Suçluları Paketleme Servisi: The Blacklist |İnceleme
53 yorum Emir Han 09 Aralık 2013 09:34
RAYMOND “Red” REDDINGTON dünyanın en çok aranan suçlular listesinde ön sıralardadır.
Bir gün FBI merkezine son derece rahat tavırlar içinde girer, dizlerinin üstüne çöker ve ellerini ensesinde birleştirerek teslim olur.
Tanışma faslı diyalogları mealen şöyledir:
“Ben FBI’ın en çok aradığı dördüncü kişiyim. Elimde bir liste var. Bu listede adını sanını hiç duymadığınız suçlular var. Ama bildiklerinizden çok daha tehlikeliler, yakalanmaları ve yok edilmeleri de çok güç. Şimdi size bu listedekilerden birini yakalatacağım, karşılığında da ben ne istersem yapacaksınız… Alem buysa Kral benim üleyn!… “
Her şeyi eline yüzüne bulaştırıp sonra da ‘Cafer bez getir’ moduna girmekten yorulmayan FBI, denize düşen yılana sarılır hesabı onunla işbirliği yapmayı kerhen kabul eder. Red’in üzerinde pazarlık konusu olmayan ilginç bir isteği daha vardır. FBI ajanı ELIZABETH KEEN (Megan Boone) ile çalışmak istemektedir. O gelmeden kimseye ne bilgi verecek, ne de işbirliği yapacaktır.
Red Reddington (James Spader), çok zeki, gizemli ve enteresan bir karakter. James Spader olgun, karizmatik ve bilge bir suçlu rolünü muhteşem oynuyor. Kendisinin ne kadar etkili ve başarılı bir karakter oyuncusu olduğunu, sadık izleyicileri en son Boston Legal dizisinden anımsayacaklardır. 2004 yılında The Practice ve 2005 yılında Boston Legal’daki oyuculuğu ile Emmy ödülü alan oyuncu “Cami yıkılmış, mihrabı yerinde kalmış” dedikleri cinsten.
Elizabeth Keen (Megan Boone) ise FBI’ın çaylak ama gelecek vaat eden bir ajanıdır. Düzenli, sakin bir evliliği var. Kocası mülayim, sevecen, yakışıklı bir 4. sınıf öğretmeni. Lizzy karakteri ayrıyetten ‘İnanma’ konusunda gerçekten akıl almaz çelişkilere sahip:
1-) Red’in birçok defa tekrarladığı imalarına rağmen babası olabileceği şüphesi kendisinde her nedense bir türlü uyanmaz. 10. bölümün sonunda ancak…
2-) İlk kez tanıştığı Red’e sabıkalı siciline rağmen şıp diye inanıyor ama Red’in kocasının ajan olduğu
yönündeki uyarılarına kulak asmayıp kocasının temiz ve masum olduğuna inanabiliyor.
Senaryo bakımından klişe ve basit olsa da kalitesiz denilemez. Beklentilerinizi yüksek tutarak izlemeye başladığınızda birkaç bölüm sonrası gerçekten klişe gelebiliyor insana.
’Kuzuların Sessizliği’’nden esintiler olsa da White Collar‘dan da çokça öykülenmeler var gibi geldi bana. Red dediğini yapar ve listesindeki ilk suçluyu yakalatır. Her bölümde bir suçlu daha, bir suçlu daha yakalatır ve sonunda her isteği yerine getirilen bir konuma gelir; dokunulmazlık kazanır.
’BÖLÜMLÜK DİZİLER’in en büyük açmazı kendilerine ‘Ana bir Tema’ seçmeme aymazlığından kaynaklanıyor. Eğer ‘Ana Konu’yu oluşturup onun etrafında değişik varyasyonlar ve atraksiyonlarla senaryoyu güçlendiremezseniz dizinizin ömrü kısa olur. Uzun soluklu dizilerden olan ‘The Mentalist‘te ‘Red John’ olayı vardı. Person of Interest dizisi, yaptığı hatanın kısa sürede farkına varıp bölümlerini ‘machine’ in (makinenin) gizemi üzerinde işlemeye başlayınca son yılların en beğenilen ve kaliteli dizilerinden oluverdi. The Blacklist’in de son bölümde ağırlığı ‘Reddington’ın öyküsü’ne verip ilgi ve merak katsayısını yükselttiğine tanık olduk ve bu duruma sevindik.
Dizi kaç bölüm gider? Merak ve belirsizliğine ışık tutması açısından bir küçük bilgiyi burada paylaşmak isterim: Kara Liste’deki adamların en sonuncusunun isminin yanında 109 yazıyordu. Buradan yola çıkarak her bölümde bir adet suçlunun yakalandığını da dikkate alırsak dizi için en fazla 109 bölüm çekilir diyebiliriz. Ancak 9.bölüm dizinin kırılma noktası olabilir. Çünkü bu bölüm gerçekten çok güzeldi. Dizinin kalitesini aldı yukarılara götürdü.
(1.sezon 6 .bölümde Türk elçiliği’nde çalışan adamın telefonunun çakma IPhone 5 olduğu da dikkatlerden kaçmamıştır. Bakınız)
Senaristlerin her bölümün bitimine, izleyenlerde bir sonraki bölüm için merak uyandıran sahnelerle bitirme gibi alışkanlıkları var. Dizinin 9. bölüm sonu da bu türden ilginç ve izlenesi bir sahneyle bitiyor. Müslüman Dembe ölmek üzeredir ve RED başucunda durmaktadır. Bu bölüm hakkında…
“kul hüvallahü ehad Allah-üs-samed lem yelid ve lem yûled ve lem ye küllahu küfüven ehad.” (İhlas Suresi)
…deyip yorumu izleyicilerin takdirine bırakıyorum.
Bu arada eski dostları, yan 1.sezon 5.bölümde “T-bag” (Prison Break), 7.bölümde Robert Sean Leonard (House M.D.) ve David Zayas (Dexter) ’ı da görebilirsiniz.
Şimdilik 13 Ocak’a kadar ara vermiş ve 2. sezon onayı almış bir dizidir.
İyi seyirler…
yorumlar
Daha önce de biri daha söylemişti sanki, bu dizinin ne özelliği var, niye herkes yolunu gözlüyor, niye herkes izliyor, niye bu kadar deli reytingler alıyor, ne özelliği var diye… Sahiden de öyle yahu. Zerre merak uyandırmıyor bende. Bakıyorum konusuna, oyuncularına, gayet sıradan bir dizi işte. (Hatta bana Alcatraz’ı andırıyor ve ürperiyorum.) Niye Ironside ya da başka bir polisiye değil de bu? (Gerçi sonradan beğenildi, tamam da niye ta en başta bu kadar iddialıydı, onu anlamadım ben.)
Bu kadar beğenilmesi ve başarısı nedeniyle bakmayı düşünüyorum 1-2 bölüm, bakalım neymiş, ne değilmiş.
Son olarak eline sağlık Emir Han.
@Emir Han General Ludd için listenin dibindeki isim gibi bir şeyler benim de aklımda kalmış gibi ama çok da emin olamadıydım zaten. Ama Gina’nın numarasının 152 olduğunu iyi bildiğimden – hatta kontrol ettiğimden- dolayı öyle bir şey dedim.
@rpdi @luna söylemişti kanalların dizileri toparlandığı zaman. O aralar ben de hak vermiştim ama izledikçe sardı kendine. Ama tabii ki tipik bir ana konusu olsa da kendi içinde formüllü de bir yapısı var.
@rpdi: Abartıldığı kadar ben de iyi olmadığını düşünüyorum ama zaten senin tarzın değil bu dizi Benim sezon başı merakla bekleme nedenim James Spader’dı. Ondan hala tam olarak beklediğimi bulamasam da, fena götürmüyor. İleride daha iyi olacağını düşünüyorum.
Ben fragmanlarını ve de başrolündeki hatunu tuttuğum için beğenmiştim; ama ben de o kadar da iyi olduğunu düşünmüyorum güzel ama ben mesela birkaç bölüm geride kaldım ve o heyecan yok üzerimde devam etme üzerine, izlerim kesin devamını da ama mesela ben herkesin sevmediği Dracula’yı daha çok sevdim
Eline sağlık @Emir Han
@abidin77: Tarzım olmadığı halde White Collar’ı izle deyip durmayı biliyorsun ama… Yazıda da White Collar’a benziyor denmiş.
Valla işin gerçeği biliyorum zaten sevmeyeceğimi; ama yine de merak ediyorum niye bu kadar tuttu diye. 1-2 değil, daha çok kişiden duydum sezonun en iyi yenisi falan diye. Bakalım ya, geri kaldığım yığınla dizi varken belki de hiç uğraşmam.
@rpdi: White Collar ve Castle’ı izle Polisiye sevmesen bile mizahi yönleri açısından beğenme ihtimalin yüksek. Ayrıca oyuncular ve karakterler sevilesi.
The Blacklist ise reyting olarak senenin en iyisi sonuçta. Ulusal yayın yapan bir kanal için yeterli kalitede bir iş. Beklentiyi çok arttırmayanlar sever bu diziyi.
Benim de hic ilgimi cekmeyen bir dizi, ama bi ara kizin saclari olay olmustu burda peruk diye. Iste o aralar merak ettiydim neden peruk takiyor diye. Nedenini bilen var mi?
Onun disinda bana da siradan bir dizi gibi geliyor. Zaten formullu dizilere de pek sabrim yok. Bazilari formullu oluyor ama caktirmiyor ya iste onlara bayiliyorum.
Eline saglik, emirhan.
Aslında formüllü dizilerle pek aram yok benim. Ama Blacklist’in formülünü tuttum ben. Sıkmadan izletiyor kendini, arka plandaki olaylar da fena değil. Tabii bence de, çok yüksek bir beklenti oluşmamalı, dizi güzel olmasına güzel de muhteşem falan da diyemem sanırım. Gerçi genel anlamda ben ulusal kanallardan memnun değilim bu yıl, onların içinde kötünün iyisi de diyebiliriz.
@rpdi: Açıkçası gittikçe saran bir yapısı olduğundan biraz da gizem, entrika kattıklarından küçük de olsa bir ihtimal sevebilirsin gibi geliyor bana. Ama beklentiyi çok yükseltmeye gerek yok, abidin77 çok güzel özetlemiş “Ulusal yayın yapan bir kanal için yeterli kalitede bir iş.”
Bu başlamadan bu kadar niye merak edildi sorusunun cevabı da büyük ölçüde James Spader faktörü ama ben fragmanlardan 90’lı yılların polisiye filmi tadı aldığım için de çok merakla bekliyordum, beklediğimi de buldum…
Peruk olayına gelince kadının saçları oğlan çocuğundan hallice normalde, ulusal kanalda yayınlandığından halk empati kursun diye uzun saçlı bir peruk kullandırılıyor muhtemelen o kadar…
@ozgün14: Saçları kısa Megan Boone’un. Muhtemelen yapımcılar kısa saç istemediklerinden dolayı peruk ile idare ediyorlar. Şu kadın saçını uzatsa da kurtulsak peruktan.
Ben son fotolarından birini bulmaya çalışırken alperen4700 de yazmış zaten.
Yavastan uzamaya baslamis onumuzdeki sezon kendi saciyla devam eder boyle giderse, resim cok sempatikmis yalniz, gorselli aciklama icin tesekkurler
Eline sağlık @Emir Han; güzel bir yazı olmuş.
Benim sonbahar döneminde başlayan en sevdiğim yeni dizi bu oldu. Belirtildiği gibi olağanüstü bir durumu yok ama James Spader diziyi alıp tek başına götürüyor. Adamı izlemek gerçekten keyif veriyor; bildiğin tek kişilik dev kadro. Bölümleri izlerken sıkılmıyorum; temposu da gayet yerinde. Ana konusunun da ilgi çekici olduğunu düşünüyorum. Bölümlere “ana konu”ya dair ipuçlarını ve ayrıntıları iyi yerleştiriyorlar. Ayrıca yavaş yavaş bölümlerdeki ana konunun ekran sahnesi artıyor gibi. Bu dizinin en büyük eksiği ne diye sorulursa ben “yan karakter” derim. Ajan Ressler klişe bir tip; fazla göz doldurmuyor. Diğerleri desek zaten hiçbir şey yok. Diziye iki-üç tane tek boyutlu olmayan, sağlam ve nitelikli yan karakter gerek. Ha Ajan Ressler olsun, Liz’in patronu olsun belki yavaştan onlara da odaklanırlar ama bu saatten sonra ne kadar etkili olur bilemem. Konuk oyuncuları iyi seçtiler ama şu ana kadar; hakkını vermek lazım. Sonuç olarak, “The Mentalist”in ilk 5 sezonu gibi ana konuyla ilgili her sezon 3-4 bölüm yapıp gerisini bağımsız bölümlerle doldurmaması büyük bir artı. Dizinin daha ileri safhaya taşınması için Red’e Red gibi düşmanların musallat olması, sağlam yan karakterler eklenmesi, ana konunun daha fazla derinleşmesi/kollara ayrışması ,Liz ve Red’e dair flashbacklerin artması gerek. Ben bunların birçoğunun ileriki bölümlerde gerçekleşeceğine inanıyorum. Sezon finalinde ise Liz’le Red arasındaki ilişkiyi açıklayabilirler (Bence tahmin edilen bağ yok aralarında).
Ek: Yazıda kullanılan, Liz-Red’in bankta oturduğu fotoyu çok beğendim bu arada
2-3 bölüm geriden geliyordum, o yüzden incelemeyi daha yeni okuyabildim. Ellerine sağlık Emir Han. Bir de bu dizinin şarkı seçimleri çok hoşuma gidiyor, harika. Her bölüm sonunda bir yeni şarkıyla tanışıyorum aynı zamanda. Favorim şu.
Zach Grenier ve Jennifer Ehle gözükecekmiş dizide.
1×19 üzerine:
Bu Elizabeth girdiği depresyondan çıkamadı galiba, nasıl bir FBI ajanıdır bu ya? Graceland’tekileri yad edesim geldi Polisiye dizi izleyen bir ben olarak "Ama o zaman..." diye ben lafa başlamışken dahacümleyi bitiremeden Tom olaya noktayı koymuş oldu. Ay lav Tom Keen, ne desem bilemedim.
Dün gece bölümü izlerken çok hoşuma gitmişti, şimdi yine aklıma geldi.
Ben beğendim, olmuş bu.
Tek merak ettiğim Tom’un ölüp ölmeyeceğiydi. Olmadığını bilmek güzel. Birisi ortadan ceset kaldırmadıysa -ki sanmıyorum- o kan kaybına rağmen yaşadı beyimiz. İyi oldu.
Red Liz’in babası mı olayını da sakıza çevirdiler ama bu kadar şeyden sonra babası olduğuna kanaat getiriverdim. Bozalarsa bozuşuruz
Bi de dizilerde oyuncu seçimleri yüzünden kimin önemli konuk karakter olduğunun anlaşılmasına sinir oluyorum. Daha hastanede eli kesik adamı görür görmez “Abruzzi (Peter Stormare) geldiğine göre aradıkları adam bu” dedirtti.
@aytackara: “Hele bölüm içinde biten polisiyelerde…” diye yazacaktım da lafı uzatmayayım diye vazgeçmiştim.
Bi de dizi dizi gezenler var. Bir ara güncel olacak 4-5 polisiye izliyordum. Birine gelen ötekine de geliyordu filan. Bana da gına geliyordu. “Anladık senin menajerin bu aralar iyi çalışıyor” dediğim çok oluyordu. Şimdi bekleterek izliyorum çoğunu, yurtuyorum.
1×22(Sezon Finali Hakkında):
– 14 Yaşındayken Elizabeth’in evi yanıyor, Reddington’ın da bir arkadaşı Elizabeth’i kurtarıp, onu daha sonra evlatlık edinecek Sam’e veriyor. İlk soru, evi kim yaktı? Öz baba mı, yoksa öz babanın düşmanları mı? Ben Elizabeth’in öz babasının bahsi geçti mi diye Blacklist Wikia’ya baktım; orada sadece babasının önemli bir suçlu olduğu yazıyor. Neyse konuya dönersek; bölüm sonunda Reddington’ın sırtında yanık izleri gördük. Bu durumda;
a)Reddington, öz baba ve yangını çıkartan kişi(Bilerek veya bilmeden olabilir). Sonra da bir şekilde kurtuldu. Bana bu olasılık çok düşük geliyor.
b) Reddington, aslında Elizabeth’i kurtarıp Sam’e veren kişi (Yani Elizabeth’e anlattığı hikayedeki başrol, kendisi). Bu çok daha mantıklı. Bu durumda yine ortaya sorular çıkıyor. Red, Elizabeth’in babasının çok yakın bir arkadaşı mı? Yoksa babasıyla kan bağı mı var? Veyahut, Elizabeth’in öz babası ile Reddington can düşmanı da Reddington, Elizabeth’i kendi öz kızı yerine koyduğu için mi yangından kurtardı? Veya ileride bir gün (pilot bölüm) koz olarak kullanmak için? KA-FA 1500
c) Reddington hem diyor ki “Babanın kimliğini bilmek, seni tehlikeye sokar.” Bu sözden ne anlarız? Çok aranan birinin kızı olabilir. Burada da akla “Berlin”in kızı olabilir mi diye geliyor. Red, ısrarla baban yangında öldü diyor. Burada da ortaya iki durum çıkıyor:
a) Red, Elizabeth’in öz babasının yangında öldüğünü sanıyor (Yaşadığını cidden bilmiyor ki Berlin’in durumuyla açıklanabilir).
b) Red yalan söylüyor veya mecazi anlamda baban öldü demek istiyor.
Bir de internette, “Berlin”in hastanede anlattığı hikayeye dayanarak “Berlin” Elizabethin dedesi, Red de Berlin’in damadı diyenler var ama bu bana pek mantıklı gelmedi. Teoriye göre, Berlin’in kızı Elizabeth’in annesi diyorlar. Hani gizlice Red’le evlenmiş filan. Tabii Berlin’e gönderilenler, “zamanında” gerçek kızına ait kemikler vs. değil diyorlar. IMDB’de baktım da James Spader ile Peter Stormare’in arasında 7 yaş var. Yani, damat ve kayınpeder olayı biraz tutmuyor.
Son olarak, Red’in, Simyacı’nın albümünden aldığı genç kız resmiyle Berlin’in elinde tuttuğu resim aynı. İşte bu kısım işleri daha da karıştırdı. Belki Elizabeth, Berlin’in kızı. Red de olayı son bölümde yeni anladı. Berlin adlı bir adamın kendini takip ettiğini biliyordu yıllardır. Bir şekilde, eski düşmanının yangında ölmediğini tahmin etti ve günün birinde ortaya çıkacağını düşündü. İyi de o zaman Elizabeth’e yalan söylemiş olur “Baban öldü” derken.
Bölümde ilk “fake” Berlin’in gerçek olmadığı nasıl da belliydi. Gözüm, bölüm başlarken ekranda yazan oyuncu isimlerine takılmış ve Peter Stormare’ı görünce, “Aha, Berlin kesin budur” demiştim. Daha baştan heyecanım yarıya indi. Şu isimleri sonda yazsalar olmaz mı ya?… Benim de nefret ettiğim bir durum bu iş.
Son olarak ben, Red’in Elizabeth’in babası olmadığını düşünüyorum. Dizi için çok basit ve klişe kaçar. Siz neler diyorsunuz?
@darkcrystal: Ben hiç bu kadar irdelemiyorum ve hele beklentili hiç değilim. Ulusal kanallarda olan biteni böyle derinlemesine irdelemeyi bırakalı yıllar oluyor. Yoksa şu aralar The Good Wife ve Hannibal hariç hiç birini izleyemem.
Ben de detaylı irdelemedim. Çıksa da olur çıkmasa da olur aslında. Tek merak ettiğim Tom ile ilgili konuyu nasıl bitirecekleriydi. Onda da istediğimi aldım.
Ya bende son birkaç senedir çıktı bu irdeleme olayı. Gizemler, şifreler vs. illa açığa çıkmalı benim için. Takıntı gibi bir şey oldu. Kafam bir soruya takıldı mı bölüm zehir oluyor; her cevabı almak istiyorum. Belki de “Lost”un sonrasında başlamıştır. Biraz da detaycıyız, ondan da olabilir. Çok şanslısınız o zaman. Ben de bu gidişle ulusal kanallardan 1-2 diziye kafa yoracağım sanırım. Ne varsa kablolularda var son zamanlarda.
diyerek işi halletmişsin.
@aytackara: Bu arada orası gerçekten New York’muş. Bunlar oraya mı taşındılar da biz mi kaçırdık.
Final de eh işte dedim. Kötü değil, çok iyi değil; ortalamanın biraz üstü bir finali. Bu final yapan dizilerden beni tatmin eden gelmedi daha.
@abidin77 Bu bölümde ben de anladım onu. Geçen bölüm New York’ta hikayeyi sürdürürdüklerinden olsa gerek de tek bir açıdan yürümüyor ki bu hikaye. Herkes herkesle yan yanayken topluca Washington’ı terk eylediler herhalde… Neyse, detay bir olay zaten, çok takmılası değil.
Bu kadının saçı uzamış (kendi saçı dimi). Peruktan kurtul artık.
bu dizin yazarları tembel kardeşim… çok basit çözülecek mantık hatalarıyla uğraşmamışlar bile… 45 dakikalık yolu 1 dakikada aştırıyorlar; binadan çıkmak için asansör çağırsan o sürede gelmez..
zaman kavramına hiç dikkat edilmemiş olsa da, bazı oyunculuklar berbat olsa da evet seyrettiriyor…
bu arada 18. bölüme kadar Tom Keen’i rules of engagement ın Adam’ı diye seyretme gerçeğim de beni diziye yüklenme konusunda mahçup bırakıyor…
Ağırlıklı olarak sezon finali; genel anlamda tüm sezon hakkında ispiyon içerir.
Ondan sonra Liz ve Red arası ilişki de bence çok açık bir şekilde babası. Ben üvey babasının öldüğü bölümde Red ile Liz’in üvey babası arasında geçen konuşmadan sonra kesin öyledir demiştim. Sırtının yanması, Liz’in hayallerinde babasının Liz’i yangından sarılarak kurtarması falan bana her şey Red’in babası olduğu hissini uyandırıyor ve de eğer babası değilse çok iyi bir açıklamayla gelmeleri lazım. Bu arada inşallah babası değildir; çünkü yüksek düzey bir FBI suçlu psikolojisi uzmanı bunlara rağmen babası olduğunu anlayamıyorsa suçlular çok şanslı demektir. Aynı zamanda babası olması çok aşırı klişeye sokar diziyi. Ben hep babası diye düşündüğümden dizi yer yer çok can sıkıcı ve komik oldu benim için; ama minimumda kaldı.
Tom’un ölmemesini de sevmedim hiç, aman yakışıklı güzel bir karakter var öldürmeyelim, hem Liz’le hikayelerini biraz daha doldururuz. İleride aşığım ben aslında sana numarası yaparız gibi geldi. Ondan sonra o görev ekibinin peşinde adamlar olduğunu ve hepsini öldüreceğini öğrendikten sonra da kimin öleceği çok açıktı. En az tanınan, en az bilinen, en az bir şeyler paylaşılan ajanı öldürelim. İnsan Game of Thrones’u arıyor bu zamanlarda.
Sonuç olarak dizi güzel, kendisini izlettiriyor, heyecanla takip ettiriyor; ama kesinlikle kaliteli bir iş değil. Kimsenin beğenmediği ve iptal olan Dracula bundan çok daha kaliteli bir iş bence.
Gizem unsurlu dizileri seviyorum huyum kurusun yalanda değil izlerken zevkte alıyorum, çok aşırı bağlanmasam da. Elizabeth Keen’i de oynayan hatun kişiyi de beğeniyorum. (peruğa rağmen ) James Spader zaten döktürüyor, devam ederim kesinlikle.
@desperate houseboy: Bizimkisi buradan da çıktı YAY
Krysten Ritter konuk oluyormuş.
@abidin77: Hiç de alakam olmayan bir diziydi. Hatır için ilk sezonuna girişmek lazım şimdi
@desperate houseboy: Yani tavsiye eder miyim bu diziyi; ondan çok emin değilim. Mary-Louise Parker’ı 2. sezonda tekrarlayan bir rolde görmek için koca 1. sezonu izlemeye değer mi; ondan da çok emin değilim. Beni James Spader’ın varlığı ve performansı dışında tatmin eden bir dizi olmadı.
Sen bilirsin diyeceğim
Para kazandırıyor.
2.sezon çok güzel hızlı bir dönüş yaptı özlemişim diziyi.
2×01 üzerine:
Güzel ve her zamanki The Blacklist bölümlerinden biri olmuş. Krysten Ritter‘ın konuk olduğu karakter de güzeldi, ‘durumu’ ilgi çekiciydi. Dahası Mary Louis Parker’ın birkaç bölüm yer alacağı karakterinin pozisyonunu da iyi ayarlamışlar. Kadının konuk olduğundan haberdar olduğumu suratını görünce hatırladım bir anda.
Yeni sezonun ilk bölümüne daha bakamadım ama yakın zamanda hacker saldırısına uğrayan 2 kadının bu bölümde buluşmuş olması da garip bir tesadüf olmuş.
2×04 üzerine:
Bu bölümün olayı bana Agatha Christie’nin Ve Perde İndi kitabını hatırlattı. Reddington bey Poirot, Lizzy de Hastings. Bölüm sonundaki merak unsurunu da sevdim.
ben on bölüm indirdim haftasonu şimdlik ilk yedisini izledim. white collara benziyor falan diye bayagı heves etmiştim ama şimdlik aradığımı bulamadım . beklentim yüksekti doğrusu . belki de ondan uyuşamadık. . bu inceleme yazısı tanıtım değil diye yorumları yazıyı okumaya cesaret edemedim şimdilik ispiyon korkusuyla.
walla ben bu keen’i sevemedim. kız güzel sempatik ama aptal beceriksiz bişey. saha ajanı olmayabilir ama fbi ajanı sonuçta. olivia dunham, kate becket, debra morgan gibi bayan karakterleri izlemişken bu kız hiç olmuyor. evde iZlerken adamı kaybetcek kacırcak elinden dediğimiz herşey tahmin ettiğimiz gibi gelişiyor. bu kız ilerde düZelcek mi? red i seviyorum bölümlük dizileri seven de bi insanım ama genelde hep aynı düzen devam ediyor . red bir isim söylüyor bunlar elinden kacırıyor sonra yakalıyor falan . kötülere karşı merak da duymuyorum ki ben. bölümlük dizilerde bir cinayet işlenir katilin yakalanacağını bilsemde katil kim nasıl olmuş neden yapmış vs merak edersin ama burada bir olay olmadan red adamımız bu diye getiriyor kötüye karşı merak uyandırcak birhikayede yaratamıyorlar. böle beceriksiz bir fbi var ortada.
tanıdık oyuncuları görmek güzel ama budizi bu şekilde devam etcek, o kız beceriksizliğine devam etcekse ben zamanımı harcamayayım. kalan üç bölümü izleyip bırakacağım düzeliyor diyen varsa sabredeyim. aslında şimdi bırakırdım da sekizinci bölümde justin kirk oynuyormuş onu iZleyeceğim el mahkum. hep weeds yüzünden bulaştım zaten mlp gelcekmiş dediler başladık biz de
buarada james spader stargate deki doktormuş ve ben farkında değilmişim . bu adamın gençliğini o hallerini ben hep bambaşka biri sanıyordum ya james spader başka biri o başka biriydi benim için . kıza çok laf ettim ondan oldu herhalde allahın sopası yok
@towanda: Stargate filminde de iyidir Spader bence. Başka bişidir ama iyidir. Blacklist’te Boston Legal’daki halini tekrarlıyor bence adam. Onu izlemeyi sevdiğimden sıkıla sıkıla da olsa devam ediyorum Blacklist’e. Hoşuma giden konukları olabiliyor. Güncel takip ediyorum ve o kız hala aynı mal. Saçı başı düzelttiler fakat nafile… Bi de oyunculuk da hak getire. Hiç vaktini harcamaya değmez bence. Git Sleepy Hollow izle bunun yerine; benzer vasatlıkta ama bundan daha iyi (izlemiyosan tabii).
yok izlemedim onda da john noble vardı ona başlayım bari
Bu Amerikalıların milliyetçi tavırları insanı öldürür. Aslında eski haber, hep yaparlar da genelde alttan alttan yaparlardı. Bu bölümdde baya göz önü çalışmışlar. Resmen…
Tom’u tekrar göreceğimize inanıyorum. Normalde yine mi gönderiyorsunuz moduna girecektim ama “4 ay zincirli kaldım, bir kere bizden bahsetmedim.” deyince bu konuyu burada bırakmazlar diye düşünüyorum. Liz’in hala Tom’u seviyor olması da bir başka güzel durum.
Şubat’a kadar ara verdiği bölümü iyi hazırlamış. Geçen sezonunki kadar sağlamdı. Dönüşe görüşürüz artık. Bunu da yorumlar için bir dizi sitesine girmişken gördüm. Güzelmiş.
2×09 üzerine:
“Super Bowl arkasından yayınlayacağız, para harcadığımız belli olsun.” ile “Ama daha 9. bölüm, 22’ye çok var.” arasında bir bölüm olmuş. İkinci yarıda ana konuya dair daha açıklayıcı olduklarından toparladıklarını düşünmekteyim. Prş.’ye kalan kısma bir itirazım yok. Bir ara da o Tom konusunu toplarsak güzel olacak.
Hiç ara vermeden Prş. yayınlarına devam etse 30 Nisan’da sezon bitiyor. Takvim açısından bir sorun yok da bunlar biraz yavaş kalmışlar yine de.
Nihayet, biraz daha olmasaydı çemkirecektim artık. Ben üstte bahsini geçireli 5 bölüm geçmiş resmen. 2-3 bölümdür diziye karşı ilgim dağılmıştı; ama bu bu bölümde topladılar. Her zamanki gibi gidiyor ama bunu sevdim.
2×22 (Sezon finali) üzerine:
Son 2 bölüm finallerden dolayı askıya alınmıştı, bitti. Nihayetinde izlemeye devam edeceğim; güzel bir final yapıp karışık bir yerde bıraktılar.
– İlk sezondaki liste isimlerinin aksine ikinci sezondakiler ana konuya daha çok hitap eder olmuşlar ama itiraz ettiğim bir durum olmadı.
– James Spader’in espri yapan eğlenceli karakter tasvirinin sıkıcı geldiği bazı zamanlar oldu. Adamın kendi bile sıkılmış olabilir.
– Ana konuya girdikleri bölümler biraz daha güzeldi. Bazı belirli sorular nihayet yanıt buldu. Yalnız o hafıza bloklama bölümünü hala saçma bulmaktayım, biraz ‘yersen’ olmuş sanki.
– Bu sezon Liz’in saçlarına dikkat etmez oldum, peruk varsa bile dikkatimi çekmiyor. İyi bir gelişme olsa gerek.
– Ressler, Aram ve Cooper üçlüsünden dolayı Tom’u daha çok sever ve hatta destekler bile oldum. Yeni sezonda da bolca görelim please.
– Bir ara şu Fulcrum konusunu da bitirirsek çok müteşekkir olacağım hani.
Yok, uzadı kadının saçı.