HBO‘un efsane dizisi Sex and the City‘yi izlemeyeniniz olsa bile duymayanınız yoktur herhalde. Popüler bir gazetede ilişkiler üzerine yazılar yazan, dostluklarıyla, romantik ilişkileriyle aklımızda yer edinmiş,  gardırobuyla ve ayakkabılarıyla gözümüzü alan, Manhathan’ın moda ikonu, TV tarihinin belki de en popüler kadını Carrie Bradshaw ile arkadaşlarının maceralarını tam 6 sezon boyunca izlemiştik Sex and the City’de. Üstüne 2008 ve 2010 yıllarında dizinin devamı niteliğindeki iki adet sinema filmi (12) çıkmıştı karşımıza.
1378538_667255556620280_1183615143_n
Buralarda her şeye sahip olan ama Mr Big ile işleri yoluna koyma derdindeki, mutluluğu arayan, Yukarı Doğu Yakası’na ait Carrie’nin, dizide 30’lu, filmlerde de 40’lı yaşlarındaki dönemini izlemiştik. Ama Carrie’nin Manhattan’da doğmadığını, küçük bir kasaba doğup orada büyüdüğünü ve sonradan buraya taşındığını biliyorduk. Bu küçük kasabada ise neler yaptığını, arkadaşlıklarını, dostluklarını, kimlere aşık olduğunu, gardırobunda neler olduğunu, Manhattan’a gelme macerasını, yazarlığa nasıl başladığını vs. hiç bilmiyorduk.
İşte Ocak ayında The CW‘da başlayan The Carrie Diaries‘te,  Carrie’nin doğup büyüdüğü, kurmaca bir banliyö kasabası olan Castlebury (Connecticut)’deki günlerine tanık oluyoruz.

The Carrie Daires de tıpkı Sex and the City gibi Candace Bushnell‘ın aynı adlı kitabından uyarlama. Eğer dizinin önü açık olur da birkaç sezon daha devam etmeyi başarabilirse ileride Summer and the City kitabından da hikayeler izleyebileceğiz.

 

Dizinin arkasında Josh Schwartz (“Chuck”, “Hart of Dixie,” “Gossip Girl”, “The O.C. ”)  gibi büyük ismin yanı sıra, Amy B. Harris (“Sex and the City”, “Gossip Girl”),  Stephanie Savage (“Hart of Dixie,” “Gossip Girl”), Len Goldstein (“Hart of Dixie”) ve kitabın yazarı Candace Bushnell gibi isimleri görüyoruz.

The CW’da, Gossip Girl‘ün yerini alarak Pazartesi akşamı saat 20:00’de yayınlanmaya başlayan dizinin ilk sezonu 13 bölümden oluşacak ve 8 Nisan’da sezon finalini yapacak. Türkiye’de ise Cnbc-e‘de, Salı akşamları, saat 21:00’de izleyebilmeniz mümkün.

The Carrie Diaries‘te Sex and the City‘nin Carrie’sinin gençliğine odaklanılması, işin sadece küçük bir noktası aslında. Dizide elbette ki Sex and the City’ye ve Carrie Bradshaw’a bir saygı duruşunda bulunuluyor. Arada çeşitli göndermeler yapmayı da ihmal etmiyorlar. Fakat bunların dışında karşımıza tamamen farklı bir hikaye, farklı karakterlerle şekillendirilen, bambaşka tarzda bir yapım koyulmuş. Buradaki Carrie, Sarah Jessica Parker‘ın canlandırdığı Carrie‘den izler taşıyor; ama elbette yaşına ve yaşadığı döneme göre oluşturulmuş, yeni ve kendine özgü bir karakter olduğunu da bir an olsun unutturmuyor. Yani Sex and the City izleyip seven kesimin bu diziyi seveceğinin bir garantisi yok. (Hatta onunla karşılaştırarak izleyenlerin pek memnun olmadığını duyuyorsunuzdur çoğunlukla.) Tabii bunun yanında Sex and the City’yi hiç izlemeyen kesimin de diziyi sevemeyeceği gibi bir şey de yok.

En iyisi şimdi Sex and the City’yi bir kenara koyalım ve The Carrie Diaries’in kendisine ait olan konusuna geçiş yapalım:

Yıl 1984… 16 yaşındaki Carrie Bradshaw annesini yeni kaybetmiştir ve bu da onun artık daha hızlı büyümesi ve büyük sorumluluklar alması gerekiyor demektir. Çünkü 14 yaşındaki kız kardeşi Dorrit, her zamankinden daha sorunlu ve isyankardır. Babası ise eşini kaybetmenin ve iki kızıyla kendi başına kalmanın yarattığı şaşkınlıkla ne yapacağını bilememektedir. Carrie, artık onlarla birlikte hayata tutunmak ve zorluklarla mücadele etmek zorundadır.
Hayatı yeni yeni tanımaya başlayan bu küçük banliyö kızının en büyük hayali New York’ta yaşamaktır. Bunu bilen babası Tom, New York’ta bir hukuk bürosunda, haftada bir gün gidebileceği bir staj işi ayarlar. Bu staj işi, Carrie için pek bir şey ifade etmese de Manhattan onun için her şey demektir. Çünkü Manhattan’ın enerjisi Carrie’nin tam ihtiyacı olan şeydir. Burada şans eseri Interview dergisinin stil editörü Larissa ile tanışınca hayatında yeni bir sayfa açılır. Çünkü bu kadın, onun gözlerinin açılmasını sağlar. Ailesi ve arkadaşları Carrie’nin kalbinde önemli bir yere sahip olsa da hep hayalini kurduğu yazarlık kariyeri ve ileride büyük bir aşkla bağlanacağını bildiğimiz Manhattan’ın insanı olma fırsatını kaçırmaya hiç niyeti yoktur. Artık Carrie, aşk, aile ve arkadaşlık ilişkilerindeki sorunlarıyla boğuşurken, bir yandan da hayallerini gerçeğe dönüştürmenin peşinde koşuşturacaktır.

Diğer karakterin ana konuyu besleyen hikayelerini, “Kadro ve Karakterler” başlığı altında vererek tanıtıma devam edelim:

 

Carrie Bradshaw (AnnaSophia Robb):

Yazının bu kısmına kadar “Carrie, Carrie…”  dedik durduk. İşin gerçeği, bu başlık altında ayrıca söyleyecek bir şey kalmadı.

Karakteri AnnaSophia Robb adındaki 1993 doğumlu, genç bir yetenek canlandırıyor. Oyuncu, Carrie Bradshaw ruhunu bir kenara atmadan yeni bir karakter yaratmayı,  bize kendini sevdirmeyi ve kabul ettirmeyi başarıyor. The Carrie Diaires’ten önce yer aldığı popüler ve ön planda olduğu yapımlara “Soul Surfer“,  “Bridge to Terabithia“,  “Charlie’s Chocolate Factory” ve “Sleepwalking” örneklerini verebiliriz. Önümüzdeki yaz da Steve Carrell ile birlikte The Way, Way Back filminde başrol üstlenecek.

 

Sebastian Kydd (Austin Butler):

Sebastian okula yeni gelen, yakışıklı ve zengin çocuk. Geldiği okulda bazı sorunlar çıkaran ve bu yüzden lise son sınıfta okul değişikliğine giden, bu belalı ve genç arkadaş,  karşılaştıkları ilk andan itibaren Carrie’yi etkilemeyi başarır. Karakteri Switched at Birth ve Life Unexpected‘tan tanıyabileceğiniz Austin Butler canlandırıyor.

Maggie Landers (Katie Findlay):

Maggie, Carrie’nin en yakın arkadaşlarından. Walt ile 2 yıldır birliktedir ve bir sonraki adıma geçmeyi deli gibi istemektedir. Walt ise buna sıcak bakmadığı için çareyi polis olan babasının çalıştığı yerde çalışan, kendinden yaşlı, çaylak polis Simon’da bulur. Bu sırrın ileride büyük dramalara yol açması da kaçınılmazdır doğal olarak. ;)
Karakterimize Katie Findlay hayat veriyor. The Killing‘in cinayet kurbanı Rossie Larsen karakteri sayesinde göz aşinalığımız olan oyuncunun Psych, Fringe ve Stargate Universe gibi dizilerde konuk olmuşluğu da var.

Walt Reynolds (Brendan Dooling):

Walt da Carrie’nin yakın arkadaş takımından. Kendisi Maggie’nin 2 yıllık erkek arkadaşıdır ve artık Maggie’ye eskisi gibi aşık olmadığı için ilişkisini bitirmek istemektedir. Tabii bunun bir diğer nedeni de -bir türlü kabullenmek istemese bile- kendisinin bir eşcinsel olduğu gerçeğidir. Bu karakterimizi Brendan Dooling canlandırıyor. Oyuncunun ön planda olduğu ilk yapım The Carrie Diaries.

Jill “The Mause” Chen (Ellen Wong):

Carrie’nin yakın arkadaş takımının sonuncusu olan Mause, ” inek” diye tabir edilen tiplerden. Şimdilerde üniversiteli olan sevgilisi Seth ile uzak mesafe nedeniyle ayrılmanın eşiğinde. Epey eğlenceli bir karakter olan Mause, Ellen Wong tarafından canlandırılıyor. Oyuncuyu Combat Hospital‘dan ve Scott Pilgrim vs. the World filminden tanıyabilirsiniz.

 

 

Larissa Loughton (Freema Agyeman):

Larissa, Carrie’nin Manhattan’a gelince tanıştığı, Interview dergisinin stil editörü. Kısa sürede Carrie’nin yakın arkadaşı haline gelen bu ‘cool’ abla, Carrie’yi moda dünyasıyla tanıştıran ve onun bu yolda akıl hocacığı görevini üstlenen, önemli bir karakter. Karakteri, Doctor Who ve Law and Order‘dan tanıyabilceğiniz, Freema Agyman canlandırıyor.

 

 

Diğer yan karakterlerden de kısa kısa bahsedecek olursak…

Solda sağa: Dorrit, Tom Bradshaw ve Donna

Dorrit Bradshaw (Stefania Owen) : Carrie’nin 14 yaşındaki kız kardeşi. Çok bağlı olduğu annesinin ölümünden sonra her şeyden şikayet eden, isyankar, asi,  kendini sigara ve uyuşturucuya veren ve insanın sabır sınırlarını zorlayan biri haline dönüşür. Karakteri Stefania Owen canlandırıyor. 

Tom Bradshaw (Matt Letscher): Carrie’nin babası Tom Bradshaw, Matt Letscher tarafından canlandırılıyor. Oyuncuyu Brothers and Sisters ve Entourage‘dan tanıyabilirsiniz.

Donna LaDonna (Chloe Bridges): Okulun kötü kızı, hep en iyiyi isteyen, elbette ki dizinin baş karakteriyle sorunlu karakterimiz Donna’yı, 90210‘dan tanıyabileceğiniz Chloe Bridges canlandırıyor.

Kadronun tamamına şuradan, karakterlerin tamamına ise şuradan ulaşabilirsiniz.

Buraya kadar okuduklarınızdan da anladığınız üzere, karşımızda klasik ve klişelerle dolu bir gençlik draması var. Fakat 80’lerde geçiyor olması itibariyle benzerlerinden farklı bir tat verdiğini de belirtmeden geçmemek gerek. Ayrıca çok başarı bir şekilde seçilmiş ve birbiriyle uyumlu oyuncu kadrosu sayesinde türünün iyi ve düzgün bir örneği olduğundan emin olabilirsiniz.

The CW, 80’lerde geçen bir dizi çekerek farklı ve riskli bir işe girişmiş. Karşılığında memnun kalıp kalmadığıyla ilgili ise hala net bir şey söyleyemiyoruz. Çünkü 0.6 reyting (1.61 milyon izleyici) gibi fena sayılmayacak bir rakamla sezonu açan dizi, bundan sonraki bölümlerin reytinglerinde 0.4 – 0.7 arasında gezinmeye başladı. Şu ana kadar yayınlanan 10 bölüm boyunca hala sabit bir rakam tutturamadı  ve böyle kah iyi, kah kötü rakamlarla, istikrarsız bir şekilde yoluna devam etti. Yani iptal-devam listesininDevam şansı %50 olanlar” kısmının hakkını ciddi anlamda veren dizilerden.

İptal olma ihtimali az olmayan bu diziye bulaşmak için sezon sonunda alınacak kararı bekleyebilirsiniz; ama “Ben şu Carrie Bradshaw’ın gençliği bir göreyim, eli yüzü düzgün bir gençlik dizisi izleyeyim, 13 bölüm boyunca güzel vakit geçireyim.” diye düşünürseniz, şu an The Carrie Diaries’e bulaşmanın tam zamanıdır.

Tanıtım Filmleri: