Suçluları Paketleme Servisi: The Blacklist |İnceleme
53 yorum Emir Han 09 Aralık 2013 09:34
RAYMOND “Red” REDDINGTON dünyanın en çok aranan suçlular listesinde ön sıralardadır.
Bir gün FBI merkezine son derece rahat tavırlar içinde girer, dizlerinin üstüne çöker ve ellerini ensesinde birleştirerek teslim olur.
Tanışma faslı diyalogları mealen şöyledir:
“Ben FBI’ın en çok aradığı dördüncü kişiyim. Elimde bir liste var. Bu listede adını sanını hiç duymadığınız suçlular var. Ama bildiklerinizden çok daha tehlikeliler, yakalanmaları ve yok edilmeleri de çok güç. Şimdi size bu listedekilerden birini yakalatacağım, karşılığında da ben ne istersem yapacaksınız… Alem buysa Kral benim üleyn!… “
Her şeyi eline yüzüne bulaştırıp sonra da ‘Cafer bez getir’ moduna girmekten yorulmayan FBI, denize düşen yılana sarılır hesabı onunla işbirliği yapmayı kerhen kabul eder. Red’in üzerinde pazarlık konusu olmayan ilginç bir isteği daha vardır. FBI ajanı ELIZABETH KEEN (Megan Boone) ile çalışmak istemektedir. O gelmeden kimseye ne bilgi verecek, ne de işbirliği yapacaktır.
Red Reddington (James Spader), çok zeki, gizemli ve enteresan bir karakter. James Spader olgun, karizmatik ve bilge bir suçlu rolünü muhteşem oynuyor. Kendisinin ne kadar etkili ve başarılı bir karakter oyuncusu olduğunu, sadık izleyicileri en son Boston Legal dizisinden anımsayacaklardır. 2004 yılında The Practice ve 2005 yılında Boston Legal’daki oyuculuğu ile Emmy ödülü alan oyuncu “Cami yıkılmış, mihrabı yerinde kalmış” dedikleri cinsten.
Elizabeth Keen (Megan Boone) ise FBI’ın çaylak ama gelecek vaat eden bir ajanıdır. Düzenli, sakin bir evliliği var. Kocası mülayim, sevecen, yakışıklı bir 4. sınıf öğretmeni. Lizzy karakteri ayrıyetten ‘İnanma’ konusunda gerçekten akıl almaz çelişkilere sahip:
1-) Red’in birçok defa tekrarladığı imalarına rağmen babası olabileceği şüphesi kendisinde her nedense bir türlü uyanmaz. 10. bölümün sonunda ancak…
2-) İlk kez tanıştığı Red’e sabıkalı siciline rağmen şıp diye inanıyor ama Red’in kocasının ajan olduğu
yönündeki uyarılarına kulak asmayıp kocasının temiz ve masum olduğuna inanabiliyor.
Senaryo bakımından klişe ve basit olsa da kalitesiz denilemez. Beklentilerinizi yüksek tutarak izlemeye başladığınızda birkaç bölüm sonrası gerçekten klişe gelebiliyor insana.
’Kuzuların Sessizliği’’nden esintiler olsa da White Collar‘dan da çokça öykülenmeler var gibi geldi bana. Red dediğini yapar ve listesindeki ilk suçluyu yakalatır. Her bölümde bir suçlu daha, bir suçlu daha yakalatır ve sonunda her isteği yerine getirilen bir konuma gelir; dokunulmazlık kazanır.
’BÖLÜMLÜK DİZİLER’in en büyük açmazı kendilerine ‘Ana bir Tema’ seçmeme aymazlığından kaynaklanıyor. Eğer ‘Ana Konu’yu oluşturup onun etrafında değişik varyasyonlar ve atraksiyonlarla senaryoyu güçlendiremezseniz dizinizin ömrü kısa olur. Uzun soluklu dizilerden olan ‘The Mentalist‘te ‘Red John’ olayı vardı. Person of Interest dizisi, yaptığı hatanın kısa sürede farkına varıp bölümlerini ‘machine’ in (makinenin) gizemi üzerinde işlemeye başlayınca son yılların en beğenilen ve kaliteli dizilerinden oluverdi. The Blacklist’in de son bölümde ağırlığı ‘Reddington’ın öyküsü’ne verip ilgi ve merak katsayısını yükselttiğine tanık olduk ve bu duruma sevindik.
Dizi kaç bölüm gider? Merak ve belirsizliğine ışık tutması açısından bir küçük bilgiyi burada paylaşmak isterim: Kara Liste’deki adamların en sonuncusunun isminin yanında 109 yazıyordu. Buradan yola çıkarak her bölümde bir adet suçlunun yakalandığını da dikkate alırsak dizi için en fazla 109 bölüm çekilir diyebiliriz. Ancak 9.bölüm dizinin kırılma noktası olabilir. Çünkü bu bölüm gerçekten çok güzeldi. Dizinin kalitesini aldı yukarılara götürdü.
(1.sezon 6 .bölümde Türk elçiliği’nde çalışan adamın telefonunun çakma IPhone 5 olduğu da dikkatlerden kaçmamıştır. Bakınız)
Senaristlerin her bölümün bitimine, izleyenlerde bir sonraki bölüm için merak uyandıran sahnelerle bitirme gibi alışkanlıkları var. Dizinin 9. bölüm sonu da bu türden ilginç ve izlenesi bir sahneyle bitiyor. Müslüman Dembe ölmek üzeredir ve RED başucunda durmaktadır. Bu bölüm hakkında…
“kul hüvallahü ehad Allah-üs-samed lem yelid ve lem yûled ve lem ye küllahu küfüven ehad.” (İhlas Suresi)
…deyip yorumu izleyicilerin takdirine bırakıyorum.
Bu arada eski dostları, yan 1.sezon 5.bölümde “T-bag” (Prison Break), 7.bölümde Robert Sean Leonard (House M.D.) ve David Zayas (Dexter) ’ı da görebilirsiniz.
Şimdilik 13 Ocak’a kadar ara vermiş ve 2. sezon onayı almış bir dizidir.
İyi seyirler…
yorumlar
Ben bir sey sormak istiyorum: Listenin 109’da bittigini nereden cikardin? Cunku adi Gina olan liste mensubunun numarasi 152. Ayrica ben bu listenin pek bitecegine de unanmiyorum. Zaman zaman 2 bolume sarkmalar, bazen 10. Bolumun sonunda olan gibi olaylarla uzatilabilir rahatlikla. Dizinin omru onemli.
Diziye gelirsek, bu sezonun yenileri arasinda oylesine izliyormusum hissini hic uyandirmayan bir dizi olmasi keyif veriyor. Sadece Red’i de degil, Liz, 90210’dan sevdigim o kocasi ve Homeland’te sevmedigim ama burada bayildigim Donald’i sevmis olmamin da etkisi olsa gerek.
Ayrica hoslandigim diger nokta Nbc’nin son zamanlarda hep basina gelen ‘The Voice etkisiyle yuruyen dizi’ etiketinden siyrilmasi. Dizi kadar aldigi reytingleri seviyor olabilirim. Gerci formullu yapiya alisik olmayanlar icin yine sevilesi olmayabilir ama bana batmiyor.
Yazi icin tesekkurler.
@aytackara – Dizideki bazı sahneleri yeniden inceledikten sonra en son ki suçlunun numarasının 109 olduğunu fark ettim. Fakat bu rakam dizi ilerledikçe değişebilir tabii ki de. Ayrıca dediğiniz gibi belki bir suçluyu iki bölüme de sarkıtırlar.
öncelikle bu inceleme yazısı için teşekkürler, bence yeni yayın döneminin en iddialı ve en güzel dizilerinden zaten çok geçmeden bölüm sayısını arttırması ve 2. sezon onayı alması da bunun bir göstergesi. Konusu bakımından sana biraz katılsamda yine de işleniş tarzı bana farklı geliyor, ayrıca oyunculuklar da gayet iyi ve diziyi sevdiriyor, özellikle son iki bölümü senin de dediğin gibi dizinin kalitesini biraz daha arttırmayı başardı