Les Misérables — Tanıtım
6 yorum aytackara 04 Şubat 2019 09:06
Victor Hugo’nun dünyaca ünlü klasiği Sefiller‘i okuyan veya duyan elbette çoktur. Pek çok kez farklı mecralar için uyarlanan kitabın son uyarlaması yine TV için oldu. BBC One kanalında ekrana gelen mini dizi Les Misérables, 30 Aralık’ta başladı ve altı bölümlük sezonunu dün gece yayınlanan bölümüyle tamamladı.
Diziyi House of Cards (1990), Pride and Prejudice (1995), Bleak House (2005) ve War & Peace (2016) gibi projelerle bilinen Andrew Davies uyarladı ve yönetmenliği Tom Shankland üstlendi.
Not: Dizinin duyurusu yapıldığında yapımcılar arasında War and Peace’in yapımcılığını üstlenen The Weinstein Company‘nin de olduğu açıklanmıştı. Ancak #MeToo’yu başlatan Harvey Weinstein skandalı patladıktan sonra şirketle bağlar koparıldı.
Konusu:
Sefiller’in hikayesi Fransa’nın çeşitli bölgelerinde geçiyor ve 1815’te başlayan hikaye, zaman atlamalarıyla birlikte 1832’de tamamlanıyor. Hatta tarihte June Rebellion (Haziran Devrimi, 1832) olarak bilinen devrimle de çakışıyor. Hikayenin merkezinde Jean Valjean isimli bir karakter yer alıyor. Valjean’ın hayatının belli dönemlerine, hayatına giren karakterlere ve etrafında olanlara tanık oluyoruz.
Bu sırada Fransa tarihi, politika, monarşi karşıtlığı, adalet, din, ahlak felsefesi, aile sevgisi ve romantizm gibi konular da işleniyor. Kitap beş ayrı parçadan oluşuyor, bu parçalar da bölümlere yayılıyor. Örneğin son bölüm sadece son parçaya (Volume V) ayrılmış durumda.
Önemli Karakterler:
Jean Valjean: Ekmek çalmaktan hapse düşmüş ve birkaç kez kaçmaya teşebbüs ettiğinden cezası uzamış. Ama nihayet cezasını doldurmuş ve tahliye zamanı gelmiş.
Bishop Myriel: Digne kasabasının piskoposu. Valjean’ın hapis sonrası hayatında yolunun kesiştiği ilk kayda değer insan, aynı zamanda geleceğini şekillendirmesinde de etki sahibi.
Javert: Paris’teki polis gücüne mensup. Tahliyesinden sonra Valjean’ın yolu hoş olmayan şekillerde onunla kesişiyor ve Javert kendisini adalete teslim etmeyi takıntı hale getiriyor. Ama nasıl bir takıntı…
Fantine: Fransız bir işçi kızı. Hikayesi sevgilisi olacak Felix Tholomyès‘le tanışmasıyla başlıyor. Bir süre sonra aniden terk edilen Fantine, hamile kaldığını öğreniyor ve dünyaya Cosette isminde bir kız çocuğu getiriyor. Kızına ve kendisine bakmak için yola koyulan genç kadının Montfermeil köyüne geldiğinde iki çocukları olan Thénardier ailesiyle tanışmasını izliyoruz.
Kızını aylık belli bir bakım ücreti karşılığında iyi bir aile zannettiği Thénardier’e emanet eden Fantine, uygun bir iş bulmak için yoluna devam ediyor. Romanın/dizinin hikayesi Cosette’i ve Fantine’i de içine alarak devam ediyor. Karakterlerin Jean Valjean’la olan tanışıklığı bana ve diziye kalsın.
Thénardier Ailesi: Montfermeil köyünde han işleten Monsieur ve Madame Thénardier (Mösyö ve Madam) Fantine’e çocuklarını seven bir çift olarak görünseler de aslında kendi çıkarları için çalışan paragöz bir çift. Yanlarında büyütürken Cosette’e Kül Kedisi muamelesi yapıyorlar.
Zaman atlamalarıyla Cosette’le birlikte Thénardier çiftinin çocuklarından Éponine ve Gavroche‘nin de büyümüş, hikayeye daha fazla dahil hallerini görüyoruz.
Marius Pontmercy: Dizide Marius’la da henüz çocukken tanışıyoruz. Kral taraftarı dedesinin ve politik görüşleri zıt babasının arası bozuk; o, dedesi Monsieur Gillenormand’la yaşıyor. Genç bir adam olduğu dönemde karşımıza hukuk öğrencisi olarak çıkıyor ve yolu Paris’e düşüyor. Sonrasında hem Jan Valjean’la hem de genç Cosette’le tanışıyor.
* 1832’deki Haziran Devrimi (June Rebellion): 1830’daki July Revolution (Temmuz Devrimi) ile birlikte Fransa’da anayasal monarşi kuruldu ve saltanat sistemi terk edilerek halkın iradesi öne çıkartıldı. Kral Charles X devrildi, yerine uzaktan kuzeni Louis-Philippe geçti. Haziran Devrimi, Cumhuriyetçiler tarafından 1830’la birlikte kurulan yeni sistemi değiştirmek için başlatıldı.
1832’de ekonomik zorluklarla mücadele eden halk bir yandan da geniş çaplı kolera salgınıyla uğraşmaya başladı. Hatta salgın hem Kral’ın destekçisi Başbakan Casimir Pierre Périer’in hem de halkın sevdiği monarşi karşıtı reformist Jean Maximilien Lamarque’nin ölümüne sebep oldu. Lamarque’nin ölümünün ardından çıkan isyanlar devrimin başlamasını destekledi.
* Friends of ABC (Les Amis de l’ABC): Kitapta/dizide Rights of Man Society isimli grubun başını çektiği isyanda yer alan alt grup bir oluşum olarak tanıtılıyor. Kurgusal olan topluluk, öğrenci ağırlıklı. “ABC” harfleri peş peşe telaffuz edildiğinde Fransızcada abaissés (the abased) kelimesini çağrıştırıyor. Dilimizdeki karşılığı için aşağılanmış, küçük düşmüş denilebilir.
Enjolras: Friends of ABC grubunun karizmatik lideri. Cumhuriyetçi ilkelere ve gelişim fikrine bağlı. Hikayenin ikinci kısmında ağırlık kazanan devrim hazırlıklarını ve isyanı onun ve arkadaşları üzerinden görüyoruz. Grubun yolu Marius’la da kesişiyor.
** Les Misérables’ın genel hikayesi ve karakterleri toparlayabildiğim ölçüde bu şekilde. Dizinin karakter portföyü geniş olduğundan oyuncu kadrosu da geniş. Dominic West (Jean Valjean), David Oyelowo (Javert), Lily Collins (Fantine), Johnny Flynn (Felix), David Bradley (Monsieur Gillenormand), Derek Jacobi (Bishop Myriel), Olivia Colman (Madame Thénardier), Josh O’Connor (Marius Pontmercy), Ellie Bamber (Cosette) kadronun veya hikayenin öne çıkan isimlerinden.
14-15 yıl kadar önce Sefiller’in daha ince bir versiyonunu okumuştum. Üzerinden çok zaman geçtiği için detaylı hatırlamıyorum ama yeni dizi versiyonu hatırladığım kadarıyla orijinaline genel çerçevede sadık kalmış bir uyarlama. 2012 yapımı aynı isimli filmden hikayeyi müzikal olarak izlemeye pek sıcak bakmadığım için şimdiye kadar uzak durdum, o nedenle karşılaştırma yapamayacağım.
Jan Valjean’a oldum olası pek bayılmam, ahlak anlayışının benim için fazla olduğunu düşünüyorum. Javert’in inadı (!) ve düzene olan bağlılığı da benzer şekilde aşırı geliyor. Diziyi izlerken kendisine bir kez daha sinir oldum hatta. Zaten Sefiller’i karakterlerinden ziyade Victor Hugo’nun okuyucuya aktardığı dünya ve bu dünyanın tasviri nedeniyle seviyorum. Elbette altı bölüme yayarken bazı detayları atladıkları veya toparlama yaptıkları olmuş.
Les Misérables, romanın hikayesini bilenlere ve sevenlere denenmesi için tavsiye edilebilecek bir yapım. Kadrosunun tanıdık pek çok oyuncuyu barındırmasıyla da kendisini izletebiliyor. Ancak sanırım beklentim bulduğumdan daha fazla olduğu için biraz hayal kırıklığına uğramış olabilirim. Daha iyi bir iş ortaya çıkarabilirlermiş.
BBC One, 2016’da Tolstoy’un Savaş ve Barış romanından uyarlama War & Peace dizisini de ekrana getirdi. Hatta 6 bölümlük mini dizinin yapımcılığını The Weinstein Company üstlenmişti. Girişte de bahsettiğim gibi onu da Andrew Davies uyarladı. Les Misérables’ı izlerken ister istemez ikisi arasında pek çok kez karşılaştırma yaptım ve nihayetinde War & Peace’in dizisini daha çok sevdiğimi fark ettim. Prodüksiyonun görkemi, detaylara verilen önem ve kadrosu da bunda etkili oldu. O nedenle eğer izlemediyseniz öncelikle War & Peace’in mini dizi uyarlamasını denemenizi tavsiye edebilirim.
Les Misérables böyle bir dizi işte. İyi seyirler.
yorumlar
Bugün bitirdik diziyi. Bence çok güzeldi ya, 2019’un şuan ki en iyi dizisi olabilir. Herkese gönül rahatlığıyla önerebilirim, mutlaka izleyin. Dönem-Tarih dizilerini seviyorsanız direk çekiyor içine. Güzel inceleme olmuş, eline sağlık Aytaç abi
S01E01
Güzel başlamış. Dominic West’i ve Lily Collins’i izlemesi epey keyifliydi ilk bölümde. Umarım bu ayarda ve renklilikte devam eder.
S01E02
Gayet keyifliydi bu bölüm de. Epey akıcı bir dizi.
2- Bu Fantine niye bu kadar mal?
3- Bu peruklu dedeyle çocuğa dizide niye gerek var? İlerde bu ufak oğlanla Fantine’in kızı birbirlerine aşık falan mı olacaklar acep?
4- Bu Javert bu kadar puşt olmak zorunda mı?
5- Bu adalet anlayışı niye bu kadar keskin?
-Evet, romanı okumadım.
S01E04
-Cidden mi? Hala mı?
-Niye şehirden hatta ülkeden ayrılmıyorsun ki?
-Anan gibi mal birine benzemiyordun küçükken aslında ama…
Kendimi birkaç karaktere seslenirken bulduğum birkaç cümle bu şekilde işte. Askeriye gibi bir atmosfer var Les Miserables’ta. Mantığını izlemeye başlamadan önce çıkarıp koltuğun üzerine bırakman gerekiyor. Yoksa işin yaş. Mantıklı ama cevabı olmayan sorular sorup duruyorsun sürekli olarak yoksa izlerken.
S01E05
Javert: Bu şartlarda bile mi? Bunun adı takıntı değil artık. Bu başka bir şey.
Cosette: Yordun beni sığlığınla ve aptallığınla be çocuk!
Marius: Senin tipsizliğin yetiyor zaten yormak için. The Durrels’te bu kadar dikkat çekmiyordu bunun tipsizliği valla.
Eponine: Şu dizideki en sempatik karakter sen oldun herhalde.
Devrim: Derken?
** 1. bölüm üzerine:
Normalde Jean Valjean’a ve Dominic West’e pek bayılmam ama ilk bölüm hiç de fena olmamış. Kadrosu da zaten yeterince tanıdık. Böyle devam etsin, yeter.
Romanın normalden ince bir versiyonunu 14-15 yıl kadar önce okumuştum. Olanları genel çerçevede hala hatırlıyormuşum, onu fark ettim.
** 3. bölüm üzerine:
Jan Valjean’ın düşünce sisteminden pek de hoşlanmıyorum ama Javert’inkinden hiç hoşlanmıyorum. Fazla sinir bozucu bu adam.
Kitabı okuduğumda da gıcık olmuştum zaten, hala da oluyorum. Koca Paris’te başka olay yok sanki. Durduk yere bana Jan Valjean’ı savunduracak.
** 4. bölüm üzerine:
Romanın ikinci kısmı genel olarak daha çok ilgimi çektiği için bu bölümü biraz daha fazla sevdim herhalde. En azından ‘daha az’ sinir bozucuydu.
* Zaman atlaması yapmasalardı ne anlatacaklardı bilmiyordum sahi. Benim okuduğumdan hatırladığım kısım da bu şekildeydi zaten. Marius’un çocukluğundan ziyade gençliğine vakit ayırmaları daha iyi olmuş sanırım.
** 5. bölüm üzerine:
Doldurma desem bile olur hani. Neredeyse 1 saatlik bölüm çekiyorlar sonuçta.
Hadi tamamlayalım şu işi, I’m ready.
** 6. bölüm (Final) üzerine:
Böylece bir uyarlamanın daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Final bölümünü yaklaşık 75 dakika yapmışlar. Bilindik sona sorunsuz ilerlediler denebilir. Bölümün ilk yarısı daha güzeldi sanki, 75 dakikaya uzatmalarına gerek yokmuş.
Totalde halen BBC’nin 2016 yapımı Savaş & Barış uyarlaması War & Peace‘in daha iyi olduğu görüşündeyim. Les Miserables da iyiydi, sadıktı vs. de daha iyisi olabilirmiş duygusu niyeyse geçmedi. Bazı karakterlere olan ebedi gıcıklığımın da payı olabilir bunda tabii ki.
* Valjean: Javert! Javert!
Ben: İntihar etmeye kadar gitti, gelir elbet.
Şaka bir yana Javert beyin ampulünün o kadar şeyden sonra yanması cidden ilginç geliyor.
Gerisi de Valjean’ın ölümüne giden yoldu. Aslında adam Marius’a gerçeği baştan anlatsa ve mutlu aile olsalardı da olurdu ama romanın bu zamana kadar gelmesi, birçok kez uyarlanması vs.de bu adamın ölümünün payı vardır diye düşünüyorum. Mantıklı bir hamle. Bu arada barikat çöktükten sonra geriye kalan son ikilinin ölümüyle ilgili sahne de güzeldi.
İyi bir uyarlama oldu ancak 2019 un en iyi dizisi biraz abartma olur özellikle true detective varken
S01E06 (FİNAL)
Karakter tepkileri açısından ful saçmalamasyon bir bölüm olmuş.
Dizinin ilk 3 bölümü çok keyifli geçti benim açımdan. Kepçe kulak girdikten sonra 4 ve 5’te düşüş yaşadı. 6. bölümde ise tamamen dip yaptı. O ilk 3 bölümde anlatılan süreç 4 bölüme yayılıp son 3 bölümde anlatılan süreç 2 bölüme yetirilseymiş keşke.
Gain’e geliyor.