Cesur ve iddialı dizilerin adresi HBO, bu yaz kendi sınırlarını bile zorladığı bir dramayla çıkageldi. Euphoria, bir grup Amerikalı gencin seksle, uyuşturucuyla, travmalarla ve sosyal medyayla çevrili dünyalarındaki çetrefilli hayatlarını, romantik birlikteliklerini ve arkadaşlık ilişkilerini; gerçekçi ve cüretkar bir biçimde ele alıyor.

Aynı adlı İsrail yapımından uyarlanan dizinin ilk sezonu 8 bölümden oluşuyor ve 2. sezon onayı mevcut.

Yapımcılarının arasında Drake’in varlığı dikkat çekerken, bütün bölümlerini Sam Levinson (Assassination Nation) yazmış.

Lisede yeni dönemin başlamasına birkaç gün kala Rue ile tanışıyoruz. Rue, yaz boyunca ortadan kaybolmuştur ve arkadaşları aşırı dozdan öldüğüne artık emindir. Aslında kendisi yüksek doz alıp ölümden döndükten sonra bütün yazı umurunda bile olmayan, dinsel içerikli bir rehabilitasyon merkezinde geçirmiştir. Buna rağmen hala uyuşturucuyu bırakma gibi bir niyeti yoktur çünkü kendi iddiasına göre bağımlılığı kaçınılmaz bir şeydir. Mental problemleri (kişilik bozukluğu, obsesif kompülsif bozukluğu ve bipolar bozukluğu) nedeniyle çocukluğundan beri sürekli ilaç kullanmıştır. Panik atak krizleri ve sık sık gerçekleşen baygınlıklarıyla hayatı bir felaketler zinciridir ve farmakolojik mekanizmaların onda gerektiği gibi işlemediğine inanmaktadır. 13 yaşındayken babasını kaybetmiştir, kız kardeşi ve annesiyle birlikte küçük bir banliyöde yaşamaktadır.

Arkadaş ilişkilerini de sağlıklı yürütemeyen Rue, ailesinin yüzünü sürekli kara çıkarmaya ve geleceğine dair bir beklentisi olmadan, belirsizlik içinde yaşamaya devam etmektedir.

Bir ev partisinde yaşanan olaylardan sonra hayatına hızlıca yeni biri girer: Ona manga karakterlerini andıran, kocaman bir kalbi olduğuna inandığı, sıradışı ve gizemli Jules… Bunun akabinde belki de hayatında ilk kez bir şeylerin değişebileceğini ve düzelebileceğini düşünmeye başlar.

Rue aynı zamanda dizinin anlatıcısı ve dış sesi. Her yeni bölümün ilk dakikalarında, genç ekipten birinin çocukluk yıllarından başlayıp günümüze uzanan hikayesini seyirciyle paylaşıyor.

Rue’yu Disney çıkışlı -son zamanlarda Spider-Man filmleriyle dikkat çeken- oyuncu ve şarkıcı Zendaya canlandırıyor. Diğer ana karakterlere göz atacak olursak…

Jules Vaughn (Hunter Schafer)
Jules bir transseksüel. Ebeveynleri boşandıktan sonra, anlayışlı babasıyla taşındığı bu yeni banliyöde kendini keşfetmeye çalışıyor. Rue’da sandığından daha fazla ve farklı bir etki bırakıyor.
Nate Jocobs (Jacob Elordi)
Okulun popüler çocuklarından. Yıldız bir oyun kurucusu. Yaşadığı travmaları ve dalgalı duygu durumlarını iyi fiziğiyle ve öfkeli halleriyle bastırıp çevresinden saklı tutmaya çalışıyor.
Maddy Perez (Alexa Demie)
Nate’in bir dargın bir barışık olduğu sevgilisi. Özgüvenli görünen fakat hırçın biri. Nate’in dalgalı ruh hallerine katlanmakta yer yer çok fazla zorlanıyor.
Kat Hernandez (Barbie Ferreira)
Kilolarıyla başı belada, kendinden hoşnutsuz bir genç. Arkadaş çevresindeki imajını değiştirmek ve cinselliğini keşfetmek en büyük amacı.
Cal Jacobs (Eric Dane)
Nate’in oldukça zorlayıcı ve sert babası. Varlıklı, bölgenin önde gelen, saygın isimlerinden biri. “2. hayatı” denebilecek birtakım sırları var.
Leslie Bennett (Nika King)
Rue’nun annesi. İki kızını tek başına büyütme telaşında. Rue’nun son yüksek doz olayından sonra onu daha da sıkı koruması altına almaya çalışıyor.
Cassie Howard (Sydney Sweeney)
Ekibin tatlı ve popüler kızı. Cinsel geçmişiyle ilgili dedikodular okuldakilerin dilinde dolaşırken, ilişkilerini yürütmede bir hayli sıkıntı yaşıyor.
Lexi Howard (Maude Apatow)
Cassie’nin kardeşi ve Rue’nun çocukluktan en yakın arkadaşı. Rue’nun yakınlarından olup aklı başında davranan sayılı kişilerden biri. Aralarında belli belirsiz bir soğukluk mevcut.
Chris McKay (Algee Smith)
Lisenin gözdesi olan bir futbol yıldızı. Hem sahada hem de kız arkadaşı Cassie ile olan zorlu ilişkisinde mücadele verirken üniversite yoluna ayak uydurmada güçlük çekiyor.
Fezco (Angus Cloud)
Rue’nun torbacısı. Kendinden beklenenin aksine Rue’ya karşı oldukça iyi niyetli davranıyor ve Rue’nun ayık kalması için ondan daha fazla çaba gösteriyor.

Her ne kadar teması klasik, karakterleri stereotip dursa da Euphoria bunlardan fazlasını barındıran, beklentimi fazlasıyla aşan bir dizi oldu. Karakterlerin hem geçmişleri ortaya çıktıkça hem şimdi yaşadıklarına tanık oldukça şaşkınlığım ve merakım artmaya devam etti. Güçlü hikaye anlatımı ve konuyu ele alışındaki cesaretiyle beni kendine hayran bıraktı. Ayrıca teknik detaylarıyla da üzerinde ne kadar özenli çalışıldığını her daim belli ediyor. R&B/Hip-Hop gibi müzik tarzlarından pek hazzetmediğim halde müzik kullanımındaki başarısını inkar edemiyorum. Görüntü yönetmeni çok iyi iş çıkarıyor (bir karnaval bölümü var ki enfes), kurgusundaki ufak numaralarla da çok iyi bir seyir deneyimi sunuyor. Kısacası izlediğimiz diğer dizilere benzemeyen, özel bir iş.

Gelgelelim gündeme geldiği konular bu başarılarından ziyade, genellikle barındırdığı yoğun cinsel içerik, çıplaklık, alkol-uyuşturucu kullanımı, şiddet gibi unsurları oldu. Evet sert ve izlemesi zor bir dizi. İçeriğinde bunlar hayli fazla ve bu da izleyiciyi yer yer fazla rahatsız edebiliyor. Fakat daha güçlü bir anlatım için, ayrıca daha gerçekçi ve çarpıcı bir dizi ortaya çıkarma adına bunları kullanmaları gerekiyorsa ve HBO sayesinde bu özgürlükleri varsa, bundan faydalanmalarını garipsemiyorum. Sonuçta The CW dizileri misali gençler izlesin, iyi vakit geçirsin, üzerine konuşsun diye yapılmamış belli ki. Yetişkinlere yönelik çekilen, Z kuşağını yetişkinlere tanıtmaya çalışan, doğal olarak da bu gençlerle ebeveynlerinin kanayan yaralarını (madde kullanımı, bilinçsiz cinsel ilişki, depresyon…) ele alan bir dizi yapmak istemişler.

Gerçekten abartılı mı, yoksa bu kadar çığırıdan çıkmış olabilir mi bu yeni nesil?” gibi bir soruya, izlediğim şeyin bana samimiyetsiz gelen, inandırıcı bulmadığım taraflarının olmadığı cevabını rahatlıkla verebilirim. Günümüz koşullarını düşündüğümde gençliğin geldiği noktanın bu olması fikri bana hiç mantıksız gelmiyor. Senaryoyu konuya hakim olmadan, bilinçsizce yazabileceklerine ihtimal vermiyorum. Ayrıca dizi söz konusu sorunlara direkt çözüm önerileriyle gelmiyor elbette fakat bir farkındalık yaratma çabasında olduğunu da görebiliyorum.

Her bünyeye gelmeyecek bir dizi olduğu için herkese mutlaka izleyin diyemiyorum. Ayrıca yaşı ufak arkadaşlarımıza, en azından ilerleyen yıllarda izlemek üzere, ertelemeleri gerektiğini belirtmem şart. Geriye kalan kitle için ise oldukça kaliteli bu diziyi gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.