mm5-key-art-700

Tür……………………… : Drama
Yaratıcı………………. : Matthew Weiner
Oyuncular…………. : Jon Hamm, Elisabeth Moss, Vincent Kartheiser, January Jones, Christina Hendricks, Bryan Batt, Michael Gladis, Aaron Staton, Rich Sommer, John Slattery, Mark Moses
Ülke…………………… : Amerika Birleşik Devletleri
Bölüm sayısı……… : 65
Asıl ismi……………… : MADISON AVENUE MEN
Yapımcı………………. : Lionsgate Televizyonu
Gösterim süresi…. : Yaklaşık 47 dakika
Kanal………………….. : AMC
İlk Yayın Tarihi…… : 19 Temmuz 2007


Dizinin adı neden MAD MEN ?

Birinci sezon ilk bölümün giriş cümlesi, dizi adının varoluş felsefesini açıklıyor :

1950’lerin sonunda Madison Bulvarı’nın reklamcılık yöneticilerini tarif etmek için bir kavram üretildi. Bunu onlar üretti. MAD MEN…”

1950’li ve 60’lı yıllar, ABD’de reklamcılığın en ihtişamlı dönemleridir. Sektör tazedir. Bulduğunuz her fikir henüz bakirdir ve tüm erkekler takım elbiselidir. Sigara içmek için merdiven boşluğuna gitmeniz gerekmemektedir. Bütün reklam ajansları, reklam piyasasının kalbi olan ‘Madison Avenue’de toplandığı için burada çalışan ve takım elbise giyen bu insanlara “Madison Avenue Men (Madison Bulvarı Erkekleri)” ya da kısaca “MAD MEN” denilmektedir.

KONUSU :

Mad Men, 1960’lar Amerikası’nda, New York’taki kurgusal Sterling Cooper adlı reklam şirketinde yaşananları, zeka pırıltılarıyla taçlandırılmış senaryosuyla basit ama etkileyici öykülerle, belgesel tadında anlatıyor. Üst düzey reklam şirketi yöneticisi Don Draper (Jon Hamm) odaklı, katmanlı insan analizleri ve oyuncuların çizgi ötesi müthiş performanslarıyla izleyicilerin büyük bir beğeni ve sempatisini topluyor.

60’LARIN AMERİKASINA NOSTALJİK BİR BAKIŞ:

Dizi her ne kadar 1950-60’lar arasında geçen bir öyküye sahip olsa da aslında şimdiki zamanı anlatıyor. Dizinin giriş jeneriği 99 FRANCS filminin giriş sahnesiyle büyük ölçüde benzerlikler içermekte.

İki yapım da reklamcılık teması üzerine kurulmuştur ve ikisinin de çıkış yılı 2007’dir. Hangisi hangisinden alıntılar, öykünmeler, araklamalar yaptığını tam olarak belirlemek yine de zordur.

Kadın ve erkeklerin AŞK ALEMİ’nde, bir ASIL, bir YEDEK olarak çalışmayı kendilerine mesleki hobi olarak gördükleri ve bu İHANET GENLERİ’ni sonraki kuşaklara miras bıraktığı yıllardır o yıllar…

Otel odalarındaki kaçamaklardan sonra kadınların asla bozulmayan saç şekillerine, sabahın köründe fönlü ve makyajlı hallerine hayret etmeden geçemeyeceğiniz, izledikçe alışıp sizlere olağan gelecek pek çok sıra dışı olaya tanık olacaksınız.

Dizinin bir bölümünde Draper Ailesi çayırlık bir alanda piknik yaptıktan sonra çöplerini toplamadan etrafta öylece bırakıp gidiyorlar. Don Draper elindeki bira kutusunu ağaçlara doğru utanmadan, sıkılmadan sallıyor… 60’lı yıllarda Amerika’da insanlarda ‘Çevre temizliği’ kültürü henüz oluşmamış . 1965’lere gelindiğinde John F. Kennedy’den sonraki Amerika Başkanı Lyndon B. Johnson’ın eşi Lady Bird Johnson etrafın ve yolların temiz tutulmasına dair bir temizlik kampanyası başlatmış ve kampanya hızla yayılmıştır. Hatta bununla ilgili “Crying Indian (Ağlayan Kızılderili)” adında, kamuoyunda büyük beğeni kazanan reklam filmi bile yapmışlardır.

Dizi, bizlere 60’lı yıllarda Amerika’daki iş ortamı hakkında da çarpıcı örnekler veriyor. Elinde viskisiyle insanlar rahatça işe gelebiliyorlar. Sigara ve içki yasağı henüz icat edilmemiş. İnsanlar toplantıya girerken ayık, çıkarkan sarhoş olarak çıkabiliyorlar. Bira içmek isteyenler, kutuyu bir delici ile iki tarafı birden delerek açmak zorunda. Çünkü bira kutusu üzerine ‘Açacak’ koyma fikrini Amerikalılar 60’larda henüz keşfedememişlerdir. Şimdi bu lafı itelemeden edemeyeceğim: Sen kalk 1969 yılında Ay’a insan gönderecek teknolojiye sahip ol, ama bira kutusuna -içmek için iki tarafını deldirerek- yağ tenekesi muamelesi yaptır, öyle mi?

Sigaranın zararları konusu henüz tartışma aşamasındadır. Tiryakiler iki arada bir derede kalmışlardır.
Birinci sezonda ilk iki bölüm itibariyle iki küçük çocuk dışındaki herkes sigara içmektedir. Hamile kadınlar, psikologla görüşen kadınlar, toplantı yapan adamlar, yemek yiyen, içki içen, çalışan, sevişen, tuvalete giden herkesin elinde sigara eksik değildir. Bekar bayanların doğum kontrol hapı kullanması toplumun asla kabul etmeyeceği ve ‘Kötü Kız’ damgasını anında basacağı bir durumdur.

Erkeklerde deodorant kullanımı henüz başlamamıştır. Onlara göre ter kokuları, kadınların aklını başından almaktadır. Kadınlar arasında revaçta olan meslek, sekreterliktir. Psikoloğa gidenlere deli muamelesi yapılmamakta, psikoloğa gidiş bir moda olarak taklit edilmektedir. Hasta-doktor mahremiyeti de yoktur. Psikolog, kocasına, kendisine içini döken karısının her sırrını şakkadanak rahatlıkla açabilmektedir.

shot0417Dizinin pilot bölümde izlemenizi ısrarla önereceğim sahnelerden ilki, striptiz kulübünde geçen sahnedir. Günümüzde bayanların nedir o öyle SIFIR BEDEN merakı? İnsan kılçığına deri kaplanmış halde gezmeler? Sarışın striptizcimiz hem balık etli, hem de ayva göbeklidir. Bu dans sahnesini izlerken ’Pantolonu gösteren ütüdür ütü.’ benzetmesine gönderme yapıp, ’Bir gram et, bin ayıp örter‘ sözüne şapka çıkartan o ince mesajı, erkek izleyiciler anında kapacak ve gereken takdiri hürmetle sunacaklardır eminim. Çoğumuz elimizde pergelle bile kusursuz çember çizmekte zorlanırken, göğüslerini muhteşem ritmik hareketlerle çevire çevire mükemmel çemberler çizen striptizci ablayı gerçekten çok başarılı buldum. Helal olsun diyorum.

Önereceğim ikinci sahne, sigara reklamı sahnesidir. 1960’ların Amerikası’nda sigaranın sağlığa zararları bilimsel çalışmalar ışığında ispatlanmaya başlanmıştır. Bu durum, sigara üreticileri üzerindeki baskıyı artırmıştır. Sigara üreticileri paketin üzerine SAĞLIĞA ZARARLIDIR ibaresini yazmamak için direnmektedirler. Bu direnişleri, reklam ajanslarına ekmek kapısı olmuştur. Bu konu mükemmel bir senarist işçiliği ve zekasıyla şöyle işlenmektedir:

Reklamcılar ve sigara üreticileri toplantı halindedir. Herkesin elinde sigara, dumanaltı olmuşlar öksürüp durmaktadırlar. Ancak trajikomik olan durum ise şudur: Sigaranın zararlı olmadığını gösteren reklam yapmaya çalışmaktadırlar. Sigara üreticisi, ürününün zararlı olmadığına o kadar inanmaktadır ki dedesinin de sigara içtiğini ama 90’ınına kadar yaşadığını söylemektedir. Öfkeyle toplantıyı terk edecekken baş kahramanımız Don Draper devreye girip, sigarayı nasıl ürettiklerini sorar Lucky Strike’cılara (Lucky Strike: dönemin popüler sigara markalarından biri). Onlar da başlar anlatmaya: ”Malı, Arap Faik’ten alıyoruz. Karabük’te ikinci yükleme yapılıyor, Adana’ya kadar da ben sürüyorum…” Pardon o başka üçkağıtçının repliğiydi sanırım.

Lucky Strike’cılar şöyle der: “Önce kurutuyoruz, sonra kavuruyoruz falan filan ..”
İşte tam o sırada tahtaya Don Draper o sihirli sözcüğü yazar: “It’s toasted” (KAVRULMUŞ)
Lucky Strike’cılar şaşkınlıkla sorar: ” Fakat bütün sigaralar kavrulur? ” Don Draper itiraz eder:
Hayır, diğerleri zararlıdır. Lucky Strike kavrulmuş…” Böylece işi kapıveriler.
jjjDizide o yılların Amerikası’nda kadının toplumdaki yeri konusunu gözler önüne seren önemli ipuçları bulunmaktadır. O yıllarda bile durum aynıdır: KADININ ADI YOK… Mad Men, kadın-erkek ilişkileri açısından 60’ların Amerikası’yla günümüz Türkiye’si arasındaki korkunç benzerlikleri idraklerimize servis ediyor. Erkek milleti, karşısında akıllı, mantıklı, zeki bir kadını görmeye alışık değil. Hele bir kadın tarafından eleştirilmeye hiç hazır değil. Don Draper, 1. sezonun ilk bölümde karşısında güçlü bir kadın görünce gerçekten afallıyor.

SENARYO:

The Sopranos‘un yazar ve yapımcılarından Matthew Weiner‘ın imzasını taşır. Matthew Weiner’ın dediğine göre 1960’ların başı bilinçli olarak seçilmiştir. Dizinin tanıtım belgeselinde o yıllar şöyle açıklanmıştır: “Beat Kuşağı‘ndan sonra, Hippi Kuşağı‘ndan önce, yani tam bir geçiş dönemi.
Dönemin genel kabul görmüş yaşam felsefesini, “Sigara iç, içki iç, yatabildiğin kadar kadınla yat ve ne olursa olsun iyi görün!” olarak açıklamak mümkünmüş. Biz bu felsefeyi ülkemizde ‘Hızlı yaşa, genç öl; cesedin yakışıklı olsun’ efsanevi formülüyle özetliyoruz.

Dizinin sadece ilk bölümünde 70’ten fazla sigara içilmiş, tabii tüketilen viskiler de cabası… Sigara, içki, seks, ayrımcılık, Yahudi düşmanlığı gibi döneme özgü detaylar çekinmeden ekranlara yansıtılmış. Bir kısa bilgiyi de ekipten birinin sözleriyle aktarayım:

“Diziyi izleyince o zamanlar ne kadar ırkçı, ne kadar ayrımcı, ne kadar Yahudi düşmanıymışız diye düşünüyorsunuz. Evet öyleydik. Aslında hala öyleyiz, sadece daha kibarız..!”

Ana karakterin olaylar karşısında verdiği anlık fakat akılcı tepkileri, içinde bulunduğu ve yaşam direncini zorlayan çeşitli olumsuzluklara rağmen sorunları kestirmeden çözen pratik zekası, izleyici üzerinde derin takdir ve beğeni izleri bırakabiliyor. Genelde aynı anda birden fazla olayı sıkmadan ve bunaltmadan işliyor; hepsini harmanlayıp yavaş yavaş sonuca ulaştırırken merak ögesinin çıtasını sürekli yukarılarda tutabiliyor.

KARAKTERLER:

DON DRAPER:

jon-hamm-photograph

 

(Jonathan Daniel Hamm. 10 Mart 1971, Missouri doğumlu, ABD’li aktör. 1960’larda geçen Mad Men dizisindeki Donald Draper rolü ile 2008 yılında drama dalında TV dizilerinde En İyi Başrol Erkek Oyuncu dalında Altın Küre Ödülü’nü kazanmıştır.)

 

draperDizimizin baş kahramanı. Çok zeki bir adam. Kötü bir çocukluk dönemi geçirmiş. En büyük zaafı kadınlar. Havada uçan, karada kaçan elinden kurtulmuyor. Güzelim karısını birçok kadınla aldatıyor. Ancak, çocuklarını da çok seviyor. Zamanın en başarılı reklamcılarından. Atak bir insan. Fakat aynı zamanda sırlarla dolu biri.

Don Draper’ı sigara içişi ve karizmatik tavır ve bakışları ile birçok kişi gibi ben de Humphrey Bogart‘a benzetiyorum. Benim temennim ve beklentime göre Don Draper sonunda ya belsoğukluğuna yakalanıp kafayı sıyıracak ya da iş üstündeyken kalp krizinden ölecek. ’Su testisi su yolunda kırılır’ diye boşuna dememişler.

betty

 

BETTY DRAPER:

january_jones

 

(January Kristen Jones. 5 Ocak 1978 doğumlu, Amerikalı aktris. Amerikan Pastası: Düğün filminde canlandırdığı ‘Cadence Flaherty’ karakteri ile bilinir.)
betttyBetty’yi canlandıran January Jones şunları söylüyor: “Karakterimin avukatlığına hiçbir zaman soyunmadım. Betty, duygularıyla ve engellerle baş etmekte zorluk yaşıyor. Biraz çocuksu, aksiliklerini dengelemekte sıkıntısı var. Ama müthiş bir moda anlayışı olduğu kesin. Ben de dizi boyunca Betty’den moda adına çok şey öğrendim; her sezonda ve birlikte olduğu her adamla moda anlayışı da farklılaştı. Her yılın etek boyları ve iç çamaşırı stili hakkında fazlaca bilgi sahibi oldum.

İlk birkaç yıl kabarık etekler giyiyordu, tıpkı Grace Kelly gibi. Son sezona doğru bir politikacı eşi olarak takımlar giymeye başladı, tıpkı Jackie Kennedy gibi. Betty, Don’un yakışıklı, başarılı ve iyi kariyeri olan mükemmel bir adam olduğunu düşünüyordu. Beni Betty’ye benzetip, ‘Mükemmel Buz Kraliçesi’ diyorlar. Betty gibi konuşmuyorum, onun gibi sigara içmiyorum, onun gibi yürümüyorum, onun gibi giyinmiyorum, bunlar kendi hayatıma kolayca dönmeme neden oluyor.”

Don Draper’in nevrotik karısıdır ve ilik gibidir. Dizide en çok saygı duyduğum karakterdi Betty.
Kafası cinliğe fazla çalışmayan iyi insandı kendisi. Modellik yaparken tanıştığı Don’la evlenip, kariyerini bırakmıştı. Zengin ve yakışıklı kocayı bulunca rahata ermiş ve kendini tamamen ailesine adamış Türk kadını tiplemesiydi. İlk sezonlarında tüm gün evde oturup temizlik yapan, saçını ailesi için süpürge eden biriydi. Kocası onu sürekli boynuzlarken gittiği psikiatr göğüslerine baktı diye kızardı. “Satıcıyı eve aldım… Niye aldım? Nasıl alırım?” diye dünyayı kendisine zindan ederdi. Öyle de namuslu, hanım hanımcık, eteğine sağlam bir yengemizdi. Di’li geçmiş zaman kullandığıma bakmayın; hayır, ölmedi ve yaşıyor. Fakat benim için, dizinin ilerleyen sezonlarında hakkın rahmetine kavuştu.
İçimdeki Betty Saygısı’nı kocasını aldattığı an bitirdim. Gerçi Don onunla ilgilenmiyor, sürekli aldatıyordu; ama hiç olmazsa o, kendisini bozmayaydı iyiydi.
(5. sezonunun ilk iki bölümünde ‘Betty Draper’i göremeyişimizin nedeni January Jones’un hamile olmasıdır.)

 

JOAN HOLLOWAY:

christina-hendricks(Christina Rene Hendricks, 3 Mayıs 1975, Knoxville, Tennessee doğumlu ABD’li aktris. 11 Ekim 2009 tarihinde Geoffrey Arend ile evlendi. Esquire erkek dergisi tarafından 2010 yılında “Dünyanın En Seksi Kadını” seçilmiştir. Firefly sevenler kendisini Saffron olarak, Kevin Hill izlemis olanlar Nicolette Raye olarak hatırlayacaklardır.

38 yaşındaki aktrisin şöhreti yakalaması çok da kolay olmamış: “Belki milyonlarca seçmeye katıldım ve milyonlarca ret cevabı aldım. Mad Men’de rol almadan önce, doktor, polis gibi karakterleri canlandıramayacağım düşünülürdü. Joan karakteri bana çok ayrı bir kapı açtı. Joan karakterinden çok şey öğrendim. Onun hayranı olduğum, inanılmaz moda anlayışını bir kenara bırakıyorum. Kötü olaylardan karakterli bir şekilde uzak duruşuna, gururlu tarzına ve dürüstlüğüne bayılıyorum.” diyor.

joan
Joan’nun mesleği ‘Ajans Hizmetleri Direktörü’ (sezon 4), Ofis yöneticisi (sezon 1-2, 4), Ev Hanımı (sezon 3) ve yine Bonwit Teller’de Satış Temsilcisi’dir (sezon 3). 32 yaşındadır, Greg Harris ile evli olup Kevin Harris adında bir oğlu vardır. Çocuğunu, eski sevgilisi Roger Sterling’den peydahlamıştır.

holloway

1,72 boyunda olup göğüsleri hariç 69 kilodur. Onları da hesaba katarsak, en az 80 kilo olduğu gelen haberler arasında.

Bu diziyi sanırım sırf onun için izliyor olabilirim. Olağanüstü güzel yüzü, dolgun göğüsleri, aşure kazanı gibi poposu, al yanakları, kiraz dudakları, kızıl saçları, mavi gözleri ve etine dolgun vücudu ile dizinin en bomba yan karakteridir aynı zamanda. Çok zekidir, iş bitiricidir. İstedi mi yapamayacağı şey yoktur. Erkekler için Tanrıça Kibele konumundadır, o derece yani. Evlendi, artık uslandı, çocuklarının anası olacak, hidayete erecek diye beklerken 4. sezonda izleyiciler olarak bizleri resmen ters köşeye yatırmıştır. Bu taş hatun, eğer kocası orduya yazılırsa bence kesin boşanır ve teselliyi Don Draper’in kollarında arar.

 

PEGGY OLSON :

elisabeth-mossElisabeth Singleton Moss. 24 Temmuz 1982 doğumlu, Amerikalı aktris. Kendisini Grey’s Anatomy‘nin 3. sezonunda bir bölümde görmüştük; hatırlamasak da kayıp sayılamazdı. Sonra unuttuk gitti.

Elisabeth Moss, Peggy’i şöyle anlatıyor: Diziye başladığımda 23 yaşımdaydım. Şimdi 30. Bu sırada çok değiştim. Peggy gibi ben de büyüdüm. Peggy’yi oynamaya başladığım sırada, 60’lardaki bir genç kadını canlandırmak değildi hayalim; her zaman diliminde yaşayan bir genç kızı yaşatmak istedim.

Televizyonlar kendi kadın kahramanlarını yarattı; bu çok hoşuma gidiyor. Her geçen gün televizyon dünyasından yetenekli, güzel havalı kadınlar görüyoruz. Bu sanki bir erkek dizisi gibi görünse de içten içe bir kadın dizisi. Kadın karakterlerin çok iyi işlendiği ve rollerinin çok iyi yazıldığı bir dizi. Peggy ilk zamanlar, Brooklyn’den gelen, Katolik, kıyafetlerini kendi dikip giyen, moda anlayışı kısıtlı bir kızdı. Zaman içinde neyse ki karakterim giyinmeyi öğrendi. Şimdi Peggy’nin giyim tarzına bayılıyorum.”

Elisabeth Moss’ ‘Peggy’nin giyim tarzına bayılıyorum’ cümlesiyle Peggy kadar zevksiz olduğunu ilan etmiştir. Bu saatten sonra benim için Peggy Olson=Elisabeth Moss. Al birini vur ötekine. Canlandırdığı karakter gibi bunalım girdaplarında kaybolan Elisabeth Moss, kendisini Hollywood’un ünlü tarikatı Scientology‘nin kurtardığını iddia ediyormuş. Böylece anlıyoruz ki kendisi Scientology tarikatına girmiş bulunmaktadır.

peggy1Peggy işe yeni başladığında Don’ın sekreteriydi. Don’un elini tutarak sırnaşmıştı. Don istese o an oracıkta birlikte Nirvana’ya ulaşacaklardı. Kanımca, Don’un tipi değildi, onu beğense fırsatı kaçırmazdı.
Bu Kezban Peggy Olson bence ‘SALAKLIĞIN KİTABI’ nı yeniden yazmış bir embesildir. O kadar beyinsizdir ki kendisinin hamile olduğunu 9 ay boyunca anlamamıştır. Yahu bir kadın hamile olduğunu nasıl anlamaz? Bir kadın aldığı kilolarla gün geçtikçe dombilikleşiyor, üstelik reglisi de kesilmiş ve hala aklına hamile kalmış olabileceği düşüncesi gelmiyor? Bu nasıl enayiliktir çözemedim. Doğurduğu çocuğa da prematüre demeye bin şahit ister. Kereta koç gibi maşallah… Peggy Olson, ’Allah insana çirkin şansı versin!’ dilek ve temennisinin vücut bulmuş halidir. Sezonlar geçtikçe, bölümler ilerledikçe bu çirkin kızın bahtının hızla açılışına şaşırarak tanık olacağız.

 

PETE CAMPBEL:

vincent_kartheiser

 

(Vincent Paul Kartheiser, 5 Mayıs 1979, Minneapolis, Minnesota doğumlu Amerikalı aktör. Sanat yaşamına 1993 yılında başlamış olup, 2002 yapımı 28 bölümlük dizi Angel’daki Connor, 2011 yapımı In Time filmindeki Philippe Weis en bilindik rolleridir.) 

 

peterBu karaktersiz karakterin mallıklarını denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa yaza yaza bitiremezler. Yüzünde sahte maskeyle gezen, insanların çaktırmadan kuyusunu kazan, hırsı aklının çok ötesine geçmiş, işte yükselmek adına yanlış da olsa yapılması gereken neyse hiç utanmadan, sıkılmadan yapabilen karaktersizlik abidesi biridir. Onun gibi insan müsveddeleri hemen her iş yerinde mutlaka vardır; olmaz olsunlar!

Babasının hatırına işe alınmıştır. Köklü bir aileden gelmektedir. Genç, hırslı bir müşteri temsilcisidir. Dizinin ilk bölümünde kısa sürede çirkin Peggy’yi elde eden bu sevimsiz, itici sinir bozucu karakter ilerleyen sezonlarda burnu sürtüle sürtüle sivriliklerinden kurtulup sempatikleşmeye bile başlamıştır. Peggy Olson’dan bir çocuğu olmuştur. 1. sezonun 4. bölümünde Donald Draper’ı tehdit etmiş ancak ağzının payını almıştır. Bükemediğin bileği öpeceksin kuralına uyarak bu olaydan sonra Donald Draper’a karşı daha saygılı davranıp, onu kendisine örnek almaya başlamıştır. Karısı ‘Çocuğumuz yok!’ diye diye Pete’yi canından bezdirmektedir ve sürekli kavga etmektedirler. Konu iş olduğunda ortaya bazen ender de olsa iyi fikirler atabilmektedir.

MÜZİKLER:

Açılış müziği Rjd2‘nin Magnificent City albümünden ‘A Beautiful Mine’dır.

İlk sezonun altıncı bölümünün en sonunda çalan parça, Don Mclean‘in bölüme isim babalığı da yapmış çalışması olan ‘Babylon‘dur. Şarkıyı ilk olarak ‘ The Melodians 1970’te bestelemiştir. Daha da eski yıllara gidecek olursak Tevrat’taki ’Babylon Ağıtı’dır. Parçayı dinlemek için şuraya uğrayabilirsiniz.

Mad Men dizisinde yer alan şarkıların ayrıntılı listesini şurada bulabilirsiniz.

 

MAD MEN’den İNCİLER :

  • ‘En kötü korkularımızın kaynağı, olmasını beklediğimiz şeylerdir.’
  • ‘Dünya biz olmadan da dönüyor; üstümüze alınmamıza gerek yok.’
  • ‘İnsanlar bize kim olduklarını söyler, ama biz görmezden geliriz. Çünkü onların kim olmalarını istiyorsak o olmalarını isteriz.’
  • ‘Darmadağın oluyoruz. Çünkü önce önümüze çıkan her şeyi istiyoruz, sonra da eskiden sahip olduklarımızı arıyoruz.’
  • ‘İstediğin bir şeyi elde edememekten daha kötü olan tek şey, onu bir başkasının elde etmesidir.’
  • ‘Bir şey yemeden aylarca yaşayan yılanlar var. Sonunda bir şey yakalıyorlar. Ama o kadar aç oluyorlar ki yerken boğuluyorlar.’

Tırıvırı Bilgiler

    • Sigarasız Mad Men!
    • Obama, Mad Men’in yapımcısına mektup yazmış: ‘3. sezonu izledim, çok iyiydi’ diye. Başkan Obama’nın kendisine resmi ziyarete gelen devlet başkanlarına bile 15-20 dakikalık kısıtlı zaman ayırabildiği, başını kaşıyacak zamanının olmadığı söyleniyordu. Bir bölümü 47 dakika olan bir dizinin 3. sezonunun tamamını izleyecek zamanı nasıl buldu acaba? Yoksa Beyaz Saray’da dizi ve film izleme günleri mi var? Bunların 15 günde bir ‘Altın Günleri de oluyordur Allah bilir.

letter

Dünyada ve Türkiye’de Mad Men

Bu dizi ödülleri bir bir toplarken neden Türkiye’de izleyeni çok yok? Bunu araştırmak aslında sosyologların görevi olmalı. Ülkemizdeki dizilerin bir sezonu en az  beş altı ay sürerken, televizyon tarihinin bence en iyi  dizilerinden olan Mad Men’in  bir sezonu sadece ve sadece 12 bölüm sürüyor. Ülkemizde uzun yıllardan beri devam eden “Bol acılı, çok ağlamaklı drama dizisi” anlayışı kendilerine belletilmiş ülkemin tv izleyicilerine Mad Men boy aynası gibi gelir. Bir tek bölümünü izletip, eleştirileri dinleyin ve anlayın bu alemde sahip olduğumuz izleyici profilinin ne olduğunu.

Elin Amerikalısı’nın döndüğü ve bize tur bindirdiği bu yolda, biz hala ağır aksak yürüme gayretindeyiz. ‘Mad Men mi? Zoraki izledim bir bölümünü, hiç ısınamadım. Çok soğuk… Yavaş… Ağır… Aksiyon yok…‘ diyenlere sormak gerek:
Diziye şimdiye kadar dört Altın Küre ve on beş Emmy Ödülü’nün de aralarında olduğu çok sayıda ödülü boşuna mı verdiler?

Mad Men, Türkiye dahil olmak üzere toplam 18 ülkede izleniyor. İlk sezonu 19 Temmuz 2007 de başlamış, 6. sezonu ise 23 Haziran 2013’te final yapmıştır. 7. sezonuyla ekranlara veda edeceği açıklanan dizinin yapımcısı Matthew Weiner, daha önce The Sopranos dizisinde yaptıkları gibi son sezonun iki parça halinde yayınlanacağını açıklamıştır.