Partners in Crime — Tanıtım
13 yorum aytackara 02 Aralık 2015 08:59
Polisiye roman kraliçesi Agatha Christie‘yi ve kitaplarını sever misiniz? Ben bayılırım. Onlarca kitap yazmış ünlü bir yazarın eserlerinin dizi olarak ekranlara gelmesi şaşırtıcı bir gelişme olmasa gerek.
Örneğin daha önceleri Christie teyzenin yarattığı kahramanların en ünlü ikisi Hercule Poirot ve Miss Marple ile ilgili romanlar dizi bölümü olarak çekilmiş ve ITV’de yayınlanmıştı. Bahsettiğim diziler sitede tanıtımları da olan, hatta yine benim yazdığım Agatha Christie’s Poirot ve Agatha Christie’s Marple. Finallerini yapalı da çok fazla zaman geçmedi bu arada.
Sevgili Agatha Christie 1890-1976 yılları arasında yaşamış İngiliz bir yazar. 2015 yılının da matematiğin bize verdiği yetkiye dayanarak yazarın 125. doğum yılı olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle yıla yayılan bir şekilde Christie’ye dair çeşitli etkinlikler düzenlendi. Hatta 22-24 Ekim arasında her yıl yapılan ve ünlü polisiye yazarların katıldığı “Kara Hafta” (Black Week) etkinliğinin bu yılki ayağı İstanbul’da yapıldı ve yazarın torunu Matthew Pritchard da onur konuğu olarak ülkemize geldi.
Etkinliğin yapıldığı mekan olan (şimdiki ekiyle) Pera Palas Juremiah’ın Agatha’nın ülkemizi ziyaret ettiğinde kaldığı otel olduğu da dipnot olarak dursun. Zaten yazarın en ünlü kitaplarından Doğu Ekspresi Cinayeti‘ni okuyanlar bilir, kitap Hercule Poirot İstanbul’da kalıyorken açılır. Sahi ben ne anlatmaya gelmiştim buraya?
Kısa bir süre önce yazarın eserlerinin televizyon hakkı ITV’den BBC’ye geçti. Adamlar da boş durmayıp bu özel yılın televizyon ayağı için “iki” yapım hazırladı. Bunların tanıtıma konu olanı Partners in Crime.
Her ne kadar ikinci sezonunun çekilmeyeceği açıklansa da zaten mini özelliğinde bir dizi. 26 Temmuz’da başladı ve 6 bölümlük sezonunu tamamlayıverdi. Dizinin ana karakterleri yazarın çift olarak yarattığı ve 5 eserinde kullandığı Tommy ve Tuppence. Yapımın bir diğer özelliği ise dizinin, çiftin yer aldığı iki kitabı işliyor olması: The Secret Adversary (Gizli Düşman) ve N or M? (N veya M). İlk üç bölümde ilk kitabın hikayesi, diğer üçünde de ikinci kitap işleniyor.
Peki, iyi güzel de bunlar ne anlatıyor? Öncelikle şöyle bir gerçek var:
The Secret Adversary, yazarın kariyerinin ikinci kitabı ve 1922’de piyasaya çıktı. Yani 1. Dünya Savaşı sonrasına kurulu. N or M ise 1941’te piyasaya çıktı, o da 2. Dünya Savaşı gölgesinde geçen bir kitap. Ancak diziyi uyarlarken farklı kadrolandırma veya yaşlandırma yapılmamış, kitapların hikayesi direkt olarak 1952’den başlatılmıştır. Eh, bu durum da kitaplara göre göze çarpan birkaç değişikliğin yapılmasına neden olmuştur. En belirgini de kuşkusuz ilk kitap zamanı genç ve ‘arkadaş’ olan Tommy ve Tuppence’ın ‘şimdiden’ bir erkek çocuk sahibi ve birkaç yıldır evli bir çift olarak izleyici karşısına çıkması olsa gerek.
Gelelim artık dizinin konu kısmına:
The Secret Adversary:
Yıl 1952. Paris trenindeki Tommy ve Tuppence, Jane Finn isminde telaşlı genç bir kadınla karşılaşırlar; bu kadın bir anda ortadan yok olur ve bir daha koltuğuna geri dönmez. İngiltere’ye döndüklerinde Tommy yeni giriştiği arı işine odaklanmışken Tuppence’ın dikkati kayıp kıza kayar. Yaptığı araştırmalar da onu Tommy’nin hükümetin önemli bir kademesindeki amcası Binbaşı Antony Carter’a götürür.
Ortaya çıkan gerçeğe göre Jane Finn, efsanevi Sovyet kiralık katil Mr. Brown’ın kimliğini ortaya çıkartabilecek bir kaydı taşıyordur. Carter adamın Britanya’da yakın zamanda bir saldırıda bulunacağını ve dahası Mr. Brown’ın dostlarının Jane’i yakaldığını ama kadının kaydı yakalanmadan önce bir yere sakladığını da düşünmektedir. Carter her ne kadar onları işten uzak tutmaya çalışsa da Tommy ve Tuppence, Jane’i, kaydı ve Brown’ın bir sonraki hedefini bulmak için harekete geçerler.
N or M:
Carter, yeğeni Tommy’yi karısı Tuppence dahil herkesten gizli tutması gereken bir görevle görevlendirir. Başında olduğu birimde bir sızıntı vardır ve güvenebileceğini düşündüğü tek kişi odur. Nükleer bomba konusunda bir prototip üzerinde çalışan İngiliz bilim adamı Gilbert Worthing, Cromer’daki askeri üstten çalışmasıyla birlikte kaybolmuştur. Bilinenler kaçıran kişinin Sans Souci Konuk Evi’nde kaldığı ve adının yüksek ihtimalle N veya M ile başladığıdır.
Tommy’nin görevi Cromer’a giderek konuk evinde kalmak ve olayı çözmektir. Ancak işler elbette Tommy’nin atlattığını düşündüğünü ama aslında atlatamadığı Tuppence’ı otelde karşısında diğer misafirlerle birlikte bulmasıyla biraz daha karışır. Tommy ile Tuppence birlikte çalışmalı ve Sovyet casusunun kim olduğunu, Norfolk’un yarısını yok edebilecek kayıp bombayı ve bilim adamının yerini saptamalıdırlar.
Gelelim nasılına:
Şuraya kadar renk vermemek için uğraştım ama zamanı geldi: Cık, ben bu diziyi pek beğenemedim.
Öncelikle sorunun bende de olabileceği gerçeğiyle yüzleşmeden olmaz, zira Agatha teyzenin okuduğum 70’den fazla kitabı içinde Tommy ve Tuppence’a dair olanlar ‘diğerlerine oranla’ hiçbir zaman favorim olmadılar. O nedenle biraz ön yargılı davranıyor olabilirim. Kitaplardan uzun zaman olsa da N veya M’yi başından hoşnut kalkarak okuduğumu hatırlıyorum, Gizli Düşman’ı ise henüz okumadığımdan bir yorum yapamayacağım. Bu arada Gizli Düşman’ın diziyle yakın zamanlı bir şekilde ülkemizde basıldığı dipnot olsun.
Gerçi içeriğindeki değişiklik nedeniyle okusam da karşılaştırma yapamazdım sanırım. Dizide kitaplarla ilgili yapılan değişikliklerden pek hoşlandığımı da söyleyemeyeceğim.
Biraz olsun kendimi aklarsam: Kanalın devamını çekmeyeceğiz açıklamasını yapması tam olarak boş yere değil. Evet, iki kitabı anlatıp bitirdiler ama bir tanesi kısa hikayelerden oluşan geriye üç kitap daha olduğundan esasında malzeme sıkıntısı yoktu. Yani dizi aslında isteseler mini olarak kalmayabilirdi, ama kaldı işte. Zira diziyle ilgili yapılan izleyici ve bazı eleştirmen yorumlarında ‘ağırlığın’ negatif ibreyi gösterdiği bir gerçek.
Reytinglere bakarsak 8.78 milyon gibi iyi bir açılış yapan dizinin 6. bölümdeki kapanışına kadar aralıksız düşerek sezonunu 4.46 milyon gibi neredeyse yarı yarıyla kapattığını görüyoruz.Ama diziyi tamamıyla da batırmayayım şimdi.
Başına oturup nefretle de kalkmadım sonuçta, oturunca izliyorsunuz. Benim için beklenti farklıydı sanırım, belki de bir başkası beğenecektir. Tuppence, yani ana kadın karakter bakımından fena bir iş de çıkmamış aslında. Agatha Christie severler veya varsa Beresford çiftini beğenenler zaten izlesinler. Ama sonuçta ortalığın ay fark etmeksizin dizi kaynadığı da bir gerçek. Partners in Crime bu bolluk içinde “Bu diziyi izleyin!” diyebilecek kadar ileri gidebileceğim bir dizi değil.
Yine de hazır gelmişken şöyle bir tavsiyede bulunabilirim: Girişte bir yerde bahsettiğim Agatha Christie’s Marple ve Agatha Christie’s Poirot dizilerinden tavsiye olur işte. Zira dilerseniz Türkçe altyazılarının da tam olduğu iki dizidir kendileri. Bu da olmadıysa hatırlarsanız, yukarıda BBC’nin 125. yılı anmak adına “iki” dizi hazırladığından bahsetmiştim. Diğeri ne dersiniz? On Küçük Zenci.
Yani Agatha Christie’nin yazdığı onlarca kitap içinde 100 milyonu geçen satış rakamıyla en çok talep gören, en çok da sevilen, zira benim de en sevdiğim olan kitabı. Daha önce sitede şurada bahsi geçmişti. İngiltere’nin veya BBC’nin başına bir şey gelmezse Aralık ayı içinde yayına girecek. Bence güzel bir kadrosu da var. Zaten güzel bir şey çıkarmak için aslında fazla uğraşmayıp kitabı olduğu gibi çekmeleri bile yeter.
Bu yazı da sanırım Partners in Crime’dan başka her şeye yaradı ama durum böyle işte efendim. O zaman tabii ki iyi seyirler…
yorumlar
İzlememin üzerinden biraz zaman géçti. Aklımda kaldığı haliyle;
O iğrenç daktilo hilesinde aletin üzerinde replay tuşu aradığım olmuştu.
3.bölümde Tommy’nin cebinden çıkardığı kavanoz balın, işe yaramasına güldüğümü de hatırlıyorum. Gadget misali, her türlü alet edavat hazır ve nazır
Dizinin ikinci kısmından daha bir zevk aldım. Biraz ikillinin arasındaki kimyaya alıştım biraz da aralarındaki komedi dozunun artmasının etkisi olmuştur.
Hikayenin o kısmınıda güzel işlediklerini düşünüyorum, benim tahminim doğru çıkmamıştı. Son bölümde ahalinin ev içinde sağa sola koştururken hallerini yüzümde bir gülümseme ile izlemiştim. Ah biraz daha uzatsaydınız ya şu sahneleri diye içimden geçirmiştim.
Birde unutmadan Jessica Raine’in eski saçlarını geri istiyorum. Ona bu kısa saç stili hiç yakışmıyor. Bkz. Call the Midwife
Ellerine sağlık @aytackara
Her şeyi yazıp N veya M kısmını Gizli Düşman’dan daha fazla sevdiğimi yazmamışım. Gerçi onda kitabı okumamın da etkisi olabilir.
Dediğim gibi beğenmemiş değilim ama benim beklentim başka düzeydeydi anlaşılan. On Küçük Zenci’nin ‘bundan’ daha iyi olmasını beklediğim de doğru mesela. Bir de 1952’den başlatma, dizinin başında ikiliyi evli çocuklı kurma gibi detaylardaki farklılık şeylerine ben takıyorum açıkçası. Tamam kitap uyarlaması ama yine de bünye yadırgadı işte.
Neyse hiç değilse modern bir zamanda çekilen bir Agatha Christie dizisi izlemiş olduk, her zaman olacak iş değil sonuçta.
Rica ederim.
Ben artık kendimi cahil hissetmeye başlıyorum bu kadının hiçbir kitabını okumadığım için. İlk hangilerini okumalıyım, önerisi olan var mı?
On Küçük Zenci, her daim tavsiyedir. Roger Ackroyd Cinayeti, zaten meşhur olduğu kitaptır. Doğu Ekspresi Cinayeti, daha tahmin edebileni görmedim. Nil’de Ölüm sürü kişinin favorisidir. Marple’da 16.50 Treni ve Cesetler Merdiveni.
Aklıma direk bunlar geldi.
Not: Ve Perde İndi’yi en az 50 kitabı görmeden okumamak lazım, aklında olsun. Var bir nedeni.
Teşekkürler. On Küçük Zenci bu dizisi yolda olandı di mi? Hmmm, o zaman onu ve tahmin edilemeyen Doğu Ekspresi Cinayeti’ni yolum düştüğü ilk vakit (muhtemelen yarın) alayım bakayım. Diğerlerini de not ettim. 50 kitabı görür müyüm hiç bilmiyorum ama sonuncu da aklımda.
Dizisi yolda olan. O yüzden yazsam mı dedim ama en ünlü ve sevilen kitabıdır kadının.
Ben daha çok polisiye kitapları okurum ama Agatha Christie kitaplarını hiç okumadım. Yabancı yazar olarak John Verdon,Jo Nesbo ve Tess Gerritsen kitaplarını okumuştum. Polisiye sever olarak en çok Ahmet Ümit’i severim. Bütün kitaplarını okumuşumdur herhalde. Bir de Agatha’nın Anahtarı isimli bir kitabı var, anlattığı olay kurgudur diye düşünüyorum içinde Agatha Christie’yi merkez alan bir dava var. Severleri için söyleyim dedim.
agathadan ben de bir 50 60 gitmişimdir herhalde bir ara günde bir tane şeklinde mala bağlamıştım. her kitabı birbirine girmiş durumda. isimlerinden okuyup okumadığımı anlayamıyorum mesela
Benim o iş için listem var Okuduğum ve henüz okumadıklarım kısmı. 72 bitti. Basılılardan da 8 tane okumadığım varmış.
Hatta Agatha’nın takma isimle yazdığı aşk romanlarında 4/6 bastılar. Merak edip onların birini de okudum. Mecburen bir süredir yavaşlatmış durumdayım kendimi, yoksa bitecekler resmen. İlk başlarda bir günde vbenim de bitirdiğim oluyordu.
Poirot’ya başlamak için: “Ölüm Sessiz Geldi”yi de anmamak olmaz. Bunun dışında “Lord’un Ölümü”, “Cinayet Alfabesi” ve mevsime uygun “Noel’de Cinayet” de kalburüstü Poirot romanlarıdır.
Marple’dan “Ölüm İlanı”, hikaye kitabı: “Cinayet Klübü”
ve seridışı: “Çarpık Evdeki Cesetler” okunması gereken Christie kitapları bence. Bu kitaplar birçok diğer yazarı, filmleri vs etkilemiş, ilham vermiş ve etkilemeye de devam etmektedir. Boşuna Cinayetler Kraliçesi demiyorlar..
Kraliçesini söylemişken klasik polisiyenin kralını da söylememe kolmaz: John Dickson Carr (nam-ı diğer Carter Dickson) onu da sahafiyelik eski çevirileri dışında güncel basımlarıyla Note Bene yayınevinden bulabilirsiniz.
marple ve poirot’a göre bu ikiliyi çok daha az severim. karakter olarak güzel yansıtmış olsalar da ilk bölüm çok yavaş ilerledi. 3 3 yerine 2 2 olmalıydı bölümler. 3 lük bir malzeme yok sanırım ilk bölümün yavaşlığına bakılırsa. yine de güzel tabii.
şu da bir gerçek ki kitapların tadını yakalayabilmişler. 10 küçük zenci seyir zevki daha yüksek bir yapımken anlatım tarzı olarak kitaptan farklılaşarak biraz üzmüştü. bunda ipuçlarının ortaya çıkışları karakterler aynı kitaplardaki tadı bırakıyor. tuppence kılık değiştirmeyi seven meraklı bir kadındı. iki özelliğini de vurgulamalarına sevindim. hoşuma gidiyor bu kadının halleri. kendisinde fiziksel olarak törpülenmiş bir anne hatteway görüyorum oyuncuya baktığımda.
keşke evli çocuklu değil de 25lerinde sevgili olarak yansıtsalardı ekranabu ikiliyi.
oyy ilk yarı gerçekten bitmek bilmedi anlattığı hikayeyi sevmedim. n or m’i ise sanırım okudum çok tanıdık geliyor. ama hemen izleyesim gelmedi ilk 3 bölümden sonra… devamına da witness for the prosecution alır a.c. evresini kapatırım şimdilik.
S01E01
İlk 22 dakikalık süreçte iyi başladı bölüm ama sonrası sarmadı ve koptum gittim. Hikaye umduğum güzergahta yol almadı bir dakikadan sonra. 2 ana karakterimizden kadın olanı az buçuk izletti kendini ama erkek olanı baydı kesinlikle beni ayrıca.
Bir sarmayan Agatha Christie denemesi daha olmuş oldu Partners in Crime benim için.