Amerikan Queer As Folk‘unun tanıtımının benden önce yapıldığını görünce üzülmüştüm. Nedense orijinal versiyon olan İngilizlerinkini anlatmak hiç aklıma gelmemişti. Ben de direkt kollarımı sıvadım. Efsane dizi Doctor Who‘nun senaristliğini ve yardımcı yapımcılığını üstlenen Russell T Davies‘in elinden çıkan ve bir o kadar başarılı olduğunu düşündüğüm dizimizi yakından tanımak isteyenleri aşağıya alalım.

Queer As Folk, İngiltere’nin daha nice güzel dizilerini seyretmemizi sağlayan kanalı Channel 4‘dan çıkma. 30 dakikalardan oluşan bölümlere sahip olan dizimiz, 1999-2000 yılları arasında gösterildi. İlk sezonu 8 bölümden oluşan Queer As Folk‘un sezon sayısı için ise kesin bir şey söyleyemiyorum. Çünkü bazı yerlerde 1 sezon ve televizyon filminden oluştuğu yazarken, bazı yerlerde de 2 sezondan oluştuğu yazıyor. 2 sezon yazan yerler için, 2. sezon 2 bölümden oluşuyor.

Dizimiz genel olarak, Manchester’da yaşayan birkaç eşcinsel arkadaşın aşk, seks ve dostluk ilişkilerini bizlere sunuyor. İlk bölümden biraz ispiyon verecek olursak:Stuart, Vince ve Phil, çoğu zaman yaptıkları gibi yine eğlenmek için gece dışarı çıkmışlardır. Stuart, ne kadar her gece başka biriyle olan bir tipse, diğerleri de o kadar az insanlarla birlikte olmaktadırlar. Vince ve Phil yine eve dönerken, Stuart, sokakta yine birini gözüne kestirir. Yeni tanıştığı 15 yaşındaki Nathan, onun tahmin ettiğinden çok daha fazlası olacaktır.(Dizide, ileride gelişecek olaylar karakterler tarafından anlatıldığı için, bu şekilde geleceğe dönük konuşabiliyoruz. Örnek verecek olursak; birinci bölümün son sahnesinde, Nathan, 5 ay sonrasında ne olacağını direkt bizlere söylüyor.)

Oyunculardan da bahsederek, karakterler üzerinden konuyu biraz daha açmaya devam edersek…

Stuart Jones
Başarılı bir iş hayatına sahip, parası olan, kendine güvenen, her gecesini başka biriyle geçiren ve genellikle bu insanlara da pislik muamelesi yapan çapkınımız. Amerikan versiyonunda, Brian Kinney olarak biliyoruz bu karakterimizi.
Stuart’ı canlandıran karizmatik aktörümüz, durmadan başarılı işlerin içinden çıkan Aidan Gillen. Oyuncumuzu 2 tane HBO dizisinde kadrolu olarak izledik/izliyoruz. Bunlardan ilki The Wire, diğeri ise geçtiğimiz yıla bomba gibi düşen Game of Thrones.

Vince Tyler
Stuart’ın en yakın arkadaşı. Her konuda ona arka çıkıyor ve içten içe de ondan hoşlanıyor. Gayet güzel ve sevimli bir fiziksel görüntüsü olduğu halde, kendine güvensizliği hayatının bir çok yerinde sorun yaratıyor. Amerikan versiyonunda, Michael Novotny olarak biliyoruz bu karakterimizi.
Vince’i canlandıran yakışıklı aktörümüz, muhtemelen İngiliz yapımlarını takip edenler için tanıdık bir sima olan Craig Kelly. Yer aldığı diziler arasında Hotel Babylon ve Doctor Who: Scream of the Shalka sayılabilir.

Nathan Maloney
15 yaşındaki Nathan, cesaretini toplayıp eşcinsel barlarının etrafında gezmeye başlamış bir lise öğrencisi. Tabii ki sokaktaki yeni yüzümüz, çapkın Stuart’ın gözünden kaçmıyor. Nathan, ilk seferini onunla yaşıyor. Amerikan versiyonunda, Justin Taylor olarak biliyoruz bu karakterimizi. Yalnız, Amerikan versiyonunda, karakterimiz 17 yaşındaydı.
Nathan’a, Charlie Hunnam hayat veriyor. Dizinin bitiminin hemen ardından, Dawson’s Creek‘in başarısız olmuş uzantısı (spin-off) Young Americans‘ta yer almış olan oyuncumuz, Sons of Anarchy ile de ününü iyice perçinlemiş oldu.

Dizinin Amerikan versiyonunu izlemiş olanlar, “Diğer karakterler nerede?” diye sorabilir. Ama İngiliz versiyonunda hemen hemen her şey bu 3’ünün üzerine kurulu. Diğer karakterleri sonradan biraz daha tanıyoruz ve ilk bölümde sönük kalıyorlar. Yine de merak edenler, kadronun kalanına buradan ulaşabilirler.

Dizinin Amerikan yapımıyla arasındaki farklılıklardan bahsedelim biraz da. Yukarıdan anlaşılacağı gibi bölüm süreleri ve isimler farklı. Bunun haricinde, Amerikan versiyonunda anlatıcı Michael’dı ve arkadan sesini duyuyorduk. Bu sefer, 3 ana karakterimiz teker teker röportaj verircesine dizinin gidişatını bizlere sunuyorlar. Yani 3 tane anlatıcımız var. Ayrıca ilk bölüm tamamen Amerikan pilotuyla birebir gidiyor; fakat sonradan gelişen olaylarda bir sürü farklılıklar var. Yani tamamen aynı şeyi izlemiyorsunuz.

Ben LGBT temalı dizilerin hemen hemen hepsini izleyip sevdiğim için bunu da gayet zevk alarak izledim. Her ne kadar Amerikan versiyonunu, İngiliz versiyonuna göre daha çok beğensem de bunun bendeki yeri de ayrıdır. Türü sevenler kesinlikle kaçırmasın diyorum.
İzleyecek olanlara şimdiden iyi seyirler!