Black Mirror — tanıtım | 3 Film Birden
364 yorum dkamoy 23 Aralık 2011 16:00
İngiliz ekranlarından karşımıza gelen 3 bölümlük mini dizi Black Mirror, akranlarından biraz farklı, kaçırmamanız gereken bir dizi. Her bölümü diğerinden ayrı oyuncular ve apayrı konular içeren dizinin ana teması modern dünyamızın tekno-paranoyası. “O ne demek?” derseniz dizinin yaratıcısı Charlie Brooker‘ın (Dead Set) sözleriyle, işte sizlere temanın en güzel tarifi :
Teknoloji bir ilaçsa -ki bir ilaca benziyor- yan etkileri tam olarak nelerdir? Black Mirror (Kara Ayna) dizisi, (teknolojiden kaynaklı) keyif ile huzursuzluk arasındaki bu alanda kurgulanıyor.Başlıktaki kara aynayı dizideki her duvarda, her masada, herkesin avucunda göreceksiniz : Televizyon, monitör, akıllı telefonların soğuk, parlak ekranı
Gelin, teknoloji çağının üzerimizdeki etkisini güzel bir kurgu ile burnumuza sokan bu dizinin birbirinden bağımsız bölümlerine birlikte bakalım.
Black Mirror, İngiliz Channel 4 kanalında 4 Aralık’ta yayınlanmaya başladı ve 3 haftada sona erdi, zira 3 adet birbirinden bağımsız kısa film gibi bölümü var. Öyle ki her biri farklı yazar, yönetmen ve oyunculara sahip. Üstelik süreleri bile farklı. Üçlemenin ortak paydası ise hayatımızı kolaylaştırması beklenen teknolojinin, bizi nasıl avucuna aldığı ve sosyal yaşantımızı nasıl da alt üst ettiği. Hatta şu makalede konu, “Teknolojik zamazingolara olan bağımlığımızın karanlık tarafı” diye özetlenmiş.
Haydi, bölümlerin künyeleri ve konularına geçelim.
The National Anthem
The National Anthem
The National Anthem (Milli Marş)
Süre : 43 dakika
Yazan: Charlie Brooker
Yöneten : Otto Bathurst
Oyuncular : Rory Kinnear, Lindsay Duncan, Tom Goodman-Hill, Donald Sumpter, Lydia Wilson, Allen Leech, Anna Wilson-Jones
Bu bölüm çok başarılı ve sürükleyici bir politik gerilim hikayesi. Oldukça ilginç bir konusu var.
Bölümün ana kahramanı Michael Callow isimli bir başbakan. İngiltere kraliçesinin kızlarından biri olan Prenses Susannah’nın kaçırılması ile başlıyor tüm macera. Prenses’i kaçıranlar, başbakandan canlı yayında televizyonda öyle bir şey yapmasını istiyorlar ki olmaz olsun. Dizinin 5. dakikasında ne olduğu anlaşılan bu ayrıntıya -ispiyon etmemek adına- burada yer vermeyeceğim. Teknoloji sayesinde tüm dünyaya mal olan bu olayla (twitter, youtube, tv kanalları, Allah ne verdiyse sayesinde ülkece şerefleri iki paralık olmuş durumda) başbakan kişisel ve politik bir çıkmaza sürükleniyor. Hükümetin, halkın, başbakanın ve ailesinin bu durumla başa çıkışını, yaşanan gerilimi izliyorsunuz bir çırpıda.
Gerçekten izlemeye değer, “Ne zaman başladı da bitti?” dedirtecek kadar sürükleyici bir bölüm. Hoş bir kısa film de denebilir.
15 Million Merits
15 Million Merits
15 Million Merits (15 Milyon Meziyet)
Süre : 1 saat
Yazan : Charlie Brooker ve Kanak Huq
Yöneten : Euros Lyn
Oyuncular : Daniel Kaluuya, Jessica Brown-Findlay, Paul Popplewell, Rupert Everett, Julia Davis, Ashley Thomas
Bu bölüm, tam bir geleceğe dair bilim kurgu filmi havasında The Prisoner’a yaraşır ortamlarda başlıyor. (Hatta ilerledikçe “Acaba The Island (Ada) filmini baştan mı izleyeceğim?” diye merak ettirmedi desem yalan olur. Ama hayır, öyle olmadı.) Bilim kurgu seven sevmeyen herkese hitap edebilecek 1 saatlik bir kısa film aslında bu bölüm. Bu bölümde, televizyondaki eğlence programlarına olan açlığımız hicvediliyor.
Konuyu ispiyonsuz şöyle özetleyebilirim :
Sanal yaşam konsolları (X-box, Playstation 3 vb.) tüm hayatımızı sarsa ne olurdu?
15 Million Merits
Biraz ispiyonlayarak konusuna giriş yaparsak…
Gelecekteki bu dünyada, herkes egzersiz bisikletlerine binerek Merit (meziyet) denen bir tür gelir elde ediyor. Ne kadar çok pedal çevirirseniz o kadar çok meritiniz oluyor. (Pedal çeviremeyenlerdenseniz aşağılandığınız başka işler yapıyorsunuz.) Bisiklet pedalı çevirmediğiniz zamanlarda küçücük bir odada yaşıyorsunuz. Tek kıyafetiniz de gri bir eşofmandan ibaret. Odanızın dört bir tarafı ekran. Üstelik, baktığınız ekranlarda çıkan reklamları izlemezseniz meritleriniz azalıyor.Her bireyin kendine ait bir sanal avatarı var. O meritlerle avatarınıza kıyafet alıyor, onu çeşitli imajlara sokuyor, etkinliklere katılıyorsunuz.
15 Million Merits
Sürekli sağda solda bir ekrana bakarak sanal dünyada yaşayan bu insanlığın nereye gittiğini merak etmediniz mi? Peki bu kurgunun bir aşk hikayesi ve “Yetenek Sizsiniz” gibi bir yarışmayla nasıl birleştiğini de mi merak etmediniz? Bence etmelisiniz ve bu 1 saatin de ustaca kotarıldığına, birçok filme taş çıkarttığına tanık olmalısınız.
The Entire History of You
The Entire History of You
The Entire History of You (Senin Tüm Tarihin)
Süre : 48 dakika
Yazan : Jesse Armstrong
Yöneten : Brian Welsh
Oyuncular : Toby Kebbell, Jodie Whittaker, Tom Cullen
Diğer iki bölümden aşağı kalmayan bu bölüm, alternatif gerçeklik içeriğiyle bir bilim kurgu. Ama bu da sosyal bilim kurgu türüne girdiğinden, bilim kurgu seven sevmeyen herkese hitap ediyor. Hatta bir “ilişki dizisi sever” için rahatlıkla tavsiye edilebilecek bir içeriğe sahip.
Konusu gayet yaratıcı; şöyle ki…
Öyle bir dünya düşünün ki insanların beyinlerine bir çip takılıp, tüm yaşadıkları (gördükleri/duydukları) bu çipe kaydedilebiliyor. Bu sayede bütün hatıralarını tekrar izleyebiliyorlar. Hatta yetmiyor, dilerlerse istedikleri insanlarla bir ekrana yansıtarak birlikte izleyebiliyorlar. İleri, geri alabiliyor, belli sahneleri yakınlaştırabiliyorlar (zoom edebiliyorlar). Böyle bir dünyada, genç kahramanımız Liam ile karısının bu teknoloji sayesinde nereden nereye savrulduklarını adım adım izlerken bakalım sizin de duygusal anlamda sarsıldığınız anlar olacak mı.
Üç bölümdeki oyuncuları da (özellikle başroldekiler) fazlasıyla başarılı bulduğumu eklemeden geçmeyeyim ve sizi bu üçleme için hazırlanan ispiyon yemeyeceğiniz tanıtım filmi ile başbaşa bırakayım.
http://www.youtube.com/watch?v=S8I8uZ0TpoU
Aşağıdaki, ispiyon içerdiğini düşündüğüm, bölümlere özel tanıtım filmlerini izleyip izlememek size kalmış.
yorumlar
4×06 Black Museum
Sezonun en klas bölümü. Black Mirror izlediğimi ve korkup rahatsız olmam gerektiğini hatırlattı bana. Herkesin de dediği gibi; keşke bölüm içindeki hikayeleri ayrı bölümler olarak izleyebilseydik, kısa kısa geçince tadı damağımda kaldı.
Böyle bir bölüm tasarlayıp sunabilen senaristin ve yapımcının 4×05 Metalhead gibi bir bölümü nasıl içlerine sindirdiklerine daha da hayret ediyorum. Tüm serinin en kepaze bölümü.
Sıralama yapsam şöyle olur:
6> Black Museum
4> Hang the DJ
2> Arkangel
3> Crocodile
1> USS Callister
5> Metalhead
Neyse artık. Bu sezon da bitti. Geneli yavandı ama sezon finaliyle gönlümü çaldı yine. Gelecek sezon görüşürüz.
Ben de bitirdim, güzel bir sezondu. Sosyal medyada ‘Black Mirror ruhu yoktu” diyenler gölge etmesin; gayet de vardı.
Favori iki bölümüm, kesinlikle 4×06 ve 4×04′tü.
4×01
Gayet hoş, değişik ve sıkmayan bir açılış. Ben ilk fragmanını izlediğimde hiç sevmem diyordum; beklediğimden daha iyi çıktı ama maalesef Star Trekvari duruma pek ilgim yok.
4×02
Sezonun anlamlı ve vurucu bölümlerindendi. Anne karakteri biraz daha mantıklı olabilirdi.
4×03
Özellikle finalini ilginç ve güzel buldum. Atmosferi de öne çıkan özelliklerindendi.
4×04
Favori ikinci bölümüm. Müstehcenlik biraz gereksiz kullanılmış sadece. Onun haricinde, giriş-gelişme-sonuç olarak “Her anlamda bir Black Mirror bölümü” dedirtti.
4×05
Sezonun en zayıf bölümü olsa da, gerilimi, temposu ve tarzını beğendiğim bir bölümdü. Final sahnesi çok anlamlıydı ayrıca.
4×06
Salt sezonun değil, tüm bölümler içinde en iyilerdendi. O üç hikayenin vuruculuğu, hepsinin anlam kazanması, ters köşeleri ve eski bölümlere göndermeleriyle sezon finaline çok ama çok yakışan bir bölümdü. Bazı sahnelerine de çok güldüm. Enfes bölümdü velhasıl.
Bu sezonki sıralamam:
6>4>3>2=1>5
Bence en az 3. sezon kadar iyi bir sezondu. Çoğu bölümde BM ruhu kendini fazlasıyla hissettirdi. Özellikle Black Museum ve Hang the DJ harikaydı. Arkangel ve USS Callister de ilginç konularıyla zevkle izlediğim bölümlerden oldu.
Sıralamam: 6 (Black Museum) > 4 (Hang the DJ) > 2 (Arkangel) > 1 (USS Callister) > 3 (Crocodile) > 5 (Metalhead)
bu sefer olmamış cidden
Çok berbat olmuş bu
Neyse bir şey soracaktım aklımdaydı unutmuşum. Ne kadar doğrudur bilmiyorum ama bir kaç defa denk geldim. USS Callister adlı bölümü dizi yapacaklar diye bir şey gördüm. Var mı bir fikri olan doğruluk payı ile alakalı.
Bu sefer güldürmedi!…
Yönetmenin fikri desek daha doğru olur. 1. sezonun ikinci ya da üçüncü bölümü için de böyle laflar dönmüştü.
bu ne kaçınnn
@aytackara: Aslında hayata geçirilse güzel olabilir sonuda kapalı bitmedi. Umarım yaparlar isterim ben.
S01E01
Çok beğendim bu bölümü. Çok güzel bir konu seçmişler ve epey nükteli bir şekilde işlemişler. Ama bunu yaparken de ciddiyetten ödün vermemişler. Bir yandan da cidden düşündürmüşler böyle bir şey gerçekten yaşansa nasıl olurdu diye. Ve uzun zamandır bu kadar kahkaha atmamıştım kesinlikle.
Bölüm için puanım: 9.2
S01E02
Gayet güzel olmuş bu bölüm de. Bilim kurgu dizisi izlediğimizi hissettirdi. 1 saatlik film tadındaydı. Baştan sona başarılı bir şekilde aktı. Sonu da makul bir şekilde bitti. Tek eksiği bu sirkülasyon evreninin nasıl ve ne zaman oluştuğuna cevap vermemesi oldu.
Jessica Brown Findlay: Seviyorum bu kadını ya! Ekranda parıl parıl parlayan bir oyuncu cidden.
Bölümün başrolü Daniel Kaluuya da iyi iş çıkarmış elbette.
Bölüm için puanım: 8.9
4. sezon üzerine:
bir önceki sezona göre oldukça başarılı buldum. önceki sezonun yavan ve yavaşlığı bu sezonda yoktu. bölümler oldukça dinamik ve ekrana kitleyen seyirdeydi. adamın netflix’e geçtikten sonra tükendiği hissine kapılmıştım geçen sezon, fakat bu sezonla geri döndüğünü ispatladı.
ps: black museum‘daki her anlatılan hikaye aslında birer özgün bölüm olsaymış iyiymiş. sezonun en sevdiğim bölümü oldu.
Yine müthiş bir bölüm çıkmış ortaya. Çok güzel konular seçiyorlar ve çok başarılı bir şekilde işliyorlar. Ekrana kilitlenip kalıyor insan izlerken hayran bir şekilde.
Bu seviye kaliteli bir dizi ile karşılaşacağımı ummuyordum kesinlikle başına otururken. Başta Channel 4 olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürler. Umarım Netflix’e geçtikten sonra da aynı kalite çizgisini korumuştur dizi.
Bölüme dönecek olursam; hep hayalini kurduğum şeylerden biridir bu seçtikleri konu. Böyle bir ayrıcalığa sahip olmak isterdim kesinlikle. Ama teknoloji olarak değil elbette. Herkeste olan bir şey değil, sadece bana özgü bir yetenek olmasını isterdim. Hani ‘Bir süper gücünüz olacak ne olsun isterdiniz?’ diye bir klasik soru vardır ya o sorunun 3 cevabı vardır bende:
1- İstediğim vakitlerde insanların düşüncelerini duymak isterdim.
2- Şalvarbank filmindeki misal cebimi elime her attığımda cebimden sınırsız para çıkmasını isterdim.
3- Hafızamda ileri geri yapıp istediğim anıları tekrar izleyebilmek isterdim.
Kadroyla ilgili birkaç şey söyleyecek olursam; Jodie Whittaker oldukça iyi iş çıkarmış. İlk defa bir dizide izleme fırsatı yakaladım kendisini. 2011 ve öncesinde çektiği dizilerden Wired veya Marchlands‘ı denemek isterim ilerde bir ara.
Bölümün başrol oyuncusu Toby Kebbell de gayet iyi iş çıkarmış bu arada. Onun da hakkını vereyim. Bunun yanında Mr Selfridge’den Amy Beth Hayes ve Carters Get Rich’ten Rhashan Stone gibi tanıdık simalar görmek de güzeldi.
Bilim kurgu ile
çok iyi harmanlamışlar cidden. İlk 5 dakika sonrası ‘Bu bölüm ilk 2 bölüm kadar tat vermeyecek gibi.’ diye düşünmeye başlamışken sonraki 10 dakika içerisinde yavaş yavaş açıldı ve son yarım saatte de inanılmaz keyif verdi ana karakterin yolculuğunu izlemek. Makul bir sonla da veda etti tıpkı ilk 2 bölümde olduğu gibi. Ve ilk 2 bölümden birazcık daha fazla sevdirmeyi başardı kendini bana nihayetinde bu bölüm.
Bölüm için puanım: 9.5
@pirate Jodie Whittaker’ı ilk kez izlediysen Broadchurch gibi bir şaheseri kaçırmışsın demektir, saydığın dizilerden önce ona başlamanı tavsiye ederim naçizane.
@kerem Öneri için teşekkürler ama ilgimi çekmiyor nedense o dizi. Tanıtımı açıp konusunu okurken bile sıkılıyorum. Birkaç sene sonra bir şans veririm belki. Bir de dediğim gibi bu bölümün yayın tarihi olan 2011 yılından önce çektiği dizilerde izlemek istiyorum açıkçası.
Ben Marchlands’i sevmiştim, kadını tanıdığım diziydi.
S02E01
İlk 15 dakika pek sarmadı. Sonraki 15 dakika daha izlenir durumdaydı.Son 17 dakika güzeldi. Ama o ilk sezon bölümlerindeki mükemmellik yoktu kesinlikle. İlk sezon bölümlerine oranla bölüm konusu daha alışıldıktı. Hikaye akışı daha az sürükleyiciydi. Ve oyuncu performansları biraz daha aşağıda kaldı. Hayley Atwell iyiydi ama Rory Kinnear kadar, Daniel Kaluuya-Jessica Brown Findlay isilisi kadar ya da Toby Kebbell-Jodie Whittaker ikilisi kadar iyi değildi açıkçası. Her 2 oyuncu da son 17 dakikada gayet iyi bir iş çıkarmamış olsalar da totalde durum böyleydi benim perspektifimden bakıldığında. 2 karakterin hikayedeki yerleri değiştirilerek sunulmuş olsa biraz daha iyi olabilirdi sanki.
Bölüm için puanım: 7.9
Uzun yıllar önce izlediğim Captain America: The First Avenger’dan sonra kendisini ilk defa izlediğimi hesaba katarsak biraz yüzelsel bir yorum olacak ama yine de içimde kalmasın. Tip olarak Sophie Winkleman‘a çok benzetiyorum ben bunu. Gayet tatlı, gayet güzel, gayet seksi, gayet yetenekli, ekrana yakışan bir kız ama Sophie kadar değil kesinlikle. Onla Clea DuVall karışımı biri gibi daha çok.
Neyse, Sophie’yi çoooook özledim bu arada. En kısa zamanda ekranlara dönüş yapar inşallah.
S02E02
Bu bölümde biraz daha düştü kalite. Tempo problemi vardı, yeterince akıcı değildi. Bölümün en iyi anları 4. ve 9. dakikalar arasındaki ana karakterin ilk şok anları ve son 3.5-4 dakikadaki after credits sahneleri oldu.
Bölümün yardımcı oyuncusu Tuppence Middleton’ın buradaki performansının daha önce aktrisi izlediğim 2 yapım olan Sense8’deki performansından ve Friday Night Dinner’a konuk olduğu bölümdeki performanstan çok aşağıda kaldığını da belirtmem gerek.
Bölüm için puanım: 7.0
S02E03 (Sezon Finali)
Bilim kurgudan çok uzak bir bölümdü. Taşlama bölümü olmuş daha çok siyasetçiler üzerine. Gayet akıcı bir şekilde sunulmuş hikaye. Big School’un gıcık müzikçisi Daniel Rigby, Jamestown’ın valisi Jason Flemyng, Outlander’dan Tobias Menzies ve Chloe Pirrie falan kadro da iyi iş çıkarmış genel olarak. Sonunu daha iyi bağlamalılarmış ama. Ve ana karakter Jamie’ye herhangi bir amaç vermeleri lazımmış. Bölümün son kısımlarında ‘Bu karakter niye vardı?’ dedirtti amaçsızlığıyla.
Neyse, IMDB’de S04E05 ile beraber dizinin en kötü bölümü olarak gösterilmiş ama muhtemelen hak etmiyor bu kadarını. En azından bir önceki bölümden çok daha iyiydi.
Bölüm için puanım: 7.8
S02E04 (Christmas Özel Bölümü)
Hikaye içinde hikayeler. Çok güzel bir bölüm olmuş.
Bölümün içine girmem 6 dakika aldı. 6. dakikadan sonra temposu kıvamında aktı bölüm. 3 küçük hikaye de ilgi çekiciydi. Arka plandaki ana hikayeye de başarılı bir şekilde bağlandılar. Jon Hamm, Janet Montgomery, Rafe Spall, Oona Chaplin ve Natalia Tena gibi tanıdık simaları izlemesi de keyifliydi ayrıca. 2. sezonda kalitesi epey irtifa kaybeden dizi bu bölümde tekrar ilk sezon seviyesine çıkmış oldu.
Bölüm için puanım: 9.0
Bloklama! Berbat ötesi bir teknoloji olurdu kesinlikle. Hiçbir sorunu çözmeyeceği gibi milyon tane yeni soruna sebep olurdu.
Günümüz sorunlarından biri olan bir konuya parmak basmışlar bilim kurgu ile abartmak suretiyle. İyi de bir iş çıkmış ortaya cidden. Başta sona güzel bir bölümdü de özellikle
25. dakikadan sonrası daha bir güzeldi.
tercih ederdim bu arada. Kapanış sahnesindeki laf düellosu da hoş olmuş.
Bölüm için puanım: 8.8
Bölümün başrol oyuncusu Bryce Dallas Howard döktürmüş resmen. Şu ana kadarki en iyi başrol performansı buydu muhtemelen. Alice Eve de fena iş çıkarmamış yan rolde. Cherry Jones ve Alan Ritchson’ı görmek de güzeldi elbette.
Bu hikayenin devamının olmasını isterdim.
abartı yok, 3×1’deki teknoloji çin’de uygulanıyor diye biliyorum.
http://www.telegraph.co.uk/on-demand/2017/12/15/black-mirror-coming-true-china-rating-affects-home-transport/
S03E02
Güzel başladı, güzel devam etti ama asıl olarak bölümün 2. yarısında başladı diyebilirim. Son 6-7 dakikadaki hamleler ise baya sağlamdı. Tek eksisi ana karakterin biraz geveze oluşuydu.
Bölüm için puanım: 8.1
Şu an bir yerlerde yapılıyordur illaki bu tarz denemeler diye düşünüyorum. O açıdan baktığımda en bilim kurgu olmaktan uzak bölüm buydu sanki amacı bu olmayan S01E01, S02E02 ve S02E03’ü saymazsak.
Bir ahmakla 50 dakika!
Özgün bir bölüm değildi. Daha önce bu türde yapılmış projelerin yandan yemişi gibi bir şey olmuş. Lakin baştan sona ilgiyle izletti kendini, orası ayrı konu. Sonunda anlamsız bir özgünlük vardı ama.
Başrolde The End of the F***ing World’ün tipsizi Alex Lawther, yardımcı rolde Game of Thrones ve Ripper Street’ten tanıdığımız Jerome Flynn vardı. İkisi de fena değildi.
sahnesi güldürdü.
Bölüm için puanım: 7.8
10 üzerinden puan verecek olursam
4×1 USS Callister—-10
4×2 Arkangel—-8
4×3 Crocodile—-6
4×4 Hang the DJ—-8
4×5 Metalhead—-7
4×6 Black Museum—-9
S03E04
Ba-yıl-dım!
Romantik komedi aşığı biri olarak işin o kısmını izlemekten inanılmaz keyif aldım. Bir noktadan sonra romantik dramaya döndü ama hala müthiş keyifliydi. Gugu Mbatha-Raw’ın karakteri de Mackenzie Davis’in karakteri çok ama çok tatlıydı. Çok da yakışmışlar birbirlerine bu arada.
İşin bilim kurgu tarafı da son derece ilgi çekiciydi elbette. Merak ettire ettire ilerledi ve güzel bir şekilde çözüldü. Bölüm sonu da gayet güzeldi.
Bu bölüm konusundan harika bir mini dizi çıkarmış bu arada. Tek bölümde kalması yazık olmuş. Yetmedi, tadı damağımda kaldı, daha fazlasını istedim kesinlikle.
Bölüm için puanım: 9.3
S03E05
Başrolde Roots’tan Malachi Kirby ve Hemlock Grove’dan Madeline Brewer gibi 2 tanıdık sima yer alıyordu yine. Son 20 dakikası nispeten daha iyi olsa da genel olarak oldukça kötü bir bölüm olmuş. Dizinin şu ana kadarki en kötü bölümüydü diyebilirim.
Bölüm için puanım: 6.5
S03E06 (Sezon Finali)
Kötü bir bölüm değildi aslında ama;
1- Türün fanı sayılmam.
2- Türün bu dizide yeri olduğunu pek düşünmüyorum.
3- Sonu askıda kaldı.
4- (En Önemlisi) 1.5 saat nedir yahu?
Bölüm için puanım: 7.1
Sezonun son 2 bölümünde yanlış tür ve konu seçimleri ile dip yaptı resmen dizi. Umarım 4. sezonda daha iyi konu seçimleri yapmışlardır.
S04E01
Böyle yaratıcı bölümlerle gelin işte!
İlk başta ön yargılıydım ‘uzay gemisi’ falan ne çıkabilir ki bu bölümden diye. İlk 4 dakika içerisinde ‘Bitmez bu bölüm. ‘ dedim içimden haliyle. Ama çok güzel gitti be ya! Su gibi geçti 75 dakika. Çok elendim izlerken. Yazanın, çekenin, oynayanların, herkesin emeğine sağlık. Bölümle ilgili tek memnun olmadığım şey ise sonu oldu açıkçası.
Jesse Plemons, çok yakışmış role. Bu arada 10 sene önce de yaşlı görünüyordu tamam ama iyice çökmüş bu. Daha 30 yaşına girmemiş bir insan nasıl bu kadar yaşlı gösterebilir aklım almıyor.
Cristin Milioti de oldukça iyiydi. Zamanında şans vermediğim A to Z’ye bir bakma isteği uyandı bu bölümden sonra. Lakin bu rolde bu daha fazla şov yapardı sanki.
Jimmi Simpson, Michaela Coel ve Osy Ikhile’nin yan rollerdeki katkısı da oldukça büyüktü.
Valla ne yalan söyleyeyim bu teknolojiye sahip olmak mükemmel bir şey olurdu. Ama sadece bende olacak.
Bölüm için puanım: 9.1
S04E02
Bölüm konusu güzeldi. Oyuncu seçimleri ve performansları da fena değildi. Yalnız bir tempo problemi mevcuttu hafiften. Sonu da dat diye bitti. Yine de izlediğime memnun kaldım.
Taraf seçme isteği uyandıran bir hikaye mevcuttu. Her ne kadar genel olarak özgürlükçü tarafı (kızı) desteklesem de kontrolcü tarafa (anne) hak vermekten de alamadım kendimi. Net bir kazanan olmadı. Kim haklı kim haksız tarafı % 65 kız, % 35 anne şeklinde kaldı diyebilirim bende.
Bölüm için puanım: 7.8
S04E03
Hikaye ilgi çekicilikten epey uzaktı. Oyuncu seçimleri çok kötüydü. Akıcılık ve tempo sıkıntısı had safhadaydı. Süresi çok uzundu. Bir de beklendik şekilde ilerledi. Kısacası kötüydü, cidden kötüydü.
Bölüm için puanım: 4.0
S04E04
Bana bu tarz bölümlerle gelin işte!
Bölüm konusu son derece ilgi çekiciyi. Ve çok da iyi aktı hikaye. İlk andan son ana kadar çok büyük keyif alarak izledim. Sonunu da güzel bağlamışlar. Daha ne olsun?
Başrol ikili oldukça iyi iş çıkarmış. Zamanında Tripped’da da bayıla bayıla izlediğim Georgina Campbell’ı büyük bir hayranlıkla izledim valla. İzlerken etkilenmemek, rüzgarına kapılıp gitmemek mümkün değil.
Yarattıkları evren içine içine çeken, sürükleyici bir evrendi. Ve 50 dakikalık süre bu evrende takılmak için çok kısa kaldı. 30-40 dakika daha uzun olsa çok daha süper olurmuş.
Bölüm için puanım: 9.3
S04E05
Son derece ucuz, berbat ötesi bir bölümdü. Niye böyle bir bölüm yapma gereği duymuşlar anlam veremedim. Atlaya atlaya bitirdim hızlı hızlı.
Bölüm için puanım: 1.1
The Joel McHale Show’dan küçük bir skeç: Mini Black Mirror
Başarılı.
2. sezon ile 3. sezon arasındaki yayınlanan Christmas Özel Bölümü taktiğiyle sunulan hikaye içinde hikayeler temalı bir bölüm olmuş. Tamamen aynı taktik mevcuttu. Bir ana hikaye var ve bu ana hikayeye az veya çok hizmet eden 3 küçük hikaye mevcut. Ve bu bu küçük hikayelerden en fazla üçüncüsü ana hikayeye hizmet ediyor. Buraya kadar her şey sözünü ettiğim bölüm ile aynı. Hatta bölüm süreleri bile aşağı yukarı aynı. Biri 73, diğeri 69 dakika.
Gelelim farklara.
1- O bölümün oyuncu kadrosu bu bölümün oyuncu kadrosundan çok daha iyiydi. O bölümde 5-6 kayda değer isim varken bu bölümde o kategoride Aldis Hodge vardı sadece.
2- O bölümün küçük hikayeleri çok daha ilgi çekiciydi ve o küçük hikayelerin sonları çok daha vurucuydu.
3- Küçük hikayelerin o bölümün ana hikayesine katkısı daha sağlamdı. Ve bölüm ana hikayesi haliyle daha tatmin edici bir kapanış yapmıştı.
Özetle; söz konusu bölümün taktik olarak birebir kopyası olmamış olsaydı ve o bölümü hesaba katmadan düşünebilseydim aslında güzel bir bölümdü. Ama dediğim gibi bir vuruculuk problemi vardı hikayelerde.
Bölüme daha ayrıntılı bir şekilde yaklaşacak olursam;
İlk 7.5 dakikadaki ana hikayeye giriş kısmı ilgi çekicilikten çok uzaktı. Sıkıcı bir başlangıç yapılmış oldu. Akabinde ilk küçük hikayemiz başladı ama onun ilk 6.5 dakikası da yeterli seviyede ilgi çekiciliğe sahip değildi ne yazık ki. Söz konusu küçük hikayenin son 10 dakikası çok daha verimli geçse de birkaç küçük ayrıntı dışında bayıldığımı söyleyemem.
2. küçük hikaye çok aha ilgi çekiciydi. Baştan sona da keyifli bir şekilde izletti kendini. Bu hikaye süresinceki 21 dakika bölümün en güzel dakikalarıydı.
3. küçük hikaye pek fazla ilginç gelmedi konu olarak bana. Bunun da etkisiyle pek fazla sevemedim. Ayrıca 3. küçük hikaye-ana hikaye bağlantıları da aşırı seviyede tahmin edilesi biçimde ilerledi.
olsun her şey birebir tahmin ettiğim şeylerdi. Haliyle kötü bir kapanış oldu benim açımdan.
Yine de zayıf geçen sezonun ortalama standartlarının üzerindeydi diyebilirim.
Bölüm için puanım: 8.0
Genel olarak bakıldığında oldukça başarılı bir diziydi. 19 bölümlük periyotta 8 tane ((S01E01, S01E02, S01E03, S02E04/Christmas Özel Bölümü, S03E01, S03E04, S04E01 ve S04E04) mükemmel bölüm sunabilmek herkesin harcı değil. Özellikle bu 8 bölümde emeği geçen herkesin eline, emeğine sağlık.
5. sezon onayının en kısa zamanda gelmesi dileğiyle.
4×4 üzerine:
5.sezonun gelmesi uzun sürer diye sezonun en iyi bölümlerini bırakmıştım bilerek 4 ve 6. bölümleri. Aslında daha bekleme fikrim vardı ama canım istediğinden dayanamadım oturdum başına. Uzun süredir bu ayara ihtiyacım varmış onu fark ettim. Hem romantik hemde bilimkurgu bünyeme ilaç gibi geldi çok güzel bir tat bıraktı can sıkıntımı götürdü. Akşama da 6. bölümü izleyeyim bari
Miley Cyrus Is in South Africa and Reportedly Shooting a ‘Black Mirror’ Episode There
Köy yanar deli taranır. Evi yanmış umurunda değil ayol, dizi çekimlerinde fink atıyor.
#mileycyrus #californiafire
28 Aralık gibi.
Diziden 28 Aralık’ta geleceği söylenen şey yeni sezon değil de 90 dakikalık bir film olabilir-miş.
Ya 8 gün kalmış şunun şurasında bir açıklama yapsanıza KİTAPSIZLAR!!
Yeni sezon geliyor diye boşuna mı heyecan yaptık günlerdir.
Üstteki haber muhtemelen doğru. Yazana baktım, Netflix sisteminde “Black Mirror: Bandersnatch” diye ayrı bir sayfa varmış cidden. Altında da “Birazdan dönecek,” yazıyor.
Black Mirror filminin süresi 5 saat ama öykünün gidişatını izleyici belirleyecekmiş.
Gerçekten gerek var mıydı böyle bir şeye ya?
Öff be! Bütün hevesim kursağımda kaldı; daha önce yaptığınız gibi bir “White Christmas” özel bölümü yayınlamak çok mu zordu…
Bandersnatch – Fragman
Bandersnatch
Maalesef tahmin ettiğim gibi ciddi bir hayal kırıklığıydı. Bir kere sürükleyici değil. Hikayeyi 10 dakikada tamamlayabiliyorsunuz, seçenek sayısı kısıtlı. Zaten bu belliydi, dizi mantığıyla böyle bir işe girişince mecburen ele yüze bulaşıyor. Koca koca oyun firmaları 2-3 sene uğraşıp 80 saatlik materyal üretip yapılan seçimlerle 15 saat civarı süren oyunlar sunuyor insanlara da yine de tam beğendiremiyor (Detroit: Become Human) sen 5 saatlik materyalinle bana ne anlatacaksın sevgili senarist?
Çok talihsiz ve lüzumsuz bir deneme. Rica edeceğim böyle işlere bulaşmayın, televizyon bu işler için hiç uygun değil. Bu tarz işler daha önce de live-action çekilmeye çalışıldı oyun formatında ve başarılı olmadı. Herkes kendi bildiği işe yoğunlaşsa eminim verimlilik de artacaktır. Sen Black Mirror’sun, hikayeni anlat. Korku ögesi koy, dehşet verici sahneler koy, ne bileyim ağzım açık izlet ama seçimi bana bırakma. Distopyanı yarat sonra da bana anlat. Bildiğin işi yap ya işte…
Merakımdan baştan sona tüm senaryoları izledim ve bitirdim ama bölümü beğendim mi beğenmedim mi bir türlü karar veremedim ama şu seçim yapma işinin çok fazla olduğunu düşünüyorum onu biraz azaltmaliydilar bence onun dışında Colin karakterini oynayan iyi oynamış
Bandersnatch filmi üzerine:
Farklı bir deneyim olması açısından iyiydi. Alternatif sona giden ve seçim yaptığımız bir tarzı sevdim. Söylendiği gibi doğru seçimlerle 10 dakikada da bitebilecek veya uzayabilecek bir hikayesi var. Kaçversiyon denemek istediğinize bağlı, ben sanırım 3. versiyon sonunda durdum.
Elbette eksikleri de vardı. Mesela bazı kararlar aslında fix. Yanlışı seçersen 1-2 dakika içinde başa sarıp hızlı bir şekilde sahneleri hatırlatarak aynı noktaya getiriyor ve yine seçim yaptırıyor. Ama en nihayetinde sonda bizim seçimlerimiz etkili oluyor.
Finale geldiğimizde jeneriğe geçmeyerek seçmediğimiz kararlar üzerinden diğer hikayelere bakma fırsatı da oluyor. Dolayısıyla pek çok versiyonla bitirebiliyorsunuz aslında. Yine de geri dönme falan olmamasını ve farklı seçimler üzerinden ilerleyerek kişisine göre farklı finallerin olduğu bir tarzı tercih ederdim.
Dear Stefan,
Başına gelenler için kusura bakma ama yine izlesem yaptığım tercihlerin benzerini yapardım. Sana geride kalan hayatında başarılar.
XOXO, @aytackara
PS 2:
* Mimkin diil Bende ya Colin yerine kendisi atladı, ya babayı öldürüp hapse düştü oyunu tamamlayamadı ya da tamamlasa bile yine hapse düştü falan. Adama mutlu son ver(e)medim resmen.
https://twitter.com/caitlin1gilbert/status/1078692554550452224
* Ay yalnız bu bana da oldu
https://twitter.com/callyj__/status/1078635253739212800
* Yalan değil.
* Bak bu doğru aslında.