6 Nisan 2020’de yayın hayatına başlayan Quibi, 1.75 milyar dolarlık devasa bir yatırıma rağmen pek çok sebebin bir araya gelişi sonrası afiyetle batıverdi. Bu nedenle 8 ay kadar sonra, Aralık 2020’nin başında yayın hayatını sonlandırdı.
Platformun içeriklerini dijital medya oynatıcısı olarak hizmet veren Roku şirketi satın aldı. Hatta yayınlanmışların yanı sıra çekilmiş ama yayınlanmamış olan içerikleri yakın gelecekte ekrana getirecek. Kurulduğu günden beri dur-kalk bir biçimde seçmece usulüyle platformun dizilerini izliyordum. Geçen gün fark ettim ki “batmadan önce” yayınladığı dizilerin (neredeyse) hepsini bitirmişim. Kendime bunu neden yaptığım kısmı bir kenarda dursun, bunun üzerine sitede tanıtımı olmayan geride kalmış 4 diziyi bir arada toparlayayım, ilgisini çeken olursa alsın dedim.
Kız arkadaşından yeni ayrılmış bir genç olan Andy Braddock, arkadaşlarının olduğu bir partiye gitmek için arabasındadır. Ancak Colorado kışında işler beklediği gibi gitmez ve kendisini arabasının içinde ve kış soğuğunda hayatta kalma mücadelesi verirken bulur. Kurtulmak için tek ümidi de elindeki akıllı telefondur.
Not: Dizinin bölümlerinin isimleri telefon şarjına istinaden konmuş ve her bölümde %10 civarında azalmayla devam ediyor.
Miss Marple‘ın içine komedi katılmış bir versiyon şeklinde de tanıtılabilecek Mapleworth Murders’ün her üç bölümü bir cinayeti konu alıyor. İlk üç hikayenin son kısımlarında dördüncü hikayeye ufaktan yol yapılıyor.
Abigail Mapleworth, küçük bir kasabada yaşayan ünlü bir polisiye roman yazarıdır ve yeğeni Hayley kendisinde kalmaya yanına gelir. Yeni kitabı nedeniyle yazar tıkanıklığı yaşayan Abigail, bu dönemde kasabada işlenen cinayetlerin peşine düşer. Hayley de kendisine bu amaçta yardımcı olur.
Jason Reitman‘ın fikrine ve yönetmenliğine dayanan mini dizinin sezonu 10 bölümden oluşuyor. 29 Haziran-8 Temmuz 2020 arasında her gün birer bölümle yayın hayatını tamamladı. Dizi, 1987 yapımı The Princess Bride filminin karantina koşullarında oyuncuların kendi evinde çektiği bir komedi versiyonu olarak öne çıkıyor.
Dizi, fakir ailelere ve zor durumdaki restoranlara destek veren World Central Kitchen isimli yardım kuruluşuna destek amaçlı hazırlandı. Reitman’ın fikrini kuruluşun bağışçılarından birisi olan Quibi’nin kurucusu Jeffrey Katzenberg‘e götürmesiyle proje gerçeğe dönüştü. Reitman, dizi için filmin haklarına sahip olan Norman Lear‘dan, hikayenin haklarına sahip William Goldman‘ın mirasçılarından ve filmin müziklerini hazırlayan Mark Knopfler‘dan da izin aldı.
Filmde yatağında hasta yatan küçük bir çocuğa dedesi bir hikaye okurken görülüyor. Hikaye ise çiftlikte çalışırken korsan haline gelen bir gencin gerçek aşkıyla bulaşabilmek için sayısız engeli aşma çabası üzerine kurulu. Dizide “devasa” ve çoğu tanınır oyuncu kadrosuyla bir karakterin birden fazla oyuncu tarafından canlandırıldığı, gerektiğinde peruğun ve makyajın devreye girdiği oluyor. Kadroda yer alanların arasında orijinal filmden kişiler bulunurken kimi isimlerin gerçek hayatta çift olduğu da dikkat çekiyor.
Ayrıca bölümler devam ederken filmdeki sahneden bir kare sağ kısımda yer alırken ekranın sol tarafında “Home Movie” versiyonundaki oyuncu sahneyi kendi usulünce canlandırıyor.
Utah merkezli “Agua Donkeys” adlı bir havuz temizleme şirketinde çalışan MP ve Jer’in çalışırken (?) yaşadıkları anlatılıyor.
Gelelim nasılına:
Wireless dizisine başrolünde Tye Sheridan‘ı bulundurması sayesinde giriştim vakti zamanında. Zaten dizinin belki de tek iyi tarafı olduğu söylenebilir. Andy karakterinin bencil ve problemli bir ergen olması hiç de yardımcı olmadı açıkçası. Karaktere sempati duyamadım. Sezon sonunda hikayesini (bir şekilde) toparladı ama buraya kadar sinir bozmayı ihmal de etmedi. Andy’nin arabasında ve arabanın yakınında geçtiği için tek mekan etrafında ilerlediği söylenebilir bu arada. Ayrıca mesajlaşmalar, görüntülü konuşmalar ve telefon görüşmeleri de mevcut dizide.
Bu dörtlü içinden bir diziyi seçmem gerekse doğruya doğru Mapleworth Murders‘ı seçerim. Normalde cinayet öykülerinin içinde absürt komedi katıldığında pek de ilgimi çekmiyor. Bu dizi de zaten bir dereceye kadar çekti. Ama üç bölümde bir farklı bir cinayete geçmesi ve konuk oyuncu kadrosunun zenginliği iyiydi. Lorne Michaels’a bu sebepten saygılar. Ana karakterlerin abartılı oyunculuklarını bir ölçüde boş vermek gerektiğini de belirtmem lazım tabii.
Home Movie: The Princess Bride‘ı Quibi dizilerini (nedense) sıraya koyduğum için izledim açıkçası. Normalde kolay kolay izlemezdim. Tavsiye edemesem de izlediğime pişman değilim. Çünkü o nasıl bir (“konuk”) oyuncu kadrosu öyle? Yardım amaçlı bir proje olmasının ve ev koşullarında çekilmesinin de etkisi olmuştur tabii de artık bir süre sonra kapıdan kafasını uzatanın haddi hesabı karıştı resmen. Peruğu, makyajı, evlisi, sevgilisi, yazarı, A-List’i… Hatta yalan olmasın, ilk 2-3 bölümde “Burada ne oluyor?” şokunu atlattıktan sonra dizide neler olduğunu falan da boş verdim zaten, direkt oyuncuların kendisini izledim gibi bir şey oldu. Yayında ve yapımda emeği geçenlere teşekkürler demiş olayım gelmişken.
Agua Donkeys‘i de Quibi dizilerini teker teker izlerken tamamlamış bulundum. Bulunmasaydım da olurmuş. Aslında zerre ilgimi çekmiyordu, haksız çıkmadım. Bu yazının, hatta muhtemelen Quibi’nin en gereksiz dizisi de bu zaten. İki tane safın önde giden karakterini koymuşlar içine, mizah deseniz (bence) o da yok. Gel zaman git zaman derken bölümler bitiverdi ve güya kendince uygun bir noktaya vardı. Rahmetlinin dizi bölümlerinin 10 dk. civarı sürmesinin bu açıdan işime yaradığını söyleyebilirim.
Quibi’ye niyet, Roku’ya kısmet o zaman. Bakalım onun çantasının içinden neler çıkacak?
Bu dörtlüden sadece Wireless’ı denedim ve şuraya yorum bırakmıştım. Onu buraya taşıyayım.
Wireless’ı denedim ve 3. bölüm ortalarında dayanamayıp bıraktım. Benim için yorucu bir dizi olduğunu söylemek mümkün. Telefon müptelaları sevebilir ama. Tam bir Z kuşağı dizisi olmuş diyebilirim.
Sanırım izlediğim 10’a yakın Quibi dizisi arasından en kötüsü konusunda bunu seçmiştim ben.
yorumlar
Bu dörtlüden sadece Wireless’ı denedim ve şuraya yorum bırakmıştım. Onu buraya taşıyayım.
Wireless’ı denedim ve 3. bölüm ortalarında dayanamayıp bıraktım. Benim için yorucu bir dizi olduğunu söylemek mümkün. Telefon müptelaları sevebilir ama. Tam bir Z kuşağı dizisi olmuş diyebilirim.
Sanırım izlediğim 10’a yakın Quibi dizisi arasından en kötüsü konusunda bunu seçmiştim ben.