Bu yazı, dizinin 3.sezon 4.bölümü ile ilgili detaylı bilgi içerir. Lütfen okurken dikkate alın!evet, the 4400 3.sezon bölüm özetlerine devam ediyoruz. mümkün olduğunca 1 hafta gecikmeli yazıyorum ki, izleyemeyenlerin keyfini kaçırmayalım. şimdi sözüme, bu bölümün şimdiye kadar gördüğüm en güzel the 4400 bölümü olduğunu söylemekle başlamak istiyorum.gone, 2 bölümden oluşuyor ve birinci bölümü, genel olarak maia ile ilgili. dizinin en ilgi çekici ve sempatik karakterlerinden maia’nın (Conchita Campbell), bölümün başında annesine “beni unutacaksın demesi ile başlıyor her şey. daha sonra, maia’nın kardeşi olduğunu iddia eden ve şimdiye kadar ortaya çıkmamış birisi ile karşılaşıyoruz. bu kişi, maia’yı yavaş yavaş kandırıp, kendisini bir eve götürüyor.bu noktaya kadar, ben maia’yı para için kaçırdıklarını düşündüm. ancak evi görünce, her şey farklı bir boyut kazandı. evde, maia için gayet güzel bir oda ve hayali bir geçmiş yaratmışlar. eski aile fotoğrafları, oyuncaklar vs. ancak yavaş yavaş, aslında bu insanların, bir çok çocuk 4400’ü kaçırdığı ortaya çıkıyor. farklı özelliklere sahip çocuklar, kötü bir çift (maia’nın kardeşi olduğunu iddia eden kadının yanında biri daha var), kasvetli bir ev; daha ne isteyebilirim ki.
işte bölümü en güzel kılan şey, bu çocukların kaçmaya çabalamaları ve bölümün sonlarına doğru da hepsinin özelliklerini kullanarak, kötü çifte zarar vermesi. tabi bu sırada NTAC ajanlarımız da boş durmayarak, maia’nın günlüğünden evi bulmaya çalışıyor. Ancak çocuklar, kaçmaya çalışırken, aslında alana’nın yarattığı gibi bir hayal dünyasında olduklarını farkediyorlar. ve onları kaçıranlar da, para gibi bir amaç için kaçırmamışlar, tam aksine, gelecekten gelen insanlarmış ve the 4400 deneyi yolunda gitmediği için, daha fazla zarara yol açmamak için, bu çocukları gerçek zamanlarına geri koymaya çalışıyorlarmış.bölüm, ntac ajanlarının evi bomboş bulmaları ve maia’nın geçmişe gönderilip, varlığınının tamamen unutturulması ile bitiyor. böylece, bu çocuklarla bağ kuranların üzülmesinin engelleneceğini umuyorlar, ama bir ikinci bölümü var değil mi bu gone’ın :)dizinin diğer bir harika sahnesi ise, isabelle’in yavaş yavaş güçlerinin farkına varması üzerine. en başından beri nefret duyduğumuz the 4400 center çalışanı matthew, yine isabelle’i manipüle edip kandırmaya çalışırken, isabelle aslında korkacak hiç bir şeyi olmadığını farkediyor ve eliyle matthew’u havaya kaldırıp zarar vererek, artık kontrolün onda olduğunu belli ediyor. bu isabelle karakterinde, anlayamadığım bir “kötülük” var içten içe; ama her ne olursa olsun, bölümün en şahane sahnelerinden biri de buydu.başta söylediğim gibi, şimdiye kadar seyrettiğim en güzel 4400 bölümüydü bu. izlemediyseniz mutlaka bir yolunu bulun. “aman tanrım” nidalarıyla, izleyeceğinizi garanti ediyorum.