The Durrells || Tanıtım
18 yorum unfortr 12 Mart 2018 09:04
Duygusal anlamda bağlarınızın koptuğu, sürekli havası ile boğulduğunuzu hissettiğiniz ve mental anlamda sizi bitiren bir şehirden ayrılıp başka hayatlara yelken açmak hayata bakış açınızı değiştirebilir. Alıştığımız yıllarımızı geçirdiğimiz şehirden uzaklaşmak eylemi şüphesiz kolay alınacak bir karar değil. Bazen ne kadar gitmek istesek de sorumlukluklarımızla bağlı olduğumuzu düşündüğümüz prangalarımızdan kurtulamayız. Başka bir yerde acaba iş bulabilir miyim, ailemi geçindirebilir miyim düşüncesi içleri kemirir durur.
İşte tam da benzer bir durumdaki Durrell ailesi ile sizleri tanıştırmak istiyorum: The Durrells
Tarihlerimizi 1935 olarak ayarlıyoruz.
Ailemizin annesi Louisa kocasını kaybedeli yedi sene olmuş, dört çocuğu ile beraber sefaletleri yaşayan zor zamanlar geçirmektedir. Bir yandan geçim sıkıntısı, diğer yandan çocukların bir zamanlar kahkahaları ile inlettiği evin sessiz ve her türlü neşeden muzdarip halleri filan derken dağıtma aşamasında değil ama o aşamaya ramak kalmış bir alkolik olup çıkmıştır. Kafasında umudunu yitik düşünceler dolanırken, laf arasında büyük oğlu Lawrence’ın belki de buralardan gitmeliyiz diye ortaya attığı fikir ilk başta onda karşılık bulmaz.
Yine soğuk ve rüzgarlı, dalgaların sahili dövdüğü bir günde bankta amaçsız otururken, kumsalda neşe içinde ileriye doğru koşan bir çocuk ve yanında artık hayatının son demlerini yaşayan ufuğa doğru boş boş bakan bir kadın fikrini değiştirir. Aslında onlarla hiçbir şey konuşmaz. Artık bir karar alması gerektiğini düşünür. Hayat çok kısadır ve artık ileriye doğru hareket etmediklerini düşünür. Durup beklemenin onlara bir yararı yoktur, koşmanın zamanı gelmiştir. Onun deyimiyle bu su alan gemiyi tekrar yüzeye çıkartmak lazım.
Bir elinde ödenmemiş gaz faturaları ile diğer elinde kocasının fotoğrafını okşayarak bu kararı zor da olsa alır. Hatıraları geride bırakmanın zamanı gelmiştir. Elbette hiçbir şey kolay olmayacak. Öncelikle her şeyi geride bırakmak için ellerinde ne var ne yoksa satmak zorundalar. Çünkü bir şehir değil koca bir ülke değiştirecekler. Üstelik hiç bilmedikleri, iklimine hiç alışık olmadıkları Yunanistan’a gidiyorlar. Yabancılık çekmeyecekleri tek ortak nokta ise buranın bir ada olmasıdır. İşte hikayenin kısa İngiltere ayağından sonra işlerin daha eğlenceli hale gelmeye başladığı Corfu adası ile tanışmanın vakti geldi.
Bu kadar karamsar bir açılıştan sonra Durrell ailesi ile birlikte bizim de adanın sıcaklığı ile içimiz ısınıyor. Nispeten artan turist sayıları ile günümüzün kalabalıklaşan Ege sahil kasabaları aklınıza gelmesin. Sene 1935, dingin bir ortam var. Burada da aileyi bekleyen zorluklar yok değil. En başta başlarını sokacak bir eve ihtiyaçları var. Bu süreçte adanın rehberi olarak tanıtabileceğimiz Spiros aileye çok yardımcı oluyor.
Meşhur bizim Kayseri’li pazarlığı ile aşina olduğumuz ticaret aklı ile ailenin her ihtiyacını uygun fiyata anlaşarak karşılıyor. Başlarını sokacak ev ise bakir bir sahilin bitişiğindeki tepede, eski, dökülmek üzere olan bir ev oluyor. Yapacak çok iş var. En başta adanın hiç bir yerinde elektrik olmaması canlarını sıkıyor. Geçinmek için de bir şeyler yapmak zorundalar. Adanın gerek İngiltere gerekse İskandinavya taraflarından kopup buraya yerleşmiş, sayıca az ama nicelik olarak yeterli insanları onlara bu süreçte yardımcı oluyorlar.
Genel hava böyle devam ederken en büyük değişim çocuklarda oluyor diyelim.
* Evin büyük oğlu Lawrence artık sonunda bir şeyler yazabilmektedir. Ada ona iyi geldi anlayacağınız, başına gelen ilham perileri ile elindeki daktiloyu hiç düşürmüyor.
* Psikopatlıktan sabıkalı Leslie şimdilik elinde tüfeği ile adanın yaban hayatının nüfusunu azaltmanın derdine düşmüş. Onun için biraz sabırlı olmak gerekiyor. Annesinin ‘’Çocuğum 1930’lu yıllardayız, kim artık tüfek taşıyor?’’ dediğine de şahit oldu bu kulaklar.
* Evin en küçük oğlu Gerald ise Leslie hayvanları infaz ediyorken o da tam aksine onları toplayıp koleksiyon yapıyor. Bir bakıma kendine küçük bir hayvanat bahçesi kuruyor. İngiltere’de eğitilemez bir çocukken burada mesleğini bulmuş görünüyor. İyiden iyiye zoolojiye merak saldı. Onun gelişimini izlemek içinizdeki hayvan sevgisini tavan yaptırabilir. Ne güzel değil mi?
* Tek kızımız Margo annesi tarafından amaçsız boş biri olarak görülüyor. Şu aralar aşkının peşinde koşuyor, üstüne fazla gitmeyin.
* Annemiz Louisa (Keeley Hawes) için çok konuştuk ama ekleyeceğimiz birkaç şey yok da değil. Annenin çilesi biter mi? Bitmez elbette, hele başında binbir türlü sorunu olan çocuklar varken ada hayatı hep koşturma şeklinde geçiyor. Çevreyi tanımak, alışmak epey zorlu bir süreç. Ama sonunda durağan hayatında koşmaya başlaması ile birlikte bir amacının olduğunu bilmesi ona yaşama sevinci ve gücü veriyor. Yani tatlı bir yorgunluk.
The Durrells ile 3 Nisan 2016 tarihinde Itv sayesinde tanıştık. Dizinin konu olarak seçtiği hikaye gerçek bir hayattan uyarlanmış. Ailenin en küçük çocuğu olan Gerald Durrell, ailesi ile 1935-1939 yılları arasında çıktığı bu yolculuğu Corfu üçlemesi adı altında kitaplaştırmış.
İlk kitap 1956 yılında yayınlanan My Family and Other Animals olmuş. Aynı isimle 1987 yılında on bölümlük bir mini dizisi yapılmış. Ardından yine 2005 yılında bir tv filmi gelmiş.
İkinci kitap 1969 yılında yayınlanan Birds, Beasts, and Relatives olurken, son kitap 1978’de gelen The Garden of the Gods olmuş.
Dizinin konusu da bu kitaplara dayandırılıyor. Her sezon ailenin adadaki bir yılı anlatılıyor. Dolayısıyla her sezonu 6 bölüm süren dizinin ilk sezonu 1935, ikinci sezonu 1936 ve 15 Mart’ta başlayacak olan 3. sezonu da 1937 yılını anlatıyor. Her şey iyi gider ise -reytingler şu an korkmamamızı gösteriyor- 4. ve 5. sezonlar da gelebilir.
Ben bir satıcı, siz de alıcı olduğunuza göre işin cilalama kısmına geldik efendim.
Bizlerin iş güç derken yorucu geçen bir yılın ardından neşe içinde kendimizi Akdeniz ve Ege’nin tatil beldelerine atmanın hayalini kurduğumuz şu dönemde ortamı ile hiç yabancı olmayacağımız böyle bir dizinin her bünyeye iyi gelebileceğini düşünüyorum. Sanki daha önce çok az kişinin gördüğü bir sahil kasabasını ve bakir koyları ve de doğal hayatı ile el değmememiş bir coğrafyayı keşfetmenin heyecanını yaşayacaksınız. İnanılmaz eğlenceli bir ailenin sıcak mı sıcak bu macerasını izlemek için siz de geç kalmayın. Üstelik valizinizi toplayıp yola koyulmanıza da gerek yok. Kahvenizi alıp ekran karşısına geçmeniz yeterli. İyi seyirler.
Corfu kuş bakışı
Fragmanlar
https://www.youtube.com/watch?v=CaImxSFC-Gg
yorumlar
Harika bir tanıtım olmuş. @unfortr İki senedir tanıtmak isteyip de erindiğim bir diziydi ama bu kadar tatlı anlatamazdım zaten. Hazır yeni sezona sayılı gün kalmışken daha çok kişiyi çeker inşallah.
Her karakter o kadar kendine özgü ki sıkıcı tek bir kararkter yok. Dönem, ortam, Korfu zaten anlatılmaz yaşanır tarzda. Kesinlikle izlediğinize pişman olmayacağınız bir dizi. Derhal girişiniz.
@desperate houseboy: Ne güzel sözler, beğenmene sevindim
Uzun zamandır hayıflanıyordum bir tanıtımı yok diye, hazır 3.sezon da başlamak üzereyken seyredenler yorumlarıyla buraları şenlendirir artık
3. sezon promo
S01E01
Uzun süredir izlemek istiyordum; başlamak bugüne kısmet oldu. Beklediğim üzere sevdim diziyi. Sadece Yunanistan manzaraları ve İngiliz-Yunan kültür sentezi bile izlemeye yeter diyordum ama karakterleri de gayet izlenesiymiş. Anneye ve kızı Margo’ya kanım kaynadı çabucak. Oğlanlara henüz ısınamadım ama fena durmuyor onlar da.
Çok acıyorum ben bu Louisa’ya izlerken. En büyük oğlan Lawrence hiçbir işin ucundan tutmayan bir aylak. Leslie desen tam bir idiot. Margo’nun aklı bir karış havada. Gerald’ın evi hayvanat bahçesine çevirişi çekilir dert değil. Sürekli iş kesiyorlar ve üzüyorlar tatlış kadıncağızı.
Bu arada
S02E01
Louisa’nın pazar macerası epey keyifli geçti. Yeni 2 karakter de epey renk katacak gibi. Güzel bir sezon başlangıcı olmuş.
Sezonun 2. bölümü de gayet keyifli geçti. 3. bölüm vasat kaldı. 4. bölüm ise açık ara dizinin en kötü, en sıkıcı bölümüydü. 5. bölüm de yine vasattı diyebilirim. İlk sezonun epey altında seyrediyor bu sezon son 3 bölümdeki irtifa kaybı sayesinde.
*Vasilia ve Larry’nin ayrılmasına üzüldüm. Seviyorum Vasilia’yı. Bu sezonun en büyük rengi oldu.
S02E06 (Sezon Finali)
Zoltan diye Türk mü olur lan? Azıcık dersinize çalışın yahu!
Vasat bir bölümdü bu arada. Leslie’nin hallerli eğlendirdi bir tek.
Yukarıda da dediğim gibi ilk 2 bölüm hariç ilk sezonun çok altında kaldı bu sezon. Umarım 3. sezonda form tutmuştur yeniden.
S03E01
Güzel bir bölümle açmış sezonu.
The Durrells usulü az pişmiş The Bachelor
Ben favori Dionisia, plase Daphne modundaydım.
So, piss off Louisa!
S03E02
Leslie: İkisini de hak etmiyorsun!
Bu ufaklık da büyüdükçe daha da çirkinleşiyor valla.
S03E03
Vorfu sahneleri için aynı şeyi söyleyemem ama Luisa ve Lawrence’ın İngiltere seyahati keyifli geçti.
Son 2 sezondur sezonu güzel açıyoruz ama devamı pek gelmiyor açıkçası. Bu bölüm güzel olmuş ama. Bir önceki bölüm de fena sayılmazdı.
*Daphne’nin Leslie’den hamile olmadığını öğrendik. Yolu açık olsun.
*Lawrence ve ultra esnek kız arkadaşının sahneleri keyifli geçti.
S04E01
Güzel bir bölümle açmış sezonu. Lawrence için hayat yine mükemmel gidiyor maşallah. Louisa yine yeni girişimler, Margo ise yine yeni hayaller peşinde. Leslie ve Gerald da bildiğimiz gibi.
S04E04
Spiros, Dimitra derken ister istemez Survivor geliyor aklıma. Dimitra konusunda tek benzerlik isim de değil. Biraz karakterde de benzerlik var hani!
2. ve 4. bölümler fena değildi ama 3. bölüm ise hiç sarmadı bu arada.
S04E06 (FİNAL)
Ben bunun final yaptığını bilmiyordum bu arada. Bu bölümü izlerken fark ettim.
Pek matah bir kapanış olmamış. Hatta bu sezonun en sıkıcı bölümü oldu benim açımdan 3. bölüm ile birlikte. Sezonları güzel açıp kapanışı yapamama huyu bu sezonda da devam etmiş oldu böylece.
İlerde bir uzantı dizi gelebilirmiş şartlar oluşursa ama öyle bir uzantı dizi olursa da Keeley Hawes içinde olur mu bilemedim şimdi.
Gain’e gelmiş.
aaaa ben bunu izliyordum arada unutmuşum resmen izlediğimi. iyi oldu hatırladığım.