Amerika’nın kablolu kanallarından FX’in her ne kadar Netflix’e kaptırsa da uzun süredir Ryan Murphy ile iyi bir ilişkisi var. American Horror Story, American Crime Story ve Feud ile kanala önemli derece katkı sağlayan Murphy’nin yaratıcılarından olduğu yeni bir dizi birkaç ay önce ekrana geldi.

Drama türündeki Pose‘un sekiz bölüm süren ilk sezonu geçtiğimiz pazar ekrana gelen bölümüyle tamamlandı. Bölümleri 45-78 dakika arasında değişiyor, ikinci sezon onayını daha önceden aldı ve 2019’da yeni sezonuyla ekranda olmaya devam edecek.

Not: Dizi, yakında ülkemizde FOXLife Türkiye kanalında yayınlanacak.

Konusu / Ana Karakterleri:

Dizi, bir dönem draması. Hikayesi 1987 yılıyla başlıyor ve New York’ta geçiyor. Aynı zamanda toplumun farklı segmentlerinin hayatına odaklanan bir dizi. Buna da Amerika’da ve o dönemde gün geçtikçe lüks yaşamın simge isimlerinden birisi olan Donald Trump’ın da yer aldığı zenginlerin dünyası, New York’un merkezindeki sosyal ve edebi yaşam veya balo kültürü dahil.

Balo Kültürü (Ball Culture) ve Drag:

Pose’un kendisini öne çıkaran özelliklerinden birisi televizyondaki diziler içerisinde ana ve yardımcı kategorideki karakterlerinin büyük bir çoğunluğunun gay veya transeksüel olması. Aynı zamanda bir dizinin sahip olduğu en yüksek sayıdaki gay ve transeksüel oyuncu sayısına da sahip. Bu karakterlerin önemli bir kısmı dizinin balo kültürü kısmı oluşturuyor.

Balo kültürü, özellikle Amerika’da LGBT’nin ve modern drag kültürünün önemli bir parçası. Drag, karşı cinsin kullandığı kıyafetlerin giyilmesi anlamında gelen argo bir terim. Bu kıyafetler içerisinde dans edip şarkı söyleyen ya da çeşitli şovlar sergileyen (drag show) kişilere drag queen veya drag king deniyor. Örneğin Huysuz Virjin ismini kullanan Seyfi Dursunoğlu da Türk bir drag queen.

Balo kültürü, isminden de anlaşılacağı üzere balo olarak adlandırılan bazı etkinliklere dayalı bir düzene sahip. Bu balolara genellikle ‘ev’ olarak adlandırılan gruplara dahil olan kişiler katılıyor. Bu evler de özellikle siyah ve Latin kökenli eşcinseller ve trans bireyler için alternatif evler ve güvenli yerler anlamına geliyor. ‘Anneler’ veya ‘babalar’ tarafından yönetiliyorlar, ‘çocukları’ için destek, koruma ve yol gösterme amacını taşıyorlar. Hatta aile üyeleri, evlerinin ismini soyadı olarak kendininkine ekliyor.

Birlikte balolara katılan aileler, çeşitli drag kategorilerine uygun görünümleriyle yürüyerek veya dans ederek jürinin önüne çıkıp yarışıyorlar. En yüksek puanı alanlar da gecenin ödüllerini kazanıyor. New York da tabii ki Amerika’da bu kültürün öne çıktığı şehirlerden.

Elektra – Matt – Blanca – Patty – Pray Tell – Helena – Stan – Angel

And the category is… Live, Work, Pose!

Blanca Rodriguez (Mj Rodriguez), yıllardır House Abundance’ta yer alan bir trans kadın. Evin kurucusu Elektra (Dominique Jackson) ile aralarındaki anlaşmazlıklar canına tak edince ayrılıp kendi evini, Evangelista’yı kuruyor. Hatta eşcinsel olduğu için ailesi tarafından evden atılan ve dansçı olmak isteyen Damon’a (Ryan Jamaal Swain) evini açıyor.

Seks işçisi trans bir kadın olan Angel’ın (Indya Moore) Abundance’tan ayrılıp Evangelista’ya katılmasıyla ve Damon’ın sokakta tanıştığı Ricky’yi (Dyllon Burnside) dahil etmesiyle ev yavaş yavaş büyüyor. Zamanla gerekli hazırlıkları yaparak Pray Tell’in (Billy Porter) sunduğu balolara katılmayı ve Abundance’a rakip olmayı da başarıyorlar. Bölümler devam ederken işte bu balolar, Abundance ve Evangelista’nın rekabeti, bu evlerde yaşayan kişilerin hayatında olanlar ekrana gelmeye başlıyor.

Örneğin Angel, kendisine ilgi duyan Stan (Evan Peters) isminde heteroseksüel bir adamla tanışıyor. Trump Tower’da çalışan, nüfuzlu olduğu kadar vıcık tavırlarıyla çekilmez olan patronuyla (James Van Der Beek) uğraşan Stan, Patty’yle (Kate Mara) evli ve çocukları var. Diğer yandan Angel’a duyduğu ilginin perde arkasını keşfetmeye çalışıyor. Bununla birlikte toplumun ön yargısı ve baskısı, AIDS, geçinme zorluğu gibi 80’li yıllarda eşcinsellerin yaşadığı her türlü sorun da elbette kendisine yer ediniyor.

Pose’u izlemeye biraz konusundan dolayı merak ettiğimden biraz da Ryan Murphy dizilerini en azından bir denediğim için başladım. Herhangi bir beklentim yoktu, ancak düzgün ve başarılı bir iş çıkartıldığını düşünüyorum.

Yazıda bahsi geçen detaylara aşinalığı olmayanları başta biraz afallatabilir ama karakterleri sayesinde kendisine çabuk alıştıran bir dizi olmuş. Elektra, Blanca ve Pray Tell sezonda benim açımdan öne çıkanlar oldu. Angel-Stan dinamiğini de sevdim mesela, göze batan noktaların sayısı da fazla değildi. Ayrıca genel konusunun da belli ettiği kumaşının ve tarzının hakkını verdiğinden bahsetmem lazım.

İlk iki-üç bölümünün süresi biraz uzun olsa bile sonrasında normal seviyeye iniyorlar. İlk sezonunun hikayesini de her ne kadar onayı olsa bile ucu kapalı bir şekilde tamamlamış. Pose böyle bir dizi işte genel olarak. İyi seyirler.

Not: Diziyle ilgili daha önce bu yazının altında yorum yapılıyordu.