu sayfalarından bir dizinin tanıtımıyla karşınızdayız bugün: Amazing Stories
Amazing Stories, 29 Eylül 1985-10 Nisan 1987 tarihleri arasında NBC ekranlarında yayınlanmış. 2 sezon yayında kalan dizinin ilk sezonu 24, ikinci sezonu ise 21 bölümden oluşuyor. İlk sezonda 44 dakikalık 5. bölüm haricindeki tüm bölümler 23.5 dakika uzunluğunda. İkinci sezonda ise 45 dakikalık 8. bölüm haricindeki tüm bölümlerin süreleri 21-24 dakika aralığında değişiyor.
Steven Spielberg, Joshua Brand ve John Falsey üçlüsünün yaratıcısı olduğu dizi, Emmy başta olmak üzere birçok ödül töreninde farklı kategorilerde ödüller ve adaylıklar kazanmış.
Amazing Stories’in aynı isimle yeni bir versiyonunun çekildiğini ve söz konusu yeni dizinin 6 Mart 2020 tarihinden itibaren Apple TV+’ta izleyiciyle buluşacağı bilgisini de vermeden geçmeyelim. Eskiye rağbet devam ediyor dizi dünyasında anlayacağınız.
Amazing Stories, antoloji türünde bir dizi. Her bölümde birbirinden farklı oyuncular ve karakterler eşliğinde birbirinden farklı hikayelerle karşımıza çıkıyor. Çoğunlukla ‘bilim kurgu’ hakim tema konumunda ama her bölümde bu temaya rastlamak da mümkün değil. Bilim kurguyu komediyle veya dramayla, fantastik ögeleri komediyle veya dramayla harmanlayabiliyor ya da korku-gerilim türünü komediyle veya dramayla iç içe sunabiliyor dizi. Çoğu zaman gülümsetip eğlendiriyor, bazen de hüzünlendirebiliyor.
Dizide birçok ünlü oyuncu ve yönetmen yer almış. Bunlardan bazıları o vakitlerde zaten ünlüymüş, bazıları da sonradan ün kazanmış. Kevin Costner, Harvey Keitel, David Carradine, James Cromwell, Jon Cryer, Mark Hamill, John Lithgow, Christopher Lloyd, Andrew McCarthy, Rhea Perlman, Charlie Sheen, Patrick Swayze, Sam Waterston, Kathy Baker, Sondra Locke, Danny DeVito, Kyra Sedgwick, Annie Potts, Beau Bridges, Gail Edwards, Kiefer Sutherland, Griffin Dunne, Mary Stuart Masterson, Lukas Haas, Hector Elizondo, Tim Robbins, Christina Applegate, Forest Whitaker bu isimlerden bazıları.
Yeni versiyonu gelmeden önce eskisini izlemek istedim ve an itibarıyla ilk 8 bölümü geride bırakmış bulunuyorum. İlk bölüm idare ederdi. İkinci bölüm en sevdiğim bölümlerden biriydi ve epey eğlendirdi izlerken. Hem görsel açıdan başarılıydı hem de John Scott Clough’ın performansı oldukça iyiydi bana göre. Üçüncü bölüm idare ederdi. Yer yer eğlendirdi. Dördüncü bölüm de sevdiğim bölümlerden biri oldu. Ana karakterin içine düştüğü trajikomik durumu izlemekten büyük keyif aldım. Beşinci bölüm en sevmediğim bölüm oldu. Tek mekanda geçen bölüm salt dramadan ibaretti son anlara kadar ve 44 dakika geçmek bilmedi cidden. Bu diziye uygun bir bölüm değildi bana göre. Fazla basit bir hikayeyle karşımıza çıkan 6. bölüm de sevemediğim bölümlerden biri oldu. Yedinci bölüm idare ederdi. Sekizinci bölümde ise çok ciddi bir drama yatıyordu ve ana karakterimizin içinde bulunduğu durumu izlemesi keyifliydi diyebilirim.
Bölüm süreleri kısa olunca çabucak bitiveriyor bölümler. Bir tek o 5. bölüm bitmek bilmedi işte. Dizi çok eski olunca kadrodaki çoğu ismi tanımıyorsunuz elbette. Ara ara tanıdık simalar karşınıza çıkıyor ama çok önemsemiyorsunuz onları gördüğünüzde de. Bölümün hikayesini, sunumu ve merkez karakteri sevip sevmemenizden ibaret oluyor her şey. Görsel açıdan bakıldığında da seksenli yılların şartları düşünüldüğünde ellerinden geleni yapmışlar diyebilirim.
Benim diziyle ilgili söyleyeceklerim şu an için bu kadar. İzlemeye devam ettikçe bu yazının altına yorum bırakmaya devam ederim zaten. İzleyecek olanlara da iyi seyirler dilerim.
yorumlar
Dönemin şartlarını da göze alarak görsel efektler açısından ilk 8 bölümü kısaca bir değerlendirecek olursam;
-İlk bölümdeki tren sahnesi gayet iyiydi bana göre.
-Başrol oyuncu işlerini çok kolaylaştırmış ama 2. bölüm de iyiydi bence bu açıdan.
-4. bölümü de sorgulamıyorum. O dönemin şartlarında makul bir kostümdü.
-5. bölüm için yaptıkları eklemeyi görünce bana istem dışı bir gülme geldi ama. Aşırı derecede ucuz, özensiz ve berbat bir şeydi o söz konusu ekleme.
-7’ye de sallanabilir ama sallamak istemiyorum.
-8’dekiler de fena değildi işte.
Bunun dışında 6’daki adamın yetisinin muktedir olduğu şeyler çok saçma geldi sandalye falan. 3’teki Westworld etkilenmesi de dikkatlerden kaçmayacak büyüklükteydi.
S01E09
Uygulamada eksiklikler vardı elbette ama fikir güzeldi kesinlikle. Loni Anderson’ın dahil olmasının ardından bölümün özellikle 2. yarısı oldukça keyifli geçti. 2 başrolü de sevdim. Bir de gemi, aşk, seksenler falan derken şu diziyi izleme isteğim depreşti yine. Bir gün nasip olur da izlerim inşallah diyeceğim de çok zor elbette.
S01E10
Fikir olarak fena değildi belki ama pratiğe dökümü çok kötüydü. Oyuncu seçimleri çok kötüydü ve yordukça yordu. 5 ile beraber dizinin şu ana kadarki en kötü bölümüydü bana göre. Bölümdeki tek güzel şey ise Shawn Weatherly oldu.
S01E11
‘Bir Noel Baba Hikayesi’
İlk yarısı biraz zayıf kaldı aslında ama 2. yarısı keyifli geçti. Kapanışı da gayet güzeldi.
S01E12
Yaptım oldu türünün bir ürünü olan tamamen gereksiz bir bölümdü.
S01E13
Klasikleşmiş olan ‘Yaramaz çocuklar bakıcıları kaçırıyor.’ hikayesini bir tutam doğaüstü ile harmanlamışlar. Vasatı aşamadı ne yazık ki.
S01E14
Bir gereksiz bölüm daha.
Charlie Sheen’i şortu olmadan görmek garip geliyor her daim göze.
S01E15-16
15 vasattı. Ara ara eğlendirdiği oldu. 16 ise çöptü.
S01E17
Basitti ama eğlenceliydi.
S01E18
Duygu yüklü bir bölüm olmuş. Sevdim diyebilirim. Yaşlı adam da oldukça şirindi bu arada.
S01E19
Oldukça klasik ve ucuzdu. Hiç mi hiç ciddiye alamadım. Oyunculuklar da yorucuydu bence.
Sam Waterston’ı beyaz olmayan renkte bir saçla görmek garipti bu arada.
S01E20
Güzeldi bu bölüm. Dakikalar ilerledikçe açıldı ve sonu da iyi bağlandı.
S01E21
Benim bünyem için fazla absürt bir bölümdü. Sevemedim.
S01E22
İlk dakikalarda ilgi çekicilikten uzak bir başlangıç yapsa da dakikalar ilerledikçe iyi açıldı. John Lithgow, iyi iş çıkarmış. Sonunu da tatlış bir şekilde bağlamışlar. Sevdim bu bölümü.
S01E23
Baştan sona vasatı aşamayan bir bölüm oldu. Finali de burun kıvırttı.
S01E24 (Sezon Finali)
Atlaya atlaya bitirdim bu bölümü. Sezonun en gereksiz bölümlerinden biriydi.
S02E01-02
Ünlü başroller eşliğinde iyi açtık yeni sezonu.
İlk bölümde Rhea Perlman ve Danny DeVito başrolleri paylaşıyordu. Hikayenin çok öne çıktığını söyleyemem ama ikili fena bir iş çıkarmamış cidden.
İkinci bölümde Jon Cryer rüzgarı esti. O uzun saçlarıyla esti gürledi. Hem Cryer’ı izlemesi çok keyifliydi her zaman olduğu gibi hem de hikaye cidden iyiydi. Çok eğlendim cidden izlerken. S01E02 ve S01E04 ile birlikte dizinin en çok eğlendiğim, en çok beğendiğim 3 bölümünden biri oldu bu bölüm kesinlikle.
Apple TV+’ta 6 Mart’ta başlayacak olan yeni sezondan birkaç kare:
1 – 2 – 3 – 4 – 5 – 6 – 7
S02E03
Şirin bir ‘Dede ve torun’ hikayesi olmuş. Fena bir bölüm değildi.
S02E04
Başrol oyuncu çok yorucuydu. Bölümü giriş-gelişme-sonuç diye bölecek olursak giriş kısmı 14 dakika uzunluğundaydı. Haliyle gelişme ve sonuç bölümleri anlamsız bir şekilde aceleye geldi. Ortaya da çöp bir bölüm çıkmış oldu böylece.
O vakitlerde henüz Married with Children’ı çekmeye başlamamış ve ünlenmemiş olan Christina Applegate’ın varlığı sadece birkaç saniyeyle sınırlıydı bu arada bölümde.
S02E05
Aşırı derecede klasik bir bölümdü.
S02E06
Tamamen çöp bir bölümdü.
S02E07
Başrolde Patrick Swayze’nin yer aldığı ve yardımcı rolde ona Hector Elizondo’nun eşlik ettiği bir bölümdü. Hikayesi de oldukça güzeldi. 20 dakika yetmedi kesinlikle bu hikayeye. Daha uzun sürmesini isterdim kesinlikle.
S02E08
Bu sezonun 40 dakikalık bölümü buydu. Eski dönem korku-gerilim işi kafasının oldukça başarılı bir örneği olmuş diyebilirim. Christopher Lloyd’un varlığı çok büyük bir artıydı. Başroldeki 2 genci (Scott Coffey ve Mary Stuart Masterson) izlemesi de keyifliydi.
Fragman (Yeni Sezon)
S02E09
Oldukça güzel bir bölüm olmuş.
Enteresan bir hikayesi vardı bölümün. Baştan sona ilgi çekici bir şekilde aktı. Finali da tam tadında ve kıvamındaydı.
Kyra Sedgwick’in karakteri Dora inanılmaz tatlıydı cidden. David Carradine’nin karakteri Calvin ise ciddi derecede sinir bozucuydu.
S02E10
Başrolde yer alan Polly Holliday’in harika performansı eşliğinde oldukça güzel bir bölüm çıkmış ortaya. Epey eğlendim izlerken cidden. Bir 20 dakika daha olsa izlerdim.
S02E11
Güzel bir hikayeydi ve duygusal da bir bölüm olmuş. Başroldeki küçük çocuk The Shining’deki çocuğu anımsattı hafiften. Epey tatlıydı. Bu bölümün ardından oyunculuk adına başka bir şey yapmamış bu arada.
S02E(12-13-14)
-12. bölüm vasat kalmış.
-Her ne kadar kimin kim olduğunu bölümün ortalarında çoktan tahmin etmiş olsam da oldukça keyifli geçti diyebilirim Kathy Baker’ın başrolde yer aldığı 13. bölüm için.
-Yardımcı rolde yer alan Kate McNeil’ın güzelliğiyle dikkat çektiği 14. bölüm ise idare ederdi işte.
S02E15-16
-15. bölümü sevdim. Sevimli bir hikayeydi.
-Köpekten ziyade fareye benzeyen bir köpeğin merkezde yer aldığı bir çizgi film olan 16. bölümün bu diziye pek uygun olduğunu düşünmesem de bölümün 2. yarısında epey eğlendiğimi de belirtmeden geçmeyeyim.
S02E17—21 (Sezon Finali)
17. bölüm kötüydü. 18, fena değildi. 19, zayıf kaldı. 20, idare ederdi. 21 ise son derece berbattı.
İyisiyle ve kötüsüyle 45 bölüm geride kaldı. 6 Mart’ta yeni sezonda görüşürüz artık. Umarım 20 dakikalık olur yeni bölümler de.
Yeni Sezon: Poster 1 + Poster 2 + Poster 3
Ben yeni sezonun tüm bölümlerinin aynı gün geleceğini zannediyordum nedense ama sadece ilk bölüm gelmiş ve haftalık olarak devam edecekmiş. Bölüm uzunluğu 52 dakika bu arada. Korktuğum başıma gelmiş yani. 20-30 dakika arası olsun diye dua ediyordum.
S03E01
Dün 52 dakika diye biraz söylenmiştim ama yarım saat daha olsa izlerdim herhalde. Olsa daha iyi olurdu hatta. Biraz aceleye geldi gibi çünkü.
Dylan O’Brien (Teen Wolf) ve Victoria Pedretti’nin (You) başrolleri paylaştığı ‘The Cellar’ isimli, zaman yolculuğu temalı, basit romantik unsurların öne çıkarıldığı bir bölümle açmışlar sezonu. Farklı projelerden tanıdık hamleleri olsa da fena değildi genel olarak baktığımızda.
1×01: böyle bir hikaye için her şey fazla aceleye gelmiş. ikili arasındaki ilişki çok hızlı geliştiğinden bazı şeyler tam oturmadı. inandırıcı olmadı. ne kadar zaman beraber geçirdiler totalde onu bile anlamadım. 2 saatlik güzel film olurmuş bu konudan. 2 başrolü de sevdiğimden bazı şeyleri göz ardı etmemi sağlayarak geçer puanı aldı benden.
S03E02
Pek Amazing Stories’e uygun bir hikaye değildi bana göre bu bölümün hikayesi. The Twilight Zone’a paslansa daha iyi olurmuş sanki.
Pek başarılı bulmadım bu arada bölümü. Ucuz geldi bana biraz. Neyse, izletti yine de bir şekilde kendini. Son dakikalarda fena bağlamadılar hikayeyi en azından.
ilk sahnesini görür görmez sona atladım ve peşinden kapattım. doydum ben bu anlatıma.
S03E03
Öncelikle Robert Forster`a Allah rahmet eylesin tekrardan.
İlk dakikalarda bir dede ve torun görünce dedim orijinal dizideki bölümlerden birinin yeniden çevrimi olacak herhalde ama öyle olmadı. Aile draması ile fantastik dramayı harmanladıkları basit ama tatlış bir bolum olmuş diyebilirim. 10 dakika daha uzatsalar olurmuş hikayeyi bir de.
İlk 2 bolüme oranla daha fazla sevdim bu bölümü ben bu arada. Daha bir Amazing Stories bölümüydü diyebilirim ayrıca.
S03E04
Beyond’un yandan yemişi hissi verdi biraz. Kötü değildi ama iyi de değildi. Çok da gerekli bir bölüm değildi bence. Josh Holloway abimizin bölümdeki rolü de epey küçüktü bu arada.
S03E05 (Sezon Ortası Finali)
Sevdiğim tarzda bir bölümdü diyebilirim. Elbette daha iyi olabilirdi ama yeterliydi bu kadarı da. Scrubs ve The Romanoffs’tan sevdiğim Kerry Bishé’nin varlığı da güzel bir bonus oldu her ne kadar yardımcı rolde yer alsa da.
Bu geçit hikayesinden ulusal bir kanala formüllü bir drama çıkar bu arada. Size sesleniyorum FOX veya ABC!
Sezonun 2. yarısı ne vakit gelir artık bilemedim şu an. Korona tehlikesi def edilecek, oyuncu kadroları şekillenecek, çekimler yapılacak falan filan. Epey uzun bir süreç var önümüzde yani. Neyse, geldiği vakit görüşürüz o vakit.