Kayıp Şehir — Tanıtım
24 yorum iyideniye 18 Şubat 2014 09:09
Türk dizi sektörü Amerikalılardan aşağı olmasın ama çok dizi üreten ve özellikle son zamanlarda olmak üzere çabuk da tüketim yapan bir sektör. Yine de buna rağmen zaman zaman bile olsa iyi işlerle insanların karşısına çıkabiliyor. Ben de yayınladığı sıralar severek izlediğim ve ‘bana göre’ bunlar içerisinde yer alan bir dizi üzerine bir şeyler yazayım dedim: Kayıp Şehir.
Kayıp Şehir, 14 Eylül 2012’de yayın hayatına başlayan ve toplamda 26 bölüm boyunca devam ederek 25 Mart 2013’te finalini yapmış bir dizi. Kendisi Kanal D‘de yayınlandı. Zaten dizi, kanalın da iç yapımı niteliğinde, çünkü In D House adlı yapım şirketinden çıktı. Tür bakımından milletimizin alışık olduğu üzere dram ve aile bağları üzerine kurulu. Süre olarak da 90’dan başlayıp yukarılara kadar yolu olduğu söylenebilir. Pek sürpriz bir durum değil anlayacağınız.
Not: Dizinin bölümlerini Kanal D’nin dizilerini bünyesinde barındıran netd‘den izleyebilirsiniz isterseniz.
Gelelim konusuna ve ona dayalı olarak karakterlerine:
Aile bağları demiştim, Toptaş Ailesi’nden bahsediyorum aslında. Dizinin en başında Trabzon’da yaşıyor olarak karşımıza çıkan bir aile kendileri. Her şey en azından yolunda sayılabilecekken ailenin uzun yol şoförü babası bir saldırı sonucu yoldayken öldürülüyor. Meryem Hanım (Nazan Kesal) 4’ü erkek, 1’i kız çocukla ve yaşlı kayınpederi ile bir anda bir başına kalıveriyor. Yetmiyor, olacak iş ya, ailenin evi heyelan/toprak çökmesi nedeniyle yıkılıyor. Bu kadar olayın üstüne Trabzon’da kalamayan aile de zorunlu göç yaparak ailenin 5. ve en büyük oğlu İsmail’in yanına göç ediyorlar. Hikaye de aslında bu zaman başlamış oluyor.
İsmail (Tugay Mercan) İstanbul’un Tarlabaşı semtinde, geceleri pek tekin olmayan bir bölgesinde yaşıyor. Özellikle tercih ettiğinden değil, hayat şartları bunu karşılamış. Birbirine bağlı ve güçlü, tipik bir Karadeniz ailesi olan Toptaş’lar da burada buluyor kendilerini. Daha gecesi dolmadan da üst kat komşularıyla tanışıyorlar: Aysel (Gökçe Bahadır).
Kayıp Şehir yayınlandığı süre boyunca, aslında konusuna da istinaden hikayesinin geçtiği Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki hikayeleri, yaşanan yoksulluğu, insanlık trajedilerini; kadınların, çingenelerin, travestilerin veya siyahilerin uğradığı ayrımcılığı gözler önüne sermeye çalışan bir dizi. Aysel de bir hayat kadını. Kafası iyiyken eve döndüğü gün, yani Toptaş’ların binaya taşındığı gün kafası karışıp yanlışlıkla onların kapısını anahtarla açmaya çalışıyor. Hoş bir şekilde başlamayan tanışıklık da bu şekilde başlıyor.
Kendisi bu yola yıllar önce istemeyerek olsa da girmiş, yıllar içinde çok şey yaşamış ve görmüş, ihanete uğramış ve genel bir tabirle çevresine karşı kabuk oluşturmuş birisi. En yakın arkadaşı da travesti olan Duygu (Ayta Sözeri). Mecburi komşulukla başlayan Toptaş tanışıklığı kendisinin ve onların hayatını değiştiriyor işte. Nasıl mı? Ailenin oğullarından İrfan’ın (İlker Kaleli) Aysel’den kısa zaman içinde çok hoşlanmaya başlamasıyla başlıyoruz, ki dahası da var…
Meryem bu kadar nüfusa bakmak için elbet bir gün veya bir şekilde çalışmak zorunda. Dahası ailesini bu koca şehirde bir arada tutmak zorunda. En büyük oğlan İsmail çalışıyor zaten, ama uzun süre saklayamayacağı bir sırrı var: Trabzon’dayken çok sevdiği Zeynep’in (Şebnem Hassanisoughi) peşinden gelmiş zaten bu şehre. Meryem’in kendince geçerli sebeplerden dolayı hiç hoşlanmadığı ailesinin yanında çalışıyor. Dürüstlükten ve sorumlu olmaktan bir gün ölecekmiş gibi hissettiren Kadir (Nik Xhelilaj) bir kuru temizleme şirketinde abisinin katkısıyla işe başlıyor bile. Ama olacak iş ya, Toptaş’ların diğer komşuşu Mardinli ailenin kızı Zehra (Cansu Tosun) da aynı yerde çalışıyor çıkıyor…
İrfan askerliğini bitirmiş ama henüz bir baltaya pek sap olamamış birisi. Trabzon’dayken yerel bir takımda futbol oynuyormuş ama daha büyük ve tanınan bir futbolcu olmak istiyor. İstanbul gibi bir şehir bunun için ideal ama bu iş bu kadar kolay değil işte. Bir de karşısına Aysel çıkıyor. Aysel’in yıllardır olanlara rağmen bir türlü kopmayı başaramadığı ve onu geri isteyen eski sevgilisi Ethem’in (Uğur Polat) camiada sözü geçen bir futbol kulübü başkanı olduğunu söylemiş miydim? Ya, bir de o var.
Gelelim Seher‘e (Elifcan Ongurlar)… Ailenin tek kızı üniversiteye başlıyor İstanbul’da. Şehre gelmenin bir nedeni de bu zaten. O da kendi payına düşen olarak ülkesinden kaçıp İstanbul’a gelen siyahi seyyar satıcı Daniel ile tanışıyor. Ailenin bir diğer oğlu Sadık (Taner Ölmez) da okumayı becerememiş durumda; henüz pek işe yaramıyor. O da sokaktaki aykırı tiplerle tanışıyor ve onların ‘çetesinin’ arasına katılmak istiyor.
80’ine dayanmış ve yıllarını geçirdiği şehirden uzaklaşmış İsmail Dede (Ahmet Mekin) de şehrinin özleminde, İstanbul’a yabancılık çekiyor. Dizinin başında bir süre konuşmuyor bile. 8 yaşındaki Hakan normal bak, o sadece okula gidiyor şimdilik. Çok şey mi anlattım bilmiyorum ama ailenin giriş itibarıyla portresi bu şekilde. Dediğim gibi her karakterin veya ailenin yaşadıklarıyla dizi, bir olaya, kavrama veya bir olguya değiniyor. Tek cümlelik özet de giriş resminin sloganı.
Gelelim bir de nasılına:
Bu kadar laftan sonra daha ne denir pek bilmiyorum ama şunu söyleyeyim: Düzgün bir finali var. Zaten olmasaydı bu yazı olmazdı. Dahası oyunculukları da gayet iyi bir dizi. Ben gibi kimilerinin ilk olarak Hayat Bilgisi ile tanıdığı ama özellikle Yaprak Dökümü ile tanınan ve şimdilerde Aramızda Kalsın‘da oynayan Gökçe Bahadır mesela başka bir yükselişini yaşadı hayat kadını rolüyle. Dizi, yakın zamana kadar Kayıp‘ta yer alan İlker Kaleli ve şu sıralar Her Sevda Bir Veda‘da oynayan Nik Xhelilaj gibi iki yeni ismi de sektöre kazandırmış oldu.
Dahası, işlediği sorunlarla ve ortaya serdiği İstanbul’un genellikle pek gösterilmeyen yüzüyle dikkati de çekti ve kendisini sevdirdi de. Tabii ki tepki çekmedi de değil. Aysel karakterinin cüretkarlığı veya kostümleri de dahil olmak üzere senaryodaki belli bazı noktalarda laf, klasik Türk örf ve adetlerine bile geldi. Bu bahsettiğim noktalar hayat kadınlığı ve travestilikle alakalı da değil ayrıca.
Bir de içimde kalmasın dediğim bir noktadan bahsedeyim: Kayıp Şehir ilk başladığında kanalda Cuma günleri, komedi dizisi Yalan Dünya da tatildeyken yayınlanmaya başladı. Sonrasında, dizi geri dönünce gün içinde 2. dizi olarak yayınlanmaya başladı. Bu da iyi giden reytinglerine pek iyi gelmedi denilebilir. Ardından Perşembe gününe alındı. Beren Saat‘in başrolü paylaştığı İntikam yayınlanmaya başlayana kadar burada kaldı ve bu sefer de Pazartesi’ye geçirildi, ki bir ara burada da 2. dizi olarak yayınlanmaya başladı.
Anlayacağınız Kanal D’nin bu sezonki dizilerinin yaşadığı gün/saat değişikliği ve izleyicisini kendisinde tutma mücadelesini onlardan önce ve bir vakitler Kayıp Şehir yaşamış oldu. En nihayetinde de 26. bölümde hikayesini mantıklı bir şekilde bitirerek perdeyi kapattı. Sürelerden dolayı artık pek fazla Türk dizisi izleyemiyorum ama Kayıp Şehir’i başından bitimine kadar -gerektiğinde internetten de olmak üzere- izleyip bitimiş ve memnun kalmıştım. Hala da güzel anarım. Dolayısıyla ‘yeni’ bir Türk dizisi izlemek isteyen birine tavsiyedir. Böyle yani…
Ek: Dizinin jenerik müziği olan ‘İstanbul Yokmuş Bundan Başka‘ adlı şarkıyı Sezen Aksu bestelemiş ve seslendirmiştir. Hatta şarkı, onun sayesinde diziden daha ünlü oldu denilebilir. Dinlemek isterseniz buraya bakabilirsiniz.
yorumlar
Bende dizinin ilk 10 bölümünü ve denk geldikçe diğer bölümlerine de internetten bakmaya çalıştım. Dizi çok güzel başladı yukarıda senin bahsettiğin klişeleri ve abrtıları da çok güzel yediriyorlardı, hiç de göze batmıyordu, dizide ki oyuncular da kendini izlettiriyordu. Ben değişik, hikayesiyle çok sevdim diziyi, ”Türklerin” tüm örf ve adetlerine ters düşen hikayesine rağmen çok güzel de reytingler alıyordu. Kanal D resmen diziyi harcadı. Cuma günü Yalan Dünya gelince geçe kayıyordu, dizinin süresinden dolayı da Beyaz Show çok geçe kalıyordu. Orada Beyaz ağırlığını koydu diziyi kışkışladılar, perşembe Beren Saat ağırlığını koydu sonra oradan da kışkışladılar. Dizinin hiç reyting sorunu yoktu, izleyenlerini şaşkına çevirdiler.
Yazın bir sona kavuşturmayı düşünüyorum hikayeyi, benim gibi istanbul aşığı biri içinde şehrin çok gösterilmeyen yerlerini gösteriyordu. Eline sağlık.
Ben 26 bölümünü de izledim bu dizinin. Muhtemelen 6’sını TV’den kalan 20’sini netten izlemişimdir ama diziyi özellikle çok sevdiğim için de devam edip bırakmamıştım. Sonu da tahmin ettiğim ve beğendim diyebileceğim bir şekilde, en azından düzgün bir sonla bitmişti. Ayrıca bir Ankaralı olarak İstanbul’a pek bağlı değilimdir ama dizi bu bakımdan da işe yarıyordu. Karakterlerin yaşadıkları binanın tepesine çıkıp da konuşmalarına bayılırdım. Gece çekimleri de güzel oluyordu.
Bizim kanallar içerisinde hala Kanal D’yi işlerinden dolayı takdir etsem de HBO’nun Hung/How to Make It In America’ya yaptıkları misali bu diziye yaptıkları aklımdan çıkmıyor.
Mert ve @iyideniye de bahsetmiş zaten, belki başka bir yapımcı şirketinden çıkma olsaydı bu derece olmazdı ama iç yapım bir dizi olduğu için kontrol de bunlarda olduğundan dolayı oyuncak ve denek muamelesi yapmışlardı. Ama yine de bu kadar dayandı ya ben onu takdir etmiştim. Ayrıca bir şey daha söylemem lazım, bu da benim içimde kalır:
“Senaryodaki belli bazı noktalarda laf, klasik Türk örf ve adetlerine bile geldi.” cümlesindeki kastın ne olduğunu anladığımı düşünüyorum. Aşk-ı Memnu bu milletin sinirlerini nasıl laçka ettiyse artık, ondan gelen şevkle baya baya karşı çıkan görürdüm nette. Ama ben oldum olası istiyordum. Sabırla olmasını beklemiştim ve olandan da memnun kalmıştım. Hatta bu yazıyla birlikte açıp ‘meyhane çıkışı sahnesini‘ bir kere daha izledim.
Bu dizinin oyuncularını bir yerlerde gördükçe aklıma ara ara bu geliyor. Üstelik kadronun neredeyse hepsi göz önünde önemli bir role ya da bir yere de girmiş durumdalar. Neyse, güzel bir yazı olmuş. Diziyi gündeme getirdiğin için teşekkürler.
Sürelere takılmam ya da katlanabilrim diyen birine Türk dizisi bakımından tavsiyedir, evet.
Ek: Ayta Sözeri’nin de haftasonu İzzet Çapa ile röportajı çıktı. O da yeni bir diziye girecekmiş. Üstelik de heteroseksüel bir karakterle. Güzel olmuş bence.
kesınlıkle cok basarılı hos bır dızı ıken, bırden tum tepkılerden dolayı o kadar sacma bır hal alıp fınal yapılan bır dızıydı kı… sok olmustum… baslarda 90-100 arası puan verebılecekken aptal sacması fınalı yuzunden aaa olmadı boyle olsun sorun degıl mantıgıyla 60 ı hak etmıyor
İstanbul’a taşındığım zamana denk gelmişti bu dizinin başlaması da ve ondan mıdır bilmem çabuk sarmıştı beni. İlk başlarda bayağı da merakla takip ediyordum. Sonuna kadar da izledim ama ben kesinlikle eldeki malzemeyi iyi kullanamadıklarını düşünüyorum bu diziyle ilgili. Ha bunda “örf, adet, anane” olayı, RTÜK vs. durumları da etkili elbette, o yüzden çok da ses edemiyorum ama ben yine de dizinin yarısından sonra sıkılarak izlemeye başlamıştım artık; reytingleri iyi gidip devam etseydi de büyük ihtimal ben edemeyecektim. İstanbul’un arka sokakları, Tarlabaşı, hayat kadınları, travestiler, zenciler; tanıtımları o kadar iştahımı kabartmıştı ki beklentimin altında kaldı herhalde. Mesela Aysel, o habire giydiği yırtık taytı olmasa bildiğin ev hanımı modundaydı yani Keşke daha özgür şartlar altında çekilebilseydi de sonuç daha farklı olsaydı.
@aytackara Tam da o ‘meyhane çıkışı sahnesi’nden bahsediyordum. Bahsetmem haliyle spoiler olurdu, o yüzden söylemedim tabii ki ama benim d ehoşuma gitmişti. Ama insanların tepki göstereceğini düşünüyordum. adece bu kadarını sanmazdım. Aşk-ı Memnu güzeltespitmiş
@mertkytrk Devam etmeni tavsiye ederim. Evet, biraz RTÜK ve tepkilerin süzgecine uğruyor ama yine de güzel gittiğini düşünüyorum. En azından düzgün denilecek bir sonu da var.
@desperate houseboy O kadar gelmedi bana izlerken. Sanırım bunda halkın verdiği tepkileri biliyor olmak, RTÜK’ü tanıyor vs. de etkili oldu. Belli bir noktadan sonra senaryonun gittiği noktaları kaydırmışlardı. Sonu da tabir-i cazise ‘herkesin’ istediği gibi oldu…
@Kutaythejai Değil 26 bölüm, 96 bölüm sürseydi de böyle biterdi bu dizi. Senaristin de elinde haftalar yoktu sonuçta. Makul sürede olanı biteni oldurduğu kadar topladı bitirdi. Baktığımızda açık bir hikaye ve nokta kalmadı.
Öyle bakarsak ben de mesela finaldeki bir çift için “Çok Türk işi oldu bu da ya” gibi bir tepki verdim, vermedim değil. Ama öyle biteceği de çok barizdi. Onlar muradına erdi bizim Türk milleti de kerevetine çıktı.
En azindan arsive atmak isterim ilersi icin. Guzel geldi gozume herkes de guzel seyler yazmis. Tanitim da yorumlardan once diziyi sattirmaya musait bir kalitede zaten.
Elimde ezel, son bekliyor bunu da uygun kaynak bulursam tek parca arsivime ekleyecegim ilersi icin.
Eline saglik, cok guzel bir tanitim olmus.
@iyideniye ve aytackara: Ay of çatlattınız adamı, gidip aradım şu meyhane çıkışı dediğinizi şu mu?
Dahası var, çünkü Kadir’in de komşu kızı Zehra ile sevgili olma durumu vardı. İkisinin de sevgilisi/seveni varken -bunlar birbirine aşık oldular işte, bence gayet güzel aşktı- bizim millete ağır geldi.
Sonra vay efendimlerden bıkılmış olacak ki ayırdılar bu ikisini, İrfan ile Aysel finalde mutlu mesut aile oldular. The End. (en kısa özet böyle oldu.)
pehh sahneye bak, ben de bir şey oldu sandım. hayal kırıklığı oldu açıkçası. gündemi sarsacak travestili, zencili bir sahne bekliyordum.
@aytackara: Ay hay yaşa! Teşekkür ederim.
@ozgun14 Valla @iyideniye’yi bilmem ama ben o konuda duygusuz olabilirim.
Ama mesela senin dediğin açıdan zenci karakter Daniel’i içine alan bir konu da var dizide. O da bir çeşit ikilemi barındırıyor hatta. İzlediğimde ben ‘yapmam’ demiştim, annem -gayet açık bir şekilde hem de- senin çocuğun yok, o kadar kolay değil karar vermek demişti.
Ama o, izleyebilirim diyen senin için spoiler olur (Ayrıca yukarıdakinin back-story olayı da var. Onu @dkamoy’a anlatmak için spoilera aldım mesela mecburen.
@dkamoy: Reca ederim.
Ne yalan söyleyeyim o kadar bahsi geçince ben de farklı bir sahne falandır dediydim.
Türk halkı dediğimiz şeyin burun kıvırması tek sahneye değil yalnız, onu belirteyim de ben Belki biraz heyecanlı bir dil kullanmış olabiliriz, o ayrı. Ben @iyideniye’nin anlayacağı dilden kasttettiği şeyin başlangıcını söyledim aslında. O da anladı beni zaten. Dediğim gibi back-story olayı da farklı.
@aytackara: Ben şu zenci çocuk Daniel ikilemini ve senin neyi yapmam dediğini de merak ettim onu da benim için özetler misin?
Daniel bir olaydan dolayı yaralı olarak mahallede bir yerde kalıyordu. Kadın kızını uzak tutmak için çocuğu polise ihbar etti. Maksat sınır dışı ettirmek. Ama polis oraya geldiğinde işler karıştı, Daniel kaza kurşunu denecek şekilde, istemeden ve Seher’in de önünde öldürüldü…
Sonrası vicdan azabı vs. vs. Ben “Polisi arayıp da o çocuğu savaş olan ülkeye göndermezdim. Al bak sonunda da ne oldu zaten” dedim. Annem de “Kadının düşündüğü kendi kızı. Kendi çocuğunu korumak düşüncesiyle öncelikli davranıp yaptı. Ebeveyn olan daha iyi anlar, ben emin değilim.” dedi.
Ben erkek zihniyetiyle hareket edip sünnet olayı falan sanmıştım ,hani klasik Türk dizilerinde bayağı işlenir ya, yabancı damat olayına girilince hemen buna değinilir falan. Bu arada bunu nasıl böyle sanmışım onu da anlamadım şimdi o ilk yorumuna bakınca, onu hiç sorma.
Ama tahmin ettiğimden derinlikli bir şey çıktı altından bu da hoşuma gitti, diziyi biraz merak etmemi sağladı. -Bu arada ben diziyi iki bölüm izleyip bırakmıştım, tam aradığımı bulamamıştım, hoş bulsam da devam edemezdim de iki bölümde de bırakmazdım. Kötü değildi, ama ben dizi tanıtılırken lanse edileni de benim istediğimi de bulamamıştım, hiç bilgisiz değilim dizi hakkında yani.-
Aytaç denilmesi gerekenleri söylemiş yeteri kadar, bana pek bir şey kalmamış Evet, o sahne sonrasındaki olaylar silsilesi için başlangıçtı. Anlatıma referans için de çabuk akla getirecek bir sahneydi. Diziyi izleyene hatırlatır işte…
@aytackara Bende de çocuk dediğimiz şeyden yok ama sendeki şu “Onu savunmuyorum ama anlıyorum” felsefesi benim için Daniel konusuna uyuyor mesela. Peki ben yapar mıydım? Kesin şekilde yapmam diyemem ama belki de yapardım…
ben diziyi ilk yayınlandığı dönem seyredememiştim.tercihimi aynı saat yayınlanan şubattan yana kullanmıştım yalnız o dönem seyrettiğimiz hiçbir işi artık seyredemeyiz! behzatç.,leyla ile mecnun,kayıp şehir,şubat…
kanald’nin klasik olayı bu hepsi d yapım ama bu diziyi yayınlamak cesaret ister.o dönem çok uğraşıldığını hatırlıyorum.önce yalan dünya sonra reytingleri hiç iyi olmayan intikam için harcadılar diziyi bu senede aynısını kayıp için yaptılar.
cuma 20.00,22.00 cumartesi20.00,pazartesi 22.00,pazartesi 21.00,pazartesi 20.00 en son benim hatırlayabildiğim saat değişiklikleri (cuma 22.00 reytingler gayet iyiydi)
kanald en kentli/şehirli kanalımızdı isteseler şimdi iş küçük ağa gibi işlere kaldı
Dizinin tekrar bölümleri Salı’dan itibaren hafta içi her gün 08.30’da, hafta sonu ise 09.30’da tv2’de yayınlanacak.
1 x 01 üzerine:
İlk bölümü izledim. Kuzey Güney’den sonraki durağım bu dizi oldu. Zamanında televizyondan ara ara bakardım ama baştan sona oturup izlememiştim. Gökçe Bahadır ve İlker Kaleli’yi de çok severim zaten. Şimdilik sadece draması biraz yoracak beni gibi duruyor, o da kötü olduğundan değil de fazla acıklı olmasından dolayı.
26 bölüm ve bölüm süreleri de kısa olmasından dolayı daha çabuk biter diye düşünüyorum.
1 x 26 (Final) üzerine:
Diziyi bitirdim. Güzel bir final oldu. Gayet güzel ve anlamlı bir diziydi. İşledikleri konular, sorunlar günümüzde de devam ediyor ne yazık ki. Bu durumu fark etmem canımı sıkmaya yetti yeterince. Aslında bu diziyi bi 20 bölüm daha izlemek isterdim ama tadında bittiğini de düşünüyorum. İyi yerli dizi arayışında olanlara tavsiye edebilirim.
Bir yerli diziyi daha hafta hafta formatta bitirdim. Bunu haftada 2 bölüm şeklinde izledim.
Netflix’te gözüme takılmışken “Güzel Günler Göreceğiz” filmini izledim bu akşam. Anlat İstanbul benzeri bir film.
Uğur Polat, filmde aynı bu dizidekine benzer bir karakter oynamış sanki. Film Şubat 2012 zaten, dizi de Eylül 2012’de başlamış. İlgincime gitti. Feride Çetin’in karakterinden de Aysel çıkabilir hatta. Biraz zorlasak Buğra Gülsoy’un oynadığı Cumali’den İrfan, Barış Atay’ın oynadığı Ali’den de Kadir gelir hatta da abartmayayım o kadar Gerçi en nihayetinde ortadaki hikaye hayatın içinden bir şey, örneği de malum çok.
Anlat İstanbul’un daha iyi bir film olduğunu düşünüyorum ama bunu da ölmeden izlediğim iyi oldu. Yaptığı bağımsız film kapanışının devamını da kafamda yazarım artık. O yıl Altın Portakal’ı aldığına sevindim bu arada.