Monster

Monster (Canavar) anime dünyasının benim aşina olduğum uç noktaları zorlama tarzını (süper güç sahibi karakterler, aşkı için yanıp tutuşanlar, doğa üstü olayların normal karşılandığı dünyalar gibi) içermeyen, kolaylıkla 3-5 aktör ile bir dizi ya da sinema filmi olarak çekilebilecek sürükleyici bir gerilim hikayesine sahip. Gizemi sonuna dek kullanarak, başarılı bir kurguyla izleyiciyi kendine bağlayan bir yapım.

manganın ilk sayısı
manganın ilk sayısı

Yazar ve çizeri Naoki Urasawa* olan, 1994-2001 yılları arasında yayınlanan aynı isimli manganın tv uyarlaması olan bu anime, 2004-2005 yılları arasında 74 bölüm olarak yayınlanmış. Animeyi Masayuki Kojima yönetmiş, Tatsuhiko Urahata yazmış, Kitarō Kōsaka‘nın çizdiği karakterler Shigeru Fujitatarafından ekrana adapte edilmiş.
Ekim 2009’dan bu yana Syfy kanalında yayınlanmakta olan dizi için, New Line Cinema şirketi tarafından beyaz perdeye uyarlanma anlaşması da yapılmış. İngilizce dublajlı olması planlanan bu sinema filminin senaryosunu kaleme alma görevi Josh Olson‘a verilmiş ve 2009’da yayına girmesi planlanmış. Ancak, Aralık 2009 itibarıyla ortalıkta görünmeyen filmin yayınlanıp yayınlanmayacağı belirsiz.

Dr. Kenzou Tenma
Dr. Kenzou Tenma

Monster, 80’li yıllarda Almanya’da yaşayan, çok başarılı ve dürüst bir beyin cerrahı olan Japon doktor Kenzou Tenma etrafında geçiyor. Tenma’nın çalıştığı hastaneye getirilen bir Türk hastanın hastane politikaları nedeniyle doktorumuzdan zamanında tedavi görmemesi sonucu ölmesi ile başlıyor denebilir. Ardından hastaneye gelen ikiz çocuklardan birinin ameliyatı ve bunu izleyen esrarengiz cinayetler, Tenma’nın bunların sebebini arayışı ve engelleme savaşı…

Doktorumuz her ne kadar Japon olsa da hikaye, Avrupa’da geçiyor.
Daha ilk bölümden “Acaba ne olacak? Ne oluyor?” dedirten hikayesini son bölüme kadar ince ince işleyen anime, sizi yormadan, yavaş yavaş tadını çıkararak izlettiriyor kendini. Öyle ki çoğu animeyi ve tv dizisini peşpeşe izlemeyi seven bizim evin ahalisi, bunu peşpeşe izlemeye kıyamadı. Merakımızdan çatlasak da her bölümden sonra üzerinden biraz zaman geçsin istedik. Günübirlik izledik.
Bu halimize, bir nevi “nereye varacağın önemli değil; asıl olan yoldur” ilkesi de diyebiliriz. :)

Yazar, konuya ve kurguya çok hakim. Baştan sona bildiği bir hikayeyi ince ince işlemiş. Eminim ki özellikle Türk izleyicisini, hikayenin Avrupa’da (ağırlıklı olarak Almanya’da) geçiyor olması, başta Türkler olmak üzere azınlıkların yaşadıkları tatsızlıkları da içermesi çok memnun edecektir. Ayrıca Berlin Duvarı‘nın yıkılmasından, Çekoslavakya’nın Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye ayrılmasından sonraki yıllarla ilgili tarihe/yaşama sadık kalınmış olması da çok etkileyici.
Konunun iyi işlendiği gibi, çizimlerde de sıradan insan tipleri üzerinde uğraşılmış; ortalık çok çirkin ya da çok güzel insanlarla kaynamıyor. Karakterlerin yaşlandırılması, stresli ya da sarhoş halleri gibi tiplemelerdeki değişiklikler de çok güzel verilmiş. Birçok animeden alışkın olduğumuz “güzelse iyidir”, “çirkin burunlu, sert bakışlı, aksi bir görünüşü varsa kötüdür” mantığı bu animede işlemiyor. Karakterlerin, iyi ya da kötü diye kesin bir çizgiyle ayrılmadığı, günlük hayattan tipler olduğu çizgiye de yansımış.

Crunch Crunch! Munch Munch! Chomp Chomp! Gulp!

Dizinin jenerik parçası (Kuniaki Haishima – Grain) hiç değişmiyor.
Dizinin sonunda ise iki farklı bitiş müziği var. İlki David Sylvian’ın For The Love of Life isimli parçası. 1-32 bölümleri arasında ilginç görüntüler eşliğinde dinliyoruz bu parçayı.
İkincisi de 33-74 bölümleri arasında dinlediğimiz Japonca parça Make It Home ise Fujiko Heming’e ait.
3 parça da hem sözleri, hem de havası ile dizinin genel tarzını çok iyi veriyor.
Dizi, İncil’in geleceğe ilişkin öngörüler içeren Vahiy isimli son kitabının 13. bölümünden bir alıntı olan şu sözlerle başlıyor :

Denizin kıyısında dikilip durdum. Sonra on boynuzlu, yedi başlı bir canavarın denizden çıktığını gördüm. Boynuzlarının üzerinde on taç vardı, başlarının üzerinde küfür niteliğinde adlar yazılıydı.
Gördüğüm canavar parsa benziyordu. Ayakları ayı ayağı, ağzı aslan ağzı gibiydi. Ejderha canavara kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki verdi.
Canavarın başlarından biri ölümcül bir yara almışa benziyordu. Ne var ki, bu ölümcül yara iyileşmişti. Bütün dünya şaşkınlık içinde canavarın ardından gitti.
İnsanlar canavara yetki veren ejderhaya taptılar. “Canavar gibisi var mı? Onunla kim savaşabilir?” diyerek canavara da taptılar.

Bu alıntı, dizideki karakterlerden birinin, Nostradamus’un kehanetlerinde yer alan Antichrist (en kısa tanımıyla, “İncil’deki Deccal” diyebiliriz) adayı ile birçok benzerlik ve karşılaştırmaya konu olmasına bir gönderme.
Animemiz ile ilgili küçük ispiyonlar içeren bazı ilginç notları da altta sıralamak istiyorum :

  • Dizide geçen birçok mekan ve olay gerçek hayattan alıntı. Dizide geçen Almanya’nın Ruhenheim “sessiz kasaba” isimli kasabası da gerçek hayatta Almanya’da Laubenheim ismiyle bilinen kasabanın daha eski bir ismi ve “yaz kasabası/evi” anlamına geliyor.
  • Tenma’nın baktığı haritada Ruhenheim kasabası Oberstdorf ile Tiefenbach’ın komşusu görünüyor; ancak gerçek hayatta bu noktada Obermaiselstein bulunmakta.
  • 20. bölümde Dr. Tenma ve ingiliz çift tarafından ısmarlanan şarabın markası Forster Ungeheuer. Gerçek hayatta, ünlü Alman devlet adamı Otto von Bismarck‘ın en sevdiği marka olan Forster Ungeheuer’in kelime anlamı “Orman Canavarı“.
  • 11. bölümde Dr. Tenma, Berlin’in doğu yakasında bir harabeye rastlar. Harabede de gerçek Alman müzik grubu Einstürzende Neubauten‘in işaretinin olduğu bir graffiti var.
  • 68. bölümde kadının okuduğu gazete, gerçek hayatta Avusturya’nın kuzeyinde yayınlanan Oberösterreichische Nachrichten (kısaltması OÖn) isimli bir gazete.
  • Dr. Reichwein’ın hasta dosyalarındaki (kendilerini görmediğimiz karakterler) isimler gerçek hayattan tanıdığımız insanlara ait. Buyurun listesi :Werner Herzog, Wim Wenders, Nastassja Kinski, Wolfgang Becker ve Bruno Ganz.

Gizem, gerilim, psikoloji… İşte bütün bunları güzel bi şekilde karan ve temposunu kaybetmeden sizi sürükleyen bir dizi arıyorsanız, anime sevmeseniz, “o krişimaşta” lafını daha önce ezberlememiş biriyseniz bile bu diziye bulaşın derim.
* Urasawa, sonradan Another Monster isimli, aynı mangadan türeme, olayların bir araştırmacı gazetecinin bakış açısıyla anlatıldığı bir roman yazmıştır. Roman, 2002’de yayınlanmıştır. Söylendiğine göre bu romanda, animede belirsiz olan birkaç nokta da açıklığa kavuşmakta.