Karşınızda Dedikoducu Kız. 

Manhattan sosyetesinin skandallarla dolu yaşamı için tek kaynağınız.

————

Ben kim miyim? Bu asla söylemeyeceğim bir sır. 

Beni sevdiğinizi biliyorsunuz. XOXO. Dedikoducu Kız.

Tam 5 yıl bu cümleleri duyarak geçti ama artık bitti. Gossip Girl, yakın zamanda yaptığı dizi finaliyle ekran macerasını nihayete erdirmiş durumda. Ben de bu nedenle dizi için bir tanıtım yazısına girişeyim dedim. Acaba nasıl bir diziydi GG? İşte bu sorunun cevabı yazının devamında. Dizi ile ilgili temel özellikler:

  Tür: Gençlik Draması

Bölüm ve Sezonlar: 6 Sezon – 121 bölüm

Yapım Şirketleri:  * Alloy Entertainment (Pretty Little Liars, The Vampire Diaries, The Secret Circle, The Lying Game…)

* Fake Empire Production (The O.C., Chuck ve Hart of Dixie)

Kanal: The CW

Ülkemizde: Cnbc-e (Dublajlı olarak e2 ve TV2)

Yapı: Kitap Uyarlaması (2002-2011 – YazarCecily von Ziegesar)

 

Girişteki genel özellik kısmından konuya geçersek:

Yerimiz New York… Amerika’nın özellikle iş dünyası olmak üzere birçok alandaki merkez kenti. Eh, tabii böylesi merkez bir kentin de bir merkezi (yani Manhattan) ve bu merkezin de “merkezinde” olan kişiler var. Ama karşımızda bir gençlik dizisi olduğu için biz daha çok bu merkez kişiliklerin 15-18 arası yaş arasındaki kısmına odaklanmış oluyoruz.

Yerimiz Constance-St. Judes Okulu… Manhattan’ın merkezi Upper East Side’da (Yukarı Doğu Yakası) yaşayan, sadece ailesi zengin olanların değil fazlasına sahip olanların, “asıl” sosyetinin içindeki kişilerin çocuklarının gittiği okul. Ama bu dersler ve ödevlerin varlığı anlamına da gelmesin sakın. Zira, 121 bölüm boyunca karakterlerin belki de görmediğimiz tek hali bir okul sırasında oturmuş ders dinliyor ve ödevlerini yapıyor hali. Sosyeteden bahsetmiştim değil mi?

New York sosyetesine mensup olmak demek bağış geceleri, özel etkinlikler, partiler, doğum günleri ve fazlası demek; daha doğrusu, bunların hepsine katılmak demek. Zaten bu diziyi izlemeye başlayanın kısa sürede anlayacağı 2 şeyden biri, dizide isterseniz son nefesinizi verecek olun, onu bile bir etkinlikteyken verecek olmanız. Diğer maddeden bahsetmek için de uygun zaman gelecek…

Yerimiz bir tren garı… Her yer olağan kalabalığında. Bir baba kendisini terk eden eşini ziyaretten dönen 2 çocuğunu karşılamaya gelmiş. Yatılı okuldan dönen bir kızsa şehrine geri dönüş yapıyor.
…ve Melanie91’in Gossip Girl’e (Dedikoducu Kız) gönderdiği haberle Manhattan’ın ve daha fazlasının bu dönüşten bir anda haberi olmuş oluyor. Sanırım sıra tam da diziye adını veren bu kavramdan bahsetmeye geldi.

Gossip Girl aslında bir dedikodu bloğunun adı. Temelinde Manhattan sosyetesi, daha doğrusu bu sosyeteye mensup ve dizinin hitap ettiği yaş kesimine giren kişilerin hayatlarında neler olup bittiğiyle ilgili “her şeyi“, hatta onların kendileriyle ilgili bilmediklerini bile çok iyi bilen ve bunu yayınlamaktan çekinmeyen bir kişi tarafından yönetilen bir site.

Ama düşünebileceğinizden daha geniş bir kitleye hitap eden bir yaygınlığı var. Hatta zaman zaman insanların birbirini gammazlamak için bile haber gönderdiği bir mecra görevini de görüyor. Peki kim bu GG? İşte, giriş diyaloglarında da söylediği gibi o belli değil…

Not: Dizide Gossip Girl’ün seslendirmesini ünlü oyuncu Kristin Bell yapıyor. Gossip Girl aslında bir blog ismi olsa da blogta yayınlanan bazı haberlerin seslendirmesinde, karakterlerin başına gelen bazı olayların yorumlanmasında ya da bölümün çeşitli yerlerinde GG’ün sesini bolca duymaktayız.

Yazıya başladığımdan beridir Manhattan sosyetesi ve belli bir yaş kesiminden bahsediyorum ama dizinin odak noktası haliyle belli birkaç kişi. Tabii, bir gençlik dizisinden bahsettiğimizi unutmaz, olaylar silsilesinin içine düşmeyi yadırgamaz ve dizinin 121 bölüm sürdüğü gerçeğini düşünürsek dizinin birkaç değil birçok ana karakter barındırdığını tahmin edebiliriz herhalde? En iyisi, konunun giriş kısmını burada bitireyim ve kalanını, dizinin tanıtımına katmak istediğim ana karakterler üzerinden anlatarak devam edeyim:

1) Serena van der Woodsen“O kız” (It Girl):

Bahsi geçen, şehrine geri dönen kız. 1 yıl önce en yakın arkadaşı dahil olmak üzere kimseye haber vermeden-neden belirtmeden yatılı okula gitmeye karar vermiş ve pat diye de geri dönmüş. Hala da asıl nedeni bildiğimiz söylenemez…

Serena, gitmeden önce bulunduğu çevrenin kraliçesi olan kişi. Boşanmış ve Manhattan’ın hem baba ama özellikle anne tarafından gelme gücüyle açamayacağı kapı neredeyse olmayan bir aileye sahip. Gossip Girl’ün de haliyle en önemli haber kaynağı. Gidiş şekli ve gitmeden önce yaşadığı “diğer” bazı olaylar nedeniyle dönüşüne dair değişik türden tepkileri üstüne çekmekte. Karakteri, çıkışını bu diziyle yapan Blake Lively (Profil) canlandırıyor.

2) Blair Waldorf“Kraliçe B” ( Queen B ) :

Serena’nın en yakın arkadaşı. Boşanmış bir ailenin tek çocuğu. Annesi Waldorf markasını yaratmış bir modacıyken, babası eşcinsel bir adam için annesini terk etmiş birisi.

Serena gittikten sonra onun konumuna, “kraliçeliğe” yükselen ve gidiş şekli nedeniyle dönüşüne mesafeli davranan Blair, aslında bunu yapmak için çok başka bir nedene de sahip: Serena’nın dönüşüne “özel” bir nedenden dolayı kendisinden daha çok sevinen erkek arkadaşına. Hem de çocukluktan beri sevgili olduğu… Karakteri, çıkışını bu diziyle yapan Leighton Meester canlandırıyor.

3) Nathaniel “Nate” Archibald“Altın Çocuk” (Golden Boy):

Kendi yaş grubunun ve çevresinin, aslında daha geniş bir kitlenin, hatta Manhattan’ın en gözde erkeği. Babası ve özellikle siyasi alanda etkili dedesi sayesinde Serena gibi -hatta muhtemelen ondan daha fazla- soyadıyla kapıları kendine açtıran türden bir hayatı var.

Nate, uzunca bir süredir Blair’in erkek arkadaşı. Ama bunun, onun en yakın arkadaşına karşı bir şeyler hissettiği gerçeğine etki ettiği  söylenemez. İşin güzel tarafıysa, Blair dahil, herkesin bunun gayet farkında olması ama açıkça bundan bahsetmemesi… Tabii bütün bunda, Serena’nın gitmesine ramak kala ikisi arasında geçen bir “olayın” katkısı da yadsınamaz… Karakteri, çıkışını bu diziyle yapan Chace Crawford (Profil) canlandırıyor.

4) Charles “Chuck” Bass“Kötü Çocuk” (Bad Boy):

Dizinin çevresindekileri pek umursamaz ya da küçümser, rahat, hoş fakat aldatıcı tavırlı, tabii ki dünya kadar zengin kişisi ve kendisiyle özdeşleşen “I’m Chuck Bass” (Ben Chuck Bass’im) repliğinin sahibi.

Doğumu sırasında annesi hayatını kaybettiği için gerçek bir ilişki kuramadığı bir babaya sahip olan Chuck, en az onun kadar başarılı olma ve yaptıklarıyla onun takdirini kazanma isteğinde olan biri. Çocukluktan gelme en iyi arkadaşı ve çevresi kadın dolu Nate kadar bir kadın avcısı pozisyonu yok. Ama bu, hayatını kafasına göre yaşadığı gerçeğini değiştirmez. Hem de hiç değiştiremez… Karakteri, oyunculuktaki çıkışını bu rolle yapmış olan Ed Westwick canlandırıyor.

5) Daniel “Dan” Humphrey“Yalnız Çocuk” (Lonely Boy):

Eğer Constance’ta okuyorsanız uymanız gereken bir kural var: Aileniz zenginse çevreniz de kendiniz gibilerden ve size uyum sağlayabilenlerden oluşmalıdır. Ama dizinin yalnız ve okulun burslu çocuğu Dan’in bu tanımlamaya uyduğu söylenemez. Çünkü o, orta gelirli bir hayata sahip ve New York’un gelir düzeyi düşük insanlara daha çok hitap eden bölgesi Brooklyn’de yaşayan biri. Zaten bu yüzden yalnız kalmış ve okulun hayaleti sayılır…

Kız kardeşi ve babasıyla yaşadığı hayattan aslında memnun olan ve zenginlik temasıyla arası pek iyi olmayan Dan, buna rağmen bu temanın en nadide parçasını da içten içe istemekte: Serena. Hem de 9. sınıfta katıldığı bir partide kendisiyle konuşan tek kişi o olduğundan beri… Tabii, Serena’nın geri dönmesiyle, sahip oldukları ayrı dünyaların da garip şekillerde birleşmeye başlamasından bahsetmeme gerek yoktur sanırım… Karakteri, asıl çıkışını bu diziyle yapan Penn Badgley canlandırıyor.

Dizinin sezonlar boyu etkili olan en-ana genç karakterleri bu şekilde. Şimdi de ana karakterlerle devam edeyim:

6) Jennifer “Jenny” Humphrey:

Dan’in aklı beş karış havada ve liseye onunla aynı okulda başlayacak olan kız kardeşi Jenny, ailesine bağlı olsa da Dan kadar hayatından memnun olmayan biri olarak dizide karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla, yeni girdiği hayatın içine karışmaya da oldukça hevesli. Aslında, Dan nasıl Serena’nın etrafında olmak istiyorsa Jenny’nin de aynı türden istediği bir şey var: Blair.

Onun “çetesinin” bir parçası, hatta daha fazlası olmak isteyen Jenny, bu uğurda babasının ve abisinin koyduğu sınırlara karşı da sınav vermek zorunda kalan biri. Ayrıca, moda ve çizim konularında doğal bir yeteneği var, ki Blair’in annesinin ünlü bir modacı olduğundan bahsetmiştim değil mi? Karakteri, oyunculuktaki çıkışını bu diziyle yapan Taylor Momsen canlandırıyor.

7) Vanessa Abrams:

Dan’ın yıllardır yakın arkadaşı, hatta en iyi arkadaşı. Aynı zamanda onun eski sevgilisi de olan Vanessa, durumu idare ediyor görünse de içten içe Dan’i geri isteyen biri.

Ana karakterler içinde Constance’ta okumayan tek genç olsa da doğrudan ya da dolaylı yollardan karakterlerle etkileşimi ve iletişimi oldukça fazla. Ayrıca fotoğrafçılık özel uğraşı olmuş durumda. Karakteri, çıkışını bu diziyle yapan Jessica Szohr canlandırıyor.

 


8) Eric van der Woodsen:

Serena’nın kardeşi. Çeşitli psikolojik sebeplerden dolayı bir klinikte kalıyor olarak diziye başlayan Eric, Serena’nın ailesinde en değer verdiği kişi. Ayrıca, dizinin -ne kadar yer verildiği tartışılmakla birlikte- eşcinsel tarafını da oluşturuyor.

Nasıl Dan-Serena çeşitli yollarla yan yana geliyorsa Eric’in de benzer bağlamda Jenny ile arasının iyi olduğu rahatlıkla söylenebilir. Karakteri, çıkışını bu diziyle yapmış olan Connor Paolo canlandırıyor.

Gossip Girl gençler üzerine bir dizi olabilir ama ihmal etmediği temalardan biri de aileler:

9) Lily (Rhodes) van der Woodsen:

Serena nasıl kendi çevresinin gözde ismiyse, annesi Lily de kendi çevresinin kraliçesi. Hatta muhtemelen onun etkisi çok daha fazla. Birkaç kere evlenmişlik ve dağınık bir özel hayat da cabası… Tabii, bu bakımdan Serena’ya iyi örnek teşkil ettiği pek söylenemez.

Kocalarının ve ailesinin katkısıyla sahip olduğu mükemmel zenginliğiyse onu istediğine rahatça ulaşabilecek bir konuma getirmiş. Lily dağınık olduğu kadar karmaşık geçmişe de sahip. Dan ile Serena’nın dünyalarının birleşmeye başlamasıyla anlıyoruz ki bu durumdan onun payına da düşen eski bir tanıdık var: Rufus Humphrey. Karakteri, 1996 yapımı Melrose Place dizisiyle tanınan Kelly Rutherford canlandırıyor. (Sanatçı, ülkemizde “Hayat Ağacı” ismiyle yayınlanan 1990 yapımı Generations dizisindeki “Sam Withmore” rolü ile ünlenmiştir.)

10) Rufus Humphrey:

Gençliğinin orta çaplı tanınmış rock şarkıcısı olan Rufus, şimdilerde kendi çapında bir sanat galerisi işletmekte ve bir çatı katında iki çocuğuyla ve becerebildiği tek yemek olan ‘waffle’larıyla birlikte yaşayan birisi. Karısının kendisini bırakmasını tam olarak hazmedememişken, oğlu sayesinde geçmişinin en önemli parçasını karşısında görmesinin, işleri onun için de karıştırdığı söylenebilir. Karakteri, uzun yıllardır oyunculuk yapan Matthew Settle canlandırıyor.

Bu arada, her gençlik dizisinin olmazsa olmazı olan “imkansız aşk” kavramının buradaki varlığından bahsetmeme gerek var mıydı? Tabii ki genç versiyonunu kastediyorum.  Nedeni de aklın sınırlarını zorlamasa gerek…

Özel ekleme:

11) Georgina Sparks:

Dizinin tarihindeki kötü karakterler içinde en dikkat çekeni, eğlencelisi, muhtemelen -hiç değilse benim için- en sevileni olan Georgina, karakterler üzerinde etkisini hissettirmeyi çok iyi bilen bir karakter. Özellikle Blair’le hiç anlaşamadıkları da rahatlıkla söylenebilir.

Aslında Serena’nın bir zamanlar iyi arkadaşı olan Georgina, eskiden onun başına gelen kötü birçok şeyin de doğrudan ya da dolaylı içinde olan biri. Ama hepsinden önemlisi, Serena’nın neden pat diye ortadan kaybolduğunu bilen yegane insanın o olması… Karakteri, tanınırlığına bu diziyle kavuşan Michelle Trachtenberg canlandırıyor.

Dizide Chuck’ın babası Bart Bass (Robert John Burke) , Blair’n annesi Elanor Waldorf (Margaret Colin) veya Blair’in sadık hizmetçisi ve dizinin en eğlenceli karakterlerinden Dorota (Zuzanna Szadkowski) gibi daimi görünümlü kişiler de var ama onları da katarsam tanıtım olduğundan daha da bitmez bir hale bürünebilir…

Konudan bahsederken, etkinliklerin sınırsızlığından bahsetmiştim. Bu dizide sınırsız olan diğer kavram ise kombinasyonların varlığı, yani ilişki karmaşaları. Her uzun soluklu gençlik dizisinin yaptığı gibi GG de 121 bölüm boyunca akla gelebilecek neredeyse her ihtimali bünyesinde rahatlıkla erittiği bir konsepte sahip. Kesinlikle bir sınırlaması yok. Sorulan “Daha ne kaldı ki?” sorularını “değişik” türden yollarla çok güzel çürütmekte. Tabii, bunun için dil, din, renk ve haliyle -özellikle- yaş ayrımı yapmadığı da rahatlıkla söylenebilir. Hatta, hayal gücünü de sınırlamaya gerek yok, dörtlü-beşli kombinasyonlar ve ilişkiler bile düşünülebilir.

Dizinin sahip olduğu oyunculuklar zaman zaman bir gençlik dizisi izlediğinizi size hatırlatır düzeyde olsa da bana göre yeterli bir durumda. Yaptığı finaliyle de konusunu, tam da kendisinden beklendiği şekilde kapattı. Yani, eğer bu satırlara kadar ulaşabildiyseniz  ve hayatınıza yeni bir gençlik dizisi alma aşamasındaysınız, Gossip Girl bu hususta kesinlikle tavsiye edilebilecek dizi.

———————————————————————————————————————————————————————-

Diziden bazı notlar

1) Gossip Girl’ün dizi olmadan önce filminin yapılması planlanmıştı. Hatta Blair Waldorf rolünde de Lindsay Lohan olacaktı ama film projesi yatınca Josh Schwartz, kitaplardan dizi yapmaya karar verdi. Kendi tabiriyle “The O.C.’nin New York versiyonu“nu yapmaya ilk başta sıcak bakmayan yapımcı, kitapları beğenince, yine bir gençlik dizisi için kolları sıvamış.

2) 2. sezon yayınlanırken dizinin bir uzantısının (spin-off) yapılması gündeme geldi. Buna göre dizi, Lily Van der Woodsen’ın gençliği (Lily Rhodes) üzerine kurulu bir dizi olacaktı ve adının da Valley Girls olması planlanıyordu. Hatta bu amaçla dizinin 2×24’ü pilotvari bir girişimle buna ayrıldı. Daha sonra, 2009’un Ağustos’unda The CW diziye onay vermediğini açıkladı ve proje rafa kalktı.

Kanal, o yaz bunun yerine 90210’un başarısı üzerine çekilen 2009 Melrose Place‘ine onay verdi ve dizi, ilk sezonun sonunda yayından kalktı. Kanalın o zamanki yeni dizilerinden The Beautiful Life ise 2 bölüm sonra düşük reytingler nedeniyle iptal edildi.

3) Gossip Girl kitap uyarlaması olsa da kitaplara sadece temel olarak bağlıdır. Hikaye, sezonlar ilerledikçe tamamıyla farklılaşmış. Ayrıca, daha dizi başlamadan önce bile çeşitli farklılıklarla karşımıza gelmiş. Örneğin, dizide Chuck, Blair, Serena ve Nate çocukluk arkadaşı ve Eric Serena’dan 2 yaş küçük. Halbuki kitaplarda bunlar tam tersi… Ayrıca, Chuck’ın kitaplarda evcil bir maymunu varken dizide, adı Maymun olan bir köpeği var.

4) Dizide Lily’nin adı Darla olacakken, senaristler son dakika değişikliğiyle ismini değiştirmişler. Ayrıca, Georgina karakteri için The O.C.’de de yer alan Mischa Barton düşünülmesine rağmen o, rolü reddedince rol Michelle Trachtenberg’e kalmış. Barton, bu rol yerine kanalın diğer dizisi The Beautiful Life’ta başrol oynamayı seçti; ama dizi 2 bölüm sonra yayından kalktı. Blair’i canlandıran Leighton Meester ise rolü nedeniyle orijinali sarı tonlarında olan saçlarını boyatmak zorunda kalmış.

5) Gossip Girl’ün kuşkusuz kendini konuşturduğu bir alan varsa o da moda. Dizinin yayın süresi boyunca özellikle Serena ve Blair karakterlerinin ne giydiği, nereden giydiği çoğu zaman detaylarına kadar dizinin sevenleri ve medya tarafından takip edildi. Ergen denilebilecek yaştaki pek çok kızın, dizideki karakterlere bürünmesi, olağan bir hale bile geldi. Hatta bu durum, Blake Lively’i gerçek hayatta da bir moda ikonu haline çevirdi.

6) Gossip Girl’de ilişkiler karmaşası devam ederken dizinin arka planı da hareketsiz geçmedi. Birkaç yıldır tanışsalar da diziyle birlikte sevgili olmaya başlayan Blake Lively (Serena) ve Penn Badgley (Dan),  dizinin başladığı zamandan 2010 ortalarına kadar sevgili oldular.

Ed Westwick (Chuck) ve Jessica Szohr’un (Vanessa) da 2008’in sonlarından 2010’un sonuna kadar biraz inişli-çıkışlı sürdürdükleri bir ilişkileri oldu. Ayrıca, dizinin Blair’i Leighton Meester ise 2008-2010 arasında, dizide Carter Baizen rolüyle 2007-2010 arasında -toplamda 11 bölüm- yer alan Sebastian Stan ile sevgili oldu.

Tabii, bu işin içine Taylor Momsen (Jenny) ve Chace Crawford’un (Nate) da birbirleriyle ve diğerleriyle oldukları dedikodu haberleri de dahil.

Ek: Bu tanıtımın yazıldığı sıralar Blake Lively, ünlü oyuncu Ryan Reynolds ile evli. Ed Westwick, The Secret Circle ile tanınan ve şimdilerde The Vampire Diaries’te yer alan Phoebe Tonkin ile beraberken, Leighton Meester ise kendisi gibi oyuncu Aaron Himelstein ile sevgili.

7) Dizinin her bölümünün adı bir kitaba ya da filme gönderme içerecek şeklinde planlanmıştır. Örneğin, “Easy J” (4×06) bölümü Easy A filmine göndermeyken, “The Serena Also Rises” (2×05) bölümünde The Sun Also Rises romanın adı kullanılmıştır. Rufus’un grubunun adı da Sylvester Stallone‘un Over the Top filmindeki karakterinin adı Lincoln Hawk‘tan alınma.

8) Dizinin uzantısı yapılmadı ama şimdiden Çin’de ve Meksika’da uyarlamasının çekilmesine karar verildi. Çin uyarlaması üniversitede geçen bir dizi olacakken, Meksika uyarlamasının adı da Gossip Girl: Acapulco olacak.

Bir ara, ülkemizde de Küçük Sırlar adında Gossip Girl’den “esinlenen” bir dizi yayınlandı ve 55 bölüm yayında kaldı. Kanal D ve Star’da yayın hayatına 2 sezon boyu devam dizi, hikayesini düzgün bir finalle kapatarak yayın hayatını sona erdirdi.

9) Dizinin başarısı üzerine tıpkı Sex and The City‘de olduğu gibi dizide geçen yerleri içeren bir Gossip Girl Turu başlamıştır.

10) Gossip Girl, -yapısı gereği- dünya genelinde özellikle gençler arasında popüler oldu. Bu başarısı, dizinin ilk yarısında reytinglere de bolca yansıdı zaten. GG, The Vampire Diaries başlayana kadar kanalın reytingi en iyi dizisiydi. Bunun dışında, şu zamana kadar Teen Choice Ödülleri‘nden 18 ödül kazanmışlığı bulunmakta.

Haliyle yapısı gereği gençler arasında ne kadar popüler olduysa, ailelerden de bir o kadar tepki aldığı söylenebilir. Dizi, ikili, üçlü ve zincirlemeli ilişkileri, seks, uyuşturucu, alkol gibi pek çok konunun gündeme gelmesi ve geliş şekli nedeniyle zaman zaman tepkileri üstüne çekti.