House of Cards: Kirli Politika
5 yorum darkraii 19 Eylül 2014 16:35
Bir film düşünün ki içerisinde Kevin Spacey olsun. Ne düşündüğünüzü tahmin edebiliyorum: Olağan Şüpheliler. Peki size Kevin Spacey‘li bir dizi söylesek nasıl olurdu? Oldu ve çok da mükemmel bir yapıt oldu. Diziye başlamadan önce sizi ufak bir geçmişe çıkarmak istiyorum. 1990 yıllında BBC’de yayınlanan mini dizi olan İskambilden Ev adlı dizinin uyarlanmış hali günümüzde hayat buluyor. Dizimize geçmeden önce şapkamızı bir kez daha çıkarmamız gereken en az Kevin Spacey kadar değerli bir efsaneden söz etmemek olmaz. O kişi hepimizin yakından bildiği Fight Club filminin efsane yönetmeni David Fincher . Hazırsak dizimize geçelim.
Televizyon tahtını ele geçirmeye hazırlanan NETFLIX‘in 100 milyon dolarlık bütçesi ile hazırlanan dizimiz House of Cards‘a ”Hoş Geldiniz”.
Tarihler 1 Şubat 2013 tarihini gösterdiğinde Beyaz Saray kapılarını bizlere sonuna kadar açtı demek yanlış bir tabir olmaz. İnternet dünyasında bu dizimiz ile ilgili yazı bulmanız biraz zor, çünkü -her ne kadar sitemizde defalarca dile gelmiş ve hatta daha yayına girmeden hakkında bir mini tanıtım yazısı çıkmış olsa da- pek bilinen bir dizi değil kendileri ve ben yeni başlayanlar için ufak bilgiler vermek istedim. Öncelikle diziyi izleyecek arkadaşlardan ricam Amerika yapısını bilmelerini istemek olacak. Çünkü dizimiz birazcık karışık olduğu için zorlanmanız içten bile değil.
House of Cards hırslı, kibirli, kendini bilmiş Francis Underwood (Kevin Spacey) adlı politikacımızın Beyaz Saray’da yükselmesini anlatıyor. Fakat kibirli ve ukala olması onu çok güzel bir karaktere oturtuyor. Bizi cezbeden tarafı ana karakterimizin kötü olması ki çok da güzel yakışıyor. Uzun yıllar Beyaz Saray’da görev yapmış olan Underwood, hakettiği yer olan Dışişleri Bakanlığı hayalini kurarken ihanet ile karşı karşıya kaldığını anlıyor ve intikam için kolları sıvıyor. Artık Dışişleri Bakanlığı’nı istemiyor, hedefi Başkanlık. Her başarılı erkeğin arkasında en az onun kadar güçlü bir kadın vardır lafını boş çıkarmayan eşi Claire Underwood (Robin Wright) bu görevi hakkı ile yerine getiriyor.
Dizide ihanetler ve çekişmeler çok iyi işlenmiş. Medyanın özgürlüğü ve halk üzerindeki etkisi güzel aktarılmış. Fakat olayı koparan, diyalogları sıkıcı yapmayan en güzel etmen, kötü adamımız Underwood’un ekrana bakıp izleyiciyi bilgilendirmesi olmuş. 4. duvarı (fourth wall) yıkmak denilen bu yöntemle dizi dünyasında pek karşılaşılmadığı için biraz garipsemeniz normaldir.Dizinin güzelliklerinden bahsettiğimiz yeterli diye düşünüyorum. Gelelim kötü tarafına, dizide bolca reklam kullanılması gözlerden kaçmayacak kadar fazla. Abartı siyaset ve üsluplar yer yer gerebilir. Fakat her şeye rağmen politikanın halkı nasıl kandırdığı ve umursamadığını en acı şekilde görmemizi sağlıyor.
yorumlar
Bu dizide beni ve eminim pek çok izleyiciyi ekrana yapıştıran “Kevin Spacey” ve bir sosyopat rolünü bu kadar başarıyla oynaması, resmen döktürüyor. Tanıtımınız güzel olmuş.
eline sağlık. geç keşfettiğim ama çabucak tükettiğim dizilerden. başta herkesin favorisi olan ekrana bakarak konuşma tarzını sevmesem de, zamanla ona da alıştım ara ara arar oldum. 3. sezonu da merakla bekliyorum.
her bölümde şoktan şoka sokan, o anlı şanlı abd’nin demokrasisinin aslında nasıl kirli işler yumağı olduğunu gösteren ve kevin spacey’in döktürdüğü tartışmasız en güzel politik dizi diyebilirim. francis underwood sen ne biçim bir adamsın kardeşim???
Tüm bunların eşiğinde final sezonu ile batırılan kevin olayının hissettirilmesi ve en ağır şekilde dizide ” nefret etkisi”nin vurgulanması adına yakışmayan ve yakaladığı çizgiyi en dibe vuran yaşanan olaylar ve final sezonunun konusu ile batırılan bir dizi olarak literatürde yerini alan bir dizi oldu..
Çekilmese bence daha iyi olurdu yada 1 bölüm 1.5 saat konu bağlanıp en kötü bitirilebilirdi.. Diziyi gömenlerin tarafındayım bende keşke final sezonunu izlemese idim diye çok dedim kendime…