Fellow Travelers — Tanıtım
5 yorum aytackara 23 Kasım 2023 08:57
Showtime’ın (ve Paramount+’ın) yeni dönem ve romantik drama dizisi Fellow Travelers, 27 Ekim’de ilk bölümüyle izleyiciyle buluştu. 8 bölümden oluşan mini dizi, şimdiye kadar sezonunu yarılamış durumda.
Fellow Travelers, Thomas Mallon’un 2007’de yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanarak hazırlandı. Ron Nyswaner (Philadelphia) imzalı dizinin başrollerinde Matt Bomer ve Jonathan Bailey yer alıyor. Dizide Allison Williams, Linus Roache, Jelani Alladin, Will Brill, Chris Bauer gibi isimler de rol alıyor. Fremantle ve Showtime ise ortak yapımını üstlendi.
Konusu:
Fellow Travelers’ın hikâyesi iki farklı zaman çizgisinde ilerliyor ve yaklaşık 40 yıla yayılıyor. 1950’li yıllarda Washington’la açılışı yapıyoruz ve bir yandan da 1980’li yıllarla devam ediyoruz.
ABD’de 1950’li yıllar McCarthycilik‘in gün geçtikçe güç kazandığı bir dönem. Adını aldığı ABD senatörü John McCarthy de dizinin önemli karakterlerinden birisi zaten. Antikomünist kuşkuculuğunun arttığı bu dönemde çeşitli durumlardan ötürü birçok insan komünist ya da komünist duygudaşı/yandaşı olmakla suçlandı, özel ve devlet kurumlarınca soruşturmalara maruz kaldı. Birçok kişi kovuldu ya da tutuklandı. Aynı şekilde eşcinsel kişilere karşı yürütülen homofobik baskılar da oldukça artış gösterdi.
İşte Hawkins Fuller ve Tim Laughlin de böylesi bir ortamda tanışıyorlar.
Yakışıklı ve karizmatik bir adam olan Hawkins Fuller, Dışişleri Bakanlığı’nda maddi açıdan tatmin edici ve perde arkası bir kariyer sürdürmektedir. Hâmîsi olan Senatör Wesley Smith sayesinde arkası da sağlamdır. Henüz bekârdır ve açıktan pek dillendirilmese dahi Senatör’ün kızı Lucy’yle evlenmesine kesin gözüyle bakılmaktadır. Dikkatle sakladığı özel hayatında ise duygusal bağlanma olmaksızın erkeklerle birlikte olmaktadır.
Fordham’dan yeni mezun olan Tim Laughlin ise politik olarak komünizme karşıt ve dindar bir Katolik’tir. McCarthy’nin ofisinde, yani politik açıdan Hawkins’in karşısında çalışmaya başlar, üstelik karşı koyamadığı dürtüleri Hawkins’le birbirlerine çekilmelerine neden olur. 1960’ların Vietnam Savaşı protestoları, 1970’lerin uyuşturucu kaynaklı disko hedonizmi ve 1980’lerin AIDS krizi de derken çalkantılı ilişkileri pek çok engelle karşı karşıya kalarak bir şekilde sürmeye devam eder.
Fellow Travelers’ta 1980’li yıllara Hawkins ve Tim’in yeniden bir araya gelmesiyle adım atıyoruz esasında. Lucy’yle kendi ailesini kurmuş, hatta torunu bile olan Hawkins, Tim’in AIDS olduğunu ve zamanının azaldığı haberini alıyor ve onu kontrol etmek için kısa bir şehir dışı seyahatine çıkıyor. Bu da dönemin zor şartlarını ve AIDS aktivizmini izleyiciye sunmakla birlikte Hawkins ve Tim’in hesaplaşmasına da tanıklık ettiriyor.
Fellow Travelers, bu yılın en beğendiğim dizilerinden birisi oldu kesinlikle. İki başrolü de sevdiğimden beklediğim bir diziydi zaten, istediğimi (en azından şimdiye kadar) almış durumdayım (özellikle Tim kısmından).
Gelmişken bahsetmemek olmaz herhalde, dizi elbette 18+ bir yapım. Hatta Jonathan Bailey’in demesi gibi “bulabileceğiniz en gay dizi” mi tartışılır ama son dönemin “enlerinden” birisi olduğu bariz. Üstelik laf olsun diye yapmayanlardan birisi gibi de geliyor. Dolayısıyla bu açıdan da hem iki başrolün hem de yönetmenliğin ve tabii senaryonun hakkını vermem gerek. Hawkins ve Tim’in yalnız kaldığı sahneleri özellikle seviyorum.
ABD-Filistin-Hamas karmaşası Hollywood’u da karıştırdığı için şu günlerde McCarthycilik yeniden dillendirilir olduğundan, dizinin de bunun etrafında dönmesi acayip bir rastlantı oldu bu arada. Aradaki ufak tefek benzerlikler ister istemez insanın gözüne batmıyor değil. Konu/pozisyon gereği siyasetin içindeler ama sıkıcı ya da göze batan bir ağırlıkla işlemiyorlar. Bu kısım da genelde ana karakterlerin ilişkisine hizmet edecek türden ilerliyor. Yan karakterler ise esasında daha dolgu bir pozisyondalar benim açımdan ama herkesin kendi açısından doldurduğu bir boşluk olduğu da söylenebilir.
Günümüz yerine geçen 80’li yılların sahneleri ise (makyaja pek takılmadığımız zamanlarda) haliyle biraz yavaş ilerlemekle birlikte 50’li yılların altında pek de kalmıyor sayılır. Aradaki zaman farkının kalan bölümlerde ne şekilde kapanacağını veya nihayetinde nerede ne şekilde bırakacağımızı ise az çok merak ediyorum tabii. Sezonun ikinci yarısında da umarım bu tempoyu korurlar.
Durum böyleyken böyle yani bu dizi için… İyi seyirler.
yorumlar
matt bomer bir ara bozmuştu tipi fazla oynadıydı kendisiyle ama toparlamış burda. inş white collar işi olur. ve inş hilarie burton da döner daha uzun soluklu. zaten işi gücü yok bari burda takılsın.
Zaman atlamasının tam sırası olsa gerek.
Yine ne çok şey girdi.
Baştan verdikleri iyi oldu. Sonraya kalsa biraz ayıp olacaktı.
* Böylece 60’lar tarafını tamamladık gibi. Gelecek bölümde de 70’leri işlerler, oradan 80’lere bağlar ve final yaparız herhalde. 1968’deydik zaten. Tim’in birkaç sene kalması yeter zaten.
Yalnız savaş karşıtı aktivistlik sonucunda kendini hapiste bulmak da tam Tim’lik iş.
* Lucy’nin Tim’in geçmişteki mektubunu yakması biraz meh dedirtti bana. Bir yandan da Lucy’nin Hawk’ın erkeklere olan ilgisini biliyor olmasını daha iyi açıkladı tabii. Ben de yıllar içinde bir lekilde anladığını farz etmiştim. Kendisi de yakın çevreden birisiyle aldatıyormuş zaten. Olmuş bunlar böyle, ne diyeyim…
* Tim ve Jackson’ın iletişimini sevdim. Klişe olacak ama sormazsam içimde kalır, Jackson gay mi?
* Yan yana mastürbasyon yapmalarına girmiyorum Her bölüm farklı bir şey buluyorlar resmen, respect.
Her şeyi teker teker birer bölüme serpiştirmelerini takdir ediyorum.
* Bundan da threesome çıktı mesela.
* Jackson’ın “Bende bir sorun var,” lafının varacağı noktanın aşırı dozdan ölümüne kadar varmasını hiç beklemiyordum. Ne bekledin ne oldu durumu resmen.
* Bu sefer de 70’ler bölümü geldi haliyle. 1978’de Harvey Milk’in öldüğü dönemle açtılar. Devamı malum. Marcus seni de gayet iyi anlıyorum ama böyle de zor ayol, cidden.
Gelecek bölüme Tim’e de veda ederek final yaparız herhal.
Kaldı 1 bölüm.
Beklendik ve iyi bir finaldi. Son bölümde sadece 80’lere odaklanmayıp arada geçmişe gitmelerini de sevdim. Tarihsel açıdan az çok bildiğimiz şeylerin üstünden geçtiler zaten, karakterler açısındansa boşlukta bir şey kalmadı.
Ben bu diziden razıyım. Bu senenin en beğendiğim yapımlarından oldu, Top 20’ye de alacağım kesin. Matt Bomer ve Jonathan Bailey’e sevgiler.
* Tim’in ölümüne direkt olarak girmeyip anma kısmını vermelerini takdir ettim. O kadarını görmek istediğimden emin değildim zaten.
* Lucy nihayetinde Hawk’tan ayrıldı. Nihayetinde iyi sabrettiği de söylenebilir hani. Yeri geldi mi gıcıklığı tutsa da kendisiyle tutarlı davrandı en azından.
Hawks, AIDS’le mücadele derken “kendini” buldu sayılır. Keza Marcus da. Tim’in ölümü vs. de derken biraz buruk bir finaldi aslında ama buna hazırlayarak geldikleri için dizginlediler neyse ki.
Sevgiler, teşekkürler.