Yaptığı kaliteli projelerle, izleyici nezdinde kendine güçlü bir yer edinen HBO’nun 18 Nisan’da başlayan son yenisi Mare of Easttown kısa zamanda yılın en çok izlenen ve konuşulan yapımları arasında yerini almayı başardı. Oscar ödüllü yıldız oyuncu Kate Winslet‘i başrolüne taşıyan diziyi merak edenler varsa buyurun sizleri tanıtımımıza alalım.

KİMLİK BİLGİLERİ

Tür: Polisiye, Dram
Sezon/Bölüm Sayısı: 1 sezon, 7 bölüm (şimdilik mini dizi)
Süre: Ortalama 55 dakika (sezon finali 63 dakika)
Yaratıcı: Brad Ingelsby | Yönetmen: Craig Zobel
Kanalı: HBO
Önemli Bağlantılar: Resmi SiteIMDbVikipedi

KONU

Philadelphia’nın küçük bir kasabasında polislik yapan Mare Sheehan, Easttown kasabasının ünlü simalarından biridir. Gençliğinden beri kasabanın göz bebeği olsa da hayatı büyük travmalarla geçmiştir. Ailevi sorunlarının yanı sıra işinde yaşadığı zorluklarla da uğraşmaktadır ve özellikle 1 yıl önce kaybolan genç bir kızın bulunamaması nedeniyle tepkilerin odağı halindedir. Derken bir sabah, ormanın derinliklerinde genç bir kızın cesedi bulunur. Mare, bu soruşturmanın sıradan bir cinayet vakasından daha fazlası olduğunu kısa zamanda anlarken hem kasabanın karanlık sırlarını ortaya çıkaracağı hem de kendisiyle yüzleşmeye başlayacağı zorlu bir sürecin içine girecektir.


KARAKTERLER

  • Mare Sheehan (Kate Winslet): Annesi, kızı ve torunuyla birlikte yaşıyor. 25 yıl önce, lisedeyken oynadığı bir basketbol maçında son dakikada sayı atarak kasabayı eyalet şampiyonu yapması nedeniyle halk arasında büyük bir ünü var. Ancak bu ünden pek memnun değil ve kendini geri planda tutmayı tercih ediyor. Geçmişindeki trajik kayıpların acısıyla yaşamaya devam ederken önce eski kocasıyla komşu olması, ardından torununun velayetini kaybetme tehlikesi, son olarak da cinayet soruşturmasıyla birlikte hayatı dönüm noktasına giriyor.

  • Helen Fahey (Jean Smart): Mare’in annesi. Kocasını yıllar önce kaybetmiş. Ailede yaşanan bir diğer önemli kaybın ardından kızına yardımcı olmak için onun yanına taşınıyor. Onunla sert bir ilişkisi varmış gibi görünse de kızına içten içe değer veriyor. Sözünü sakınmayan bir kadın.

  • Lori Ross (Julianne Nicholson): Mare’in en yakın ve eski dostu. Ev kadını, iki çocuk annesi. Kendi halinde mutlu bir hayat yaşıyor. Mare’i çok iyi tanıyan ve ona zor zamanlarında destek olan, mantıklı ve sağduyulu bir kadın.

  • Colin Zabel (Evan Peters): Soruşturmaya yardımcı olması için ilçe emniyetinden atanan bir polis. Geçmişte çözdüğü kayıp vakası sayesinde genç yaşına rağmen kendine saygın bir konum edinse de Mare kendi vakasında başka birini istemediği için anlaşmaları kolay olmayacaktır.

  • Richard Ryan (Guy Pearce): Mare’in tesadüfen tanıştığı bir yazar ve akademisyen. 20 yıl önce yazdığı kitapla tanınsa da bu kariyerin devamını getirememiş. Kasabadaki üniversitede öğretim üyeliği yaparken Mare’le aralarında bir bağ oluşmaya başlıyor.
  • Siobhan Sheehan (Angourie Rice): Mare’in kızı. Üniversiteye gitme arefesindeyken hayatta kendi yolunu bulmaya çalışıyor. Ailedeki kayıptan en az annesi kadar etkilenmiş olsa da dışarıya belli etmemeye çalışıyor. Kadınlara ilgi duyuyor.
  • Frank Sheehan (David Denman): Mare’in eski kocası, Siobhan’ın babası. Mare ile yıllar önce boşanmalarının ardından yeni nişanlısıyla birlikte kasabaya geri dönüp onunla komşu olması işleri karıştırıyor.

BİRKAÇ TIRIVIRI BİLGİ

  • Dizinin final bölümü, HBO Max’in 24 saat içinde en çok izlenen işi olmuş.
  • Ekim 2019’da başlayan çekimler pandemi nedeniyle Mart 2020’de durmuş. En başta 6 hafta olarak planlanan ara, salgının gidişatı nedeniyle 6 aya kadar uzamış ve ancak eylül ayında tekrar sete çıkılabilmiş.
  • Dizinin ilham aldığı yapımlar şunlarmış: Broadchurch (2013), The Killing (2011), True Detective (2014), Breaking Away (1979) ve Boogie Nights (1997).
  • Kate Winslet, kırışıklıklarını kapatmak amacıyla çok fazla rötuş kullanıldığı için dizinin afişini iki kez reddetmiş ve karakterinin doğallığının aynen yansıtılması için afişin düzeltilmesini rica etmiş.
  • Kate Winslet, karakteri için aylar boyunca Pensilvanya’daki karakollarda mesai harcamış ve karakteri oluştururken birlikte çalıştığı Christine Bleiler adlı bir polisten oldukça ilham almış. Senaryoda olmayan pek çok detay da sonradan kendisince eklenmiş.
  • Kate Winslet ve Julianne Nicholson gerçekte de yakın arkadaşmış. Hatta Nicholson’ın eşi Jonathan Cake, Winslet’ın oğlu Joe’nun vaftiz babasıymış. Nitekim, Nicholson’ı Lori rolüne öneren de Winslet’ın ta kendisiymiş.
  • Guy Pearce’ın rolü için daha önce Ben Miles ile anlaşılmış ancak zamanlama sorunları nedeniyle diziden ayrılmak zorunda kalmış. Winslet, rol için arkadaşını aradığında Pearce hiç tereddüt etmeden kabul etmiş.
  • En zor aksanlardan biri olan Philadelphia aksanının başarılı bir şekilde verilebilmesi için çok uğraşılmış. Öyle ki dialekt koçu Susan Hagerty, Kate Winslet’tan sonra diziye dahil olan ikinci kişi olmuş. Çekimlere ara verilen süreçte de oyuncular, aksanı kaybetmemek için sürekli prova yapmış.
  • Kate Winslet ve Jean Smart bazı sahnelerde doğaçlama yapmış, öyle ki set ekibindekiler zaman zaman gülmemek için kendilerini zor tutuyorlarmış. Evan Peters da dizinin karanlık hikayesini renklendirebilmek amacıyla birkaç sahneye kendisi katkıda bulunmuş.
  • Mare ve Helen arasındaki anne-kız ilişkisi gerçeğe de yansımış. Jean Smart sahne çekildiği sırada merdiven trabzanına çok fazla yaslanınca düşüp kaburgalarını kırmış ve 5 gün hastanede kalmış. Ambulans gelirken Winslet’ın Smart’a “Tamam anne, geldiler” dediğini gören bir görevli, onları gerçekten anne-kız sanmış.

SON SÖZ

Titanic‘ten beri çok sevdiğim (filmi izleyen birinin kendisini sevmeme ihtimali var mı gerçi?) Kate Winslet’in 10 yıl sonra (2011’deki Mildred Pierce’ın ardından) yeniden dizi yapması yeterince merak uyandırıcıyken olumlu yorumların da etkisiyle, geç de olsa başına oturdum ve aldığı övgülerin boşa olmadığını kısa zamanda anladım. İlgi çekici hikayesi ve başarılı kadrosuyla ortaya yılın mutlaka izlenmesi gereken işlerinden biri çıkmış. Karakter çokluğu ve bazı yan rollere yazılmış hikayeler gereksiz gibi görünse de aslında hepsinin bir yere bağlandığını, hiçbir şeyin boşa gitmediğini görüyoruz. Tabii yine de “olmasa da olur” dedirten bazı akslar var ama genel olarak bakıldığında tüm karakterlerin altını öyle veya böyle doldurabiliyor. Özellikle Avrupa ve İskandinav polisiyelerinden aşina olunan küçük kasaba ortamı başka coğrafyada da tıkır tıkır işlerken 1 saate yakın bölüm sürelerine rağmen ilgiyi baştan sona kadar ayakta tutmayı başarıyor.

Ddizinin bu kadar başarılı olmasında en büyük pay, elbette Winslet’a ait. Karakteri için ne kadar uğraştığını her an hissettirirken acısını, yalnızlığını, çaresizliğini büyük patlamalarla değil tek bir mimikle veya sesindeki ufak çatallaşmayla gösterebilmesi, bir an bile nasıl görünürüm kaygısı taşımadan rolüne dört elle asılması takdire şayan. Karakteri tam da böyle ölçülü ve doğal bir oyunculuğu gerektiriyor ama diziyi izledikten sonra “Acaba şu oynasa nasıl olurdu?” demek bile aklımızdan geçmiyor. Çünkü karşımızda senaryo gereği üstlendiği rolü icra eden bir oyuncu değil, etiyle kemiğiyle “gerçek” bir insan var. Şimdiden alacağı ödüller için kendisine hayırlı olsun diyelim ve sırf bu incelikli performans için bile Mare of Easttown’ı bir kez daha tavsiye edelim. Herkese iyi seyirler.

Not: Diziyle ilgili daha önce yapılmış yorumlara şuradan ulaşabilirsiniz.