Game of Thrones’un yaratıcıları olarak bilinen David Benioff ve D.B. Weiss, dizinin final yapmasının ardından Netflix ile yeni bir içerik anlaşması imzalamışlardı. Bu anlaşmanın pek çok ürününün hazırlıkları devam ederken bunlardan birisi olarak karşımıza The Chair dizisi geldi. 20 Ağustos’ta başlayan komedi-drama türündeki projenin sezonu 6 bölümden oluşuyor.

Diziyi aynı zamanda Benioff’un eşi de olan oyuncu/senarist/yapımcı Amanda Peet hazırladı, kendisine Annie Julia Wyman eşlik etti. Sandra Oh’un başını çektiği kadrosunda Jay Duplass, Holland Taylor, Bob Balaban, Nana Mensah ve Everly Carganilla da bulunuyor.

Konusu:

The Chair’in hikayesi kurgu bir kurum olan Pembroke Üniversitesi’nde ve günümüzde geçiyor. İngilizce departmanının başına geçirilen Profesör Ji-Yoon Kim, bu konuma gelen ilk kadın olmuştur. Diziyi de göreve başladığı günle açıyoruz.

Babasıyla ve evlatlık aldığı kızıyla birlikte yaşayan Ji-Yoon, bir yandan departmanı idare edip diğer yandan özel hayatını ayakta tutmaya çabalıyor. Ama tahmin edersiniz ki o kadar kolay olmuyor.

Çalışma arkadaşı Bill Dobson ile olan ne yönde ilerlediği belli olmayan yakınlığı, üniversitenin popüler hocalarından biri de olan Bill’in kırdığı potun okulda yarattığı geniş çaplı sosyal kriz, fakültede kalıcı kadroya girebilmesi için desteklediği siyahi çalışma arkadaşı Yaz McKay’in önündeki engeller, bir ayağı çukurda denebilecek hocaları bir şekilde emekli ederek kurtulmaya çalışan dekan ise uğraştıklarının sadece bir kısmı.

Not: Dizinin kampüs çekimleri Pennsylvania eyaletinde bulunan Washington & Jefferson College‘da ve Chatham University‘nde gerçekleştirilmiş. Dış çekimler ise yine üniversitenin Shadyside kampüsünün yakınlarında yapılmış.

The Chair dizisi başrolünde Sandra Oh’u bulundurmasıyla ilgimi çekti. İzlediğim için de memnunum. Bölümleri 30 dk. civarı sürdüğü için 6 bölümü bitirmesi kolay da oldu zaten. Game of Thrones ikilisinin son sezonda çıkardığı “işi” yok saymasam da geçti gitti gözüyle baktığımdan takıldığım da söylenemez.

Dizi, akademik dünyaya öğretim görevlilerinin gözünden bakan, öğrenciler dahil çoğu kişi için tanıdık gelecek problemlere odaklanmaya çalışan, tüm bunları aşağı yukarı ve bence tatmin edici şekilde yapan bir proje. Günümüzün duyarlı (‘woke’) atmosferini ya da iptal kültürünü (‘cancel culture’) de hikayenin içine katmayı ihmal etmemişler. Olup bitenler bu açıdan pek de şaşırtıcı değildi aslında, üstüne bir ölçüde sinir bozucuydu hatta.

Öte yandan The Chair’in işte bu olup bitenleri üstüne pek de bir şey katmadan öylece aktardığını da düşünüyorum. Anlatmak istediğini anlatıp gidiyor, bu nedenle sezon finali benim için pek de sürpriz olmadı mesela. Gidişatın nereye varacağı anlaşılır ya da tahmin edilirdi. Dolayısıyla zorlayıp saçmalamadan, biraz daha fazlasını yapmasını ve üstüne katarak kendince farklılaşmasını beklediğim bir aralık da oldu hani. Bunu da kendince kadrosundaki isimlerin sempatik performanslarıyla perdeledi diye düşünmekteyim. Holland Taylor ve devam ettikçe Jay Duplass sezonun diğer öne çıkan isimleri oldular.

Sezonu devam etsek de olur etmesek de olur tarzda kapattığı için henüz 2. sezonuyla ilgili haber gelmemesi problem değil bu arada. Velhasıl, The Chair dizisi genel olarak böyle bir yapım. İlgisini çekip de izleyeceklere iyi seyirler.