lost gitgide çılgın atmaya mı başladı, yoksa sabahın köründe seyrettiğim için bana mı öyle geliyor? geçen sezonki “baygınlık geldi”, “bu bölümde de hiç birşey olmadı”, “artık hiç merak uyandırmıyor” serzenişlerimizi duymuşlarcasına, bu sezon her bölümde en az 2-3 kere “n’ooluyor yaa?” haykırışları ve gergin bekleyişlere sürüklendirecek olaylar oluyor.

dizinin prodüktörlerinden damon lindelof’un dediğine bakılırsa, grevden sonra bölüm kısılmasına gittikleri için hikayeyi daha çabuk anlatacaklarmış. bunların 16 bölüm için tasarlanmış senaryolar olduğunu düşünürsek, son 5 bölümün inanılmaz olacağını düşünüyorum.aziz’den bu haftalık ödünç aldığım bölüm özeti işine girişmeden bir ufak bilgi daha vereyim, pek kıymetli dizimiz 13 martta yayınlanacak olan 7. bölümünden sonra altı haftalık bir araya girecek, sezonun devamını ise 24 nisandan itibaren izlemeye devam edeceğiz.
üçüncü bölüm sayid ana temalı geçti. sayid’i temiz ve takım elbiseler içinde görmek şahaneymiş.yazının bundan sonrası spoiler, aman diyim.


öncelikle adada neler oluyor?
naomi’nin kolunda içinde “N, I’ll always be with you. R. G.” (n, daima senin yanında olacağım. r.g.) yazan bilekliği bulduktan sonra, charlotte’u getirmesi karşılığında helikopterde kendisine yer edineceği sözünü alıyor. kate ve miles’ı da yanına alıp diğer grubu bulmaya gidiyorlar. yolda miles’ın grubun diğer üyeleriyle gemide tanıştığını öğrenirken, miles da grubun kendileri yüzünden ikiye bölündüğünü öğreniyor.

naomi’nin yanında getirdiği desmond-penny resminin esasını öğrenmek için julitte desmond’u getirmek üzere plaja gidiyor. desmond döndüğünde de fotoğraf hakkında pek bilgi alamıyoruz. kimse penny’i tanıdığını itiraf etmiyor ancak suratlarında garip bir ifade oluşuyor.locke ve peşindekiler jakob’un evini arıyorlar ancak bulamıyorlar. ben ve hurley dışında kimse ne demeye ormanın ortalarında dolaştıklarını hâlâ bilmiyor. locke ve hurley arasında charlotte’ı bırakıp bırakmamak konusunda tartışma çıkıyor.helikopter civarında kalanlara gelelim. çılgın bilim adamı dan, gemiyle iletişime geçip bulundukları noktaya bir füze göndermesini söylüyor. bu deney sayesinde adayla normal dünya arasında 31 dakikalık bir gecikme olduğunu öğreniyoruz.

sayid, kate ve miles kulübelere geldiklerinde hurley’nin de yardımlarıyla kendilerini tuzağın içinde buluyorlar. bu arada sayid ben’in gizli bölmesini buluyor. masasından bir sürü sahte pasaport ve para çıkıyor. (hayırdır inşallah!)

sayid’i ben’le beraber bir odaya koyuyorlar, burada aralarında geçen arkadaşlık ve güven hakkındaki mini konuşma çok enteresan geldi bana son flash forward sayesinde. sayid daha sonra odaya gelen locke’la gelenler hakkında konuşuyorlar ve bir miles-charlotte takası gerçekleştiriyorlar. bu sırada sayid de ben’in gemide bir ajanı olduğunu öğreniyor.bu arada sawyer ve kate sevgililer günü şerefine romantik dakikalar geçiriyorlar. sawyer kate’i adadan gitmemeye ikna etmeye çalışıyor zira çıkıp gittiğinde kendisini hapis bekliyor olacak. kate’in de aklına yatıyor bu fikir sanırım çünkü geri dönen grupta yoktu kendisi.

aaaw.

aaaw.

charlotte “yapması gerekendan işler” olduğunu söyleyip helikoptere binmiyor. daniel de geri dönmek istemeyip pilotu ne olursa olsun geldikleri yoldan geri dönmesi konusunda sıkı sıkı tembihliyor.sonunda sayid ve desmond, naomi’nin cesedini de alarak helikoptere biniyorlar. helikopterin adadan uzaklaşması sahnesi o kadar uzun geldi ki, sürekli bir şey olacak diye gerildim açıkçası.
flash-forwardlar;
sakin sakin golf oynarken yanına yaklaşıp kendisiyle iddialaşan bir adamla konuşurken sayid’in meşhur oceanic 6‘ten biri olduğunu öğreniyoruz. (kaldı 2!) adam buna gergin tepkiler veriyor, sayid de adamı küt diye vurup öldürüyor.

bengbeng.

bengbeng.

bir sonraki flashforwardda sayid’i berlin’de bir kafede, şans eseri bir ekonomistin özel asistanı olan elsa’yla tanışıyor. ufak flörtleşmenin ardından sayid telefona sarılıp “esrarengiz birine” iletişime geçtiğini bildiriyor.
ilerleyen randevularında elsa’nın da naomi’de olan bileziklerden birini taktığını görüyoruz. bu randevuda elsa çağrı cihazını bırakmayı teklif ediyor ama sayid yanlarına almalarında ısrarcı davranıyor.daha da sonraları elsa sayid’in geçmişi, işi ve kendisi hakkında hiç bir şey anlatmadığından şikayetçi olurken çağrı cihazı ötmeye başlıyor. sayid elsa’ya patronunu öldürmeye geldiğini, elinde bir liste olduğunu, berlin’i bir an evvel terketmesi gerektiğini anlatırken, elsa dramatik davranışlarla sayid’in ağzından laf almaya çalışıyor. bunu beceremeyeceğini anlayınca sayid’i vuruyor. ufak bir telefon konuşmasından sonra sayid’i patronuna götürme kararı alıyor ancak sayid elsa’yı öldürüyor.

sayid'e arkanı dönmeye gelmez.

sayid’e arkanı dönmeye gelmez.

yaralı sayid bir veterinere geliyor. elsa hakkında konuşurlarken adamın pek sevgili ben linus olduğunu görüyoruz. aralarında geçen konuşmada sayid’in elsa için üzgün olmasının ben tarafından saçma bulunduğunu, çünkü daha önce de bu insanlarla karşılaştıklarında sayid’in silahları yerine kalbiyle düşünmeyi seçtiğini ve muhtemelen başlarına pek de iyi şeyler gelmediğini anlıyoruz. sonunda ben sayid’e arkadaşlarını korumak isteyip istemediğini soruyor ve elinde bir isim daha olduğunu söylüyor. sayid artık listedeki insanların peşlerinde olduklarını bildiklerini söylediğinde ben öyle bir “good” dedi ki, iyiye mi yorayım kötüye mi bilemedim.bu dünyalar uzunu özetimizi bölümde geçen iki adet şahane anektodla bitirmek istiyorum izninizle;

frank: what’s he a diplomat?jack: no, he’s a torturer.

miles: where the hell did they go tubby?hurley: oh awesome, the ship has sent us another sawyer.