Slasher — Tanıtım
76 yorum aytackara 18 Nisan 2016 09:00
Son yıllarda özellikle American Horror Story’nin alevlendirmesiyle ‘antoloji’ türünde diziler her zamankinden daha fazla izleyici karşısına çıkar oldular. Sezonlarca belli bir konunun sündürülmesindense bir sezonda bir konunun işlenip sonunda nihayete ermesi, istenen reyting oranına ulaşılamadığı takdirde iptal olduğunda ise eli boş kalmamak herkes için nihayetinde kazançlı görünen bir durum.
Ayrıca özellikle Netflix’in başı çektiği online platformlar bile dizi işine girince daha önce hiç orijinal dizi yayınlamayan bazı kanallar da dizi işine teker teker bulaşmaya başladılar. Bunların sonuncu örneği ise NBCUniversal bünyesindeki kanallardan Chiller oldu. Kanalın korku ve gerilime yönelik içerikler yayınladığı bir yayın politikası var ve ilk dizisi de haliyle buna yönelik oldu.
Slasher, aynı zamanda Kanada ortak yapımı bir dizi; Super Channel da yapımı üstlenmiş durumda; yalnız Slasher Amerika’da Mart başında yayına girerken Kanada’da Nisan başında yayına girdi. Dizinin ilk sezonu 8 bölümden oluşuyor ve şimdiden söyleyeyim, tarzına uygun bir şekilde ucu kapalı bir sezon finaliyle ilk sezonunu kapattı.
Slasher Nedir?
“Slasher”, aslında insanların katledilmelerini ya da korkunç ölümlerini gösteren korku filmlerine deniyor, Vikipedi’yi ziyaret etme gereği duyarsak dilimizde ‘İşkenceci filmi’ olarak adlandırılmış. Daha çok sırayla gerçekleşen ölümler izliyoruz ve “Katil kim?” sorusunu dizi veya film boyunca sordurmaya çalışıyor. Hatta eğer sırayla öldürülenler gençler oluyorsa tür ‘teen slasher’ olarak geçiyor.
Scream (Çığlık) film serisi, Final Destination (Son Durak) film serisi veya Friday the 13th (13. Cuma) da bu türün örneklerinden bazıları. Dizinin yaratıcısı Aaron Martin ise Slasher’ı oluştururken Halloween (Cadılar Bayramı) ve It Follows (Peşimdeki Şeytan) filmlerinden ilham aldığını açıklamış, hatta Broadchurch misali tek sezonluk bir hikayeden gitmek istediğini söyleyip benim de olduğu gibi favori yazarlarından biri olan Agatha Christie‘nin eserlerinden esinlenmiş.
Bir diğer esinlenmesi ise girişte de bahsini geçirdiğim AHS’nin formatından; zira eğer dizi yeni sezon onayı alırsa ilk sezonda dizide yer alan isimlerden bazılarını yeni sezonun yeni hikayesinde farklı rollerde kullanmak düşüncesindeymiş. Dizinin sloganı ise “Bu kasabadaki herkesin bir geçmişi var, herkesin bir geleceği yok.”
Dizinin Konusu:
Waterbury isminde kurgu bir kasabada, 1988 yılının Cadılar Bayramı akşamındayız. Bryan ve Rachel isimli bir çiftin kostüm hazırlığıyla diziyi açıyoruz ve ardından maskeli biri tarafından vahşice öldürülmelerini izliyoruz. Rachel bu sırada neredeyse doğurmak üzere olan bir hamile ve polis eve baskın yaptığında katili bir sallanan sandalyede elinde bebekle bulunuyor. Çünkü bebek anne karnı yarılarak oradan çıkarılmış. Bu olayın ardından da medyanın ‘The Executioner‘ (Cellat) lakabını taktığı katil Tom Winston hapse atılıyor.
Dizinin asıl hikayesi ise ailesini tanıma fırsatı olmayan Sarah’ın ve eşi Dylan’ın geçen yılların ardından Waterbury’ye yerleşme kararı almasıyla başlıyor. Hatta ailesinin katledildiği ‘o’ eve taşınıyorlar. Üstüne de gazeteci olan Dylan kasabanın gazetesi Waterbury Bulletin‘de işe başlarken, Sarah ise kendi resim galerisini açmak için hazırlıklara başlıyor.
Başlayan şeyler bu kadarla kısıtlı değil, bu türden dizilerde tahmin edileceği üzere Sarah’ın kasabaya adım atmasıyla birlikte ‘biri’ geçmişteki cinayeti kopyalayarak Cellat’ın kılığına bürünüyor ve etrafta terör estirmeye başlıyor. Gazeteci olan Dylan işini yapmaya çalışarak olayın üzerine giderken, Sarah zaten her şeyin tam ortasında kalıyor; gerçeği bulmaya çalışan polis de cabası…
Slasher’ın sekiz bölümlük sezonu ‘7 Ölümcül Günah‘ teması üzerine kurulu. Yani Hristiyanlık’ta en büyük günahlar olarak kabul edilen günahlar:
Öfke, Oburluk, Haset, Tembellik, Hırs, Şehvet ve Kibir. Sezonun her bölümünde katil, geçmişte bu 7 günaha uygun türden bir günah işlediğini öğrendiğimiz karakteri öldürüyor, hatta İncil üzerinden giderek buna uygun bir şekilde cezalandırıyor da. Bölümler boyu Sarah, polisler, gazete veya itiraf üzerinden gerçekleri öğrenirken geçmişe giderek başka detayların ortaya çıktığını, bahsi geçen günahların nasıl işlendiğini görme fırsatımız da oluyor. Sezonun son bölümde ise hikayeyi uygun şekilde toparlıyoruz. Nasılı da diziye kalsın tabii ki.
Dizinin genel anlamda konusu bu şekilde. Kısaca biraz da karakterlerden ve potansiyel kurbanlardan/katilden bahsetmiş olayım, esasında kalabalık bir kadrosu var:
Ana Karakterler:
Sarah Benneth: Korku filmlerinin çoğunda olduğu üzere her şeyin bir şekilde bağlantılı olduğu ‘o’ karakter. Olan biten çoğu şey onun etrafında oluyor ve Cellat’ın dokunmaktan kaçındığı biri.
Dylan Bennett: Kasabayla ve geçmişte olanlarla bir bağı olmasa da onun da olaylara dair sakladıklarının olduğunu söyleyebiliriz. Cinayetlerin Sarah’la bağlantılı veya etrafında olması nedeniyle işi ve evliliği arasında kaldığı zamanlar oluyor.
Brenda Merrit: Sarah’ın anneannesi. Kızının vefatından sonra büyüttüğü torununun cinayetlerin yaşandığı eve, hatta kasabaya taşınmasından memnun değil. Onun da geçmişi karışık.
Cam Henry: Sarah’ın çocukluk arkadaşlarından ve kasabada polislik yapıyor; haliyle Cellat’ın peşinde ve Sarah’ı korumaya çalışıyor. Kendisini Sarah’tan hafiften kıskanan June isminde acil tıp teknisyeni bir eşi var.
Iain Vaughn: Kasabanın polis şefi. Dik kafalı ve Sarah’ın her şeyin etrafında olmasından ve olaylara burnunu sokmasından hoşlanmıyor. Tabii ki onun da gizledikleri var.
Yan Karakterler:
Heather Peterson: Dizinin ana hikayesi Cellat ve onun yaptıkları olsa da yan hikaye olarak beş yıl önce yaşanan bir kayıp işleniyor. Heather’ın kızı Ariel bir akşam ortadan kaybolmuş ve bir daha bulunamamış. Heather hala bunun etkisinde sayılır, ayrıca eskiden ailesine ait olan dükkanı Sarah’ın galeri için tutmasına kızgın durumda.
Tom Winston: 1988 cinayetlerinin ardından kendisini taklit eden birisi ortaya çıkınca gözler üzerine çevrilse de daha çok katil ve onu bulma konusunda Sarah’a yardım etmeye başlıyor. İkili arasında bu sırada geçmişe yönelik başlayan hesaplaşmada aileyi ‘neden’ katlettiği de cevap bulan sorulardan.
Robin Turner ve Justin Faysal: Dizinin eşcinsel çifti. Emlak işinde olan ikili, Sarah’ın kiraladığı galeri dahil kasabada birkaç mülkün sahibi ve Heather dahil belli bir kesim tarafından sevilmiyorlar. Robin, Sarah’ın kasabaya gelişiyle birlikte arkadaş olduğu biri; eğlenceli bir kişiliği de var.
Alison Sutherland: Dylan’ın patronu. Cinayetleri bir fırsat olarak görerek üstüne gittiğinden ve agresif habercilik yaptığından zaman zaman Dylan’ın Sarah ile karşı karşıya gelmesine sebep olabiliyor.
Alan Henry: Cam’in babası, kasabadaki kilisenin papazı ve 1988 cinayetlerinin tek görgü tanığı; o sırada o da yüzünden yaralanıyor. Günümüz zamanında ise Tom Winston’a dini danışmanlık hizmeti vermekte. Papaz olması temiz olduğu anlamına gelmese daha iyi olur sanki…
Verna McBride: Bennet çiftinin karşı komşusu. Annesinden hiç hoşlanmadığı için Sarah’tan da hoşlanmıyor ve çift, onunla ilk bölümde iyi bir tanışma yaşamıyor. Yeğeni Trent McBride, Cam’in eşi June’un eski çalışma arkadaşı, avladığı hayvanlardan oluşma doldurma koleksiyonu var.
Lisa Ann Follows: Eski avukat, şimdilerde gazeteci ve talk şov sunucusu. Kasabada terör estiren bir seri katil olunca kasabaya gelerek Dylan ve Alison ile iş birliği yapıyor ve olayın üstüne gidiyor.
Aşağı yukarı dizide bir önemi olan karakterler bu şekilde. Yukarıda ismi geçen 16 kişiden yedisinin öldüğünü, bir diğerinin de katil olduğunu söylesem abartmış ve spoiler (ispiyon) vermiş olmam herhalde.
Benim diziye başlamam, esasında Merlin sayesinde tanıyıp sevdiğim ve hatta hakkında profil yazısı da yazdığım Katie McGrath kadroda olduğu için oldu. Bu türdeki filmleri veya dizileri, özellikle de gençler üzerine olanları sevmem de bonus olmuş durumda.
Slasher’ı genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim; fazla mı göz önündeydi yoksa ben mi başardım o kısımdan emin değilim ama katil tahminini de doğru yapabildim. Dizinin hikayesi ‘geneline’ baktığımız takdirde tutarlı, yalnız zaman zaman gelen ikinci sınıf korku filmi hissini inkar edemeyeceğim. Yaratılan katil figürünün karikatürize geldiği oldu açıkçası, daha doğrusu dizinin sanırım ilk üç bölümünde cinayetler gerçekleşirken bana gülme geliyordu; sonrasında diziye alışmamla birlikte gözüme görünmemeye veya olan bitenler güzelleşmeye başladılar.
Sanıyorum hafta hafta takip etmemin de etkisi var, karakterler açısından “Hangi günah için hangi karakter ölecek acaba?” sorusunu sorup durdum mesela izlerken. Sarah, Cam, Brenda, Alison ve Robin’i sevsem de Iain, Trent, June, Verna ve Tom karakterleri ise mesela o derece cazip gelmeyenlerden oldu. Brandon Jay McLaren ise bir bakıma şaşırtarak izlediğim daha önceki dizi rollerinden (The Killing, Harper’s Island, Graceland) daha iyi bir performans çıkardı.
Tüm bunlar nedeniyle gözü kapalı olarak tavsiye edemem belki, ama yine de ilk bölüme bakılmasını edebilirim. Sonrası da zaten aşağı yukarı o ayarda devam ediyor. Kafa dağıtmalık, ciddiye çok fazla alınmadığında iyi vakit geçirtebilecek türden bir dizi işte. Bu arada aklımdayken kapatmadan yazayım: Bu tarz ‘slasher’ türünde dizi arayanlar için bu dizinin yanında fazla uzağa gitmeksizin MTV’de geçen yaz dizi olarak başlayan Scream, az önce bahsi geçen Harper’s Island ve sevgili Agatha Christie’nin en beğenilen ve en çok satan kitabı On Küçük Zenci‘den uyarlanan And Then There Were None tavsiye olabilir mesela.
İyi seyirler efendim…
yorumlar
Netflix’te görünce bir şans vereyim dedim. Konusu sarınca ve sezonu 8 bölümcük olunca bitirdim hemen. Sürükleyici bir dizi ama çoğu zaman acayip ucuza kaçmışlar. Ayrıca kadronun tamamı ne kadar kötü oynuyor öyle. 1 kişi bile mi yok aranızda rol yapabilecek dedirtti bana birden fazla kere. İkinci sezona oyuncuların çoğunun dönmeyecek olması doğru bir tercih olmuş. Bence türünün güzel bir örneği değil ama bu tarz bol kıyımlı, katliamlı ve kanlı dizileri/filmleri seviyorsanız bunu da seversiniz.
Tanıtım için eline sağlık @aytackara.
Pek yeterli bulduğumu söyleyemeyeceğim bu bölüm için konuşmak gerekirse. İlk sezondaki kadar bile elle tutulur bir hikaye yok elimizde. İlk ve 2. sezon arasındaki kadro kalitesi farkından bahsetmiyorum bile zaten. Bir de 50 dakika cidden çok uzun geldi açıkçası. 35-40 arası kafi olurmuş.
Rebecca Liddiard’ın karakteri dışında Kaitlyn Leeb ve Ty Olsson’un karakterlerinin izlenirliği var gibi duruyor bir de. Gerisi fos!
İlk sezonun kendi cazibesinin olmadığına katılmakla birlikte ben yeterli buldum. Dertlerini anlattılar en azından. Oyunculuklar ilk sezonda da Allah’a emanet olduğundan o konuda bir beklentim yoktu.
Flashback sahneleri hariç izlemeye değer bir şey sunmadı bu bölüm de. Flashback sahneleri güzeldi ama. Onun hatırına izlemeye devam edeceğim işte. Yoksa günümüz sahneleri aşırı sıkıcı ve katilin kim olduğunu da zerre merak etmiyorum.
Bu bölüm daha da sıkıcıydı.
*Rebecca Liddiard ve Kaitlyn Leeb’in ve hatta Melinda Shankar’ın yokluğu büyük hissedildi bu bölüm. Elde sadece izlenir 2 isim kaldı: Ty Olsson ve Leslie Hope. Büyük konuşmak için henüz erken ama o ikisi de finali görür herhalde.
Diziden tam umudu kestiğim anda nihayet güzel bir bölüm sunabildi. Hem flashback sahneleri ham de günümüz sahneleri izlenir durumdaydı.
Ty’ın sapık sayko performansı gayet başarılıydı bu arada.
Flashback sahneleri gayet güzeldi, günümüz sahneleri ise idare ederdi.
S02E06-07
6. bölüm genel olarak fena değildi. 7. bölümün ise flashback sahneleri gayet güzeldi.
Dawn’a çok uzun bir süre ısınmayı başaramamıştım ama son 2 bölümde ısındım kesinlikle.
Güzel bir kapanış olmuş.
İlk bölümdeki mektubu hatırlamamız ve suçun Peter’ın üstüne kalışı güzel oldu. Dawn’ın ölmemesine sevindim. Keira gibi işlevsiz bir karakterin hikayenin sonunu görüşü ise en büyük sürpriz seçim oldu herhalde.
İlk 3 bölümde sezona çok kötü bir giriş yapsa da 4. bölümden itibaren toparladı ve daha izlenir bir kıvama geldi dizi ve tatmin edici bir finalle de sezonu kapattı. Elbette ilk sezonu daha çok sevmiştim, orası net.
3. sezon olsun isterim.
2. sezon da aynı ilki gibi uyduruk ama sürükleyici olmuş. Ben konu ve kadro olarak yeni sezonu ilkine göre daha fazla beğendim. Arada kafa dağıtmak için ciddiye almadan izlenecek bu tarz diziler güzel oluyor.
Haftada bir bölüm izlemek süretiyle bitirdim. Hikayesi genel olarak ilk sezondan daha başarılıydı, karakterlerin geneli de daha ilgi çekiciydi. Kurguyu kim yaptıysa tebrikler.
Bir sezona daha hayır demem. Umarım gelir.
Ama Wren’in aslında Judith’in hayalinde olduğunu fark etmek? O da güzelmiş. Başlarda ben bunu fark etmemişim veya yarım göz izledim herhalde. Bitmeden önce beşlinin ölüp bitmesini hikaye açısından istediğim doğrudur. Sonunda geriye sadece sadece Keira kalıp da Judith’i yakalatsa da olurdu. Ama buna da itiraz edemem, Dawn’ın ölmesi tercihim değildi.
S3 Poster
Slasher: Solstice – Trailer
@aytackara 2 nci sezon dan başlasam bir şey değişirmi ve ilk sezon hikayesi 2 nci sezon devammı ediyor?
@Yarbay Frank Slade Sorun olmaz. Antoloji dizisi olduğu için tüm sezonlar bağımsız, aynı oyuncu bile yok.
Teşekkürler @aytackara
Bu sezonu 3 saat * 8 bölüm = 24 saat içinde geçecek şekilde kurgulamışlar bölüm isimlerinden anladığım kadarıyla.
3×01 üzerine:
Absürt olduğu için güldüren ama de çalan ölüm şekilleriyle dönmüş. Druid'in detayına girdikçe daha tatlı olur muhtemelen her şey.
Fena başlamamış da
3×02 üzerine:
Malum ölüm şekli: +
Katilimiz epey yaratıcı tablolar çiziyor yalnız. Sanatçı ruhlu biri olduğu ortada. İyi çalışmış dersine son 1 yıllık süreçte.
Güzel bir kapanış olmuş. Sezonun en zayıf bölümü olarak gördüğüm bir önceki bölüme oranla çok daha fazla tat verdi diyebilirim.
öğrenmek güzel bir ayrıntı oldu bu arada. Bir de
öğrenebilsek iyi olurdu tabii. Belki farklı biriydi. Orası bu haliyle biraz muamma kaldı bence.
Oldukça keyifli geçen bir sezon oldu bu arada. 2. sezondan katbekat iyiydi. İlk sezonun o güzelim kadrosunun bendeki yeri ayrı ama ben bu sezonu ilk sezondan da daha fazla sevdim açıkçası.
Baraka Rahmani, yakın zaman içerisinde kendine yeni bir rol bulur herhalde. Ama bana göre sezonun parlayan yıldızı Salvatore Antonio oldu kesinlikle. Tez zamanda yeni dizilerde izlemek isterim bu adamı. Bir temennim de Genevieve DeGraves için elbette. Hemen gelsin izlediğim dizilerden birine.
Bir an önce 4. sezon onayını bekliyorum. Kulağım sende Netflix!
3×03 üzerine:
Yaptıkları açıklamaları beğendim. Daha mantıklı bir hale gelmeye başladı. Hll spr dvm.
5 bölümdür deli cesaretiyle marjinal şekillerde öldürüp duruyor, hala bitmediler. Ne apartmanmış arkideş.
Ölerek bitin.
Bir sezon daha bitmiş oldu. Zevkli bir sezondu, beklentimi aştılar.
İlk sezon Katie McGrath faktöründen dolayı daha ön planda, gerçi ikincinin hikayesini beğenmiştim ama bunu ilkinin arkasına koyarım. Ölüm şekillerinde daha orjinallerdi ve batmadı. İlk sezondakiler göreceli ucuz kaçıyordu, geçen sezonun da üstünde kaldılar.
Katile ve kapanışa itirazım yok. Dördüncü sezona hayır demem.
7. bölümde de Connor kendisini belli etti zaten. Jen’i de beklediğimden iyi kullandılar, bu kadar içinde olacağını beklemiyordum. Ama bu tarzda geniş bir plan için elbet biraz yardım gerekiyor her daim.
Ben asıl Saadia’nın sonlara doğru “O mesajı gönderen bendim,” itirafını sevdim. Masum değiliz hiçbirimiz edasıyla bitirdiler. Kapanışta Angel da kurtulsaydı veya Dan’in yerine o kurtulsaydı daha iyi olabilirdi. Ama neyse böyle olsun.
4. sezon onayı almış galiba.
Slasher: Flesh & Blood:
David Cronenberg başrol.
Önceki sezonlardan Paula Brancati, Jefferson Brown, Patrice Goodman, Sabrina Grdevich, Christopher Jacot,
Yeni ekleme: Rachael Crawford (Heartland), Jeananne Goosen (The Walking Dead), Sydney Meyer (Departure), Alex Ozerov (The Americans).
Slasher: Flesh & Blood – Official Trailer
Bunun yenin sezonunun olacağı aklımdan çıkmıştı benim.
Bu kafayı biraz özlemişim. Başladılar yine On Küçük Zenci misali birer birer ölmeye. Ne kadar tatlı. Kesinlikle destekliyorum. Hali hazırda sevilesi 1 (bir) tane şahıs var mı tartışılır zaten. Yaşasın kötülük sayın seyirciler. Kötünün kim olduğuna ise ayrı bakarız.
* “Oyunu kaybeden ölecek,” döngüsüne gireceklerini düşünüyorum. Bir bölüm daha çıksın anlaşılır elbet. Hatta sırf ölmemek için oynamaya dahi devam edebilirler.
S04E01
25 yıl fazla geldi bana. 15 makul olurmuş. 20’yi de bir ihtimal kabul edebilirdim ama 25’i inandırıcı bulamadım.
S04E03
İzliyorum izlemesine ama bunların aile dramalarınıb büyük kısmını ciddiye alamıyorum ben. Hele şu turuncu kafayı ve eylemlerini hiç anlamlandıramıyorum. Şu ana kadar ölen kişilerden ikisinin bu kadar erken ölmesini beklemezdim bu arada. En azından son 3 bölüme atmalıydı kendilerini o iki karakter.
* Makul bir açıklama olmakla birlikte ister istemez On Küçük Zenci’den kopya çektiklerini (hadi ayak izlerini takip etmek olsun) düşünmedim değil.
*
Yalnız mutfakta birbirlerine girmeleri neydi öyle ya? Üç kişi yaralı çıktı durduk yere. Siz nasıl oyun oynayacaksınız acep?
* O zaman dans.
Not: Aslında gay (ya da biseksüel) olan Seamus’un evin hizmetlisinden çocuk sahibi olması. Sonra evlenip bir de aile kurması. Çocuk evlatlık gerçi ama olsun. Ya Rab, zengin ve otoriter baba baskısıyla neler oluyor. Baba demeye bin şahit ister gerçi.
Next.
Önceki bölümün biraz altında kalmış oldu haliyle.
Diğerleri hadi neyse de Spencer çok bile yaşamış diye yorumladım.
Hepsi ölse keşke. Çünkü neden olmasın?
Şimdilik ölmedi de süründü gibi bir şey oldu. Gelecek bölüm içinde ölüverir herhalde. Maskeli kişinin harekete geçmesi için özellikle bir sebep olmasa bile şimdiden sonra harekete geçmesi makul denebilir. Yalnız Theo’ya azıcık göz deviriverdim ister istemez.
* Bu bölümün kurbanı O’Keefe oldu. Basit kaçtı ama dert değil. Florence’ın kendini düşünmesine şaşıracak değilim tabii ki.
* Bölümde Spencer’ın Florence’ı zalimlikle suçlaması ister istemez komik kaçtı tabii. Senin büyüttüğün de anca bu kadar olmuş demek.
** Bir de eğer Seamus’un eşi çıkarsa şaşırmayacağım. Gözünü kaybeden kadın Seamus için hak ederek öldü gibisinden bir şeyler saçmaladı zaten. Kocasını pas geçmiş de olabilir, olmayabilir de. Tamamen alakasız birisi de çıkabilir tabii.
*Kızıl kafanın bunca yıldır akıl hastanesine yatırılmamış olması mucize bence.
*Orada başka biri yoksa ve maskeli katil içlerinden biriyse benim tahminim:
Hikaye hem bayağı ilerledi hem de pek ilerlemedi sanki. Next?
Not: Bir ailenin evlat edindikleri kızın aslında çok daha büyük yaşta ve farklı geçmişte birisi çıkmasıyla ilgili bir habere denk gelmiştim, bir ara bayağı konuşulmuştu. Bunlar da Aphra üzerinden yapalım demişler.
* Christy ve Aphra hariç, kalanlar dahil 4 kişi var. Liv, Grace, Theo ya da Vincent’in olması şu aşamada pek de mantıklı durmuyor. Tahminen sürprize veya katmanlı bir açıklamaya bağlayacaklar. Belki birlikte çalışanlar vardır (Liv+Vincent), içeriden birisi plansız şekilde ölmüştür falan, bir yerden birileri çıkar vs. Hatta “Birazını Aphra halletti,” de yapabilirler. Kapanışta kafası iyi olduğu için onun ölümünü de gelecek bölüme bıraktılar diye geçiyor aklımdan şimdilik.
Oyun-miras meselesi de hayatta kalma mücadelesi derken yalan oldu sayılır. Kim bilir nereye bağlayacaklar şu saatten sonra, artık bahtımıza ne çıkarsa. Keşke bölüm bitmeden Aphra da ölseydi.
S04E06
En az 10 sene önce izlediğim bir film vardı buna benzer ama adı gelmedi şimdi ne yazık ki aklıma.
Bölümün merkez karakterinin hikayesini bundan önceki bölümlerdekilerle kıyaslayınca en iyisiydi diyebilirim herhalde. Aphra’nın pozitif etkisiyle bu çok kötü geçen kale alamadığım sezonun ‘Kötünün iyisi’ bölümü olmayı başardı.
S04E08 (Sezon Finali)
Bitti çok şükür. Şu ana kadarki en kötü sezon buydu açık ara. Yeni sezon onayı alsın ister miyim? Bilemedim. Bu sezon ayarında bir sezonla dönecekse hiç dönmesin bir zahmet.
7-8 beraber ve bugünden gelmiş.
Biraz daha iyi bir açıklama bekliyor olmakla birlikte aklımdakine yakın, fazla göze batmayan bir kapanışla veda etmişler. Düzgünce bağladılar esasında. Ama 8. bölümü izlerken bazı yerlere göz devirdim artık, o kadar çok şey koymuşlar ki.
* Ya birlikte çalışan iki kişi olacaktı ya da dışarıdan birisi çıkacaktı. İlkini tercih ederdim aslında ama ikincisinden gittiler. İkincinin şunca şeyin üstüne açıklama anlamında daha kolay olduğu da doğru tabii.
Yalnız Dr. Trinh’in hayatta kalmış olmasına, saklanmasına vs. göz devirmiş olabilirim. Dediğim gibi biraz daha iddialı bir açıklamaya hayır demezdim. On Küçük Zenci benzetmelerimde haklıymışım ayrıca.
* Devamında ise neredeyse yarım saatlik boşluk olduğundan ve zırt pırt “bir kişinin” ayakta kalacağının üstünde durdukları için kim kimi öldürecek diye bekledim.
Theo’nun sona kalmayacağını tahmin ediyordum. Dış kapının mandalı muamelesi gördükleri için Liv ya da Vincent’ti benim aklımdaki. Theo, Vincent’i öldürünce zaten gerisi geldi. Yalnız sorması ayıp değilse o ev şunca şeyin üstüne leş gibi kokmuyor muydu?
Cinayetlerinde falan cidden değilim, burnunuz ve hormonlarınız nasıl kaldırdı gerçekten?
* Liv’i bir de hamile yapmasaydınız da olurdu. Zaten şunca cinayeti kendini sorunsuz kurtararak ve ona buna dayandırarak açıklaması aslında o kadar olmamalı da o kısmı boş vermeyi zaten kabullenmiştim.
Bir de Spencer’ın bağırsaklarına kadar görmemize gerek yoktu… Aklına gelenin rüyaları karışsın.
5. sezon olursa onunla da görüşürüz.
Slasher: Ripper,” and will star Eric McCormack
S5 Poster
S5 Fragman
Ben TV kanalı usulü akşama yayınlanır yarına bize gelir sanmıştım ama bölümler bugünden gelmiş.
Çift bölümle açmış.
5. sezon ilk 2 bölümü izledim.
+ olarak her zamanki saçmalıkta ve absürtlükte insan öldürmelerine gösterebilirim. Bu diziyi zaten bu sebepten izliyorum, o açıdan tatmin ediyor.
– olarak da bu sefer dönem hikayesi sunuyor olmasını söyleyebilirim. Önceki sezonlar gibi yine modern zamana yakın bir zamanda ve mekanda geçse daha tatmin edici olurdu herhalde.
Henüz katili merak edecek ya da olup bitenleri önemseyecek kadar bağlanmadım ama Slasher işte. İzlenir bir şekilde yine, görürüm sonunu. Hem Eric McCormack da yer aldığı ölçüde bonus oluyor. Karakterinin sezon sonuna doğru gebermesi dileğiyle.
S05E01
O kadar sarmadı ki … Benden pas.
Bunun malumlara karışma hali o kadar berbattı ki… 2. bölümden sonra kesilmişti, 3-4-5 tek seferde ve bugün gelivermiş.
— Bu sezon ölüm biçimleri açısından en ileri gittikleri sezon olabilir. Önceki sezonların yaratıcılığından uzaktı, onun yerine vahşiliğe odaklanmayı tercih etmişler. 6’da yeter diyesim geldi artık.
— The Widow’un kimliğine bir itirazım yok, saçmalamamışlar hiç değilse. Zaten yavaş yavaş temelini ördüler. Ben asıl son kısmını beğendim. Kapanışı sezonun en iyi kısmı olabilir.
— Eric McCormack sezonun kötüsünü oynadı. Kendi çapında gerekeni de yapmış ama bu rolü boşta kalmamak için kabul ettiğini düşündüğüm zamanlar oldu. Karakteri ilgi çekici bir kötü değildi, dümdüz şeref yoksunu türündendi.
Bir de dönem hikayesi verelim derken özellikle karanlık ve kasvetli ortam yaratmışlar. Biraz daha normali bulsalardı da olurdu bence.
— Öyle ya da böyle bu sezon da bitti. Bir tane olursa tabii ki varım. Slasher’ın ortalıkta olmasını tercih ederim.