All the Light We Cannot See 2 Kasım’da Netflix’e geliyor.
5 yorum abidin77 04 Ekim 2023 18:15
Netflix, Anthony Doerr’un Pulitzer ödüllü çok satan romanından uyarlanan mini dizisi All the Light We Cannot See’nin (Göremediğimiz Tüm Işıklar) resmi fragmanını yayınlandı.
Tüm bölümlerini Shawn Levy’nin (Stranger Things, Deadpool 3) yönettiği, senaryosunu Steven Knight‘ın kaleme aldığı 4 bölümlük dizi 2 Kasım’da Netflix ekranlarına gelecek.
Göremediğimiz Tüm Işıklar, görme engelli Fransız bir genç kız olan Marie-Laure ile babası Daniel LeBlanc’ın öyküsünü konu alıyor. Daniel LeBlanc, efsanevi bir elmasın Nazilerin eline düşmesini önlemek için Alman işgali altındaki Paris’ten kaçar. Bu değerli taşa kendi bencil çıkarları için sahip olmak isteyen zalim bir Gestapo memuru tarafından amansızca kovalanan Marie-Laure ve Daniel, Saint-Malo’ya sığınır ve Marie-Laure’un amcasının evine yerleşir. Marie-Laure’un amcası, kendi hâlinde bir adam olmakla birlikte direnişin bir parçası olarak gizli radyo yayınları yapmaktadır. Marie-Laure’un yolu, bir zamanlar cenneti andıran bu sahil kentinde beklenmedik bir şekilde kafasının uyuştuğu Werner ile kesişir. Hitler rejimi tarafından yasa dışı yayınları yakalamakla görevlendirilen parlak bir genç olan Werner ile Marie-Laure arasında, insanlığa ve umudun mümkün olduğuna ilişkin ortak bir inanç temelinde gizli bir bağ gelişir.
Marie-Laure ve Werner’ın on yıllık süre zarfında iç içe geçen hayatlarını ustaca işleyen Göremediğimiz Tüm Işıklar, en karanlık zamanlarda dahi yolumuza ışık olmayı başaran insani bağların olağanüstü gücüne dair bir hikâye anlatıyor.
Aria Mia Loberti ve Nell Sutton, sırasıyla Marie-Laure LeBlanc’ın yetişkin ve çocukluk hallerini canlandıracak.
Dünya çapında bir oyuncu seçimi araştırmasının ardından, daha önceden herhangi bir oyunculuk tecrübesi olmayan Aria Mia Loberti’nin kadın başrol oyuncusu olarak diziye katıldığı ile ilgili haberi 2021’in Aralık ayında almıştık
Yakın zamanda Fulbright Burslusu, şu anki Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nde Ph.D. Retorik öğrencisi ve eski Birleşmiş Milletler Gençlik Delegesi olan Loberti, eski bir çocukluk öğretmeninden kör ve az gören aktrisler için oyuncu seçimi arayışı olduğu ile ilgili haberi aldıktan sonra seçmelere girmeye karar verdi. Kitabı okumuş ve hikayenin hayranı olarak resmi bir oyunculuk eğitimi olmamasına rağmen, binlerce başvuruyu geride bırakıp rolü aldı.
Mark Ruffalo, Paris’teki Doğa Tarihi Müzesi’ndeki kilit ustası, Marie-Laure’un babası Daniel LeBlanc’ı canlandıracak. Kendisini kızına adamış, sevecen ve zeki bir adam ve kör kızı Marie’yi mümkün olduğu kadar özgür bırakır. Uzun saatlerini kızına Braille alfabesini öğretmeye ve Paris’in (ve daha sonra gidecekleri Saint-Malo’nun) ayrıntılı modellerini işleyerek ona görme yeteneği olmadan şehirde nasıl yürüneceğini öğretmek için harcar. Kızını ve taşıdıkları gizli mücevheri Nazi işgalinden korumaya kararlıdır.
Hugh Laurie, Fransa’nın sahil kasabası Saint-Malo’da yaşayan yaşlı, eksantrik, son derece münzevi, Travma Sonrası Stres Bozukluğu’ndan (PTSD) muzdarip bir I. Dünya Savaşı kahramanı ve Fransız Direnişinin bir parçası olarak gizli radyo yayınlarını kaydeden Etienne LeBlanc’ı canlandıracak. Paris’in Nazi işgalinden sonra baba ve kızı, büyük amcası Etienne’in yanına kaçarlar.
Louis Hofmann (Dark), öğrenmeye çok istekli, iyi kalpli ve zeki bir genç adam olan Werner Pfennig’i canlandıracak. Werner’in başlangıçtaki deneyim kapsamı oldukça sınırlıdır, çünkü Almanya’nın kırsal bir bölgesinde, bir maden kasabasında küçük kız kardeşiyle birlikte yoksul bir yetim olarak büyümüştür. Ancak, bir radyo edinip onu çalıştırmayı başardığında, deneyim ufku genişler. Werner, dinlediği bilim programından etkilenir ve bu ona bağlanabileceği daha geniş bir dünya olabileceği hissini verir. Genellikle tek başına yapması gerekse de, bilgi ve becerilerini geliştirmek için her fırsattan yararlanır. Yeteneklerini fark eden bir Alman subayı aracılığıyla özel bir okula gitme fırsatı yakalar ve sonrasında direnişin izini sürmek üzere askere alınır. Zeki olmanın bedelini öder ve hayatın acı taraflarına tanıklık ederken, kendisini Marie-Laure ile kaderlerinin kesişeceği Saint-Malo’da bulur.
Lars Eidinger (Babylon Berlin, Irma Vep), zalim Gestapo subayı Reinhold von Rumpel’ı canlandıracak. Marie-Laure ve babasının peşindedir ve değerli mücevheri ele geçirene kadar durmayacak.
All the Light We Cannot See, 2015’te Pulitzer Ödülü ve aynı yıl Kurgu dalında Andrew Carnegie Mükemmellik Madalyası kazandı. Kitap, New York Times’ın en çok satanlar listesinde 200 haftadan fazla kaldı ve Kuzey Amerika’da basılı, e-kitap ve ses formatlarında 5.7 milyondan fazla ve dünya çapında 9.5 milyon kopya sattı.
21 Laps Entertainment’tan Levy, Dan Levine ve Josh Barry dizinin yönetici yapımcıları. Steven Knight, bir diğer yönetici yapımcı. Joe Strechay (See), yardımcı yapımcı ve Görme Engeli ve Erişilebilirlik Danışmanı olarak görev aldı.
KARAKTER POSTERLERİ 2. SAYFADA
yorumlar
İzlerim ben bunu…
İlk 2 bölümü izleyip yarıladım.
* Louis Hofmann’ı gördükçe gözümün önünde Jonas dolanıyor gibi oluyor. N. Türkiye’nin yapacağı esprilere hazır değilim galiba…
* Tahmin ettiğim gibi Marc Ruffalo-Hugh Laurie dozu pek fazla değil. Ana genç karakterlerin, savaşın ve Nazi birliklerinin ağırlığı daha fazla. Ama batmadı. II. Dünya Savaşı’nın klasik ağır/zulüm atmosferini vermeye çalışmışlar. Şeref yoksunu bir Nazi subayı da duruyor orada.
Bir de Ed Skrein‘in varlığından haberim yoktu, 2. bölümden çıkıverdi bir anda.
* Sezon 4 bölüm zaten, elbet bitireceğim. Bölüm süreleri birazcık uzun geldi tabii. Ayrıca temposu aman aman hızlı sayılmaz, bu da diziyi biraz geriye çekmiş. Karakterlere/oyunculuklara bel bağladıkları bir iş haline gelmiş dolayısıyla. Memnun sayılırım gerçi.
Oldukça vasat bir iş çıkmış ortaya.
Ben memnunum. Bir savaş dramasına göre biraz hantal davrandıklarını düşündüğüm oldu gerçi ama fazla sulandırmadılar ve beklediğimi aldım. Dramın suyunu çıkarmalarındansa bu seviyede kalmalarını tercih ederim.
Final bölümü Marie ve Werner açısından daha güzel geçti. Ruffalo-Laurie tarafı ise devam ettikçe daha işe yarar hale geldi ama anca yardımcı karakter seviyesinde kaldılar. Diziyi bıraktıkları nokta ise beklendikti tabii.
Kötüler kaybetti diyelim hiç değilse
Bu da böyle.
Bu dizideki oyunculuklar niye bu kadar korkunç. Kıza vurasım gelmiyor, hem ilk rolü hem pek sempatik, sevdim kendisini.
Yan rollerdeki Hugh Laurie ve Mark Ruffalo bile son derece kötü iş çıkarmışlar. Bu adamlar iyi oyuncu, isteseler bu kadar kötü oyunculuk sergileyemezler. Ne olduğunu anlamadım, pembe dizi oyunculuğu gibi oyunculuk izlettirdiler.
Louis Hofmann fena değildi. Yalnız, tamam
Saint-Malo’da savaş atmosferi güzeldi. Bombardımanlar, kasabadaki son çatışma savaşı gerçekten hissettiriyor insana.
Dizi akmıyor, gereksiz uzatmalar ile 4 saatlik dizi yapacağınıza keşke 2-2.5 saatlik bir film yapsaydınız.