The Leftovers — Tanıtım
194 yorum iyideniye 08 Eylül 2014 00:01
Kaliteli kablolu kanallardan HBO, 29 Haziran’da bizlere bir dizi daha sundu ve 10 bölümlük bir sezonla yayınını açan The Leftovers, 7 Eylül’de de sezonu kapatıverdi. Hatta Tom Perotta’nın aynı isimli kitabından uyarlanan bu dizinin, kitabının baskısı ülkemizde de çıkmış durumda. Dahası kanaldan 2. sezon onayını da aldı. Peki, nasıl bir dizi?
Dizinin yaratıcı ve yapımcılarından birisi, kitabın yazarı olan Tom Perotta ama aslında arkasında insanlığın özellikle Lost veya Star Trek ile tanıdığı Damon Lindelof var. Lindelof, dizinin ilk sezonundaki bölümlerinin neredeyse hepsinde de yazarlık yapmış durumda. Dizinin merkez lokasyonu New York ve haberiniz olsun, bölüm süreleri normal bir HBO dizisi ayarında olsa da pilot 72 dakika kadar sürüyor. Gelelim bakalım bu dizi ne anlatıyor kısmına ve karakterlere:
Dünyada bir kayboluş, bir kesimin benzettiği ya da tanıtıma eklendiği şekliyle ‘Rapture‘ yaşanmış. Dünya nüfusunun %2’si, yani toplamda 15 New York nüfusu kadar insan 14 Ekim günü bir saniye içinde yok olmuş; üstüne de 3 yıl kadar zaman geçmiş. İnsanoğlunun hala toparlanma sürecinde olduğu söylenebilir, en azından veya özellikle yakınlarını kaybeden kişiler. Küçük oğlundan bütün ailesini kaybedene kadar birçok yaralı insan var ve hala gidenlere ne olduğuyla ilgili bir şey bulunamamış. Yaşananlarsa haliyle Dünya’yı büyük ölçüde etkilemiş. İşte biz, herkesin bir şekilde yaşamına devam ettiği bu yeni dünyaya konuk oluyoruz.
Çok uzun uzadıya anlatılabilecek bir ana konusu yok, o yüzden karakterler üzerinden devam edeceğim:
Kevin Garvey (Justin Theroux), hikayenin geçtiği Mapleton’ın şerifi. 14 Ekim’de kimseyi kaybetmese de sonrasında ailesi dağılmış. Karısı Laurie, evi terk edip adı ‘Kalan Günahkarlar’ olan bir çeşit tarikata katılmış, babası akıl sağlığıyla sorunlar yaşamaya başlayıp bir kliniğe yatırılmış, oğlu Tom evi terk etmiş ve arada sırada arayan birisi haline dönmüş. O da kızı ile birlikte yeni bir evde yeni bir hayata başlamış. Kendisi normal mi derseniz… yok, o da değil.
Laurie Garvey (Amy Brenneman), Kevin’in hala evli olsalar da nedeni bilinmeyen bir şekilde ailesini terk etmiş karısı. Katıldığı tarikat, yani Kalan Günahkarlar 14 Ekim’den sonra oluşmaya başlamış ve gittikçe kalabaklıklaşan bir oluşum. Daima beyaz giyiyorlar, birlikte büyük bir evde yaşıyorlar, dahası konuşmuyorlar. Hep birlikte yazışarak anlaşıyorlar. Günleri de gündelik işleri yapmak ve insanlara yaşananları unutturmamaya çalışmakla geçiyor. Bu halleri de Mapleton ahalisinin pek hoşuna gitmiyor haliyle. Laurie de bunların içinde ve haliyle etrafta.
Megan Abbott (Liv Tyler), nişanlısıyla evlenmek üzere bir kadın ve Kalan Günahkarlar’ın içine dahil etmek istediği için sürekli peşinde dolandığı son hedefi olarak karşımıza çıkıyor. Zaten tarikatvari olan bu oluşumu daha çok o ve onun buraya dahil oluşuyla birlikte tanımaya başlıyoruz.
Tom Garvey (Chris Zylka), Kevin ve Laurie’nin oğulları. 14 Ekim’den önce üniversite öğrencisi olan Tom’un hayatı, onu alt üst eden bir olayın üstüne bir de 14 Ekim gelince oldukça karışmış. O da şimdilerde evi terk etmiş ve annesi gibi bir çiftlikte yaşıyor olarak karşımıza çıkıyor. Wayne adında insanları ‘iyileştirip’ dertlerinden arındıran gizemli bir gurunun yanında ve diziyi açmamızla birlikte hayatı bir kere daha karışıyor.
Jill Garvey (Margaret Qualley), Kevin ve Laurie’nin kızları ve dizideki sorunlu gençlik kısmı, daha çok o ve arkadaşları üzerinden işleniyor. Annesinin terk etmesiyle ilgili bazı sorunları var. En yakın arkadaşı Aimee (Emily Meade) ile sürekli birlikteler ve ayrıca kendisini Garvey’lerin evinde de sürekli görüyoruz. Dizinin başlamasıyla kızlar ikiz kardeşler Adam ve Scott (Max ve Charlie Carver) ile tanışıyorlar ve genellikle birlikte takılıyorlar.
Matt Jamisson (Christopher Eccleston), Mapleton’ın rahibi. Yaşanan olaydan sonra, neden ve nasıl da bilinmezliğini koruduğundan insanların dine ve Allah’a bakışı değişmiş; Matt de bunu düzeltmek için uğraşıyor. Tabii bu yolda kullandığı ‘yöntemler’ insanlar tarafından her zaman takdirle karşılanmıyor. Dahası Kalan Günahkarlar grubu da bu yoldaki hedeflerinden birisi. Ayrıca hasta bir eşi de var.
Son olarak Nora Durst (Carrie Coon). Nora, Matt’în kız kardeşi ve kocası ile 2 çocuğunu 14 Ekim’de kaybetmiş bir kadın. Kaybolan kişilerin ortak noktalarını bulmaya ve yakınlarını kaybeden kişilere maddi dahil yardım etmeye çalışan Ani Ayrılış Departmanı’na bağlı olarak çalışıyor. Bu amaçla onları ziyaret ederek çeşitli sorular soruyor. Olanların üstesinden tam olarak geldiği de söylenemez.
The Leftovers kolay bir dizi değil. Daha doğrusu içeriğindeki gizem unsuru, bunun yönetimi ve kimi zaman dizideki tempo herkeslik değil. Ama benim gayet de sevdiğim bir dizi oldu. Ayrıca bazılarının benzetmeye kalktığı üzere bu dizi ‘kesinlikle’ 2. bir Lost vakası değil. Ama “Lost’u yazan bir kişinin elinden çıkmış.” dediğinizde inanması hiç zor olmuyor, o kısmı doğru. Bu tanıtım yazıldığında ve yayına girdiğinde ilk sezonunun finali yayınlanmamış olacakve dizinin mesela yayınlanan son bölümüyle hikaye bazında kendisini aşıp isteneni vermeye epey yaklaştığını düşünüyorum. Zaten bölümün reytingi dizinin premiere reytingini de geçti. Üstelik dizide, zaman zaman belli karakterlerin iç dünyasına eğinildiği bölümlerin işlendiği de oluyor, ki bu diziye ayrı bir hava katıyor.
Velhasıl, eğer The Leftovers herhangi bir yerinden ilginizi çektiyse deneyin derim, zira en azından bu kadarını hak eden bir dizi…
yorumlar
@ozgun14 Bu bitince, istikamet Mindhunter
Aklimda o vardi zaten masaustumde hazir.
yalnız kafam çok karıştı bu bölüm çünkü timeline’ı kafamda oturtamadım tam.
neyse sonra günümüze dönüyoruz sanırım. dizinin başlangıcından bir yıl geçmiş. yeni bir yıldönümü zamanı. megin çılgın planları var gibi. otobüs olayı sonrası gr disiplinine gidince anlık olarak o kızların tutulduğu kasayı görüyoruz. yani kızlar çoktan kayıp sanırım.
tommy anasından kaçıp meg’e gidiyor. meg’e babasının gittiği miracle dan bahsediyor. meg’İn oradan haberi yok aydınlanıyor planlar geliyor aklına. ama kevinlar oraya çoktan gitmişse kız da ilk gece kaybolduğuna göre meg’in bu işte parmağı olamaz. bu planı ne ara yaptı da yürürlüğe koydu…
meg bu kızlarla ne zaman iletişime geçti. şu anda miracle kasabası bu izlediğimiz zamanın ilerisinde bir zamanda mı. geçmişi mi izliyoruz tam çözemedim.
ama güzel plan valla. ben beğendim.
2×10 çok güzel bir sezon finaliydi. sonlara doğru kevin’in olayında bir göz devirdim kabul ama fazla uzatmadıkları için kızmadım.
beyazlar kendilerine yakışanı kendilerinden bekleneni verdiler helal olsun size. ben daha ağırına hazırdım ama bu kadarı da olumlu. bunun olması gerekiyordu. ilk sezon gibi çok güzel noktada bırakmışlar ama burda final olsaymış kendimi mutsuz da hissedermişim.
en son sahne müziğin de etkisiyle çok güzeldi. herkesi teker teker görmek… bir an lostun finalindeki kilise sahnesini anımsadım.
şunu direkt söylüyorum müzikler olmasa bu dizinin performansı %50 düşer direkt. bu nasıl bir kulak şölenidir. sanki aynı sahneye başka müzik koysalar dizinin moduna giremeyeceğim gibi.
kevin john konuşmaları çok güzeldi. şu kısmında koptum.
– i dont understand whats happening.
* me neither. but its okay. its okay.
sanırım leftovers severlerin hislerine tercüman olmak istemişler.
john ve eşi çok iyi seçilmişler. ikisi de rollerinin hakkını verdi. regina king zaten mimikleriyle konuşabilenlerinden ve yönetmen de bunu sık sık kullanmış. çok iyiydi ikisi de ekleme olarak umarım kalırlar diyeceğim ama kalmayacaklarına da emin gibi bir şeyim. megin de yeni sezonda olmayacağını öğrendim çok mutsuzum.
gelecek sezon olayın yine başka yere taşınacak olması dert değil ama kadronun bayaa bayaa biçilecek olması sıkıntı veriyor bana şimdiden. bu sezon umursadığım herkesi yeterli oranda izletebildikleri için minnettarım. umarım final sezonundan da aynı performansı alabilirim.
bakalım nasıl bir son bekliyor karakterleri.
sezon için konuşursam ilk 5 bölüm pek de güzel değildi. final sezonunda bir dizi için ilk sezonların ruhunu yansıtmayan bölümlerdi. laurie’nin bölümüne kadar dizinin simgesi olan müzikleri bi kere bile kullanmadılar. gerçi kullanmaya değecek sahne de vermediler pek. 1. bölüm güzeldi, zaten 2. sezonun devamı gibiydi o yüzden saymıyorum. 3teki grace itirafı, 4teki kevin nora tartışması, 5teki tanrı-matt yüzleşmesi o kadar… aklımda kalan başka güzel bir şey yok ilk 5e dair. anlattığı adam gibi bir şey de yoktu zaten bu sezon. 1i 2yi az biraz özetleyebilirim karakterlerin gidişatı olarak ama 3te naptılar bir fikrim yok. görüntü yönetmenliğine şapka çıkarmak gerek belki ama bu dizide pek salladığım bir şey değildi. sanki fazla kasmışlar gibi geldi hatta son sezonda. muhteşem görüntüler vardı cidden art arda. jenerikler çok kötüydü. dizinin ruhuna bu kadar aykırı bir şeyi kim kabul ettiyse akıl fikir diyorum. bir iki izleyip en sonunda gelir gelmez geçtim hepsini canımı sıktığı için.
finalin beklentilerimi karşılayacağını düşünüyorum. gittikleri yol güzel. ilk bölümün sonundaki sahne nereye bağlanacak bakalım. umarım dünya değildir orası.
keşke laurie 6da, kevin da 7de ölseydi. nora da 8de o cihazda tamamlasaydı işlemi. sonrasını naparlardı bilmiyorum ama hem noranın öldüğü hem de çocuklarının yanına gittiği ikilemini yaşatacakları birkaç sahneyle herkesi diğer tarafta bir yerlerde buluşturabilirlerdi. yine ortada bırakabilirlerdi o soru işaretini.
noraya inanmadım kevin’a inanmak istediğini anlattı. gerçek olmak için fazla net bir hikayeydi bu diziye. bölüm boyunca zaten herkes birbirini yalan söylemekle itham edip durdu. kevin’ın da inanmaya ihtiyacı vardı ve inandı. güzel bir hikayeydi ama, gerçek olmasını isterdim. keşke hayal de olsa görüntülerle desteklenseydi o hikaye. kafasındaki bir kurgu da olsa çocuklarına kavuşuşunu hayal edişini izlemek isterdim noranın.
son olarak müzikler için son bir kez daha teşekkür edeyim sahibine. beklediğimden daha keyifli bir serüven olduğunu da ekleyip kaçayım.
bu da burada dursun.
http://www.vulture.com/2017/06/leftovers-finale-behind-the-scenes-exclusive.html
Yedin bitirdin güzelim diziyi Şimdi ne izlesen kesmeyecek seni
bunun bıraktığı tadı bırakan olmayacak gerçekten. müziklerini uzun bir süre dinleyeceğim. farklı bir diziydi. ilerde geçmişe baktığımda güzel hatırlayacağım. birçok etkileyici sahnesi dönüp duracak aklımda. en çok da norayı özleyeceğim.
şunlara bakın: https://medium.com/@Mfried/the-leftovers-guilty-remnant-playfully-menaces-hbo-headquarters-to-prod-for-third-season-8e0f13e695c
katılasım geldi aralarına.
evet takılı kaldım inş bugün bitince hayatıma devam edebilcem. mindhunter izleyeyim ben.
ben niye kendimi sürekli bu sayfada buluyorum.
Ah @abidin77 böyle paylaşım yapılmaz ki ama
Nora’yı her gördüğümde boğazım düğümleniyor. İzlediğim tüm diziler arasında beni en çok etkileyen karakterlerden biri olmuştur. Her sahnesinde sımsıkı sarılasım geliyordu. Nora’nın gözleri/bakışları her şeyi anlatıyor zaten.
Carrie coon ne kadar iyi bir oyuncu ki, hayranlıkla izletti kendini. Sinner’ın yeni sezonunda olması çok iyi olacak.
2 ve 3. sezonu iki günde bitirdim geldim.
Beklemiyordum ama dişe dokunur, işe yarar bir final yapmışlar. Ben her şeyin/herkesin havada kaldığı bir finale hazırlanmıştım.
Genele dair, hayranları maalesef sinir edecek olan yorumum şöyle:
Eğer hafta hafta izliyor olsaydım 2-3 kere daha bırakırmışım. Ama böyle peşpeşe izleyip “ya kimler kimler yere göğe koyamadığına göre kesin bi noktada ısınacağım” diye diye 3. sezon ortalarına geldim diyebilirim. Ondan sonra da diziye bayılma ümidimden vazgeçip elimdekinin olabildiğince tadını çıkartarak bitirdim.
Şunu diyeyim: Hala abartılan bir dizi olduğunu düşünüyorum.
Müziklerin ve bazı oyunculukların (merhaba nora) etkisiyle izleyicisini hipnotize eden ama hikaye namına sık sık dalga geçen bir dizi vardı karşımda sürekli. Ha kötü bir dizi miydi? Değildi. Ama öyle “allaaam sen diziysen ötekiler ne?” dedirten bişi olamadı benim için maalesef.
Çatlaklıları, göndermeleri filan derken güzel sarıyor. Ama ne olduğunu merak edersem izleyemeyeceğim bir dizide karakterlere bağlanmalıyım ya da sunumun biraz daha üstüne koyması gerek. Ki sunum namına müziklerden ötesi (hangi görüntü yönetmenini övmüş özgün yukarıda emin olamadım) kaptıramadı beni. Karakterlerde de o dram nora ve sonlara doğru laurie hariç bi türlü ekranın bu tarafına geçemedi bende. Kyle’a alıştım 2. sezonda, ama bayılmadım ya da önemseyemedim adamı bi türlü. Bu da diziden aldığım zevki ister istemez etkiledi.
Bazı etkileyici (!) diyaloglarda yüz kere aklımdan geçen şeyleri “state the obvious” tadında duymak da yordu beni. Ama sanırım o durumlar bi tek benim aklımdan yüz kere geçmiş. (bkz. abidin’in yukarda 6 haziran 2017’deki %98 – %2 yorumu)
Haa bir de din vurgusu (olumlu ve olumsuz) beni yoran bir durum. Genelde bu tip dizilerde din vurgusu yoruyor beni ki bu dizide kallavi vardı bu.
Yalnız bi daha diyeyim; hakikaten müzikler ya… 10 numara 5 yıldız!
Dizinin beni en şaşırtan anı 3×02’de jeneriğin girdiği andır. Önce bir hö olup ardından gülmeye başladım. sebebi için tık
80’lerin kaç ergen ve yetişkininde bu durum oluştu acaba diye de merak etmeden edemedim. Meğer bölüm içinde cevabımı alacakmışım. Şapka çıkarttım.
Son sezonun diğer değişken jeneriklerinin ilgili bölümlerde nelere gönderme olduğunu (eğer göndermeyseler) yakalayamadım. Merak etmedim de değil ama o, yarının araştırma ödevi olsun bana. Şimdi gidip uyuyayım artıkın.
Aslında Twin Peaks ten önce izleyecektim ama yaz sıcaklarında pek gitmeyeceğini düşündüğüm için bu vakitler sessiz sedasız başlayım dedim ve ilk sezonu bitirdim. Hem HBO dizisi olduğundan hem ilk sezonla ilgili yorumları okuduktan sonra belli bir beklentide diziye girmiştim; o yüzden memnun kaldım diyebilirim. Hatta beklediğimden daha akıcıydı. Kevin, Nora, Jill ve Aimee yi sevdim karakter olarak. Justin Theroux’u Maniac da izlemişim daha önce ama hiç aklımda kalmamış. Carrie Coon u ise önce Fargo sonra The Sinner da izleyip hayran kalan biri olarak burada da hayran kaldım. Genelde insanlar önce bunu izleyip hayran kalıp sonra diğerlerini izledi, benim için tam tersi oldu.
Christopher Eccleston ve Ann Dowd u nasıl da sevmiyorum anlatamam, onların sahnelerini geçmeye çalışıyorum mümkün oldukça.
Ayrıca şu beyazları da hiç sevmedim, inançlarının mantıksız olduğunu düşünüyorum.
Michael Gaston’ın karakteri (Dean) neden 20 lik dişi alınmış gibi ağzı şiş? O ağzının neden öyle olduğunu da anlamadım, karakteri de anlamadım.
Bakalım, 2 ve 3 ü çok övüyorlar ben de bir iki alacağım diziden sonra gireceğim.
2. sezonu bitirdim. Milletin ilk sezonla dağlar kadar fark varmış gibi övdüğü kadar övemeyeceğim ama güzel sezondu. Ben dizinin ilk sezonunu da beğenmiştim çok fazla bir fark göremedim ikisi arasında. 2×08 gerçekten çok kafa bir bölümdü. Dizi başka bir seviyeye geçti gözümde.
Sezonun genel havasını yeni mekanı sevdim. Ayrıca
Bir de bu Tommy aslında önemli bir karakter gibi gösteriliyor ama neden bu kadar az gözüküyor, kullanılıyor anlamadım. Daha fazla kullanılsa hoş olabilir.
Meg de bu sezon fazla yoktu, onu da daha fazla görmek isterdim.
Evie nin neden böyle bir şey yaptığına anlam veremedim. Beyazlardan nefret ediyorum.
Patti yi bu sezon görmek istemezdim ama bağlandığı yer duygulandırdı beni.
Yeni katılanlardan Regina King (anne) ve Micheal iyiydi de kız ve babayı (John) sevmedim.
Matt in eşinin de artık konuşması iyi oldu.
Nora ve Kevin her zamanki gibi diziyi yine güzel taşıdılar. Ek olarak Jill i de söyleyebilirim. Yalnız imdb den yediğim ispiyonla
Araya bir iki dizi daha alacağım ondan sonra 3 ü izleyip veda edeceğim. Son sezonu ve finalini merak ediyorum.
3 x 05 üzerine:
Bana şu Matt i verseler, sabahtan akşama kadar kum torbası olarak kullanırım. Bütün gün dövsem yine canım sıkılmaz. Ne biçim bir heriftir…
Diziyi bitirdim. Finalinin bazı yerleri istediğim gibiydi ama nedense
Dizinin başındaki soruya cevap
Nora nın söyledikleri için soruyorum izleyenlere
3. sezonda genel olarak güzeldi, keyifle seyrettirdi kendisini. Dizinin tadında bittiğini düşünüyorum. Carrie Coon ve Justin i yeni dizilerde izlemek isterim, ikisi de muhteşem oynadılar. Diziyi en başta izlemeye başlamadan önce acaba bana gider mi diye kafamda sorular vardı ama gitti ve sevdim. Bunun için de mutluyum ama çook aşırı derecede sevdim de diyemem. Sevdim ve güzel diziydi sadece. İzlemeyen kaldıysa kaçırmasın bence.
Ama herkes benim gibi düşünmüyor, tamamen doğru olduğunu savunanlar da var. Galiba biraz da bakış açınla ilgili. Bence redditte finalle ilgili yazıları, analizleri okumaya çalış. En sevdiğim dizilerden biri olduğu için finalden sonra hatırlıyorum bayağı analiz okumuştum.
@Vesper, anladım, teşekkür ederim
@Vesper iyi açıklamış.
5 sene önce bugün.
Ne başyapıttı be! O müzikleri hâlâ açıp açıp dinliyorum…Ruha en çok temas eden dizilerdendi benim için, çok ayrı bir yeri var hakikaten.
Benim için daha 1 sene olmadı :))
Ben bunu ilk çıktığı zaman 2-3 bölüm izleyip devamını getirmemiştim. Şu beyaz giyen suskunlar epey rahatsız edici gelmişti diye hatırlıyorum. Kadrodan Chris Zylka ve Carver ikizleri dışında kimseyi tanımıyor oluşum da eksi yazmıştı o vakitlerde. Şimdi bu ikiliye ek olarak Liv Tyler’ı (Harlots), Emily Meade’yi (The Deuce), Amanda Warren’ı (The Purge) falan tanıyorum en azından. Paterson Joseph var bir de elbette. Bu kez daha fazla güdülenmiş durumdayım ve 72 dakikalık ilk bölümü de sorunsuz hüplettim. Hayırlısı olsun bakalım.
S01E03
Genel olarak din görevlilerini sevmem. Üstüne bu adam epey de garip ama nedense sevdim ben bu adamı.
Bu bölümün ilk 2 bölümden daha iyi olduğunu düşünüyorum. Rahip çok iyi taşıdı bölümü.
S01E04
4 bölüm oldu ve hala beyazlılara dair elle tutulur bir bilgi verdikleri yok. Bu beyazlılara genel olarak uyuz oluyorum haklarında pek bir şey bilmesem de ama. Sigara içmeyeni gruba almıyorlar bir de herhalde. O da ayrı bir gıcık olunası nokta. Onun dışında şu Christine’in anlam ve önemi de pek ilgimi çekmiyor nedense. Meg, Aimee ve Nora ise şu ana kadar ısınabildiğim istisnai karakterler konumundalar.
2 sorum var:
1- İlk sezon sonuna kadar bu beyazların kafasını az buçuk anlayabilecek miyiz?
2- Bu dizinin sonu açık mı yoksa kapalı mı bitiyor?
Anca az buçuk. Çok bekleme, fazla takılma. Onlara sinir olmadan izlemek zaten mimkin diil. Olay biraz da burada.
Kapalı. Ha ne kadar tatmin olursun onu bilemiciğim.
@aytackara Teşekkürler bilgilendirme için. Bu dizinin ilk sezon çevirileri senden gelmiş galiba. Onun için de teşekkürler ayrıca.
Bu bölüm şu ana kadarkiler arasında en kötüsüydü.
*Normalde o sahnede verilecek birinci insani tepki üzülmektir biliyorum ama bende o ikinci tepki oldu. İlk tepkim ‘Şimdi konuşmaya başladın ha?’ demek oldu.
*Bu Kevin’ın sezon bitmeden biriyle yatması lazım. O kişi
olabilir. Bunun karısını
olabilir gibi geliyor bu arada bana. Bir tansiyon var ikisi arasında ama öncesi tansiyonu mu sonrası tansiyonu mu çözemedim daha.
S01E06
S01E03 misali tek karakterin direksiyonda olduğu bir bölüm yapmışlar. Bu kez direksiyonu Nora’ya emanet etmişler ve o da çok iyi taşımış bölümü. Diğer bölümlerde vasat takılıyor dizi belki ama bu tarz bölümlerde cidden iyi iş çıkarıyor.
S01E09
Son birkaç dakikayı, daha doğrusu o son anı saymazsak gereksiz bir ‘öncesi’ bölümü olmuş bence.
S01E10 (Sezon Finali)
2 berbat bölümle kapatmışlar sezonu. Abartıldığı kadar iyi bir dizi yok ortada bana göre. Belki de diğer sezonları daha iyidir bilemiyorum elbette. Tek karakter üzerinden ilerleyen 3. ve 6. bölümler dışında 8.5/10 seviyesinin üstüne çıkan bölüm olmadı. 9. ve 10. bölümler berbattı. 5. ve 8. bölümler kötüydü. Kalan 4 bölüm ise fena değildi.
S02E01
‘Hangi dizi bu?’ diyerek izledim uzun bir süre. İlk 10 dakikayı saymazsak fena bir açılış bölümü değildi bu arada. Yeni karakterler, yeni bir ortam derken ilgi çekmeyi başarmışlar en azından. Sondaki durum da merak uyandırdı elbette.
Allah’ın çatlakları ya! Zerre sorgulamıyorum; çünkü bu kafayı sevdim.
‘Öncesi’ bölümü dediğin böyle yapılır işte; S01E09’daki gibi değil! Net bir şekilde dizinin şu ana kadarki en iyi bölümüydü bana göre.
Bölüm için puanım: 9.5
Bu sezon bir şeyler değişmiş gibi görünüyor ilk 2 bölüm itibariyle dizide. Artık yürütücüyü mü değiştirdiler, senarist tayfayı mı değiştirdiler, yönetmen ekibi mi değiştirdiler bilemiyorum ama neyse değişen çok iyi olmuş cidden.
*2 bölümdür beyazlılardan uzaklaşmış olmak o kadar iyi geldi ki anlatamam.
*Bu yerleşke
anladığım kadarıyla. Bu durumun da ilgi çekici bir unsur olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
*Bu Kevin’ın boşlukları Norman Bates’in boşluklarından daha fena valla.
S02E03
Buna da bir ‘Öncesi’ bölümü çekerler muhtemelen.
S..ik bir hayattan başka bir s..ik hayat terfi etmişler. Ne yani acımamız ya da sempati duymaya başlamamız mı lazım şimdi bizim bunlara?
Bu Laurie’yi en mal dizi karakterleri diye bir liste yapsam Top 10’a alırım kesinlikle.
Meg: That was hot.
S02E04
Sezonun en kötü bölümüydü. İyi giden sezona yakışmadı.
S02E05
Rahibe özel bölüm çekmişler bir kez daha ve gayet iyi iş çıkarmışlar yine.
S02E10 (Sezon Finali)
Oldukça güzel bir bölümle kapatmışlar sezonu. İlk sezonun aksine ne yaptığının bilincinde olan, sezona yayılan bir plan program dahilinde hareket eden, yapboz misali işlenen bir sezon oldu. Elbette 4, 7’nin ilk yarısı ve 8 gibi zayıf kalan bölümleri de oldu ama genel olarak baktığımızda ilk sezonun çok üstüne çıkan, oldukça başarılı bir sezondu. 3. sezonda bu formu koruyabileceklerini zannetmiyorum ama.
Şöyle bir bakındım da Carrie Coon’un bu sezonki başarılı performansının hakkını veren yer Critics Choice olmuş. Emmy veya Golden Globe’dan adaylık bile çıkmaması garibime gitti açıkçası.
Fena bir yaşlandırma makyajı olmamış o sondaki.
Zaman atlaması yapmışlar. Kevin ve John sakal bırakmış. Kevin’a yakışmış ama John’a hiç yakışmamış. Laurie hala saçma sapan işlerle uğraşıyor,
Baya çok şey olmuş yani. Bunları takip ederken güzel güzel aktı gitti bölüm.
S03E02
Nora merkezli, geçmiş odaklı bir bölüm yapmışlar.
falan bunlar gerekli şeylerdi ama onun dışında sarmadı. Bunlar karakter merkezli bölümler konusunda baya iyiler aslında ama bu bölümü sevmedim ben açıkçası.
S03E03
Kevin’ın babasını merkezine alan, boş beleş ortalıkta dolandığımız, aşırı derecede gereksiz bir bölümdü. Atlaya atlaya bitirdim bölümü hızlıca.
S03E06-07
6. bölüm çok kötüydü. 7. bölüm ondan da kötüydü. S02E08’i beğenmemiştim zaten ben ama S03E07’yi onun çeyreği kadar bile beğenmedim. 2 bölümü de atlaya atlaya bitirdim hızlı hızlı. Son bölümden tatmin olacağıma dair herhangi bir inancım kalmadı açıkçası.
@pirate 2×8 nasıl zayıf kaldı ya inanılmaz bölümdü
S03E08 (FİNAL)
Justin Theroux ve Carrie Coon’un çok iyi paslaştıkları bir bölüm olmuş öncelikle. Bunu belirtmeden geçmek istemedim. Lakin hikaye açısından benim adıma tatmin edici bir kapanış olmadı açıkçası. Ha bu duruma şaşırdım mı? Hayır.
Çok kötü bir sezon oldu 3. sezon. 3, 6 ve 7. bölümler son derece berbattı. 2 ve 8 zayıf kaldı. 5, idare ederdi. Sezonun güzel diyebileceğim 2 istisna bölümü vardı sadece: 1 ve 4.
Son derece planlı ve programlı ilerleyen 2. sezonun aksine epey baştan savma geldi bana 3. sezon. Net bir şekilde dizinin en kötü sezonuydu bana göre. Sezon sıralamam 2 > 1 > 3 şeklinde elbette. Sadece 2. sezonunu pozitif bir şekilde hatırlayacağım bir dizi olarak kalacak kısaca The Leftovers.
bir süredir tekrar atıyorum buna. ancak bu kadar doğru bir karar olabilirdi. çok karmaşık bulduğum bu dizinin aslında hiç de karmaşık olmadığını görmek hoşuma gidiyor. anlam veremediğim kısa kısa kesitlerin aslında nereye bağlanacağını bilerek izlemek bayaa basitleştiriyor diziyi ama yine de çok zevk alıyorum.
ilk izlemede ağzıma kaşıkla verilen bilgileri bile algılayamayışımı eski yorumlarımdan görünce iyi ki tekrar izlemişim diyorum.
yarısı bitti yarısı kaldı. apayrı bir hayranlıkla sonunu getireceğime şüphem yok.
tekrar bitti.
Midnight Mass’den buna geçiyorum, Justin Theroux’yu antipatik bulmam diziyi izlememe engel değil ne de olsa.
@tart zorluyor
Sıkıntı yok ya, rahat rahat izle
@abidin77 sen de mi Justin Theroux sevmeyenlerdendin?
@dkamoy yok yok değilim.
Yani antipatik de bulsanız dizide iyiydi (herkes gibi). Sevmeyenleri için bile bir sıkıntı yaratmayacaktır.
İşte ben antipatik bulan ve dizi boyunca adama (karaktere değil, oyuncuya) sövmüş biri olarak dedim “zorluyor” diye. Neyse benim Leftovers maceram asla örtüşmüyor sizlerle, susayım da hayranlara daha fazla ayıp olmasın.
“It’s not the destination, it’s the journey” kişisel olarak doğru bulduğum bir önermedir. O yüzden açıklanmayan, havada kalan unsurlar olması diziden ya da filmden aldığım keyfi pek azaltmaz. Ama…
Ama burada yolculuktan da keyif alamadım. Hiçbir karakterle empati kuramadım. Tamam evladını kocanı kaybettin ama ha ölmüş ha puf diye bir anda yok olmuş ne fark eder. İnsanlığın başından beri varoluşsal bunalımlar yaşanıyor, ölünce nereye gidildiğini biliyor musun ki kaybolanların nereye gittiğine bu kadar takıyorsun. Hayata devam etmek bu kadar zor olmamalı. Ama yaşanan olaydan önce de pek normal değiller, sorunla baş etme konusunda yetersizler. Yok tarikata girelim, intihar edelim, kalan herkesi üzelim. Giden gitmiş kalanların kıymetini bil bari, o da yok.
Dizinin çıkış noktası bana zayıf gelince diğerler bileşenleri objektif değerlendirememiş olabilirim yine de yazayım; yapım kalitesi orta-üst düzey, oyunculuklar genel olarak iyi. Justin T. bile kendi standartlarına göre iyi oynamış, Nora dizinin en iyisi, Laurie’yi oynayan en kötüsü. Senaryo zayıf. Kurgu orta. Gizem unsurlarına rağmen seyirciyi (bizatihi kendim) kendine bağlama zayıf, birkaç kere bırakmaya yeltendim ama inat ettim bırakmadım.
Sonuç itibariyle önerebileceğim bir dizi değil. Amaca hizmet etmedi; genelde keyif almadığımdan özelde hayatı sorgulatmadığından.