lost 3×05: the cost of living
24 yorum azizk 02 Kasım 2006 23:10
dikkat spoiler içerir!öncelikle bir “oh” çekiyorum izninizle. sonunda lost, kendini hatırlattı bu bölümde. üzgünüm ama ezeli amaçlarından birisi dünyadaki her yaşayayan varlığın lost’u izlemesi olan biri olmama rağmen, 3.sezon’da durağanlık ve şaşırtıcı öğe eksikliği nedeniyle bi hayli hayal kırıklığına uğramaktaydım. ama 5. bölüm olan the cost of living ile, geri geldiğini düşünüyorum lost’un, pek mutluyum.evet gelelim bölümümüze;bölümümüz eko-odaklı bir bölüm. öncelikle flashbacklerle başlayalım. din öğesi oldukça yoğundu bu bölümde. zaten eko-yami ikilisinin din içerikli geçmişini az da olsa görmüştük önceki bölümlerde. burada da görüyoruz ki, yami vurulup uçakla adaya düştükten sonra, eko’nun kiliseye döndüğünü görüyoruz. kendini yeni rahip olarak tanıtıyor. ancak öğreniyoruz ki, nijerya’da bulundukları alanda gelen yardım parasının %80’ini, “onları korudukları” için olan bir çete bulunmakta. neyse daha çok uzatmadan, sonuca gelelim. çete önce bi kere gelip, yami ile olan bu %80 anlaşmasının devam etmesini talep ediyor, ve eko onlardan korkmadığını söyleyince, halktan bir kadıncağızı öldürüveriyorlar. daha sonra tekrar geldiklerinde, sevip bağrımıza bastığımız gerçek eko dellenip hepsini öldürüyor ve dışarı çıkıyor kanlı ellerle. tabi tüm halk, yadırgıyor ve sonuç olarak, eko şehirden ayrılıyor. ayrıca içinde cinayet işlenen bir yer olduğu için, kiliseyi de kapıyorlar. burada eko gitmeden, “yami’ye bir kilise borcum var” diyor. böylece o geçen sezondan beri yapılmaya çalışılan kilisenin, yami uğruna olduğunu ve aslında bizim merak ettiğimiz gibi kayda değer bir anlamı olmadığını öğrenmiş oluyoruz.
geri kalan kısmı, yine parça parça inceliyim. sahile bakalım önce. eko ile başlıyor bu sahnemiz. çadırın içinde birden kardeşi yemi’yi gören eko, yemi’nin çadırı ateşe vermesi ile bizimkiler tarafından dışarı çıkartırılıyor. yemi, eko’ya onu bulup günah çıkartmasının zamanı geldiğini söylüyor çadırı ateşe vermeden. dışarıda, charlie‘ye “my brother” şeklinde söyleme çabalarında bulunsa da, tabi charlie anlamayıp geçiştiriyor. tam bu sırada gelen locke, ne olup bittiğini öğrenmeye çalışırken, eko bir anda kayboluyor. bu sahne biraz rahatsız edici geldi bana. çünkü eko orada konuşamayacak kadar kötüyken locke’dan anlıyoruz ki, (ve tabi tahmin de edilebilir) kardeşi yami’yi bulmaya pearl istasyonunun oradaki uçağa gitmiş.
locke da, sayid ve bir kaç kişi ile daha konuşup (şu yeni sinir karakterler paolo ve nikki de var ne yazık ki, hiç alışamadım onlara) pearl ‘e gitmeye ve diğerleri ile kontak kurmaya karar veriyorlar. böylece bir taşla iki kuş olacağını düşünüyor locke, eko’yu da bulmuş olacaklarını.
bu yolculuk sırasında, eko’yu harap bi halde koşuşturmaya çalışırken görüyoruz. yol boyunca da ona ara ara “black smoke” eşlik etmekte. hatırlarsanız, 23rd Psalm adlı 2.sezon bölümünde, bir eko – kara duman karşılaşması yaşamıştık. burada dumanın içinden geçen kamerada eko’nun geçmişinin kare kare gözüktüğünü gördük. o zaman kesin emin olarak bir şey söyleyemiyorduk, tabi hala şimdi de söyleyemiyoruz ama biraz daha detay geldi bu konuya.
yol boyunca, eko’nun yakınından black smoke geçtikten sonra, halüsinasyonlar görmeye başladı geçmişine dair. şimdi burada iki olasılık var. ya black smoke, halüsinasyon görme gibi şeylere yol açıyor. ya da gerçekten fiziksel olarak o hayal edilen kişilerin formunu alıyor. bu konuya birazdan yine döneceğim.
eko yolculuğuna devam ederken, en son bir su kıyısına geliyor ve burada suya bakarken, kendininin yansımasını, yami’yi ve en arkada da black-smoke u görüyoruz. bu sahne önemli çünkü tam o sırada, suyun diğer tarafında bizimkiler geliyor, önce locke olmak üzere. ve locke, bu black-smoke altında suya bakan eko sahnesini görüyor. burası çok ilginç geldi bana. çünkü bir kaç sahne sonra, hepsi uçağın ve pearl hatch’inin oraya gittiklerinde, locke ve eko konuşurken; locke eko’ya olanları gördüğünü söylüyor. ama “parlak-ışık (bright-light)” olarak bahsediyor bundan. oysa eko’nun gördüğü kara bir dumandan ibaret. acaba gerçekten de adanın inanç/sevap/günah gibi bir yargısı mı var? farklı insanlara farklı mı görünüyor? çünkü 1.sezon’da, locke’ı duman yakaladıktan sonra, locke’ın “bırakın beni bişi olmaz” tavırları o an için mantıksız gelmişti. ilginç bir olay, düşünmeye değer!
evet bu sahneden sonra, eko uçağa bakıp yemi’yi göremiyor. ve onu arayacağını söylüyor. locke’da geçen bölümlerde bulduğu yemi’nin haç kolyesini eko’ya verip, hatch’e iniyor.
şimdi biraz hatch ile devam edelim. tekrarlamak istiyorum, irite edici karakterlerimi paolo ve nikki de yanımızda. ne gerek vardıysa onlar diziye dahil etmelerine; hiç ısınamadım üzgünüm. burada, bi şekilde bağlantı kurmaya çalışıyorlar diğerleri ile. sayid kablolar ile oynuyor; bir kaç tek-yönlü kablo, çift-yönlü kablo gibi tüm izleyicilerin, “hmm bak tek yönlü kabloysa kuramazlar tabi” diyebileceği basitlikte konuşma geçtikten sonra, nikki şahane fikirle geliyor karşımıza. “diğer tv leri neden denemiyoruz?”!! sonra diğer tv lerle uğraşıp, bir görüntü elde ediyorlar. promo’dan heyecanla beklediğimiz meşhur tek gözlü karakteri görmüş olduk. yavaşça kameraya yaklaştı, sonra tutup çevirdi, ve kapadı! kim, nerede, kamerayı nereden biliyor, gözüne ne oldu? işte tüm bu sorularla bitti bu sahne.açıkçası sonu çok güzeldi bu sahnenin ancak bu kadar mı kötü gelişebilir pearl’ün içinde olaylar. nikki’nin aralarına kaynaşma çabaları, paolo’nun korkunç aptallıktaki tavırları ve akıl edilemeyen müthiş “diğer tv leri deneme” fikri. üzgünüm, olmuyor. bi kaç kişi daha ölmeliyse, ilk olarak nikki ve paolo’yi aday gösteriyorum!evet dönüyoruz eko’ya. eko, yemi’yi görüyor neticede ve onu takip ediyor. burada halüsinasyon mu yoksa materyel mi sorusu hala açığa kavuşmuyor, ancak bir sahnede, eko yemi’ye günah çıkarmadan önce ona kolyeyi verdiğini görüyoruz. sonra da, günah çıkartmaya başlıyor. yaptığı hiç bir şeyden, öldürdüklerinden pişman olmadığını, verilen yaşamda elinden gelenin en iyisini yaptığını ve kendini korumak için yaşadığını söylüyor. ancak yemi, “kardeşinmişim gibi konuşuyorsun” diye karşılık veriyor. burada, o da duman’ın kardeşinin şeklini aldığını anlıyor.
eko, adanın (duman’ın) beklediği gerçek özürü yanıt olarak vermediği için, yumruk şeklini alan bir duman, eko’yu oradan oraya vurup sonunda öldürüyor. ölmeden hemen öncede, son anda gelen locke’a, “sıra sizde (you’re next)” diyor!!
bence görsel olarak izlemesi pek keyifliydi bu sahneyi. yumruk halini alması da hoş bir fikir olmuş. ayrıca eko’yu öyle tutabiliyorsa, gayet de materyalize olabiliyor gibi bir yorum yapabiliriz. kate’in at’ını, jack’in babasını, hurley’nin dave’ini ve bunun gibi daha bir çok şeyi de bu mantığa bağlamak olası. tabi lost’ta kesin diye bişi yoktur, görücez bekleyip.şimdi de, bu bölümün kanımca en keyifli anlarının geçtiği diğerlerinin yanına dönüyoruz. kapatıldığı odada spor yapan bir jack ile başlıyor bu sahneler. içeri giren ben, ona giymesi için kıyafet veriyor ve gelmesini söylüyor. promo’lardan da burada geçen bölüm sun tarafından öldürülen colleen’in cenazesine gideceğini görmüştük. yalnız ben tam dışarı çıkarken, jack çok güzel bir girişle, “canın acıyor mu?” diye sorgulamaya başlıyor. bu sahne çok başarılıydı bence. ilk kez, benjamin’i korkmuş, şaşırmış ve donup kalmış şekilde gördük. jack’in ben’de olan tümörü biliyor olması, tüm planlarını yıkmış gibi davrandı ben. ve ilk başta böyle bir şey olmadığını söyledi.
ancak daha sonra ben’in anlattıklarından öğreniyoruz ki, aslında amaçları, jack’in güvenini kazanıp, ben’i ameliyat etmek istemesini sağlamakmış. yani bunu bir görev veya zorunluluk gibi değil, ölmesini istemediğinden yapmasını istiyorlarmış. bu sahnede, juliet‘in eski karısına olan benzerliğine dikkatimizi çekti ben ama açıkçası ben anlayamadım tam. yani jack’i daha kolay ikna edip güvenlerini kazanmaya mı yarayacak bu benzerlik? neyse sonuç olarak, ben jack’in ameliyat konusunda bir düşünmesini istiyor. sonra da yine pek hoş bir din göndermesi vardı. ben, jack’e “allah’a inanıyor musun?” diye bir soru yöneltti ve jack’in “ya sen?” cevabına karşılık, “tümörüm çıktıktan iki gün sonra, adaya bir omurilik cerrahı düştü, daha ne bekleyebilirim ki?” şeklinde bir cevap veriyor. hoş bir detaydı.
neyse son olarak, geldik bu bölümün bence en başarılı sahnesine. juliet ve jack arasında geçen bu müthiş sahnede, hem beklemediğimiz bir şey görüyoruz; hem de o kadar iyi bir şekilde verilmiş ki bu! Juliet, Jack ile ben arasındaki ameliyat konuşmasından sonra, ona izlemek için bir film getirdiğini söylüyor. hemen alevlenen jack, izlemeyeceğini söylerken, juliet bunu izlemek isteyeceğini söylüyor. to kill a mockingbird (bülbülü öldürmek) adlı filmi taktığını söylüyor. ve işte bu an pek keyifli sahnemiz başlıyor. video’da, juliet’i elinde tuttuğu kartlarla görüyoruz. kartların ilkinde, “ben bir yalancı” yazıyor. ve bu kartlar juliet’in gerçek düşüncelerini anlatırken, juliet tamamen ameliyat’ın önemi ve ben’i kurtarmaları gerektiğini söylüyor gerçekte. böylece video, juliet’in düşünceleri şeklinde iş görüyor ve aynı anda hem söylediklerini duymak hem de gerçek düşüncelerini okumak çok keyifliydi. buyrun video’da yazanlar;
* “Söylediğim hiç bir şeyi kaale alma.” (Ignore everying I’m saying.)* “Ben bir yalancı.” (Ben is a liar.)* “Ve çok tehlikeli.” (And he is very dangerous.)* “Bazılarımız, değişim istiyor.” (Some of us want a change.)* “Ama bir kaza gibi görünmesi gerekiyor.” (But it has to look like an accident.)* “Onu kurtarmaya çalışmışız gibi görünmesi gerekiyor.” (It has to look like we tried to save him.)* “Ve bu tamamen sana bağlı Jack.” (And that’s up to you, Jack.)
* “Çok komplike bir ameliyat ve kimse ne olduğunu bilemez.” (It’s a complicated surgery. No one would ever know.)* “Ve ben seni korurum.” (And I would protect you.)* “Şimdi bana filmi kapamamı söyle.” (Now tell me to turn off the movie.)
Evet böyle şahane bir sahne izledik, ve Jack filmi kapayıp gitmesini söyledi juliet’e. Juliet’de tam giderken, bana güven dedi. Ama benim endişem, bunun tamamen bir oyun olabilme ihtimali? Jack’i deniyor olabilirler? Neye güveneceğimizi şaşırdık!Gerçi Jack, asla böyle bir şey yapmaz gibi geliyor bana. doktorluk ve yaşam konusunda ne kadar hassas olduğunu biliyoruz. He will fix ben!Evet, geldik sona; the cost of living bence bu sezonun en iyi bölümüydü şimdilik. Eko hikayesi, Juliet – Jack konuşması ve Hatch’de gördükleri yüz en önemli noktalardı. Önümüzdeki hafta, kış sezonunun son bölümünü izleyeceğiz. sonra araya 12 haftalık bir ara giriyor biliyorsunuz. Önümüzdeki bölüm, iyi olmak durumunda! Alalım yorumlarınızı?
yorumlar
Eline saglik bir kez daha azizk…Kara dumanin donusu bile yetti bu bolumde. Eko’nun olumune uzuldum aslinda, bence buyuk katki sagliyordu diziye. Yeni karakterler gercekten gicik ve extra bir efor var sanki onlari birsey dahil etmek icin. John’un Jack’ten farkli liderlik tarzina da dikkat cekildi bu arada.
Tabii ki en ilginc noktalardan biri de Ben’in Jack’e soyledikleri ve Juliet’in gosterdigi film(!). Bana oyle geldi ki, Jack’in Juliet’e guvenini saglamlastirmak icin yeni bir oyun bu. Ben’in konusmasi bir ikilem yaratiyor, sana oyun oynuyorduk ama calismadi diyor ve Juliet’in davranislarinin oyunun bir parcasi olmadigini dusundurmeye itiyor gibi geldi.
bu arada, bir sonraki final bolumu cilgin gozukuyor. Atesli bir Sawyer-Kate yakinlasmasi gozume carpti hizla gecen kareler arasinda. Merakla bekliyoruz.
bu arada, ek bir not. hatırlarsanız, 2.sezon’da uçağın arka kısmından kurtulanlar, bir cam göz bulmuşlardı. bu gözün pearl hatch’deki tv lerde gördüğümüz adama ait olma ihtimali? oldukça yüksek bence.
beni en çok şaşırtan bilgisayar, haberleşme gbi sistemlerin eskiliği. buna rağmen kara duman gibi doğal olmayan(!) bir şey var elimizde.
ben hala iddia ediyorum. ben ve grubunun dışında başkaları da var adada
önceki bölümün başlığında dasöylemiştim, yine söyleceğim; sezonun en iyi bölümüydü!
3. sezondaki “sıkıcı” ayrıntıları geriye bırakıp, gerçek bir lost bölümü oldu bence.
hamletk gibi bende Juliet’in jack’e kartları göstermesini aslında bir oyun olarak görüyorum. jack’in güvenini kartlarla sağlamayı düşünüyordur ve ben’in de bu kartlardan haberi vardır…
ve evet, önümüzdeki bölüm sezonun en iyi bölümü olacak iddiası var.
Kesinlikle katılıyorum
Ben de juliette’in hala oyunun parçası olduğunu düşünüyorum. Ben’in “beni kurtarmayı istemeni istiyorum” sözü için birlikte çalışıyorlar gibi. Sanki Jack’in kafasında bir ikilem yaratarak “doğru”yu bulmasını sağlayacaklar.
Bu arada TV Squad‘ın Eko’nun bu bölümde ölümü üzerine düşüncelere yer verdiği yazısı oldukça ilginç. Konu ile ilgili üç farklı söylenti var; Eko’ya göre yakın zamanda aile bireylerini kaybetmiş olması onu derinden etkilemiş ve İngiltere’ye gidip kendi hayatını konu alan bir film çekmek istiyormuş. Bu yüzden diziden çıkarılmasını kendisi istemiş. Yapımcılar ise Eko’yu canlandıran Adewale Akinnuoye-Agbaje’nin daha başlangıçta, tıpkı Ana Lucia’yı canlandıran Michelle Rodriguez gibi, dizide uzun süreli yer almak istemediğini ve ölümün önceden planlandığını söylüyorlarmış. Fakat yazıda bu ölümün altında yatan asıl nedenin Akinnuoye-Agbaje’nin setteki huysuz ve geçimsiz tavırları olabileceğinden de bahsediliyor.
bu bölüm iyi bir bölümdü ve katılıyorum ucanpenguen’e gelecek bölüm daha da iyi geçecek. çünkü eskiden de böyleydi araya girerken ve aradan çıkarken genelde heyecan fırtınası esiyordu hep..
eko bence gelecek vaadeden bir karakterdi yani yapacağı çok şey olabilirdi. duman tarafından öldürülmesi bi yerde boşlukta kalıyor benim gözümde. ama elbette arada bir detay gösterilebilmiş oldu ki duman katı cisim gibi davranabiliyor. Adewale Akinnuoye-Agbaje’nin kendi filmini yazmasıyla, sette huysuzluk yapması aynı şey aslında neticede , bu da ani ve sonradan planlanmış bir ölüm olmuş oldu.
şu yeni karakterlerin konuşmalara katılmaları bile sanki zorlama gibi geliyor. yoktan var oldular birden, bir de adadaki her olaydan haberdar olduklarını belli etmeleri yok mu! çok sıkıcı.
gelecek bölümün promosu çok ilginç gerçekten, jack’in ameliyat için çok çok ilginç bir ön koşulu olduğunu görüyoruz nihayet.
din göndermesi ile jack’in ben’i ameliyat etmesi çok uyuşuyor. jack doktorluğunu yaparken tanrı gibi hisseden bir adam. eceli gelen birini bile diriltmeye uğraşıyor. bunu bildikleri için, jack’i resmen ameliyat etsin diye gaza getiriyorlar..
Locke monitorde tek gözü kör adamı gördüğünde agzından “you” çıkacak gibi yaptı.Sanki tanıyordu biryerlerdenden yada ben paranoyaklaştım iyice.
öncelikle azizk’ya detaylı özeti için teşekkür ederiz, onun da dediği gibi kart gösterme videosunun da bir oyun olma ihtimali var, hatta ben’de tümör de yok, röntgen filmleri falan uydurma, others’ın amaçı daha başka bir şeyler olabilir.
koreliler birbirleriyle korece konuşuyor da afrika’nın bağrından kopan kardeşlerimiz neden ingilizce konuşuyor acep? bu bölümde beni aniden rahatsız etti bu detay.
nijerya’nın resmi dili ingilizcedir ibrahimus. yani çocukluklarından beri -ana dil ve ana dili olarak- ingilizce konuşan eko ve kardeşi için daha olağan bir şey olamazdı. sadece ulusal bir aksanları var ancak “nijerya ingilizcesi” gibi bir ayrımı gerektirmeyecek kadar da bilinen ingilizceyle özdeş.
ayrıca: söylediklerim doğru mu diye tereddüte düştüm ama doğru biliyormuşum. Vikipedi: Nijerya | Wikipedia: Nigeria
Bu kara duman her ne meletse en son Eko’nun azraili oldu.. Her şekle girip çıkıyor maşallah..Bu arada 5. bölümüm promosunda sawyer da vardı ama dizide göremedik?
korsan’ın her alanda bozuk görüntü verdiğini öğrenmiş olduk lost’dan; mesela artık biliyoruz ki:korsan hatch gorevlisi kullanırsanız kameradan goruntu kalitesi elde edemezsiniz. kamera bozulur, çekim yamuktur. ses gelmez.
En sonunda biraz önce izleyebildim ve;- Bence en önemlisi Eko’nun ölümüyüdü (Bir çok kişi aynı şeyi düşünür zaten sanırım) ama bu ölüm bence daha çok izleyiciye bir şeyleri açıklamak içindi. Siyah dumanın adadaki işlevini gözler önüne sermek içindi.- Bunun dışında bu bölümde biraz “ben o değilim” durumu işlenmişti. Hem nbir yerde (mutfakta) Jhon bunu Hurley’e söylüyor, hemde geri dönüşlerinde aynı cümleyi Eko bir zangoç çocuğa söylüyor..Valla 5.nci bölüme kadar benim en iyi notum hala 4.ncü bölüm olarak kaldı bu bölümün ardından. I Do’da delicesine bir arafinal beklemek yanlış olur belki ama, ne de olsa sezon arası finali, genede beklentilerimizi arttıran bir dizi oldu lost
ya ben şu eko’nun suyun kenarındaki sahnesinde sudan yansıyan bir yemi göremedim? birileri göstertebilir mi yoksa yok yani… ayrıca eko’nun köyüne ve kilisesine gelen şey yardım parası değil “aşı”. çete bunları karaborsada satarak para kazanıyor…
Nijerya’daki resmî dil durumunu buradan öğrendim. Yine de her ne kadar bu hâliyle “politically correct” olsa da köy yerinde adamların resmî dil diye İngilizce konuşmalarını yemedim, onu da söyleyeyim. Resmî dil olarak bu dilin seçilmesinin mantığı ülkede 700 küsür dil olmasıymış zaten, Hindistan gibi.
bu bölümün sonunda, yazılarda ve yorumlarda söylenenlere ek olarak şu çekti benim dikkatimi:uçağın arka kısmından geriye kimler kalmıştı?-eko, ana lucia, libby ve bernard.peki bu geriye kalanlardan geriye kimler daha doğrusu kim kaldı?-bernard.o da zaten çok sıkıcı bir karakter bence. ilerde önemli olabilecek 3 karakter öldü. bu bir tesadüf mü?eko’yu çok seviyordum ben özellikle, çok üzüldüm öldüğüne.
evet gerçekten de uçağın arkasından kayda değer bi tek bernard kaldı. gerçi o kadar sıkıcı olduğunu düşünmüyorum, bence keyifliydi onların geçmişleri filan.
eko’yu da seviyordum pek ama geçmişleri hep sıkıcı oluyor (du) genelde. neyse öyle herkes öldü demeyelim, yeni iki tane mükemmel karakterimiz var; paolo ve nikki. flashback bölümleri bile olacak mış hatta açıkladılar.
her ne kadar nefret etsem de o iki karakterden, geçmişleri ilginç olabilir çünkü gerçek geçmişlerini değil, adada bu zamana kadar yaşadıklarını anlatacaklarmış. lazımdı böyle bişi.
paolo ve nikki arta taraftan mı?geçmişleri ilginç ve başka insanların gözünden adadaki yaşamın anlatılması gerekli olsa da diziye pattadanak sokulmaları ve yüzeysel konuşmaları bir seyirci olarak beni o kısacık anlarda bile ciddi anlamda soğuttu diziden.
bu bolume bisey demeyecegim de obur bolumde sawyer’i oldurme gerginligi yasatiyorlar, cok sinirleniyorum. sawyer olurse hurley’den baska eglencemiz kalmayacak, herkes sIkIcI ve ciddi ciddi dolasip bayginlik gecirticek bana. sawyer’i olduren beni oldurmus sayilir.
bugün bir jack, bir kate, bir lock, bir hurley, bir sawyer sanmıyorum ki 4 sezondan önce ölsün.
jack, kate, sawyer, locke (0.33 saniyede yazdım dördünün adını) ölmez gibi, steerpike haklı bence. eko’nun ölümü pek tabii kendisini canlandıran adewale akinnuoye-agbaje ile doğrudan alakalı; zira, black smoke her ne kadar kendisinin “kötü” olduğunu iddia etse de biz biliyoruz ki eko iyi biriydi; savunmasıysa tüm o “ben bir günah işledim peder”* girizgahlı kipi yıkıp geçiyordu: “günah falan işlemedim, bu hayatı ben seçmemiştim ama elimden geldiğince doğru yaşamaya çabaladım” bu kadar.
bu bölüm hakkında tek bir satır yazı yazamamamın sebebi, dizinin gidişatının izleyiciye fazla yansıtılmasıdır diyebiliyorum şu noktada. nikki ve paulo rezaleti, mr. eko’nun sebepsiz ölümü, karakterlerin her bölümde grup grup gösterilmesi falan derken gerçekten sevgi beslediğim bu yapımdan peyder pey soğuduğumu farkettim. bu bölüm eko’nun ölümü dışında boşu boşuna çekilmiş, mühim detaylar içermeyen bir bölümmüş gibime geliyor. tüm o soruları çözme sürecinde elbette ki bir arpa boyu dahi yol almak umuduyla izlediğimden değil ama harbiden her anlamda faydasız bir bölüm idi bence.
bir de, dediğim gibi, ilk baştan itibaren ince elenip sık dokunularak sunulan mr. eko profilinin tek bir bölümde düğümünün çözülmesi, “sen kötü adamdın, git” dercesine öldürülmesi hiç ama hiç inandırıcı değildi demek istiyorum – hepimiz biliyorduk ki mr. eko gerçekten mükemmele çok yakın, melek gibi kalbi olan biriydi.
al benden de o kadar, vesc’in yazdığı herşeye harfiyen katılıyorum. Birinci sezonun ortasından beri hafta hafta takip ettiğim hayranı olduğum bu diziden soğumaya başlıyorum… Şubat’a kadar olacak bu ara hayırlı oldu bence.
Eski bölümlerle ilgili yazıları okurken ilginç bişeye rastladım.Şuraya bi tıklayın… En alttaki yorumu okuyun. Ne alaka diyor insan ama doğru bir tespit…
gerçekten ilginç