Russell T. Davies’in ekrana getirdiği projeleri genelde beğeniyorum. Emma Thompson ve Russell Tovey’e de sempatim olduğum için başlamıştım Years and Years’a. Başından memnun şekilde kalktım. Fazla uzatmadan derleyip toplayıp kapatıyor sezonunu. Parmak basmak istediği sorunlara ve konulara da yerinde bir şekilde dokunduruyor.

Sezonun ilgi çeken taraflarından birisi elbette sürpriz yumurta denebilecek gelecekteki olaylar silsileydi. Her alandaki kimi gerçekçi kimi de ütopyaya çalan gelişmeler diziye ve karakterlere güzel eşlik etti. Bunlarla birlikte izleyiciyi şaşırtmayı da ihmal etmediler. Hatta bir noktada (izleyen iyi biliyor) fazla şaşırttıkları bile söylenebilir. Vivienne karakterinin daha farklı (veya belki bir tık daha az gıcık) resmedilebileceğini düşündüğüm zamanlar olsa da Thompson’ın da katkısıyla pek de gözüme gözükmedi. Years and Years genel olarak böyle bir dizi işte.

Not: Daha önce bu yazının altında yorum yapılıyordu.


Sanditon’u başta pek ciddiye almadım, hatta aman aman beğenmedim ve herhalde zaman sıkıntısından bir ara yarı yolda kalır diye düşündüğüm oldu. Ama sezonunun ikinci yarısı daha güzel çıktı. Konuyu da açmayı başardılar denebilir. Yalnız 8 değil de 6 bölümde de toparlanabilirmiş gibi geldi. Köyün geneline yayılan birkaç hikayeyi birden devam ettiren bir dizi ve haliyle bunlardan bazısı benim için öne çıkarken bazısı geri planda kaldı.

Theo James’i izlemeyi zaten severim, Rose Williams da beklediğimden daha sempatikti. Diziyi geçtiğimiz yıl ITV’de yayınlanan bir diğer dönem draması Vanity Fair’le karşılaştırdığım zamanlar oldu ve bunu ondan biraz daha sevmiş oldum.

Sanditon’ın finali için yeterli ve ucu kapalı diyebilirim. Ama tartışmalı olduğu da söylenebilir. Daha doğrusu final sonrası Digital Spy’da izleyici yorumlarının topladığı bir “Jane Austen böyle bitirmezdi,” haberine denk geldim. Jane Austen’in tarzına pek de aşina değilim aslında ama bana da eğer o bitirse böyle bir final yazmazdı  gibime geliyor. O nedenle itiraz edenlerin nedenlerini anlıyorum ama ben itiraz etmiyorum. Hatta takdir ettiğimi bile söyleyebilirim.

Sanditon da böyle bir dizi.


Dublin Murders için klasik İngiliz suç dramalarından denebilir aslında. Bu açıdan beklentinin altında pek de kalmıyor. Yüksekten girmeyip çoğunlukla benzer bir seviyede ilerleyip sonlara doğru temposunu daha da artırarak sezonunu tamamlıyor. Hikayesine uygun bir şekilde final yaparak kapalı bir şekilde veda ediyor.

Benzer şekilde bu dizi de 6 bölümde toparlanabilirmiş hissine sebep oldu bir ara. Cassie’nin davasının altında kaldığını söyleyemem ama Rob’un ilgilendiği dava ve  genişlediği alan ilgimi daha çok çekti. Kapanıştan genel anlamda memnunum, gerçi hikayeden ziyade oyunculuklar benim için daha ön plandaydı desem daha doğru. Göreceli karanlık bir atmosferi vardı ama İngiliz dizilerinden alışılageldiği üzere Dublin’e de yer vermeyi atlamamışlar. Bu da iyi oldu.

Serinin diğer romanları farklı karakterler üzerine kurulu olduğu için devam ettikleri takdirde antoloji dizisine evrilir herhalde. Edip etmeyeceklerini de kendileri bilir ama mini dizi kalmasına itiraz etmem. Dublin Murders da genel olarak böyle yani.

Not: Diziyle ilgili daha önce burada yorum yapılıyordu.