2015 Kasım’da TV Ekranı
136 yorum ozgun14 31 Ekim 2015 09:44
Eylül ve Ekim karmaşasını geride bırakıp biraz daha sakin sularda yüzmeye başlıyoruz artık. Siz yine de çok rahatlamayın ama. Ayın ekranını tekrardan tek bildiriye sığdırabildiğim için bana öyle geliyor da olabilir pek ala
YENİ GELENLER
Kendisini bulmak amacıyla New York’a yol alan 3o yaşındaki bir aktörün kişisel ve mesleki hayatına bakış atacağımız bir komedi.
New York bale şirketinde çalışmaya başlayan, sorunlu bir geçmişi ve kişiliği olan genç bir balerin sayesinde bale dünyasına bakış atacağımız bu mini drama, bu dünyanın perde önü ve arkasında yaşananlarını tüm gerçekliğiyle bize sunacak.
Baş karakterimiz başkan yardımcısı pozisyonuna yükseldiğinde öğrenir ki ülkeyi ilgilendiren bazı büyük krizlerin çözümünde görevli, başkanın bile haberdar olmadığı, kendisinin emrinde çalışacak Agent X kod isimli biri vardır ve CIA, FBI gibi birimlerin üstesinden gelemediği durumlarla ilgilenir.
Farklı dünyalara ait iki insan arasındaki romantizmi konu alacak bu mini dizinin karakterlerinden biri(Danny) Gizli İstihbarat Birimi müdürü iken, diğeri(Alex) anı yaşayan, masum, romantik bir gençtir. Çok geçmeden birbirlerinin ruh eşi olduklarını anlarlar ancak birden Alex ortadan kaybolur. Danny bu işin peşini bırakmaz ve kendisinin İngiliz casus dünyasının ortasında bulur.
Ünlü bir medya yıldızı, TV insanı olan bekar bir babanın hayatından zenginliğe, medyaya, günümüz ilişkilerine bakış atacağımız bu yapım konuya eleştirel yaklaşacak ve yarı doğaçlama bir tarzı olacak.
Josh için şu sıralar her şey yolunda gibi görünmüyor. Nişanlısı tarafından terk edilmiş ve eski ev arkadaşları Owen, Wellsman ve Kate ile tekrardan birlikte yaşamaya başlamış. Tek istediği ev arkadaşlarıyla sakin bir gece geçirip ayrılık acısını atlatmak ancak bu pek mümkün olmayacak gibi.
19. yüzyıl Londra’sında geçen bir Frankeinstein uyarlaması. Sene 1827. Thames River Polis Departmanı bir çocuk cesedi bulur. Daha doğrusu bulduğunu sanır. Sonradan anlaşılır ki bu bir çocuk cesedi değil, farklı parçaların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir bedendir.
Balkanların ünlü mücevher hırsızları Pink Panthers‘tan esinlenilerek kurgulanan dizi, çalınan elmasların bulunmasıyla görevlendirilmiş birinin Balkanlar ve Avrupa’ya uzanan yolculuğunu ve bu süreçte organize suçlarla mücadelesini anlatacak.
Feodal yönetime sahip topraklarda, korkusuz bir savaşçı ile kendini bulmaya çalışan ve bu uğurda tehlikeli bir yolculuğu göze alan genç bir adamın hikayesini anlatacak.
Chicago Fire ve Chicago PD‘ye kardeş geldi. Chicago itfaiye ekibini, acil ambulans çalışanlarını, polis dedektiflerini izliyoruz o kadar, doktor ve hemşirelerinin neyi eksik. Şimdi de Chicago Hastanesi’nde çalışan doktorları izleyeceğiz.
Açık artırmalarda el değiştiren lüks gayrimenkullerin dünyasında dolandırıcıların, kaçakçıların, garip ve ama aynı zamanda da ilgi çekici şeyler toplayan koleksiyoncuların hayatına dahil oluyoruz.
Kuzey Amerika ve müttefiklerinin 2. Dünya Savaşı’nı kaybettiği bir evrendeyiz. Nazi Almanyası ve Japonya dünyayı hakimiyeti altına almış. Amerika toprakları üçe bölünmüş: Japonların kontrolündeki batı bölgesi, Almanların kontrolündeki doğu bölgesi ve arada kalan tampon bölge Rocky Dağları bölgesi. Bu alternatif distopik Amerika’da yaşayan bir grup insanı izliyoruz. Dizi bir kitap uyarlaması. (Philip K. Dick’in aynı isimli ödüllü romanı)
Trajik bazı olaylar sonucunda süperkahramanlık hayatını geride bırakmak zorunda kalan Jessica Jones, bir dedektiflik bürosu açıyor ve New York’taki özel insanlarla ilgili davaları alıyor. Marvel sinematik evreninin bir parçası olacak dizi Marvel’s Daredevil ile başlayan bir projenin ikinci dizisi. 2 ek yapımla beraber sonunda Defenders’ta toplanacaklar.
İngiltere’den yola çıkan ve henüz keşfedilmemiş yeni dünyaya (Amerika) doğru yol alan Mayflower gemisini ve içindeki pilgrimlerin(yolcu) yeni dünyadaki ilk yılını izleyeceğiz.
Versailles, sene 1667. 14.Louis o zamanlar 28 yaşında. Soyluluğunun ve sınırsız gücünün de getirdikleriyle Versailles’i değiştirmeye başlıyor. Aslında amacı Paris soylularını kontrolünde ve yerlerinde tutabilmek. İşler tabii ki planladığı gibi gitmeyecek. Romantik tutkularla, ihanetlerle, sırlarla, politik oyunlarla dolu, Versailles’in gerçek yüzünü gözler önüne serecek bir dizi izleyeceğiz.
yorumlar
Valla genelde zevklerimin uyuşmadığı pirate’ın o denli beğenmesine bakılırsa sanırım senin gibi düşüneceğim, ama evet bakayım.
Master of None:
3 bölüm boyunca baktım baktııım, “Eeee?” deyip durdum. Sonunda havlu attım. 3 bölüm izlemem bile benim için büyük başarı oldu.
Sonradan ek: Bu arada şu adamın burnuna bakıp bakıp kesin şunun akrabası dedim ama çıkmadı.
İlk bölüm daha iyiydi. Bu bölüm aksiyon olarak birkaç tık alttaydı, ama diyalog kısımlarıyla arada oluşan farkın çoğunu kapamayı başardılar. Şu kesin ki Olga karakteri olmadan bu dizi olmaz. Muhabbetiyle, bakışlarıyla, mimikleriyle, bacaklarıyla yaptığı spektaküler hareketlerle diziyi o taşıyor şu anda. Ne yapıp edip ekibe dahil edilmeli. Konuk oyuncu olması kabul edilemez kesinlikle. Eğer konuk oyuncu olacaksa bu dizi için intihar anlamına gelir.
Sharon Stone’un ilk bölümdeki kötü kıyafet seçiminden kurtarılarak normale dönmesi de iyi olmuş.
London Spy ilk bölüm üzerine;
İlk bölümden henüz bir şeyler söylemek için çok erken. Zaten 60 dakikalık dizinin 30 dakikası diyalogsuz geçti. Yalnız gey çiftin sahneleri çok estetikti onu takdir ettim. Uzun zamandır bu türden sıçılıp batırılmadan çekilen sahneleri izlemeyi özlemişim. Şimdi asıl soru, sonda olan olaydan sonra gizemin nasıl çözüleceğinde takipteyim
Benim anlamadığım niye böyle bi yorum yaptığınız. Black Swan ile Whiplash zaten çoktan meet etmiş durumda değiller mi kendi aralarında? Yani yılların görmekten sıkılmadığımız “bir hedefe doğru hırsla çalışan genç sanatçı/sporcu” klişesi.
Black Swan’de de var bu tip sahneler işte onu diyorum ben. Bu tip yapımların olmazsa olmazıdır onlar zaten.
Bir de her yapımı bağımsız değerlendirsek daha güzel olur aslında. Tamam Black Swan ve Whiplash ile benzer konular işliyor bu dizi ama illa ki Whiplash’ten esintiler görmek istemek falan diziye de haksızlık bence.
Ben de o tarz bir yorum yaptim da, bunu illa “oyle, oyle olsun ya da oyle olmali” diye yazmadim. Ister istemez benzer konulari isleyen seyleri karsilastiriyorsunuz. Kac tane ana temasi bale/balerinler olan dizi/film var allaskina? Akla ilk gelen o olacak tabii ki. Bunda da abesle istigal bir durum gormuyorum.
@desperate houseboy : Lafın banaysa; ben niye Black Swan’le karşılaştırılıyor demedim zaten. Ben niye Black Swan meets Whiplash (yani Black Swan+Whiplash karışımı) dendiğini anlamadığımı söyledim. Sonuçta karışım olacak bi duruma gerek yok, ikisi de aynı kulvardan filmler. Hani biraz ondan biraz ondan ihtimali göremiyorum ben ortada. Bu dizi de aynı kulvardan diyorum. Formüller belli/ortada. Neyse…
Başroldeki kızı sevdim. Ürkekliğini, toyluğunu, hissetiği acıyı, yeni girdiği çevrede çektiği yabancılığı tam anlamıyla hissettim. Kızımızın, doğru bir oyuncu seçimi olduğu bas bas bağırıyor.
Bunun dışında;
Olumlu yorumum bu kadarla sınırlı. Gelelim olumsuz tarafına. Bir kez daha ispatlanmış oldu ki baleden zerre haz etmiyorum. Eğitmen adama kıl oldum. Ama öyle kıl ola ola izlerim tarzı değil. Kıl oldum bir daha görmek bile istemiyorum tarzı. Balerin ekibini soluk benizli iskeletorlar ordusuna çevirmişler adeta. Bu kadar bembeyaz+zapzayıf hatunu bir araya toplamanın mantığını anlayamadım. Kemikleri sayılıyordu bazılarının ya! Iyyy!
Son dakikadaki
sürprizi ile içimde bir devam etme isteği uyanmış olsa da; yine de dizinin eksi tarafları artı taraflarına göre daha ağır basıyor benim için. 2. bölümü izleyip izlememeye karar veremedim şu an!
Eğitmenin hastasıyım Balerinler ise balerin gibi (kemikleri sayılan).
The Frankenstein Chronicles 1×01
Çok düşük tempolu bir bölümle sezonu açtılar. Şimdilik ilerleyen bölümler açılacaklarını ümit ediyorum. Sean Bean’i ise bu taraflarda görmek güzeldi özlemişim
Tüh bee… Düşük tempolu başlaması benim bu aralarki ruh halime hiç gitmedi şimdi. Oysa ki normal bi tempo ile gireceğini umarak merakla bekliyordum. Du bakalım.
Her zamanki gibi yarım saatlik bir USA dizisini daha sevmedim: Donny! (1. bölüm)
Adamı sevsem olabilirdi de bu haliyle beni sarmadı.
İlk bölümden sonra kararsız kalsam de devam ettim izlemeye. İyi ki de etmişim. Güzel bölümdü.
Claire’in olduğu her sahneyi izlemek büyük bir keyif. Döktürüyor harbiden kız. Ama ne zaman Claire kadrajdan çıkıyor o noktada bir sıkıcılık bulutu kaplıyor diziyi. Erkek kardeşin sahneleri de baya izlenesiydi o yüzden onu ayrı tutuyorum tabi.
Romeo’yu da sevdim baya. İlginç biri. Hayat hikayesini acayip merak ediyorum valla.
Eğitmen adamı Claire’ın yanında değilken görmediğim sürece benim için her şey tıkırında yani. Ama o adama acayip kılım. 3’lü negatif kombine resmen adam: Hem iğrenç bir karaktere sahip, hem tipi sinir bozucu, hem de aşırı özgüvenli sürtük bir eşcinsel.
Bu kız sürekli
demiş hissi yaratıyor yahu.
Agent X’in ilk bölümünü izledim.
Tam “yok ya o kadar da kötü diil” diyordum ki aksiyon sahneleri abardı ve birkaç kahkaha attıran mantık hatası girdi. Aslında fikir de konu da güzeldi ama işlenişte sıçtı dizi.
Hani belki ilk bölüm azizliğidir diyerek birkaç bölüm daha şans vereceyimdir.
Into the badlands ilk bölümüyle güzeldi özellikle dövüş sahneleri için bile izlenilebilir ilk sezon 6 bölüm sürecek galiba inş çizgisini bozmadan devam eder.
6 bölüm olduğunu bilmiyordum, yıkıldım
Olsun olsun, Ocakta elimiz dolu olacak zaten bitsin hemen.
Imdb 6 bölüm gösteriyor galiba the walking dead ilk sezonu gibi olacak galiba fazla para harcamak istemiyor olabilirler
3 bölümde acayip bağlandım diziye. Starz bu işi biliyor valla. Tıpkı Outlander’da olduğu gibi mükemmel bir başrol oyucusunun öncülüğünde mükemmel bir dizi izliyoruz. Kaldı 5 bölüm.
*Claire’ın direk dansı mükemmeldi.
*Sapık erkek kardeş ve Romeo joker karakterler resmen. Her an her şey beklenir bu ikisinden. O yüzden pür dikkat izliyorum valla bu ikisini.
*Bu çirkin ev arkadaşı Mia da ne sürtükmüş be arkadaş! Her bölüm ayrı erkek. Bir de daha yarım saat önce tanıştın be kızım; az sabret di mi?
Flesh & Bone’un finalini görüp geldim. Açık bişi kalmadı, minirahatlığı ile girebilirsiniz.
2. sezon yapmak isterlerse de yaparlar bence.
Arkadaşlar ben Into the Badlands’a aşık oldum, ilk bölüm hiç bitmesin istedim, bittiğinde üzüldüm, 6 bölüm olduğunu tekrardan hatırlayınca daha da üzüldüm.
İyi bari bende Flesh ve Badlans’a bakayım.
Flesh için “allaaam yardırıyor” diyemem, ama gayet eli yüzü düzgün film tadında bir mini izledim valla. İyi geldi.
Hiç listemde yokken başlatacaksınız bana.
Ben kararsızım da türünde olan bir dizi görmedim şu ana kadar, değişiklik olsun hayatımda.
Benim de şu sıralar zamanım yok, bünye zorlayıcı oluyor :razz:
Beni konunun klişeliği ve Starz’da olması düşündürmüştü, o yüzden temkinli girdiydim. Epey de düşük beklentiliydim ama ilk bölümü epey sevdim, şaşırdım da… Vaktiniz olursa ilk bölüme bakın hiç olmazsa. O seviyeden aşağı inmedi 8 bölüm boyunca.
Şu anda hiç boş vaktim yokta yaza atayım, o zaman belki.
Agent X S01E03
2. bölüm yorumumda dediğim gibi: ‘Olga olmadan bu dizi olmaz!’
Ve Olga bu bölüm yoktu ilk defa; gördük ne hale düştü dizi. Berbat bir bölümdü. 3. sınıf bir aksiyon filmi düzeyindeydi. Vakit geçsin diye konulmuş öylesine sahnelerle doluydu. Konuk oyuncu hatun da berbat oyuculuğu ile büyük katkı sağladı bölümün bu kadar kötü olmasına. Gelecek bölüm de Olga olmazsa bırakırım ben bu diziyi.
1. bölüm için puanım: 8.5
2. bölüm için puanım: 7.7
3. bölüm için puanım: 3.0
London Spy 2.bölüm üzerine
Bu dizide de tuhaf tuhaf şeyler oluyor. Bana kalırsa Dany’nin konuştuğu herkes şifreli konuşuyor. Açıkçası şu ana kadar kimseye inanasım gelmedi. Danny’de şüpheli yaklaştığı için önüne atılan hiç bir şeyi yemiyor ve sorguluyor. Bu kısımlarda iyice hoşuma gitmeye başladı. Birde anlaşılan her bölümde önüne parçalar halinde minik ipucuları gelecek ve bunları saklamaya devam edecek. Son bölümde de hepsi birleşince bir anlam ifade edecektir.
Diğer yandan olaylar biraz daha hareketlenirse daha mutlu olacağım gerçi ama hikaye merakımı cezbettiği için fazlada ses etmiyorum
Into the Badlands 1×1
Yarattıkları dünya hoşuma gitti. Dövüş sahneleri kaliteli.
Ama biraz türk dizilerinde gördüğümüz klişe bir hikaye örgüsüne rastladım. O hoşuma gitmedi. İzleyen anlar zaten. Muhteşem Yüzyıla bağlamışlar o kısımda.
Sunny karakteri de pek bir sıkıcı. Toplamda 6 bölüm olduğu için devam edeceğim. 12-22 bölüm olsaydı hayatta girmezdim.
Yeni eğitmen Toni’ye ısındım bu bölüm. Şahsına münhasır, kaliteli bir eğitmen. Dans esnasında alışılmışın dışında bir enstrüman kullanma fikrine bayıldım. Ve böylece 4 bölümdür ilk defa izlenirliği olan bir dans çıktı ortaya bence.
Bu Paul’ün sahnelerini ise izlemeye hala katlanamıyorum, hala katlanamıyorum, hala katlanamıyorum. Bu adamın ne yaşadığına dair en ufak bir şeyi zerre merak etmiyorum arkadaş ben ya! Niye bu kadar ön plana çıkarmaya çalışıyorlar bu adamı anlamıyorum.
Master of None 1×06
Harika bölümdü, şu an favori bölümüm bu. Bölümün konusundan ayrı bir dizi yapsalar bayıla bayıla izlerim valla. Rachel karakterini çok sevdim.
Ben bu evreni anlayamadım ya. Arabalar var. Millet ata falan biniyo? Muhtemelen silah/kurşun falan da var ama herkes kılıçlı falan.
Onun dışında Widow karakterini bölümün başında çok beğenmiştim.
Gerçekten şu tarz hikayeleri hiç sevmiyorum. Erkekler kesip biçerken kadınlar arkadan sinsilik peşinde falan. Yok yani. Peh.
The Man in the High Castle: Sezonun en merakla ve heyecanla beklediğim dizilerindendi, gel gör ki beklentilerimin altında kaldı. Kitabını okumak isteyip, edebiyat zevkime hitap etmediğinden diziye odaklanmıştım. Bütçe sıkıntısından olduğunu varsayarak yarattıkları alternatif dünyayı adam akıllı sunmayı beceremediler, hep kapalı mekanlarda karanlık ve melankolik atmosferle geçiştirerek sundular herşeyi. Oyuncular fena değildi.
London Spy: İlk bölümü izleyip beğenerek aralık dosyasına aldım, zira hafta hafta beklenecek türden değil temposu.
Flesh and Bone: İlk 3 bölümden sonra kenara koyarak havaların daha bir kararmasını, bir az da kar yağmasını beklemeye koyuldum.
Jessica Jones: Izlemeye hic niyetim olmasa da, sitedeki övgülerden sonra ilk bölümde hayal kırıklığı yaşayarak, ikincide belki tutunurum dedim, ama yine de olmadı. Sevmedim, zaten Krysten Ritteri de sevmezdim.
Ellerine sağlık Özgün!
The Art of More 1×01 üzerine:
Haftasonu izlediğimden beri yoruma geleceğim, daha şimdiye kısmet oldu.
Dizinin konusuyla ilgili sadece açık artırma dünyası üzerine olduğunu biliyordum. Hatırlamadığım bir vakitte de fragmanını izlemiştim ama onda da başrol dışında bir şey aklımda kalmamıştı. O nedenle ilk 15 dakika bir afalladım ama konuyu kavradıktan sonrası rahat aktı.
Christian Cooke bu sefer de becerebildiği ölçüde düz bir aksanla oynamaya çalışıyor. Ama Stonemouth‘ta şahit olduklarım hala kulağımda! :razz:
Açık artırma olayı zaten ilgimi çekmiştir. Devamına niyetliyim. Crackle da Netflix usulü bütün bölümleri nete veriyormuş, 10’u da ortalıkta. 1’i gitti, kaldı 9. En olmadı haftalık dizi muamelesi yapayım diyorum, Casual bünyeyi alıştırdı nasılsa…
Into The Badlands 1×02
Dizi çok güzel yav senelerdir istediğim dizi türü yapıldı ve izliyorum, çok mutluyum.
Bir İngiliz, bir Çinli, bir Fransız, bir Amerikan, bir Rus, bir İsrailli, birde Suudi bara doğru yürürlerken anlaşmaya varmışlar.
Fıkranın gerisi merak ederken hevesim kursağımda kaldı. Efendim bunların hepsi demişki;
Şu ana kadarki en zayıf bölümdü bana göre.
Claire’in o dayak olayının üstüne Bryan’ı arayıp mesaj bırakması da tam bir dayaklık hareketti valla. Ya kızım sen dövdürdün ya bu adamı hani; iyi misin diye aramak nedir ya? :???:
Baleye karşı ne kadar ilgisizsem artık; Claire’in yattaki gösterisinin ardından adamlar ayakta alkışlıyor, Sergei’nin gözleri doluyor bende tık yok. Benim için sıradan, anlamsız bir şey o dans. Yat demişken; yattaki zorla çalıştırılan o küçücük kızlara da içim acıdı valla. Ulan Sergei biz de seni prensip sahibi biri sanmıştık ya önceki bölümlerde! Pis düştün gözümden Sergei, pis!
Saints And Strangers S01E01
Orta seviye bir beklentiyle oturdum başına ama o orta seviye beklentiyi bile karşılayamadı dizi. Dizi gibi de değildi açıkçası. Seyirci çekmeyi amaç edinmeyen, eğitsel bir tiyatro gösterisi gibiydi. Hikaye zayıf, oyunculuklar kötü, mekan zenginliği yok gibi bir şeydi. Müzik koymaya bile tenezzül etmemişler diziye ya. O denli baştan savma bir iş anlayacağınız. 95 dakikalık ilk bölümü ittire ittire izlemeye çalışsam da 60. dakikada daha fazla dayanamadım ve pes etmek zorunda kaldım. Bir daha da bir dizi için NAT GEO adını duyarsam koşa koşa uzaklaşırım heralde.
En anlayamadığım şey de Ray Stevenson gibi kaliteli bir oyuncunun bu dizide oynamayı kabul etmiş olması. Ya yapımcı çok iyi bir arkadaşı olduğu için kıramamış ya da sarhoş bir anına denk gelmiş olsa gerek!
Agent X S01E04
El Diablo hikayesi çok klişe bir hikayeydi yine. John ile latin hatunun uyumu olmasa hiç çekilmezdi.
Agent X S01E05
Bir klişe daha:
‘Aaa bizim Safinaz!’ dedim
’yı burada görünce. Bu konuda ciddiyim; bir gün bir ‘Temel Reis’ uyarlaması yapacak olsam başka hiçbir aktrisi düşünmeden Safinaz rolünü bu kıza veririm ben.
Eski
’i görmek güzeldi.
Sharon Stone’u daha fazla görmek isterim basketbol kortlarında.
@pirate : Yalnız o kızın Safinaz olmak için fazla memesi yok mu? Safinaz dediğin rüzgarda uçan bir iskelettir yahu…
Bu arada yazmamışım, ben fikir değiştirip 2. bölüme bile bakmadan bıraktım Agent-X’i. Bizim evin ikinci izleyicisi 2. bölümde terk etti.
@dkamoy Surattan ötürü. Yüzü buram buram Safinaz kokuyor.
London Spy 1×01 üzerine:
Ben şu yorumu olduğu gibi alıp (1 tane virgül ekledim.) kendi haneme yazıyorum.
“İlk bölümden henüz bir şeyler söylemek için çok erken. Zaten 60 dakikalık dizinin 30 dakikası diyalogsuz geçti. Yalnız gey çiftin sahneleri çok estetikti onu takdir ettim. Uzun zamandır bu türden sıçılıp batırılmadan çekilen sahneleri izlemeyi özlemişim. Şimdi asıl soru, sonda olan olaydan sonra gizemin nasıl çözüleceğinde, takipteyim.”
Sponsored by @unfortr.
İlk 25 dakika işkence gibiydi. Sıkıntıdan patladım. Bale-Paul, bale-Paul, Kiira, bale-Paul falan şiştim resmen. Ne zaman Claire Şükran Günü için evine döndü o zaman güzelleşti işte bölüm.
Bu Mia tam normale döndü, yemek yiyor, mutlu falan derken intihar etmesi büyük sürpriz oldu ayrıca.
Master of None’u bitirdim.
Hiç gülmedim izlerken. Gerçi güldürmesi gibi bir beklentim de yoktu güzel vakit geçirtse yeterdi ki bazı bölümler gerçekten geçirtti (bknz: 6. ve 9. bölümler). Beğendiğim de beğenmediğim de bölümler oldu, bu yüzden tavsiye edemeyeceğim ama denenebilir.
7.5/10
@burakturan: Dün ilk 5 bölümü izledim. Güzeldi. Şimdi senin yorumunu okuyunca diğer yarısı için kafamda bir acaba oluştu :???: