slasher

Son yıllarda özellikle American Horror Story’nin alevlendirmesiyle ‘antoloji’ türünde diziler her zamankinden daha fazla izleyici karşısına çıkar oldular. Sezonlarca belli bir konunun sündürülmesindense bir sezonda bir konunun işlenip sonunda nihayete ermesi, istenen reyting oranına ulaşılamadığı takdirde iptal olduğunda ise eli boş kalmamak herkes için nihayetinde kazançlı görünen bir durum.

Ayrıca özellikle Netflix’in başı çektiği online platformlar bile dizi işine girince daha önce hiç orijinal dizi yayınlamayan bazı kanallar da dizi işine teker teker bulaşmaya başladılar. Bunların sonuncu örneği ise NBCUniversal bünyesindeki kanallardan Chiller oldu. Kanalın korku ve gerilime yönelik içerikler yayınladığı bir yayın politikası var ve ilk dizisi de haliyle buna yönelik oldu.

Slasher, aynı zamanda Kanada ortak yapımı bir dizi; Super Channel da yapımı üstlenmiş durumda; yalnız Slasher Amerika’da Mart başında yayına girerken Kanada’da Nisan başında yayına girdi. Dizinin ilk sezonu 8 bölümden oluşuyor ve şimdiden söyleyeyim, tarzına uygun bir şekilde ucu kapalı bir sezon finaliyle ilk sezonunu kapattı.

Slasher_Landscape_Art

Slasher Nedir?

“Slasher”, aslında insanların katledilmelerini ya da korkunç ölümlerini gösteren korku filmlerine deniyor, Vikipedi’yi ziyaret etme gereği duyarsak dilimizde ‘İşkenceci filmi’ olarak adlandırılmış. Daha çok sırayla gerçekleşen ölümler izliyoruz ve “Katil kim?” sorusunu dizi veya film boyunca sordurmaya çalışıyor. Hatta eğer sırayla öldürülenler gençler oluyorsa tür ‘teen slasher’ olarak geçiyor.

Scream (Çığlık) film serisi, Final Destination (Son Durak) film serisi veya Friday the 13th (13. Cuma) da bu türün örneklerinden bazıları. Dizinin yaratıcısı  Aaron Martin ise Slasher’ı oluştururken Halloween (Cadılar Bayramı) ve It Follows (Peşimdeki Şeytan) filmlerinden ilham aldığını açıklamış, hatta Broadchurch misali tek sezonluk bir hikayeden gitmek istediğini söyleyip benim de olduğu gibi favori yazarlarından biri olan Agatha Christie‘nin eserlerinden esinlenmiş.

Bir diğer esinlenmesi ise girişte de bahsini geçirdiğim AHS’nin formatından; zira eğer dizi yeni sezon onayı alırsa ilk sezonda dizide yer alan isimlerden bazılarını yeni sezonun yeni hikayesinde farklı rollerde kullanmak düşüncesindeymiş. Dizinin sloganı ise “Bu kasabadaki herkesin bir geçmişi var, herkesin bir geleceği yok.

slasher-the-executioner

Dizinin Konusu:

Waterbury isminde kurgu bir kasabada, 1988 yılının Cadılar Bayramı akşamındayız. Bryan ve Rachel isimli bir çiftin kostüm hazırlığıyla diziyi açıyoruz ve ardından maskeli biri tarafından vahşice öldürülmelerini izliyoruz. Rachel bu sırada neredeyse doğurmak üzere olan bir hamile ve polis eve baskın yaptığında katili bir sallanan sandalyede elinde bebekle bulunuyor. Çünkü bebek anne karnı yarılarak oradan çıkarılmış. Bu olayın ardından da medyanın ‘The Executioner‘ (Cellat) lakabını taktığı katil Tom Winston hapse atılıyor.

Dizinin asıl hikayesi ise ailesini tanıma fırsatı olmayan Sarah’ın ve eşi Dylan’ın geçen yılların ardından Waterbury’ye yerleşme kararı almasıyla başlıyor. Hatta ailesinin katledildiği ‘o’ eve taşınıyorlar. Üstüne de gazeteci olan Dylan kasabanın gazetesi Waterbury Bulletin‘de işe başlarken, Sarah ise kendi resim galerisini açmak için hazırlıklara başlıyor.

Başlayan şeyler bu kadarla kısıtlı değil, bu türden dizilerde tahmin edileceği üzere Sarah’ın kasabaya adım atmasıyla birlikte ‘biri’ geçmişteki cinayeti kopyalayarak Cellat’ın kılığına bürünüyor ve etrafta terör estirmeye başlıyor. Gazeteci olan Dylan işini yapmaya çalışarak olayın üzerine giderken, Sarah zaten her şeyin tam ortasında kalıyor; gerçeği bulmaya çalışan polis de cabası…

nup_172283_0017

Slasher’ın sekiz bölümlük sezonu ‘7 Ölümcül Günah‘ teması üzerine kurulu. Yani Hristiyanlık’ta en büyük günahlar olarak kabul edilen günahlar:

Öfke, Oburluk, Haset, Tembellik, Hırs, Şehvet ve Kibir. Sezonun her bölümünde katil, geçmişte bu 7 günaha uygun türden bir günah işlediğini öğrendiğimiz karakteri öldürüyor, hatta İncil üzerinden giderek buna uygun bir şekilde cezalandırıyor da. Bölümler boyu Sarah, polisler, gazete veya itiraf üzerinden gerçekleri öğrenirken geçmişe giderek başka detayların ortaya çıktığını, bahsi geçen günahların nasıl işlendiğini görme fırsatımız da oluyor. Sezonun son bölümde ise hikayeyi uygun şekilde toparlıyoruz. Nasılı da diziye kalsın tabii ki.

Dizinin genel anlamda konusu bu şekilde. Kısaca biraz da karakterlerden ve potansiyel kurbanlardan/katilden bahsetmiş olayım, esasında kalabalık bir kadrosu var:

Ana Karakterler:

Sarah Benneth: Korku filmlerinin çoğunda olduğu üzere her şeyin bir şekilde bağlantılı olduğu ‘o’ karakter. Olan biten çoğu şey onun etrafında oluyor ve Cellat’ın dokunmaktan kaçındığı biri.

Dylan Bennett: Kasabayla ve geçmişte olanlarla bir bağı olmasa da onun da olaylara dair sakladıklarının olduğunu söyleyebiliriz. Cinayetlerin Sarah’la bağlantılı veya etrafında olması nedeniyle işi ve evliliği arasında kaldığı zamanlar oluyor.

Brenda Merrit: Sarah’ın anneannesi. Kızının vefatından sonra büyüttüğü torununun cinayetlerin yaşandığı eve, hatta kasabaya taşınmasından memnun değil. Onun da geçmişi karışık.

Cam Henry: Sarah’ın çocukluk arkadaşlarından ve kasabada polislik yapıyor; haliyle Cellat’ın peşinde ve Sarah’ı korumaya çalışıyor. Kendisini Sarah’tan hafiften kıskanan June isminde acil tıp teknisyeni bir eşi var.

Iain Vaughn: Kasabanın polis şefi. Dik kafalı ve Sarah’ın her şeyin etrafında olmasından ve olaylara burnunu sokmasından hoşlanmıyor. Tabii ki onun da gizledikleri var.

slasher-episode-3-likely-victims

Alan – Cam – Alison – Iain

Yan Karakterler:

Heather Peterson: Dizinin ana hikayesi Cellat ve onun yaptıkları olsa da yan hikaye olarak beş yıl önce yaşanan bir kayıp işleniyor. Heather’ın kızı Ariel bir akşam ortadan kaybolmuş ve bir daha bulunamamış. Heather hala bunun etkisinde sayılır, ayrıca eskiden ailesine ait olan dükkanı Sarah’ın galeri için tutmasına kızgın durumda.

Tom Winston: 1988 cinayetlerinin ardından kendisini taklit eden birisi ortaya çıkınca gözler üzerine çevrilse de daha çok katil ve onu bulma konusunda Sarah’a yardım etmeye başlıyor. İkili arasında bu sırada geçmişe yönelik başlayan hesaplaşmada aileyi ‘neden’ katlettiği de cevap bulan sorulardan.

Robin Turner ve Justin Faysal: Dizinin eşcinsel çifti. Emlak işinde olan ikili, Sarah’ın kiraladığı galeri dahil kasabada birkaç mülkün sahibi ve Heather dahil belli bir kesim tarafından sevilmiyorlar. Robin, Sarah’ın kasabaya gelişiyle birlikte arkadaş olduğu biri; eğlenceli bir kişiliği de var.

Alison Sutherland: Dylan’ın patronu. Cinayetleri bir fırsat olarak görerek üstüne gittiğinden ve agresif habercilik yaptığından zaman zaman Dylan’ın Sarah ile karşı karşıya gelmesine sebep olabiliyor.

Alan Henry: Cam’in babası, kasabadaki kilisenin papazı ve 1988 cinayetlerinin tek görgü tanığı; o sırada o da yüzünden yaralanıyor. Günümüz zamanında ise Tom Winston’a dini danışmanlık hizmeti vermekte. Papaz olması temiz olduğu anlamına gelmese daha iyi olur sanki…

Verna McBride: Bennet çiftinin karşı komşusu. Annesinden hiç hoşlanmadığı için Sarah’tan da hoşlanmıyor ve çift, onunla ilk bölümde iyi bir tanışma yaşamıyor. Yeğeni Trent McBride, Cam’in eşi June’un eski çalışma arkadaşı, avladığı hayvanlardan oluşma doldurma koleksiyonu var.

Lisa Ann Follows: Eski avukat, şimdilerde gazeteci ve talk şov sunucusu. Kasabada terör estiren bir seri katil olunca kasabaya gelerek Dylan ve Alison ile iş birliği yapıyor ve olayın üstüne gidiyor.

Aşağı yukarı dizide bir önemi olan karakterler bu şekilde. Yukarıda ismi geçen 16 kişiden yedisinin öldüğünü, bir diğerinin de katil olduğunu söylesem abartmış ve spoiler (ispiyon) vermiş olmam herhalde.

slasher-nn1

Benim diziye başlamam, esasında Merlin sayesinde tanıyıp sevdiğim ve hatta hakkında profil yazısı da yazdığım Katie McGrath kadroda olduğu için oldu. Bu türdeki filmleri veya dizileri, özellikle de gençler üzerine olanları sevmem de bonus olmuş durumda.

Slasher’ı genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim; fazla mı göz önündeydi yoksa ben mi başardım o kısımdan emin değilim ama katil tahminini de doğru yapabildim. Dizinin hikayesi ‘geneline’ baktığımız takdirde tutarlı, yalnız zaman zaman gelen ikinci sınıf korku filmi hissini inkar edemeyeceğim. Yaratılan katil figürünün karikatürize geldiği oldu açıkçası, daha doğrusu dizinin sanırım ilk üç bölümünde cinayetler gerçekleşirken bana gülme geliyordu; sonrasında diziye alışmamla birlikte gözüme görünmemeye veya olan bitenler güzelleşmeye başladılar.

Sanıyorum hafta hafta takip etmemin de etkisi var, karakterler açısından “Hangi günah için hangi karakter ölecek acaba?” sorusunu sorup durdum mesela izlerken. Sarah, Cam, Brenda, Alison ve Robin’i sevsem de Iain, Trent, June, Verna ve Tom karakterleri ise mesela o derece cazip gelmeyenlerden oldu. Brandon Jay McLaren ise bir bakıma şaşırtarak izlediğim daha önceki dizi rollerinden (The Killing, Harper’s Island, Graceland) daha iyi bir performans çıkardı.

Tüm bunlar nedeniyle gözü kapalı olarak tavsiye edemem belki, ama yine de ilk bölüme bakılmasını edebilirim. Sonrası da zaten aşağı yukarı o ayarda devam ediyor. Kafa dağıtmalık, ciddiye çok fazla alınmadığında iyi vakit geçirtebilecek türden bir dizi işte. Bu arada aklımdayken kapatmadan yazayım: Bu tarz ‘slasher’ türünde dizi arayanlar için bu dizinin yanında fazla uzağa gitmeksizin MTV’de geçen yaz dizi olarak başlayan Scream, az önce bahsi geçen Harper’s Island ve sevgili Agatha Christie’nin en beğenilen ve en çok satan kitabı On Küçük Zenci‘den uyarlanan And Then There Were None tavsiye olabilir mesela.

İyi seyirler efendim…