Yıllardan 1865… Amerika, Kuzey-Güney Savaşı‘ndan yeni çıkmış. Tam bir western filmini andıran dizi bekliyoruz. Derken, o da ne? Bu galiba “vahşi batı”dan ziyade, bir “dönem” dizisi mi ne? Yoksa entrika, politika, azınlık hakları, tarih ve dahi atlı kovboylar ile tabancaları derken hepsi içiçe mi?

Meraklananları yazının devamına alalım öyleyse…

“Hişt, sana diyorum” notu : Benim gibi “Amaan western” deyip ilk anda burun kıvıranlardansanız ve fırsat kaçırmak istemiyorsanız önce bu yazıya bir göz atın derim.

İlk haberini Mayıs 2010’da aldığımız Hell On Wheels, Amerikan kablolu kanallarından Breaking Bad, Mad Men, The Walking Dead ve The Killing‘in evsahibi AMC’nin en yeni dizisi. Bir vahşi batı, yani western dizisi olarak lanse edilen dizi, aslında bir o kadar da dönem dizisi ve iyilerinden bir dönem dizisi.

Eski konfederasyon askeri (güneyli asker) şimdilerin silahşörü Cullen Bohannon (Anson Mount) etrafında gelişen olayları izliyoruz Hell On Wheels‘ta. Kahramanımız, ölen karısının intikamını almak için yollara düşmüş. Bu arada ülkede kıtayı dolaşacak olan demiryolu inşaatı sürüyor. Bu inşaatın işçileri, yöneticileri ile onların ihtiyaçlarını (kilisesinden, genelevine, kumarhanesinden, barına) karşılayan insanların topluca oluşturduğu ve ray ilerledikçe ilerleyen bir kasaba düşünün. İşte bu göçebe kasabanın adı Hell On Wheels (Tekerli Cehennem). Dizide hem bu kasabanın göçebe müdavimlerinin hayatına, hem de iç savaşın ardından yaralarını sarmaya çalışan ülkede olan bitene tanık oluyoruz.

Kovboylar, atlar, çadırlar, silahlar derken bu demiryolu inşaatı mevzusundan kelli politika ve entrika da giriyor işin içine…

Kölelikten henüz sıyrılan ancak hala esir muamelesi gören zenciler, topraklarındaki yabancılarla kanlı bıçaklı (oklu) kızılderililer derken azınlık hakları mevzuları da geri durmuyor elbette.
6 Kasım’da başlayan 10 bölümlük ilk sezonunun 4 bölümünü geride bıraktığımız Hell On Wheels‘ta, genelde vahşi batı konulu eserlerdeki o iç karartan hava yok. Sürekli kurşunlar havada uçuşmuyor ama yine de kahramanların karizmaları yerli yerinde maşallah. :) Ayrıca banjo müziğini sevenlere doğal olarak güzel bir ziyafet de var bölümler boyunca. İnanmazsanız giriş müziğine bir göz atın.
Kadro öyle bangır bangır bağırmıyor, ancak herkes üstüne düşeni yapıyor bence. Birçok oyuncu İrlanda, Avustralya, Kanada vb. kökenli sanatçılar olduğundan hoş bir mozaik tutturulmuş.


Cullen Bohannon (Anson Mount)
Anson Mount ve ficudu ;)
Anson Mount ve ficudu ;)

 

 

Başrolde, bundan önce dişe dokunur bir çıkış yapmamış olan, imaj yaratıcılarına şapka çıkarttıran yeni yüzü ile Anson Mount var. Kendisi, bana “Yahu, bu adamdan basbayağı Kara Kule karakteri olurmuş” dedirtecek karizmayı ve silahşörlüğü sunuyor. Ayrıca meraklısına güzel bir vücut ;) da sergilediği bir gerçek. Canlandırdığı Red Kit‘e yakın ahlaktaki Cullen Bohannon karakterine, hem iyi kalpli hem de acımasız olmayı güzel yedirdiğini düşünüyorum.

 

 

 


Elam

 

 

Zenci kadrosundan ortama dalan hip hop şarkıcısı Common da başarılı bir tipleme çiziyor bizlere. Canlandırdığı Elam isimli karakter, pek huysuz ve bir o kadar da dişli biri.

 

 


Doc

 

Star Trek (Uzay Yolu) sevenler için her zaman Mr. O’Brien olarak kalacak oyuncu Colm Meaney‘i ise yine o güzelim İrlanda aksanı ile ve fakat hiç alışkın olmadığımız Thomas ‘Doc’ Durant rolünde izliyoruz. Doc’u, fazlasıyla pislik, küpünü doldurma peşinde zeki bir politikacı diye özetleyebiliriz. Kendisi, diziye konu olan inşaatın olmaz olası müteahhidi.

 

 


Lily Bell

 

 

Dizi boyunca ortalıkta asil, zeki ve güzel hatun olarak salınacağı daha ilk bölümden belli olan Lily Bell‘e ise yine İrlanda kökenli aktris Dominique McElligott can veriyor.

McGinnes Biraderler Kumpanyası
McGinnes Biraderler Kumpanyası

* Damages izleyenlerin hemen hatırlayacağı Tom Noonan‘ı görmüş geçirmiş adam Rahip Cole;

* Avustralyalı aktör Eddie Spears‘ı evcil kızılderili Joseph Black Moon;

* Ben Esler ile Phil Burke‘ü İrlanda’dan yeni gelmiş, Amerika’da köşeyi dönme hayalindeki kumpanyacı kardeşler Sean ve Mickey McGinnes rolünde izliyoruz.

Daniel Johnson
Daniel Johnson
The Swede
The Swede

Fahişelerin en karizmatiği, zeki ve güzel kadın Eva‘yı Robin McLeavy; ortamın kötü ama akıllı silahşörü The Swede‘i Sanctuary‘den hatırlayacağınız o sinir bozucu sesiyle insanı geren Christopher Heyerdahl; demiryolu inşaatının çavuşu Daniel Johnson‘ı Monk‘un leziz başkomiseri Ted Levine canlandırıyor.

 

 

AMC’nin geçen yıl The Walking Dead’le yaptığını bu yıl da Hell On Wheels ile yaptığını, -bana tok olduğum bir türü bayıla bayıla izlettiğini ve tavsiye ettirdiğini- itiraf etmekten geri kalmayayım ve sizleri, bence pek de yeterli olmayan tanıtım filmi ile başbaşa bırakayım. Tavsiyesi benden, izleyip izlememesi sizden. :)

 

Meraklısına, kamera arkası görüntüler ve röportajlar içeren ve fakat ilk bölümü izlemeyenlere ispiyon eden şu 5 dakikalık videoyu da öneririm.