Bildiğiniz üzere Better Call Saul final bölümünü yayınladı ve Breaking Bad evreni 14 yıl sonra sonlanmış oldu. Final sonrası okuduğum röportajları tanıtım sayfasında paylaşacakken aklıma @ozgun14’ün The Americans finali sonrası çevirdiği güzel röportaj geldi. Ben de boş vaktim varken okumak isteyenler için benzer bir yazı yazmaya karar verdim.

Çok fazla güzel röportaj olduğu ve bunların bazıları çok uzun olduğu için hepsi yerine, 5 röportajın en güzel, en ilgi çekici kısımlarını, cevapların parçalarını çevirip paylaşmaya karar verdim. Röportajların kalan kısımlarına vereceğim linklerden ulaşabilirsiniz. Son olarak, bu röportajların dizi finali için tamamen spoiler/ispiyon içerdiğini de unutmamak gerek, uyarmadı demeyin. Hemen final sonrası aceleyle hazırladığım için çeviride hatalar olursa, kusura bakmayın. Umarım yetenekli ekibin anlattıkları sonrası, benim gibi bazı sahnelere olan bakış açınız değişir. Keyifli okumalar dilerim.

Final sezonu posterinde Gene, Saul ceketini tekrardan giyiyor gibi görünüyordu. Final sonrası bakınca, aslında çıkarıyor gibi görünmüyor mu, karar sizin.

Peter Gould AMC Talk röportajının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Bir noktada Jimmy’nin avukatlarla yaptığı müzakere, açıkça Kim’i adliyeye çekmek için bir hileye dönüşüyor. Sizce bu kararı tam olarak ne zaman verdi?

Gould: Bu harika bir soru. Sanırım, kendi cezası için müzakere ederken, onun gerçekten Saul gibi hissettiğini görebiliyorsunuz. O sert, manipülatif bir müzakereci ve Walter White ile olan ilişkisinin hikayesini inanılmaz derecede abartılı, gülünç bir şekilde yeniden anlatırken, Marie’nin yüzüne bir kurban olduğunu söylüyor. Onu hiç görmediğimiz kadar kötü biri olarak görüyoruz o an. Ama sonra o sekansın sonunda, Kim’in Howard konusunda ifade verdiğini öğreniyor ve sanırım sisteme karşı duyduğu tüm zafer duygusu o noktada ağzında küle dönüşüyor.  “Neden bu zafer – ve bu bir tür zafer- hayatının anlaşmasını yapmış olması, neden bu kadar içi boş hissettiriyor?” Sanırım bunu düşünüyor ve sonra uçakta ne yapması gerektiğini biliyor.

Dediğiniz gibi, Marie ile olan o sahne, karakter için tüm zamanların en düşük seviyesi gibi geldi. Ama sonra mahkeme salonundaki itiraf sırasında bundan vazgeçiyor. Son sahneden önce yazarların küçük bir kefaret teklif etmesi önemli miydi?

Gould: Kendini gerçekten kurtarıp kurtarmadığını bilmiyorum ama bence ruhunu kurtarıyor. Bazı yönlerden dizinin sonu üzücü. İnsanların ağladıklarını söylediklerini duydum; Umarım insanlar bunu iyi bir şekilde üzücü bulur. Ama bazı açılardan çok umutlu bir son çünkü hapishanede olmasına rağmen ki bu korkunç bir şey, Jimmy yeniden Jimmy. Ruhunu toparladı. Dünyanın geri kalanı bunu bilmiyor olabilir. Yani hapishanedeki herkes ona Saul diyor, gardiyanlar bile. Ama Kim onun yanında ve ona Jimmy diyor, bu yüzden onu hala görüyor ve o Jimmy. Dizinin sonunda belki de şimdiye kadar olmaya cesaret edemediği kişi haline geldi. Sizi bilmem ama ben bu adamın çok zeki olduğunu biliyorum, o yüzden gerçekten ne kadar hapiste kalacağını merak ediyorum.

Walt ve Jesse sezonun büyük konukları olsalar da finalde kurbanları temsil eden ve Jimmy/Saul ve Walt’ın yaptıklarını hatırlatan Marie Schrader olarak Betsy Brandt’ı görmenin sürprizini yaşadık. Onu geri getirmek neden önemliydi?

Gould:  Sezonun 9. bölümünde Kim, “Sadece birbirimiz için kötü değiliz. Çevremizdeki herkes için kötüyüz,” demişti. Jimmy ise aynı yolda devam ediyor. Ve işte, kendi tarzında Cheryl’den farklı olmayan başka bir dul olan Marie, dürüst ve kızgın bir şekilde onu yargılıyor. Tüm bu Walter White organizasyonunun Saul Goodman olmadan var olamayacağını düşünüyorum, o yüzden çok önemli bir sahneydi.

Bölüm boyunca, Jimmy/Saul’u Mike, Walt ve hatta Chuck ile birlikte görüyoruz ve daha önce de söylediğiniz gibi, asla gerçeği söylemiyor, bu da mahkemedeki itirafı daha da güçlü kılıyor. Bu önemli ana nasıl yaklaşmak istediniz?

Gould: İşte o an yeniden Jimmy McGill oluyor. Bu, Saul Goodman’ın son anı. O mahkeme salonuna girdiğinde, Saul Goodman olarak içeri giriyor ve Jimmy McGill olarak çıkıyor ve insanların gerçekten almasını umduğum duygu bu. Onu Mike ve Walt’la ve ardından Chuck’la görmek ilginç bir yapı. […] Bence Walt ve Jimmy aynı sayfada. O sahnede hem Walt hem de Saul için bir kaçma durumu var. İkisi de birbirlerine karşı gerçekten dürüst olmaya istekli değiller ve belki de hayatlarında yaptıkları, pişmanlık duydukları şeyler hakkında kendilerine bile dürüst değiller. Pişmanlıklarınızı düşünemiyorsanız yolunuzu değiştiremezsiniz. Yani bu adamların hepsi kesinlikle kırılmaz görünen döngülere yakalanmış durumda. […] Yazarlar olarak Jimmy McGill’in biraz A Christmas Carol’a benzemesinden bahsederdik. Orada Scrooge, hayata bakış açısını değiştiren üç hayalet tarafından ziyaret edilir. Garip bir şekilde belki de Jimmy’nin hayatında bir şekilde büyük bir etki yaratan üç ölü adamın, bu üç hayaletin bu bölümde bir yankısı var.

Breaking Bad’deki ilk Saul Goodman bölümünü siz yazdınız ve bu karakter hakkında çok uzun süre düşündünüz. Bu deneyimin tamamının sizin için ne anlama geldiğini nasıl özetlersiniz? Bu dünyayı ve karakterlerini ekranda tekrar ziyaret edeceğinizi düşünüyor musunuz?

Gould: Jimmy/Saul, o benim kalbimde. O ve Kim kalbimde. Neredeyse gerçek insanlarmış gibi önemsediğim karakterler. Bir ömür boyu yetecek bir deneyim oldu. Umut etmeye cesaret edebileceğimden çok daha fazlasıydı. Bence bu diziyi izlediyseniz artık Breaking Bad’e aynı şekilde bakamazsınız. Birincisi, o süper laboratuvarın zemininin altında neler olduğunu biliyorsun! Ama bence başka bir anlamı daha var, bu Saul Goodman denen adamı gördüğünüzde, o kendini Walter White’ın hayatına soktuğunda, ona artık sadece Walt’ın bakış açısından bakmıyorsunuz. Şimdi Walt’a Saul’un bakış açısından bakıyorsunuz. Bence ikisi adına da “Hayır! Lütfen durun!” diyorsunuz. Bence bu dizi Breaking Bad’e farklı bir ışık tutuyor ve kesinlikle karmaşık bir hikaye. Ama bazı yönlerden çok basit ve bence gücü bu. Walt ve Jesse, Saul ve Kim, Mike ve Gus ve Nacho hakkında düşüneceğim. Bunlar hayatımın geri kalanında yanımda taşıyacağım insanlar.

Vince adına konuşmak istemiyorum ama sanırım ikimiz de başka bir şeyi keşfetmek için bu evrene biraz ara vermek istiyoruz. Ama geri dönersek, bunun nedeni heyecan duyduğumuz ve söylenecek daha çok şeyimiz olması olacak. Bunun olamayacağını söylemeyeceğim. Kesinlikle olabilir. Biraz dinlenmeye ihtiyacım var gibi hissediyorum. Kesinlikle asla asla deme. Bence bu bölümü izlerseniz, Kim Wexler’ın yapacak daha çok işi varmış gibi görünüyor, orası kesin.

Peter Gould Vanity Fair röportajının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Chuck’ın olduğu o sahne, kardeşler arasında kırılmaz bir döngü olduğunu gösteriyor. Hatta Jimmy’ye aynı konuşmayı defalarca yaptıklarını söylüyor.

Gould: Sanırım o anda, o sahnede elde etmeyi umduğum şey şuydu: Chuck kardeşini biraz farklı görüyor. Çünkü düşünürseniz, Jimmy ağabeyine bakmak için elinden geleni yaptı. Ama Chuck’a inanılırsa, Jimmy’nin kendi çıkarına olmayan hiçbir şey yapmadığını düşünüyor. Chuck o anda bu paradoksu görüyor ve bence kardeşiyle daha fazla konuşmaya ve belki biraz daha gerçekçi olmaya açık. Ama Jimmy, hazır değil ve o an geçiyor.

Hapishanedeki Kim ve Jimmy arasındaki sahneden biraz bahseder misiniz? Eski günlerdeki gibi bir sigarayı paylaşıyorlar. Onun için kısa bir cezadan etkili bir şekilde vazgeçti…

Gould: Seyirci, istediği şekilde bu sahneyi düşünebilir. Ama bana kalırsa, Jimmy, Kim örneğini izliyor. […] Hapishanedeki herkes söz konusu olduğunda, adı Saul – hayatının geri kalanı için Saul Goodman adıyla yaşayacak, istese de istemese de. Ama Kim, Saul Goodman’ın gittiğini bilen tek kişi ve geriye kalan sadece Jimmy McGill. Bence bunu gerçekten anlayan tek kişi o ve hapishane kapısından girdiğinde bunu görebilirsiniz. “Merhaba Jimmy,” diyor. Bob Odenkirk’ün o sahneyi oynama şekli çok savunmasız ve tatlı. Bu aslında dizi için çektiğimiz son sahneydi ve o gün sette çok fazla duygu vardı. Sanırım bunun bir kısmı sahnede ortaya çıkıyor.

Bu bölüm hakkında ne kadar zaman önce düşünmeye başladınız ve yazarlar odasında farklı sonlarla oynadınız mı?

Gould: Sonsuza kadar diziyi nasıl bitireceğimizi merak ediyorduk. Jimmy McGill’in finaldeki görüntüsüne ancak dördüncü sezonda sahip olmaya başladık, mahkemede avukat olmak yerine mahkum olması. Tüm kariyeri boyunca adaletle o kadar alay etti ki şimdi kendini savunmak ve eylemlerinin sonuçlarına katlanmak zorunda. Ama gerçekten emin değildik, özellikle Kim’e ne olacağından. Onu öldürmeyi düşünmek konusunda çok fazla zaman harcamadık çünkü bu evrende birçok karakter öldü. Bu dizi, nihayetinde, ölümle değil, yaptıklarınızla nasıl yaşadığınızla ilgili.

Bob Odenkirk Los Angeles Times röportajının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Söyleşi şeklinde geçen röportajda yazar, Odenkirk’e dizinin bitişi sonrası nasıl hissettiğini soruyor ve Odenkirk’ün bu kısımda melankoli içeren bir sesle cevap verdiğini fakat Peter Gould tarafından yazılan ve yönetilen son bölüm hakkında ne hissettiği sorulduğunda Odenkirk’ün yüzünün aydınlandığını belirtiyor.

Odenkirk: “Bu konuda biraz kırgınım. Zor olacak. Geçen ay boyunca bana birçok kez dizinin sona ermesinin nasıl bir şey olduğu soruldu. Bu gerçekten düşündüğüm bir şey değil çünkü kendimi duygusal olarak koruyorum. Gerçek şu ki, kendime bunu hissettirmemeye çalışıyorum. Ve bu beni vuracak.  Fakat finali ve nereye gittiğini seviyorum. Bir şeye doğru koştuğunu sanan ama aslında kaçan bir adam görüyorsun. Sonunda koşmayı bırakıyor. Diziye benim gibi bağlanan insanlar finali izledikleri zaman, senaryoyu ilk okuduğumda hissettiklerimin aynısını hissedecekler. Her zaman yetenekli olduğunu bildiğim bu karakterin finalde kazandığı bir öz farkındalık var. Sezonlar boyunca bunu göstermemesi benim için neredeyse sinir bozucuydu. Ancak son bölümde, her zaman sahip olduğu öz farkındalığa teslim oluyor. Oldukça havalı ve benim için çok tatmin edici.”

Bu kısımda Odenkirk, Better Call Saul’un finalinin silah sesi ve ölü sayısı yüksek olan Breaking Bad’in finalinden önemli ölçüde farklı olduğuna işaret ediyor. “’Breaking Bad’in sonu tamamen mükemmeldi. Ama Better Call Saul finali daha psikolojik, daha sessiz ve daha yavaş. Derinden karakterle ilgili bir final.”

Odenkirk, kalp krizi geçirdikten sonraki süreçte hissettiği duyguları anlatıyor. “Bu yolculukla ilgili en şaşırtıcı şey halktan hissettiğim sevgi. Kendisinin ciddi yanlarını açığa vuran ve çok sevimli olabilen fakat çoğu zaman etik olmayan, haksız şeyler yapan bir karakteri oynuyorum. Yaptığı eylemlerin çoğunda harika bir adam değil. Kibirli, kırgın ve çoğu zaman dikkatsiz. Bu karakter sayesinde beni tanıyan insanların, kalp krizi geçirme haberime sevgi ve endişeyle karşılık vermeleri mi? Hala şaşkınım.”

Jonathan Banks The New York Times röportajının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Finali gördünüz mü?

Banks: Daha görmedim. Ama ne olduğunu biliyorum. Bob Odenkirk ve benim son sahnemiz çölde birlikte geçirdiğimiz sahne ve ona “Hiçbir şeyden pişman değil misin?” sorusunu soruyorum. Mike, bu hikayede kendini ve başkalarını net bir şekilde gören ve iyi ve kötü diğer çeşitli karakterlerle olan ilişkilerinde bu yönünü gösteren birkaç karakterden biri. Mike hala Jimmy’de insanlığı arıyordu. Yani bunu söylemenin uzun soluklu bir yolu, Jimmy hapse girdiğinde ve her şeyi itiraf ettiğinde Mike yaşıyor olsaydı – merak ediyorum, Mike şaşırır mıydı? Bence onun en son anda vicdan sahibi olması onu şaşırtmayabilirdi.

Elinize bir senaryo alıp “Mike bunu yapmaz,” diye düşündüğünüz bir zaman oldu mu?

Banks: “Ah, bence Mike bunu yapmazdı,” dediğim anlar oldu. Ama dürüst olmak gerekirse, çoğu zaman yazarlarla konuştuğumda bana anlattıklarının mantıklı olduğunu fark ettim. Bu soruya cevap verirken aklıma ilk gelen “Breaking Bad” oldu, Mike’ın torununu bırakıp parktan kaçtığı sahne. Ben “Hayır, Mikey torununu asla bırakmaz” diyordum. Elbette, mantık şu ki, polis departmanı – oradalar, parktalar. Onunla ilgilenecekler, onu annesine götürecekler. Mike’ın torununu parkta bırakmış olmasını kabullenmekte hâlâ zorlanıyorum.

Rol ile ilişkiniz herhangi bir noktada bir sahiplenme duygusuna dönüştü mü?

Banks: Evet. Mike benim. Bence, dürüstçe söylemek gerekirse, gerçekten düşünürsem belki Mike da Johnny’yi değiştirmiştir. Bence Jonathan Banks, Mike’ı oynayarak biraz daha sessiz, biraz daha az gürültülü biri oldu. Sessiz derken, 12-13 yıl öncesine göre insanları biraz daha fazla dinlediğimi düşünüyorum.

Rhea Seehorn Vulture röportajının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Finaldeki mahkeme sahnesini tartışmadan önce Waterworks bölümünde Kim’in otobüste kendini kaybedip ağladığı sahneyi konuşmak istiyorum. (Burada 6. sezonun 12. bölümü kastediliyor) Sadece iki tekrarda çekmeyi başardığınız doğru mu?

Seehorn: Evet. […] Sahneyi oynarken Kim’in ağlamasına sebep olan birçok olayı düşünmeye çalıştım çünkü o sahne sadece bir an ile ilgili değildi. Jimmy McGill ve Kim Wexler’ın Shakespeare trajedisi gibi olan ilişkisi için ağlıyordu, Chuck’ı, Howard’ı ve gündelik hayatta iyi bir insan olmak için çabalamanın zorluğunu düşündüğü için ağlıyordu. Eskiden bir nevi evi olan mahkeme salonuna girdiğinde yabancı bir yerde yabancı biri olarak duruyordu. Hamlin’in eşinin, Kim’in hayatında kazandığı ne varsa hepsini çekip alabileceğini kabul etmişti. Vince ve Peter ile olan konuşmalarımızda bu sahnelerde Kim’in sempati arayışında olamayacağı üzerinde ısrar etmiştik. Kim’e böyle bir yaklaşım adaletli olmazdı, bu yüzden o sahnelerde Kim özellikle ifadesiz olarak duruyordu.

Finaldeki mahkeme sahnesinde, tepki vermeye çalıştığınız veya Bob’un bu monoloğu ilettiği farklı yollar olup olmadığını merak ediyorum. Bu konuşma, Jimmy’nin avukatlık lisansını geri almakla ilgili duruşmada yaptığı konuşmayı andırıyordu, o duygusal sahne sadece bir oyundu. Bu sahneye yaklaşımınız neydi?

Seehorn: Sahne için geri gittik. Bazı küçük parçalar dışında çekimimiz bitmişti fakat Bob sahneye yaklaşımından hoşlanmadığına karar verdiği için geri dönüp her şeyi yeniden çektik. O sahneyi yapmanın birden fazla yolu var. Bana göre, geri geldiğinde ve tekrar oynadığında, şöyle bir soru olması gerekiyordu, Jimmy gerçekten pişman mı? Sahne sırasında Kim’in “Bu sefer gerçek mi?” sorusunu sorduğunu biliyordum ve seyirciler de Kim’in bu soruyu sorduğunu biliyordu.

Bob sondaki sigara sahnesine harika bir şey getirdi. Bu senaryoları ve Bob gibi bir sahne partneri bulmanın sevincini anlatamam. Bob’un bu sahnedeki tutumundan çok etkilendim, Kim’in onun için endişe edip korkması konusunda çok endişeliydi. Bundan sonra iyi olacağını Kim’in bilmesini istiyordu. Bunun çok güzel bir aşk eylemi olduğunu düşündüm.

Bu son çektiğin sahne miydi?

Seehorn: Evet, çektiğimiz son sahne sigara sahnesiydi.

Açıkçası bu son bölümleri çekerken Bob’un kalp krizi gibi talihsiz bir durum yaşadınız. Bu, dizinin geri kalanında nasıl hissettiğinizi nasıl etkiledi? (Bilmeyenler için: Başrol Bob Odenkirk 6. sezonun 8. bölümünde Lalo’nun Jimmy’yi bağladığı sahne çekimlerinde kalp krizi geçirmişti)

Seehorn: Çok zor bir dönemdi ve bu dönemde tüm dünyanın Bob Odenkirk’ü ne kadar sevdiğini öğrendik. Bunda hiçbir sürpriz yok ama şu an yazılı bir şey haline geldi. […] Olay olduğunda Tony Dalton’a doğru bakıyorduk. Bu yüzden muhtemelen Tony için daha tuhaf bir andı. Bob ve ben sahneyi tekrar izlemek zorunda kaldık. Çünkü bütün günü hatırlamıyor. On dört saatlik çekim yaptık ve hiçbir şey hatırlamıyor.

Sigarayı paylaştığınız ve ardından Kim’in hapishaneden çıktığı sahne: Kim’in aklındaki tek ziyaret bu muydu? Sence geri gelip onu tekrar ziyaret edecek mi?

Seehorn: Bu çok bilerek yoruma açık olacak şekilde yazılmış bir sahne ve birden çok yorum olacaktır. Peter’a özellikle sordum ve “İstediğini söyleyebilirsin,” dedi. Şu anki yorumlarım tamamen Kim’in düşünceleri değil, çoğu Rhea’nın düşünceleriyle dolu ve ben umutsuz bir romantiğim. Bence bu kesinlikle son ziyaret değil. Birbirlerini birçok kez görecekler. Aslında Kim’in Jimmy’nin cezasını ortadan kaldırmaya değil, yasal olarak adil bir şekilde azaltmaya çalıştığını düşünüyorum. Bundan sonra ilişkilerinin ne olacağından emin değilim ama sanırım birbirlerinin hayatında kalıyorlar.

HCA Ödüllerindeki Better Call Saul Teşekkür Konuşmaları

Dizinin Setinden Veda Klibi