Lip Service — Tanıtım
11 yorum hsparks 05 Haziran 2012 15:05
Kısacık sezonları ve verdikleri uzun aralarıyla takipçilerini kâh kızdıran, kâh “tam da tadında olmuş” dedirten İngiliz dizilerinden biri olan Lip Service, 2010 senesinden beri BBC Three‘de yayın hayatını sürdürüyor. Son dönemlerde yeni başlayan nadir LGBT temalı dizilerden olan Lip Service‘i merak edenleri, yazının devamına alalım.
Dizimiz, Harriet Braun tarafından yaratıldı. Braun’un tamamen kendisine ait ilk projesi Lip Service olsa da daha önce Mistresses‘in bir, Hotel Babylon‘un da 2 bölümü için senaristlik yaptı.Yaratıcımızın asıl projesi olan Lip Service‘e dönersek, elimizde çok az bölüm olduğunu belirterek başlayabiliriz. 2010’dan beri yayında olan dizi, 6 bölümlük ilk sezonunun ardında uzunca bir araya girdi. 2. sezon bölümlerini, ancak 2012’nin Nisan’ında seyredebildik. Bu sezon da ilki kadar az sürdü ve 18 Mayıs’ta 6. bölümüyle sona erdi. Bölümleri, reklamsız 1 saate yakın süren Lip Service‘in 3. sezonuyla ilgili ise henüz bir açıklama gelmedi.
LGBT dramamız, İskoçya’da yaşayan bir grup lezbiyenin etrafında gelişiyor. İşini, gücünü eline almış 20’lerindeki karakterlerimizin aşk ve seks hayatı başta olmak üzere, aile ilişkileri ve kariyerlerindeki gidişat da işlenen başlıkların altında yer alıyor. Bunların yanında söylenen ciddi yalanlar ve hayatın iki yüzlülüğüne de başarılı bir şekilde el atmış olan diziyi kısaca tanımlayacak olsam “damar bir ilişki dizisi” derdim muhtemelen.
Oyunculardan ve canlandırdıkları karakterlerden, ilk bölümden ispiyon vererek bahsedelim:
Frankie
Her ilişki dizisinin mutlaka içinde barındırdığı umursamaz çapkın olan Frankie, 2 sene önce arkadaşlarını, ailesini ve ilişkisini hiç bir açıklama yapmadan arkasında bırakıp Amerika’ya taşınır. Fotoğrafçı olan karakterimiz, annesi gibi gördüğü teyzesinin ölüm haberini aldıktan sonra İngiltere’ye geri döner. Daha çok kadınlarla birlikte olan bir biseksüel olan Frankie’nin, tahmin edilebileceği gibi burada yüzleşmesi gereken insanlar vardır.Frankie’yi, Ruta Gedmintas canlandırıyor. Oyuncumuzu, Showtime’ın dönem dizisi The Borgias‘tan biliyoruz.
Cat
Frankie’nin hiçbir şey söylemeden arkada bıraktığı Cat, küçüklükten beri Frankie’yle arkadaş. Karakterimiz, çapkın kızımız için 2 yıl önce sevgilisini terk etmiş. İşler ciddiye bindiği zaman da ortadan kaybolan Frankie’nin gidişini hala hazmedememiş. Mimarlık ofisinde çalışan kızımız 2 yılın ardından yeni yeni birileriyle çıkmaya başlıyor.Cat’i, Laura Fraser canlandırıyor. Oyuncumuzu, Neverwhere ve Talk to Me adlı mini dizilerden tanıyabilirsiniz.
Tess
Cat’in ev arkadaşı olan Tess, uzun süreli bir ilişkiden yeni çıkmış. O da terk edilip sevgilisini unutamayanlar kervanından. Ünlü bir oyuncu olma hayalinin peşinden koşan karakterimiz, daha önce küçük küçük rollerde yer almış. Şu anda da reklam filmleri için seçmelere katılmakta. Bunun haricinde, gelirini günlük işlerde (reklam standları gibi) çalışarak kazanıyor.Tess’i, Fiona Button canlandırıyor. Oyuncumuzu, How Not to Live Your Life‘taki tek bölümlük konukluğundan tanıyor olabilirsiniz.
Ed
Romantik ve kibar olmasına rağmen, aşk hayatı bir türlü yolunda gitmeyen Ed, Cat’in bayağı yakın olduğu erkek kardeşi. Yazar olmak isteyen karakterimiz, aynı Tess gibi geçici işlerde çalışıyor. Tess’in haberi olmasa da Ed ondan hoşlanıyor. Bu da haliyle, ayrı bir umutsuz vakayı ortaya çıkartıyor.Ed’i, James Anthony Pearson canlandırıyor. Oyuncumuzu bir kaç küçük konukluğun haricinde, 3 sezonluk Jeopardy‘den tanıyabilirsiniz.
Jay
Cat’in üniversiteden arkadaşı olan Jay, Cat’le birlikte aynı mimarlık ofisinde çalışıyor. Frankie ile de yakın arkadaş olan karakterimiz, bir nevi çapkın kızımızın erkek versiyonu gibi. Bundan dolayı 2 senedir sürdürmekte olduğu ve ciddi boyutlara ulaşan ilişkisi (kız arkadaşı Becky rolünde Torchwood‘dan tanıdığımız Cush Jumbo‘yu görüyoruz) çoğu kişiyi şaşırtıyor.Jay’i, Emun Elliott canlandıryor. Yakışıklı oyuncumuzu, adından sıkça söz ettiren Game of Thrones‘dan ve komedi dizisi Threesome‘dan tanıyoruz.
Yukarıdaki isimlerin haricinde ispiyon olmasın diye değinmediğin başka oyuncular ve canlandırdıkları önemli karakterler de mevcut. Bu listeye, Hollyoaks ve Game of Thrones‘dan tanıdığımız Roxanne McKee‘yi, The Fades‘in başrol oyuncusu Iain De Caestecker‘ı, The Chase ve Ultimate Force‘tan Heather Peace‘i, küçük ekrandaki ilk deneyimi olarak Lip Service‘i kabul edebileceğimiz Natasha O’Keeffe‘yi ve İngiliz dizilerinin takipçileri için tanıdık bir yüz olan Steven Cree‘yi alabiliriz.
The L Word‘den beri, benzer dizi açlığı çeken bir şahıs olarak bana geçen sene Lip Service‘i keşfetmek ilaç gibi gelmişti. Gayet sağlam bir kadro ve değindiği ciddi konularla şimdiden vazgeçilmezlerimden biri olan Lip Service‘i, ciddi bir ilişki dizisi arayan herkese tavsiye ediyorum. Dizinin sevmediğim tek noktası, fazlasıyla ucuz bulduğum jeneriği. Bir de onu değiştirseler gözüme batan hiçbir yanı olmayacak.
Şans verecek olanlara şimdiden iyi seyirler!
Tanıtım filmi
yorumlar
2.sezonunun sonunda düşük izlenme oranları nedeniyle iptal edildi.
Lip Service, Threesome, The Paradise derken Emun Elliot çatlamasa bençatlayacaktım. Sanki iyi oldu. Bildiyi de haber çıktı.
Aslında ben bunu şurada güncellemiştim ama yorumlara yazmak aklıma gelmemişti. Hatta dur twit ediym.
abidin iptal olmasına şaşırmadım zerre kadar. eğer cat ve frankieyi senaristler bir arada tutabilseydi.. bana kıl olmasalardı bu kadar.. o dizi izlenirdi.. İngilizler iidir bu konuda ama bunda niye böyle oldu anlamadım..
The L Word’dan sonra iyi bir ilişkisi dizisine pek bulaşmamıştım. Valla ilaç gibi geldi. İki günde tüm bölümleri sülüp süpürdüm.
Karakterlerde oldukça başarılı, Tess’i bayağı bir sevdim. Frankie’nin her rol çalışında, Shane ile karşılaştırdım. Shane bir tane diyorum Dizide tek sevmediğim karakter Cat oldu. İşkolik ve stresli hallerinden gına geldi. Cat’i canlandıran Laura Fraser’ı bir yerlerden tanıyorum diye içimde söylenirken şıp diye jeton düşüverdi. Breaking Bad’den Lydia olduğu aklıma geldi. Oyunculuğu ve güzelliğine hayran kaldım bir kere daha, her ne kadar karakter sinir etse de beni
Son olarak tanıtım için ellerine sağlık @hsparks
S01E01
Bir anda alakasız bir şekilde bir yerden karşıma çıktı bu dizi ve draması yoğun bu lezbiyen ilişki dramasını izlerken buldum kendimi.
Evet, çok janjanlı, dip düşüren isimlerden ve tiplerden oluşmuyor dizi ama mümkün mertebe cool buldum ben 5 ana karakterden dördünü. Ed hariç diğer dörtlüyü sevdim ve izlemekten keyif aldım kesinlikle. Ed’i daha kayda değer biri oynasa (Iddo Goldberg gibi, Iwan Rheon gibi) belki bu karaktere de ısınabilirdim ama oyuncu itici geldi bana.
Sılavari, her 2 takım için de oynuyormuş hissi bas bas bağıran Frankie’nin cebelleşmelerle dolu iç dünyasını izlemek büyük keyif verecek gibi. Ve o başına buyruk, asi, yüzüne düşen, kısa saçlarına bayıldım. Şöyle bir IMDB sayfasına da baktım da kısa saçlı hali uzun saçlı halinden daha karizmatik olan istisna isimlerden biri bence. Oyunculuk tadı olarak da Amber Valletta hissi verdi bana kendisi.
Tess karakterine bayıldım. Çok doğal, çok tatlı, çok naif…
Cat ve Jay’den de memnun kaldım yine karakter bazında.
‘Her hetero kadının içinde doğru kişi için patlamaya hazır bir lezbiyen var.’ mantığıyla sunulan şu ve şu da gayet hoştu bence. Bakalım bu kontenjandan başka kimler boy gösterecek dizide.
Ya 2-3 bölümde doyup bırakacağım ya da bittiğinde epey bir üzüleceğim bir dizi olacak sanki bu. Ortası olmayacak gibi geliyor.
S01E02
Güzeldi yine.
Frankie: Tam bir hödük
Lou: Tam bir fettan
Tess: Tam bir aciz
Ed: Tam bir umutsuz vaka
Sam: Tam bir erkek
S01E04
Bak bunu beklemiyordum işte. En azından o sahne başlamadan önce.
Kayda değer süreler ara vere vere izliyorum ben bu dizinin bölümlerini planlı olmayan bir şekilde. 4 bölümü aralara haftalarca boşluklar alarak 9-10 haftada izlemek? Bunu yapabileceğimi cidden düşünmezdim hiç.
S01E06 (Sezon Finali)
Son 2 bölümde önceki bölümler kadar tat vermedi dizi. Özellikle sezon finalinde ilk defa sıkıldım diziyi izlerken. 2. sezon ola, hayrola!
S02E02
Hayat… Hiç beklenmedik bir anda… Soğuk bir duş gibi…
Çok güzel bölüm olmuş.
Ucu kapalı bir şekilde veda etmişler diziye. S02E02’de yaptıkları hamlenin akabinde S02E03’ten itibaren biraz topal topal ilerledi açıkçası dizi. Öncesi kadar tat vermedi. Kötü de diyemem ama; izletti yine de bir şekilde kendini. Totalde izlediğime memnun kaldığım bir dizi oldu.
*Frankie’nin vedasının ardından Sadie’den bir Frankie çıkarmaya çalıştılar. Lauren’den de daha cool bir Cat çıkarmaya çalıştılar bir nevi. Ama tam olarak o tadı vermedi ne yazık ki. Allahtan Lauren izlemesi keyifli bir karakterdi. Çünkü Sadie çekilir dert değildi. Frankie’den bile daha gıcıktı son 3-4 bölümde karakter maşallah.
*Jay’in boşluğu ise hiç dolmadı dizide ne yazık ki.
*Nora sezonun sevdiğim renklerinden biri oldu.
*Hugh ilk başlarda sempatik bir karakterdi ama son 2 bölümdeki davranışları baygınlık geçirtti.
*Lexy’nin gay kankası Declan tam bir gereksizdi zaten.
*Anna Skellern’ı Lexy karakterinde izlemek keyifliydi ama. 2. sezonun öne çıkan ismi o oldu kesinlikle.
BBC bu diziyi cidden karasal yayında mı yayınlamış şimdi? Öyleyse bir şapka çıkarmak şart bence İngilizlerin RTÜK’üne!
2. sezonda topallasa da başarılı bir ilişki dramasıydı kesinlikle. Tavsiyedir.