bu hafta lost’tan pek ümidim yoktu açıkçası. haftalardır tartışılan “ben’in adamı” gizeminin ortaya çıkmasından sonra, jin’li sun’lı, iç bayan aşk sahneli bölüm izleyeceğimizi düşünürken lost resmen sağ gösterip sol vurdu.

lost resort'da açık büfe kahvaltı.

lost resort’da açık büfe kahvaltı.

işler resmen her yerde iyice sarpa sarmaya başladı. locke’la kalmak dert, jack’le kalmak bir dert, gemide olmak ise apayrı bir dert. bir sonraki bölümde gemideki köstebeğimizin hikayesini öğrenecekmişiz. artık işler daha ne kadar karışabilir tahmin bile edemiyorum. bu arada, 8. bölümün aradan sonra taa 24 nisan‘da yayınlanacağı 3. bölümden evvel açıklanmışken, bir çok sitede 20 mart tarihinde 8. bölüm görünmekte, bir diğer muallak da o oldu resmen.

girizgahtan sonra hemen bu bölümde neler olduya geçelim. devamı spoiler!


sahil takımı;

yol tarifi

yol tarifi

fisher king.

fisher king.

* jin hâlâ sun’ın hamileliğinin tehlikelerinden habersiz.* sun, yeni gelenlerin onları kurtarmaya gelmediklerinden emin olduktan sonra, pılını pırtını toplayıp locke’un yanına gitmeye karar veriyor.* juliet ısrarla gitmelerini engellemeye çalışıyor. ilk denemesinde sun’ın gitmeleri durumunda öleceğini, bu yetmeyince de sun’ın zamanında jin’i aldattığını açıklıyor. ilk baştan beri karısının yanında duran jin, bu haberden sonra barakalara gitmekten vazgeçiyor. (burada sun öyle okkalı bir tokat attı ki, elini göremedik valla.)* bernard’la karılar, iyi eş olmak ve karma hakkında konuşmalar yaptıktan sonra jin pişman oluyor ve sun’dan özür dilemeye gidiyor. onu aldattığı zamanki adam olmadığını, aldatmasında haklı olduğunu söylüyor ve araları düzeliyor.gemide;

kara kutu.

kara kutu.

* sayid’le desmond, kendilerine yardım etmeye çalışan kişinin frank olmadığını anlıyorlar. (bizzat frank itiraf ediyor, “deli miyim ben be” bakışlarıyla.)* daha sonra kapıdan “kaptana güvenmeyin.” yazan bir not geliyor ikilimize.
* desmond makina gürültüsünden şikayet ediyor ancak sayid bunun mekanik bir ses olmadığını söylüyor. sanki mors alfabesiyle bir mesaj verilmeye çalışılıyordu bizimkilere.* sayid’le desmond’un kapısında bekleyen manik hallerdeki kadın, tam bizimkiler kaptanla tanışmaya giderken gemiden atlayıp intihar ediyor. kaptanın emirleriyle kimse kadını kurtarmak için girişimde bulunmuyor.* bu arada frank “iş icabı” helikopterle bir yerlere gitmiş.
* kaptan, gemideki acayip durumdan bahsediyor. (kaptanın kısaca “cabin fever” dediği şeyi, bir yerde kısılıp kalınca (uzun gemi yolculuğu, karda kışta evde tıkılı kalmak vs.) insanin içine sıkıntı basması, heyheylenmesi, fenalık geçirmesi olarak açıklayalım. bunun sebebinin de adaya olan yakınlıkları olduğunu söylüyor. normalde kendisine verilen emrin güvenli sulara geçmek olduğunu ancak bunun o anda mümkün olmadığını zira birisinin motorları bozduğunu, adamlarının tamirle uğraştığını anlatıyor. sayid, emirleri kimin verdiğini sorunca kaptan charles widmore‘un adını söylüyor ve desmond’la charles arasındaki alakayı bildiğini ima eden konuşmalar yapıyor üstü kapalı şekilde.
* kaptan bizim oğlanlara oceanic 815’in kara kutusunun, gövdesinin ve içindeki tüm yolcuların ölü olarak bulunduğunu açıklıyor. bu kadar büyük bir kumpası hazırlayabilecek adamı mutlaka bulmaları gerektiğini, bu yüzden benjamin linus‘un peşinde olduklarını açıklıyor.
* desmond ve sayid yeni odalarına götürüldüklerinde, duvarda kalan kan lekesini temizlemesi için doktor amca birisine sesleniyor. adam önce gelmek istemese de, sonunda gemideki adamın, kevin johnson takma ismiyle, michael olduğunu görüyoruz. sayid de michael’i bozmayıp, yeni tanışıyorlarmış numarası yapıyor.
flashforward-flashback;

ji yeon

ji yeon

22 eylül 2004

22 eylül 2004

geldik en vurucu kısıma. oceanic 6‘lısını da tamamlamış olduk. haftalarca, bölümün de adının verdiği gazla jin ve sun’ın kurtulduğunu düşünmüştük ama işin aslı öyle değilmiş.
* sun kendi başına, göbeği burnunda hastanede doğuma gidiyor ve sürekli kocasını sayıklıyor. sonunda dünyaya bir kız çocuğu getiriyor.* jin de telaşlı telaşlı oyuncak panda alma derdinde, başına bin türlü aksilik geliyor. pandayı kaybettiğinde verdiği tepkiden ben korktum şahsen. neyse efendim daha sonra görüyoruz ki, jin’in aldığı panda sun için değil, büyükelçinin yeni doğan torunu içinmiş. hastaneden çıkarken hemşireyle yaptığı konuşmadan da sun’la 2 aylık evli olduğunu öğreniyoruz ki böylece jin’li bölümler flashback olmuş oluyor.* flashback-forward karmaşasına son noktayı, sun’ı ziyarete gelen hurley koyuyor. hurley ve sun birlikte, bebeği jin’e göstermek için mezarlığa gidiyorlar. mezar taşının üstündeki tarih 22 eylül 2004 ve bu uçağın düştüğü günün tarihi.
jin muhtemelen adada ölecek, çünkü benim bildiğim sun, hem de hamile hamile, kocasını adada bırakıp gelmez. bu arada hurley, en son flashforwardda gördüğümüz histeriklikte de değildi. akıl hastanesine girmeden evvelki bir zaman dilimi mi acaba bu?