Seneye bu zamanlar tv tarihinde çığır açan bir dizinin finalinin ardından yazıyor olacağız buraya. Şimdilik sadece bir sezonu daha devirdik. Genel olarak bakacak olursak, hayli karışık; verdiği cevapların yanısıra yeni soruları da olan, lost tarihinde ilk kez zaman atlamalarında bunu yazıyla belirtme ihtiyacı doğuran karışıklıkta bir 5. sezon izledik. Geçmişe, geleceğe; gittik, geldik. Yorulduk… Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Ve 5. sezonu dün akşam yayınlanan bölümle noktaladık. Ben ve tahminimce birçok kişi The Incident’ı bu gece izleyebildi.Yazının devamı tahmin edebileceğiniz gibi henüz bölümü izlemeyenlerin suratının ekşimesine sebep olacak.
1 saat 24 dakikalık bölüm henüz kim olduğunu bilmediğimiz fakat dakikalar sonra anladığımız üzere Jacob ve onun dokuma tezgahıyla açıldı. Jacob’ın Jacob olduğunu anlayıncaki hayal kırıklığımı kelimelerle ifade edemiyorum ne yazık ki. Şimdiye kadar birçok dizide gördüğümüz, özellikle Dexter’daki karakteriyle iticiliğini pekiştirmiş olan Mark Pellegrino sanırım bu rol için çok aranmış. Biz Jacob’ı hangi kalıba sokacağımıza karar verememişken onlar karşımıza sarışın mavi gözlü birini çıkarıverdiler… Aslında biraz düşünecek olursak sarışın ve beyaz giyen adamı iyi, esmer ve siyah giyen adamı ise kötü olarak değerlendirebilir ve bölümün başındaki konuşmalardan yola çıkarak bölüm sonundaki kutuda John Locke’un cesedini gördüğümüzde, peki içerdeki kim diye düşünürken, içerdekinin Locke’un kimliğine bürünen bu esmer ve Jacob’ı öldürmek isteyen adam olduğunu varsayabiliriz. Yine başka bir teoriye göre bu kişinin black smoke olduğunu da varsayabiliriz. Eğer bu açıdan bakacak olursak herşey bir nebze kolaylaşıyor, zihnimizde bu kısma dair bir aydınlanma beliriyor. Ve bu sahnenin sonunda gördüğümüz heykel ile heykelin gölgesinde yatan kim sorusunun da yanıtını almış oluyoruz. Her sezon finalinin aksine Lost bu finali enteresan diyaloglarla bitirmeyi değil, aksine enteresan bir diyalogla açmayı denedi.

Hemen ardından Kate’in çocukluğuna dönüyoruz ve Jacob’ın Jacob olduğunu bu sahnede anlıyoruz. Bu ve Jacob’ı geçmişte gördüğümüz her sahnede Jacob bizimkilere birşeyler veriyor veya onlara temas ediyor.İlk olarak Kate’in çaldığı, üzerinde “new kids on the block” grubunun resmi olan kutuyu, parasını ödeyerek Kate’e veriyor. Ve bir daha çalmayacaksın değil mi derken Kate ile olan temasını gerçekleştiriyor.

İkinci kişi Sawyer oluyor, ve annesi ile babasının cenazesinde ona bir kalem uzatıyor.

Daha sonra Sayid ve Nadia’yı gördüğümüz sahnede Nadia’ya araba çarptığı sırada Jacob’ın elini Sayid’in omuzunda görüyoruz.

Dördüncü kişi olarak John Locke çıkıyor karşımıza, karşımıza çıkıyor demek biraz hafif kalıyor, resmen düşüyor (: Jacob onu beklermişcesine yanına geliyor, ona dokunuyor ve uyanmasını sağlıyor. John’ın ilk mucize kurtuluşu bu şekilde gerçekleşiyor.

Sonra birden Sun ile Jin’in düğününde buluyoruz kendimizi ve Jacob mükemmel Korecesiyle gelin ve damada tebriklerini sunarken onlara dokunmayı ihmal etmiyor.

Jack’le karşılaşmalarına geliyor sıra. Meşhur apollo çikolatalarından biri makineye takılınca Jacob onu Jack’e veren kişi oluyor tabi dokunarak.

Ve son olarak Hugo tahliyesinin ardından bindiği takside karşılaşıyor Jacob’la… Böylece gitarın ve Hugo’yu neyin uçağa getirdiğinin de sırrı ortaya çıkıyor. Jacob seçim senin derken Hugo’ya dokunmayı da ihmal etmiyor.

Bütün bu geri dönüşlerin yanısıra adada yaşananlar malum; Bernard ve Rose’u inzivaya çekilmiş olarak görüyoruz, her ne olursa olsun istedikleri sadece birlikte olmak ve başarmışlar da. Tabi Vincent da yanlarında. Adadan bir türlü ayrılamayan Sawyer ve Juliet için ortaya atılan yoksa onlar Adem ile Havva mı teorisi bir köşede dursun; Juliet’in; Sawyer’ın Kate olan bakışını yakalamasıyla kararı değişiyor. Ve Juliet’in yardımıyla Jack’i durdurmak için Sawyer’ı da ikna ediyor Kate. Jack bombayı patlatmanın peşine düşmüşken ona karşı olanları da ikna etmeyi başarıyor. Ama bu dörtlünün kararını verirken herbirinin konuyu aşka, yani birbirlerine bağlamasına şahsen bir anlam verememekle beraber birbirlerine attıkları son bakışları beğendiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Ve her ne oluyorsa Jack bombayı attıktan sonra ortaya çıkan manyetik güç bir çok kişinin ölümüne neden oluyor, tabiki bunlardan bizi ilgilendireni sadece Juliet oluyor. Onun akibetini doğal olarak bilmiyoruz, ya bir hiç uğruna ölmüş olacak ki bence hiç sakıncası yok (: ya da bizimkiler L.A’de takılırken ona teşekkürü bir borç bilecekler.Bu arada yazıyı gecenin bir körü, diziyi yeni izlemenin ve aktarmak istememin heyecanıyla yazmış olmamdan olsa gerek atladığım bazı noktaları eklemek istiyorum.İlk sahnede gördüğümüz geminin Black Rock olduğunu tahmin eden sayısını bir yüzdeye vurmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Bunun yanısıra yine ilk sahnedeki diyaloglardan yola çıkarak jacob’ın John Locke’u ya da siyah giyen kötü adamı gördüğü sahnede “bir yolunu bulmuşsun” demesi, john Locke’ın John Locke olmadığına dair en büyük kanıt. Bunun yanısıra herşeyi bilen adam Ben’in artık herhangi bir hükmünün kalmaması ve “onun hep bir planı vardır” kimliğinden sıyrılması, olan bitene anlam veremeyen saf bakışları bölüm içinde nedense eğlendiğim anlar oldu. Sawyer’ın Juliet’in ardından yakarışları içimi parçaladı, Sayid’i madem bölüm sonuna kadar öldürmeyecektiniz ne diye vurdunuz diye sorasım geldi. Ayrıca kaç zamandır insan üstü bir varlık olduğunu düşündüğümüz Jacob’ı öldürmek için neden bu kadar kolay bir yol seçildi, ve Jacob’ın söylediği son söz olan “geliyorlar” bizimkiler mi? Zira bu ada başka yabancıları kaldırmaz artık…

Son olarak Juliet “Come on, you son of a bitch!” derken gelen beyaz ekran, bombanın patladığına delalet mi, yoksa bak bittim ha diyen bir lost efekti mi, buna karar vermek için bazılarımızın bir yaş daha yaşlanması gerekiyor (: Neyseki benim doğum günüm nisan’da, hala aynı yaştayken görebileceğim inşallah (:Şimdi ne mi yapacağız?Hadi kaybolalım…