Evlenme ya da kendi yoluna gitme zamanı.

Love is Blind, Too Hot to Handle, Dating Around, Love on the Spectrum ve Indian Matchmaking gibi yapımlarla flört şovlarına yeni bir soluk kazandıran Netflix, izleyicileri farklı bir yapımla daha buluşturdu: The Ultimatum: Marry or Move On.

6 Nisan’da başlayan programın ilk sezonu 10 bölümden oluşuyor. Sezon, 8+2 olarak iki hafta içinde (yeniden buluşma da dahil) yayınlandı ve 13 Nisan’da tamamlandı. Love is Blind’ı Netflix ekranlarına taşıyan Kinetic Content’in yapımcısı olduğu şovun sunuculuğunu yine Nick Lachey ve Vanessa Lachey üstleniyor.

Peki, bu sefer elimizde ne var?

Ültimatom: Evlilik veya Ayrılık

İlişkideki taraflardan biri pek de emin olmayan diğerine evlilik konusunda artık bir karar almaları konusunda ‘ültimatom’ vermiş durumda ve bu durumdaki 6 çift ilk sezonda bir araya geliyor. Tanışıp birlikte 1 hafta boyunca vakit geçirdikten sonra herkes “partner değişimi” yapmak istediği kişiye karar veriyor.

Evet, aynen öyle.

Love is Blind’da olduğu gibi ‘sosyal deney’ olarak adlandıran şovda sonraki 3 hafta herkes seçtiği kişiyle bir ilişkideymiş/evlilikteymiş gibi yaşayarak kendininkini gözden geçiriyor. Yeni ilişkinin kapsamı nihayetinde onlara kalmış durumda. Bu süreçte diğer çiftlerden pek uzak da sayılmazlar, yeri geldiğinde aynı ortama girerek vakit geçirmeye devam edebiliyorlar. Seçtiği kişiyi arkadaşıyla ya da ailesiyle tanıştıran da oluyor.

Üç haftanın tamamlanmasının ardından herkes gerçekte sevgili olduğu kişinin yanına dönerek bu sefer onunla 3 haftalık ikinci bir sürece giriyor. Nihayetinde ise ültimatom bir cevap buluyor. Sevgilinle evlilik kararı alabilirsin, yeni biriyle devam edebilirsin ya da tek başına kendi yoluna gidebilirsin.

Not: Başlamadan onay alan şovun 2. sezonunun tamamı queer çiftlerden oluşacak.

Netflix’in flört şovu konusunda kendisini ayırmak adına bazen biraz fazla zorladığını düşündüğüm oluyor ama izlediğim işlerden genel olarak memnun da kaldım. Love is Blind ekibinin elinden çıktığı ve onların yürüttüğü casting sürecinden memnun kaldığım için The Ultimatum’u da denedim.

İlk sezondan genel çerçevede memnun kaldığımı söyleyebilirim. “Böylesi” bir formata göre skandal dozu biraz azdı ama izlerken eğlendim. Hem kendimce yorumlayarak izlemesi güzeldi hem de ihtimaller birden fazla olduğu için neler olabileceğini tahmin etmesi hoştu. Sezon boyunca asıl çiftler deneyin sınırlarından çıkıp kendi ilişkilerine ve buraya getirdikleri sorunlara biraz fazla daldıkları için benim de dikkatim dağıldı ama bu durumu başka konularla perdeleyebildiler.

Sezonun ana çiftlerinden Jake-April ve Colby-Madlyn benim için daha izlenesi oldu. Randall-Shanique desteklemesi kolay olanlardandı. Hunter-Alexis ise reality şov için gereken kumaşa sahip olsalar da yorucu geldiler açıkçası. Sosyal hayatta bir şekilde tanışmak istemezdim hani. Şovu izlerken bazı çiftlerin deneyden bağımsız şekilde ayrılmasını dilediğim ise tabii ki doğru. Bir noktada bekarın boşanmasına benzedi gibi artık olduğu kadarıyla… Bu mantıkla ‘yeni’ çiftlerin geleceğini desteklediğim de oldu, yalan yok.

Ültimatom konusunda vardığımız noktada (zor da olmayan bir biçimde) isabetli tahminler yaptığımdan da bahsedeyim gelmişken. 10. bölüm olarak geçen “Reunion” bölümü, özellikle Love is Blind’dakilerin tansiyonu gereksiz yükseltip kafa şişirmesinin üstüne iyi geldi ayrıca. Şov 2. sezonuyla döndüğünde yeniden görüşmeyi düşünüyorum elbette. Casting ile uğraşan kişilere tekrar saygılar/teşekkürler.

The Ultimatum da böyle işte.