Ripley || Bana Arkadaşını Söyle, Sana Kaderini Söyleyeyim – Tanıtım
7 yorum aserat 22 Nisan 2024 08:14
Patricia Highsmith‘in 1955’te ilk kez yayımlanan ve 4 kitaptan oluşan Tom Ripley serisi 1960’da Purple Noon (Kızgın Güneş), 1999’da The Talented Mr. Ripley (Yetenekli Bay Ripley) adıyla beyazperdeye uyarlanmıştı. Showtime için hazırlanıp sonradan Netflix’e transfer olan Ripley ise söz konusu hikayenin 21. yüzyıldaki yansıması olarak 4 Nisan’da izleyici karşısına çıktı.
KİMLİK BİLGİLERİ
Tür: Gerilim, Polisiye |
Yayın Durumu: 1 sezon 8 bölüm (mini dizi) |
Süre: 45-76 dk |
Yaratıcı / Yönetmen / Senaryo: Steven Zaillian |
Platform: Netflix |
Önemli Bağlantılar: Resmi Site – IMDb – Vikipedi |
KONU
Ufak tefek dolandırıcılık işleriyle yolunu bulmaya çalışan Tom Ripley’nin güçlükle sürdürdüğü hayatı, günlerden birinde aldığı sürpriz teklifle değişir. Geçmişte yolunun kesiştiği Richard Greenleaf sefa içindeki hayatını kendisini bekleyen sorumluluklara tercih ettiği için uzun süredir yurt dışındadır ve babası da oğlunun eve dönmesini sağlamak için arkadaşı olarak bildiği Ripley’den yardım ister. Sağlanan maddi imkanlarla birlikte İtalya’nın kendini küçük sahil kasabası Amalfi’de bulan Ripley’nin derin hırsı ve saplantıları, herkesin kaderini sil baştan yazacak olaylar zincirini tetikler.
KARAKTERLER
Tom Ripley (Andrew Scott): New York’ta yaşayan, zeki ve usta bir dolandırıcı. Küçük bir apartman dairesi ve sayısız sahte kimlikten ibaret hayatının aynı döngüde ilerlemesinin memnuniyetsizliğini yaşıyor. Richard’ın İtalya’daki günlerine ortak olduktan sonra su yüzüne çıkan arzu ve kıskançlığıyla tüm gemileri yakacağı bir yola giriyor. Kibar ve efendi görüntüsünün altında tehlikeli bir sosyopat yatıyor.
Richard Greenleaf (Johnny Flynn): Zengin bir iş adamının oğlu. Çekici ve karizmatik bir delikanlı. Herkesten ve her şeyden uzakta, hedonist bir hayat sürüyor. Yıllar önce bir partide tanıştığı ama o zamandan beri görüşmediği Tom’u hatırlayamasa da onu dostane şekilde hayatına almakta beis görmüyor.
Marge Sherwood (Dakota Fanning): Richard’ın komşusu ve sevgilisi. Eli kalem tutan, akıllı ve duyarlı bir kadın. Yaşadığı yer hakkında bir kitap yazmaya çalışırken Richard’la doludizgin bir ilişki de yaşıyor. Aniden hayatlarına dahil olan gizemli yabancı Tom’a büyük şüphe ve güvensizlikle yaklaşıyor.
Dizinin öne çıkan diğer oyuncuları arasında Eliot Sumner (Freddie Miles), Maurizio Lombardi (Pietro Ravini), Kenneth Lonergan (Herbert Greenleaf), Margherita Buy (Signora Buffi) ve Ripley’s Game (2002) filminde Tom Ripley’e hayat vermiş olan John Malkovich (Reeves Minot) de yer alıyor.
SON SÖZ
Başka mecra için çekildiğini bilmeden dahi Ripley‘in klasik Netflix dizisi şablonlarından farklı bir yapıda konumlandığı rahatça görülüyor. Birçok önemli filme imza atan Steven Zaillian, kendini tek nefeste izletme çabasından (kaldı ki bu açıdan da başarılı) ziyade ana karakterini büyük özenle inşa eden, sanattan aldığı gücü her anında yansıtan (uzun ve detaylı sekanslarıyla romanvari bir anlatım dilini benimsemesiyle edebiyattan, Caravaggio referanslarıyla resimden güçünü alan), siyah-beyaz çekimleriyle Akdeniz’in renklerine değil yaşananların karanlığına odaklanmamızı sağlayan, soğuk atmosferiyle diken üstünde tutan, dört başı mamur bir işe imza atıyor.
Andrew Scott karaktere yaşça uygun olmamasının dezavantajını, her anıyla ekranı dolduran karizması ve etkileyici performansıyla kapatırken Oscar’lı görüntü yönetmeni Robert Elswit‘in dört dörtlük çalışması da neo-noir estetiğinden faydalanan projenin başarısındaki en büyük mimarlarından biri olarak parlıyor. Uzun süredir niteliği tartışma konusu olan Netflix kitaplığına dair umutları yeşerten bu diziyi izlemeden 2024’ü kapatmamanız gerektiği aşikar. İyi seyirler.
yorumlar
İlk iki bölümü izledim.
Evet, siyah beyaz
Evet, festival filmi havasında farklı bir tarzı var,
Evet, Andrew de çok iyi oynuyor, severim.
ama şimdilik bunlar yetmedi bana.
İki bölüm daha şans veresim var bakalım.
@necdetcem7 3’ün ortasında asıl derdini anlatmaya başlıyor dizi. İlk 2 bölüm yarım saate sığardı aslında fazla uzatmışlar, ağır da akıyor zaten.
Valla dev bir sanat eseri. Kitap okuyorsun da kendi kafanda canlandırmıyorsun, karşında kanlı canlı izliyorsun. Ben çoook beğendim.
Bende rpdi katılıyorum. Bende çok beğenenlerdenim. Filmini izlememiştim diziyi bitirdikten bir süre sonra onun etkisiyle filmde izledim ama dizisi kadar şahsen beğenmedim. Siyah beyaz olmasına rağmen Amalfi’de tatil yapasım gelmişti. Gerçi izlerken siyah beyazmış gibi hissetmedim renk tonları hep kafamda canlandı.Filmde aynı havayı yakalayamadım.
Sezonu bitirdim, aradığımı bulamadım. Ben olsam dizinin ismini de “Yeteneksiz Bay Ripley” koyardım.
Sezonu bitirdim. Evet, dendiği gibi ilk iki bölümden sonrası daha bi güzel aktı ama bilmiyorum bir şeyler eksikti benim için bu diziyle alakalı. Belki de alıcısı değildim. Yinede Andrew Scott izledik.
Haftalık tempoda sezonu anca bitirdim. Aşağı yukarı memnunum.
Prodüksiyon kalitesi ve oyunculuklar ilgimi daha fazla çekti. Siyah beyaz olmasına rağmen yer yer bayıla bayıla izledim hatta. Temposunun hızlı akmaması da batmadı mesela (final bölümü 76 dk.)
Ripley’in biraz daha ilgi çekici bir karakter olmasını istediğim zamanlar oldu sadece, “Yetenekli” kısmını sorgulattılar bana Marge’ı daha iyi kullanabilirlermiş tabii bir de. Durdukları nokta da pek şaşırtıcı değildi ama makuldü.
Johnny Flynn’le yakında tekrar görüşmek dileğiyle diyor ve gidiyorum. Andrew Scott nasılsa çıkar bir yerden.