And Then There Were None — Tanıtım / Agatha Christie’den Bir Başyapıt
79 yorum aytackara 06 Ocak 2016 09:09
Kısa süre önce geride bıraktığımız 2015 yılı, ünlü polisiye roman kraliçesi sevgili Agatha Christie‘nin 125. doğum yılıydı. Yazarın eserlerinin TV hakkını elinde bulunduran BBC de bu amaçla iki mini diziyle izleyici karşısına çıkma kararı almış, ilkinde Tommy and Tuppence çiftinin konu olduğu iki kitabı Partners in Crime adıyla dizileştirmişti. İşte yılı bitirmemize çok az bir zaman kalmışken diğer kitap uyarlaması mini dizi de karşımıza çıktı: And Then There Were None.
BBC, 55-57 dakika civarı süren üç bölümü 26-27-28 Aralık tarihlerinde peş peşe yayınlayarak diziyi nihayete erdirdi. Amerika’da ise Lifetime tarafından bu yıl içinde bir ara yayınlanacak. Bugüne kadar 70+ kitabını okumuş ve geriye kalanlar çabuk bitmesin diye kendini yavaşlatmak zorunda kalmış bir Agatha Christie sever olarak, diğer diziyi tanıttığım ve bunun haberini daha önce verdiğim gibi tanıtımını da yapmak istedim ve işte geldik buradayız.
a) Kitap Hakkında:
And Then There Were None, yazarın 1939 yılında piyasaya çıkmış ve ölümüne kadar yazdığı 80 civarı eser içinde -abarttığımı hiç düşünmüyorum- en beğenilen ve en iyi geri dönüş alan eseridir. Aslında orijinal adı Ten Little Niggers olsa da N-word hassasiyeti nedeniyle Amerika’da isim değişikliğine uğrayıp And Then There Were None şeklinde basılmıştır ve dünya genelinde daha çok bu ismiyle bilinmektedir. Hatta Ten Little Indians (On Küçük Kızılderili) ismiyle yayınlanan baskılar da olmuştur.
Ülkemizde ise On Küçük Zenci ismiyle basılan eser, şimdiye kadar 100 milyon satış rakamını geçmiş bir kitap. Bu özelliği de onu sadece Agatha Christie teyzenin en çok satan kitabı yapmayıp aynı zamanda en çok satan polisiye roman da yapmıştır. Dahası şu an dünyanın en çok satılan tek kitap sıralamasında 6. sıradadır.
Böyle bir eserin şimdiye kadar uyarlanmaması mümkün mü sizce? Kitabın 1945, 1959 (videoteyp), 1965, 1974 ve 1989 olmak üzere birkaç kez filmi çekilmiştir. Hatta son üç tanesi aynı yapımcının, Harry Alan Towers‘ın elinden çıkmıştır ve 1974 ile birlikte renkli çekime geçilmiştir. 1943’te de yazarın katkısıyla tiyatroya uyarlanmasının yanında, 2005’te de bilgisayar oyunu çıktı. Dahası da var zaten, başka ülkelerde de uyarlaması yapılmış veya sayısız yapıma ilham kaynağı olmuştur (örneğin selam Harper’s Island). İşte nihayet böyle bir eserin benden büyük olmayan modern bir uyarlaması karşımıza gelmiş oldu.
b) Tekerleme:
[Diziyle alakalı bu tekerlemenin yazıda hem de tam şekliyle olmasını istediğimden özellikle koydum ama spoilerda (ispiyonda) hassas bünyeler tamamını okumaktan hoşlanmayabilir… O nedenle dilerseniz öncelikle c kısmındaki konu ve karakterlere bakıp sonrasında dilerseniz tekerlemenin tamamına göz atabilirsiniz.]
On küçük zenci yemeğe gitti,
Birisi kendisini boğdu ve kaldı dokuz.
Dokuz küçük zenci çok geç kalktı,
Biri uyuyakaldı, kaldı sekiz.
Sekiz küçük zenci Devon’da geziye çıktı,
Biri kayboldu, kaldı yedi.
Yedi küçük zenci odun kırdı,
Biri kendisini kesti, kaldı altı.
Altı küçük zenci kovanla oynadı,
Bir balarısı, içlerinden birini soktu, kaldı beş.
Beş küçük zenci mahkemeye gitti,
Biri idam cezası aldı, kaldı dört.
Dört küçük zenci denize gitti,
Birini balık yuttu, kaldı üç.
Üç küçük zenci hayvanat bahçesine gitti,
Birine ayı sarıldı, kaldı iki.
İki küçük zenci güneş altında oturdu,
Biri güneşte kızardı, kaldı bir.
Bir küçük Kızılderili tek başına kaldı.
Gidip kendisini astı ve hiçbiri kalmadı.
On Küçük Zenci kitabının hikayesi en yakın yerleşim yerine yeterince uzak bir adada geçiyor ve olay örgüsünün de önemli bir parçasını oluşturan bu tekerlemesiyle ünlü. Adanın kitaptaki orijinal adı Zenci Adası, tekerlemede de zenci kelimesi kullanılmıştır; hatta Altın Kitaplar son 10 yıl içinde yaptığı herhangi bir baskıda değişikliğe gitmediyse On Küçük Zenci’de de bu şekilde yer almıştır. (Şubat 2006 baskısını okuduğum ve sonraki baskıları kontrol etmediğim doğrudur ama kitabın adını değiştirmediklerine göre içeriğini de değiştirmemişlerdir.) Dizide ise tabii ki N-word topuna girilmeyip kitabın adı farklı basılırken kullanılan Asker Adası (Soldier Island) ve asker (soldier) kelimeleri kullanılmıştır.
Konu kısmında dizideki şekliyle devam edecek olsam da tekerlemeyi kitaptaki haliyle paylaşayım dedim. Bu kısmı da atlattığımıza göre artık konuya etraflıca girebiliriz.
c) Konu ve Karakterler:
Yıllardan 1939. On kişi U.N. Owen ve/veya eşinden bir ajans aracılığıyla birer mektup alırlar ve Asker Adası’na davet edilirler. Çoğunluğu iş veya bazısı tatil ve eğlence amaçlı davetlerden bahsediyoruz. Bay Owen’ın eşinin hastalığını kontrol etmek, kadına sekreterlik yapmak, Bay Owen için hassas bir araştırmaya katkı sağlamak veya en basitinden adadaki konuklara hizmet etmek… Hepsi de kendilerine gelen ve özellikle parasal açıdan cömert olan bu teklifleri geri çevirmez ve adaya gelir.
Herkes bir bot aracılığıyla adaya ulaştırılır ve sayı tamamlanır. Sadece ufak bir eksik vardır: Ev sahipleri henüz ortada yoktur. Adadakiler daha sonra veya ertesi sabah geleceklerini düşündükleri ve hiçbirinin daha önce tanışmadığı ev sahiplerini beklerken tanışırlar, odalarına çekilip yerleşirler ve akşama hazırlanırlar.
Dikkat çeken iki ayrıntı: Herkesin odasının kapısının arkasında çerçevelenmiş bir şekilde bir tekerleme asılıdır. Yemek masasının ortasında da on tane küçük heykelcik vardır.
Akşam olduğunda çalışan ikili yemek servisine başlar ve kısa süre sonra olayları başlatacak kıvılcım ortaya çıkar. Herkes yemek yenilen odadayken devreye giren bir gramofondan çıkan ses, odadaki on kişiyi sırayla çeşitli kişilerin cinayetiyle suçlar. Hepsi zamanında birilerinin ölümüne sebep olmuş ama bunlardan dolayı ceza almamıştır.
1) Vera Claythorne: Genç bir öğretmen. Bakıcısı olduğu çocuğun ölümüyle suçlanıyor.
2) Philip Lombard: Ordudan ayrılmış bir yüzbaşı. Elmas için Doğu Afrika’da 21 kişiyi öldürmekle suçlanıyor.
3) Emily Brent: 65 yaşında bir ihtiyar kız. Hamile hizmetçisinin ölümüyle suçlanıyor.
4) John MacArthur: Yaşlı bir emekli general. Birliğindeki askerlerden birinin ölümüyle suçlanıyor.
5) Lawrence Wargrave: Yaşlı bir yargıç. Suçsuz bir kişiye idam kararı vererek ölümüne sebebiyetle suçlanıyor.
6) Edward Armstrong: Çok zengin, çok yakışıklı, orta yaşlı bir adam. Zorlu bir ameliyata sarhoş girerek hasta ölümüne sebebiyetle suçlanıyor.
7) Tony Marston: Uzun boylu, yakışıklı, genç bir serüvenci. Dikkatsiz sürdüğü arabasıyla iki küçük çocuğu öldürmekle suçlanıyor.
8) William Blore: Eski bir polis müfettişi. Homoseksüel birini polis hücresinde döverek öldürmekle suçlanıyor.
9) Thomas ve Ethel Rogers: Konukları adada karşılayan uşak ve uşağın karısı. Eski patronlarını birlikte öldürmekle suçlanıyorlar.
Kitabı okuyanlar bir ihtimal anlamışlardır, karakter ifadelerindeki ilk cümleleri kitabın girişindeki karakter tanıtımlarından birebir aldım. Ne ile suçlandıkları ise biraz sansürlemeyle benim eklemem oldu. Bu kayıt, ortamı haliyle gerer ama bu sadece daha başlangıçtır…
Kayıtta söylenenleri inkar eden de kabul eden de çıkar veya Owen çiftinin kim olduğunu bulmaya çalışan olduğu gibi bilinen gerçeklerin karşılaştırmasını yapan da… Atmosferi bir kez daha değiştiren ise konuklardan birisinin bir anda nefes alamayarak ölmesi olur. Olay başta talihsizlik olarak düşünülür ama ertesi sabah da bu sefer gece başka birinin uykusunda öldüğü ortaya çıkar.
Bu kadar da değil… Kendilerini adaya getiren ve adanın ihtiyaçlarını sağlayan Bay Narracott da henüz ortalıklarda yoktur. Bir süre sonra üçüncü biri de evin dışında ölü bulununca, daha doğrusu öldürüldüğü anlaşılınca kaçınılmaz gerçeğin farkına varırlar. Nihayetinde de dizinin tespiti Vera’dan gelir: Birisi adadakileri tam da herkesin kapısının arkasında asılı tekerlemedekine benzer şekilde öldürmektedir.
“On küçük zenci (asker) yemeğe gitti,
Birisi kendisini boğdu ve kaldı dokuz.
Dokuz küçük zenci (asker) çok geç kalktı,
Biri uyuyakaldı, kaldı sekiz.
Sekiz küçük zenci (asker) Devon’da geziye çıktı,
Biri kayboldu, kaldı yedi.”
Üstelik bir kişi öldükçe her seferinde yemek masasının ortasındaki heykellerden bir tanesi ortadan kaybolarak azalmaktadır… Bundan sonrasını tahmin etmek zor olmasa gerek: On kişinin bulunduğu bir adada katil adadakilerin avına devam ederken konuklar ise katilin avına çıkarlar. Tüm bu mücadele ve cinayetler devam ederken bir yandan geçmişe yapılan kısa dönüşlerle adadakilerin karıştığı olayların detaylarını ve iç yüzünü öğrenme fırsatımız da oluyor.Gelelim nasılına:
4) Yazarın Değerlendirmesi:
Dizi başlamadan önce “Çok uğraşmalarına gerek yok zaten, kitabı aynen alıp çekseler de olur.” demiştim. And Then There Were None da ‘neredeyse’ kitaba bağlı bir uyarlama olmuş. Ufak tefek uyarlama değişiklikleri ise gözüme batmadı, bu açıdan da epey memnunum hatta.
Pek sürpriz olmasa da esas güzel olansa karakterlerin hepsinin geçmişine gittiğimiz sahneler ve bu sahnelerin adadaki atmosfere katkısıydı. Adadakilerden en sevdiğim, aslında kitapta da en sevdiğim olan ve geçmişe dayalı suçlandığı hikayesini, detaylarını sevdiğim ve görmek de istediğim Vera’ydı. Ethel’i oynayan Anna Maxwell Martin’in karakterine değişik tonda ama başarılı bir oyunculukla hayat verdiğini söylemezsem olmaz.
Aslında en özetle herkesin karakterine uygun bir oyuncu seçimi olduğunu söyleyebilirim. Hatta kadro ilk açıklandığından beri bu insanları nasıl yan yana getirdiklerinin şaşkınlığı üstümde duruyor. Mini dizi ve dahası kitap uyarlaması olduğundan zaten kapalı bir sonu var. Hatta aslında her ne kadar beklentiyi gereğinden fazla yükseltmek istemesem de sonunu tahmin edebileceğinize inandığım söylenemez. Bunca yıldır öyle bir insanla da tanışmadım zaten.
Bu arada dizide elbette gözüme takılan bazı detaylar veya bazı sahnelerdeki oyunculuklar vs. oldu ancak genele bakınca bunların arada kaynadığını söyleyebilirim. Diziyi de bu kadar şeyin üstüne tabii ki denenmesi için şiddetle tavsiye ediyorum. İyi seyirler.
Dizinin pek sevdiğim açılış jeneriği
Not: Diziyle ilgili tanıtım öncesinde şu yazının altında yorum yapılıyordu.
yorumlar
Diziyle ilgili son 1 haftada aralık ayı yenileri yazısının altında bolca kaynatıldı zaten. O yüzden fazla uzun bir yorum yapmayacağım.
Her bünyeye hitap eden, izleyen herkesin başından memnun kalktığı bir dizi oldu. İngiliz dönem dizilerinden pek hoşlanmayan ben bile büyük bir keyifle izledim. 1. ve 3. bölümler çok iyiydi. 2. bölüm de fena değildi. Oyuncu seçimleri ve oyunculuklar şahaneydi. Atmosfer mükemmeldi. 2. bölüm dışında sürpriz unsuru da gayet yeterliydi. Her zaman bu kalitede bir miniyle karşılaşmıyoruz. O yüzden hiç düşünmeden izlemeye başlayın derim ben.
Bu güzel tanıtım için emeğine sağlık aytackara.
Tanıtımı keyifle okudum eline sağlık Aytaç.
Diziyi severek izledim ve herkese tavsiye ediyorum, başından oldukça memnun bir şekilde kalktım. Şurası olmamış dediğim hiçbir yer olmadı. Kitabını okumadım ama okusaydım büyük bir keyifle okurdum sanırım.
9/10
Eline sağlık Aytaç. Harika bir tanıtım olmuş keyifle okudum.
Henüz izleyemedim diziyi. Ama çok yakında izleyeceğim
Izlerim bunu yakinda. Zaten 3 bolumluk dizi.
izleyecegim
diğer tarafta gerekenleri söyledik. kesinlikle izlenmesi gereken bir mini dizi. vadettiğinin hakkını fazla fazla veriyor. eline sağlık aytackara.
Eline sağlık Aytaç güzel tanıtım olmuş böle güzel mini dizi böle güzel tanıtım yakışırdı kitap okumadım ama buda iyidi izlemeyenler varsa boş vakitlerinde hemen başlayıp bitirsinler
Tanıtımı okuyunca diziyi tekrardan izlemiş kadar oldum. Eline sağlık Aytaç.
Diziyi izleyecek olanlara tavsiyem Olive Kitteridge ile birlikte son zamanlarda izlediğim en güzel mini dizi. Mutlaka izleyin!
Dizi üzerine…
Ben onca insandan epey iyi yorum görünce ve kitabın da methini defalarca duyduğumdan biraz fazla beklentili oturdum başına. Bu yüzden de beklentimin altında kaldığını söyleyebilirim. Ama bu bence hikayenin değil uyarlamalarının suçu. Bu türde bişilerin n çeşidini izlediğim için doğal olarak bazı şeyler sürpriz olamadı. (Yok canım, katili filan tahmin etmiş değilim. Ben hep
şüphelenmiştim. )
Yine de gayet eli yüzü düzgün, her şeyi yerinde, oyuncuları leziz, doyurucu bir mini olduğu gerçeği apaçık ortada. Rahat rahat önerebilirim ben de.
Araştırmadım ama polisiyenin bu türünü (bir yere n kişiyi toplayıp bunların teker teker ölmesi ve katili tahmin etmeye çalışmamız türünü) herhalde ilk kaleme alan kişi olmuş Agatha Abla’mız. Elleri dert görmesin. Sayesinde ne çok insan ekmek yedi/yiyor/yesin.
Teşekkür ederim herkese. Bu kitao benim okuduğum 2. kitabı ve birçok kişi gibi en sevdiğim. Dizi yapmaya bunu seçmeleri de akıllıca bir hame olmuş. İleride başka A.C. kitaplarını da görsek itiraz etmem hani… Gerçi Poirot ve Marple dizileri nedeniyle en azından bir süre ara verebilirler ama olsun…
@dkamoy Girişe koyasım geldi ama sonra rpdi sendromuna yakalandım. Ana sayfada dikine haliyle gördükçe sayfada sırıtacağından gözüme takılan bir hali olacaktı o şekliyle. En azından bu yazıda o olsun istemedim.
Teker teker ölüm temasının bilmem kaç kez suyu çıktığı için aslında dizinin böyle bir intiba uyandırabileceği benim aklıma geldiydi. Yine de kadının ta 1939’da kitabı çıkarttığını düşününce, sonu da gayet sağlam olunca insan kafasında ayrı bir yere koyuyor gerçekten.
Eline sağlık.
Senin önerinle 10 Küçük Zenci ve Doğu Ekspresinde Cinayet’in kitaplarını aldım ama raftalar hala. Şubat’a kadar da okuyamayacağım gibi duruyor. O yüzden diziyi izlememe daha çok var maalesef.
Aslında önce diziyi mi izlesem dedim ama ne bileyim, öbür türlü daha mantıklı geldi. Bir de ilk kez okuyacağım bu kadının bir kitabını. Hakkını vererek okumak istiyorum.
Ayrıca bence bu yazının en sonuna güzel gider o poster.
Bu arada bence kitaptaki haliyle, denk geldiğim uyarlamalarından / esinlenmelerinden kat kat daha iyi bir finali varmış. Ama işte
şüphelenmenin ismini koyan bence kesin Agatha Abla’dır.
@dkamoy Tamam, dur yapıyorum ön tanımlı yolla :razz: Bana da ilk ondan çıkmıştır gibi geliyor. Bu kitabın 100 milyon+ satmasının öncelikli nedenlerindendir hatta.
agatha ablama hürmetler… o kadar çok konuştunuz ki özledim allahtan nolur nolmaz diye 2 kitabı beklyo okunmamış kitaplıkta.
Benim de bir tane aldığım ama daha başlamadığım kitabı var. (Yedilerin Gizemi) Henüz kıyamadım. Artık final sonuna mı olur, yoksa bir anda otobüslerde okumaya karar mı veririm bilmiyorum.
tanıtım için teşekkürler… izleyin muhakkak…
Pek sevemedim o kısmı. Kitapta daha iyi verilmiştir belki tabii, ayrı. Beğendim ama bayılamadım.
Dün de derste “Biographies” ünitesinde “Agatha Christie” çıktı karşımıza. Keşke Aytaç’ı konuk konuşmacı olarak alsaydık dedim. :lol: Kadın disleksikmiş bir de yav, bilmiyordum. Hemen tabii öğrencilere diziden bahsedip izlemelerini salık verdim. :razz:
@desperate houseboy Benim üniversitedeki zorunlu Türkçe dersinde sunum olarak Agatha Christie’nin kayıp 11 gününü anlatmışlığım var mesela (Kadın istediğiniz her şey olabilir demişti, sonuçtan da memnun kalmışlardı.)
Kitapta kimse gram şüphelenmiyor ben sana öyle diyeyim. Zaten sonunda ondan mal gibi kalıyorsun Bunda görüntü olduğundan belki seni tatmin etmemiştir ama doğal bir havada işlendi bence o sahne. Bir de @dkamoy'un da dediği gibi böyle bir kurgu benim hayatımda ilk, şimdiye kadar başka yerlerde izleyen olmuş olsa da yine de birçok kişi ilk kez bununla tanışmıştır herhalde.
@rpdi Beğeneceğini düşünüyorum ama yine de umarım beğenirsin diyeyim ben.
çıkması. kitabın ismini vermiyim ki daha da büyük ‘ispiyon’cu olmıyayım.
Bir de
katil çıkması klişesi var, ama onda ilk olduğundan emin değilim. hatta sanmıyorum. ama bu tür klişelerin doğduğu alan olan polisiyenin altın çağı (golden age: iki dünya savaşı arasındaki dönem) klasiklerini okumak ayrı bir keyif.. Tür zirvesini yakaladıktan sonra; daha modernize bir şekilde toplumsal sorunlara vs. kaymaya başladı ve bugünkü halini aldı -ki artık saf polisiye diyebileceğimiz eserlerden ziyade “Thriller” daha popüler.
Ama iyi bir “mystery”(gizem) eserinin yerini de hiçbirşey tutamaz..
Demek istediğin kitabı anladım ben, o da güzeldir cidden. Ama ben okumadan önce onun spoilerını yediydim internetten, bir de yemesem şimdikinden daha çok severdim sanırım.
Ellerine sağlık aytaç, yeni sezondan taze dizilerin tanıtımlarını görmeyi seviyorum. Hızına yetişemiyorum. Bravo!
And Then There Were None:
>> Kitapla elbette farklar olacaktır; bazı olaylar tamamen farklı işlense de, karakterlerin özelliklerinde değişikliklere gidilse de, replikler ağız değiştirse de, kişilerin mazi dağılımı adaletsiz yapılsa da, komple Vera odaklı olsa da, nitekim güzeldi!
>> Özellikle çekimler, kostümler, mizansen, sahne tasarımları, renklerin ahengi vs. Beni rahatsız eden tek yanı olayların aceleye getirilmesi oldu. 3 bölüme sığdırılmak yerine, 6 bölüme yayılsaydı daha rahat edeceklerdi. Atmosferin içine kolaylıkla girilecekti. Olayın gidişatı çok hızlı gerçekleştirildiğinden, gerilimi hissetmekte zorlandım şahsen.
>> Oyunculukların hepsi iyiydi, bilhassa Toby Stephensin performansı takdire şayan.
>> Finalde olayın çözülme sahnesini kitaptakinden daha çok sevdim.
Kafam uçmuş durumda şu anda katil kim olabilir diye kafayı yiyecektim fakat bir nevi tahmin ettim ben sonucu.
Şimdi katili son bölüme kadar kafamda belirlemedim ama Aytaç’ın Vera’yı oynayanı merak ediyordum, gibi bir sözünden sonra kıllanmıştım Vera mı diye fakat pek olası yoktu.
Son 5’li kaldığında cerrah katil olamaz diye düşündüm, bir de katili canlandıranın daha ünlü bir oyuncunun olacağını düşündüm e o da Charles Dance’dan başkası olamazdı. Kitabı okusam tahmin edemezdim ama birde bu adam suçluyu asmış, neden suçlu olmayan birini asmış dedin ki ?
Bir de şu sebepten dolayı e adam yargıç, flashbacklerinde kıllandım, adalete takmış birisi olabilir diye düşündüm. Ölümü saçma gelse de ölünce bu düşüncemden vazgeçtim bu sefer de ölüyü diriltme olayından hizmetçi kadın yada ilk ölen çocuktur diye düşündüm. Resmen beynim patladı ya :lol:
Bir de Vera ne zalimmiş arkadaş, o çocuğu neden öldürdüğünü anlamadım.
Keşke eski öldürdüklerini, nasıl hazırlandığını flashbackler ile gösterselerdi.
Son olarak da kafama takıldı (kitap ispiyonu) (eski yorumlardan)
aytackara , özgün
Oyunculuk olarak da ben en başarılı Aidan Turner (Philip) ve Maeve Dermody’i (Vera) buldum. Toby Stephens da iyiydi. Her taraftan tanıdık oyuncu fışkırdı ya.
Son olarak da bu güzel tanıtım için eline sağlık Aytaç.
Bir de elimdeki kitapları bitireyim şu Agatha kitaplarına dalacağım, ilk hangisinden başlayım ?
*
“Suçsuz bir kişiye idam kararı vererek ölümüne sebebiyetle suçlanıyor.” yazdım ben. Yani suçlanıyor. Farkındaysan bazıları başta suçunu kabul ederken bazıları hiç kabul etmedi. Bu adam da en baştan beri “O kişi suçluydu, ben doğru kararı verdim.” dedi. Ama bu da diğerleri gibi suçluyken suçsuzmuş gibi davranıyor muamelesi gördü.
Biz astığı kişinin gerçekten suçlu olduğunu flashbacklerden öğrendik. Adadakilerin bu imkanı yoktu. Hatırlarsan medyadanın ve insanların onun suçsuz olduğuna inandığından ama yargıcın yine de idam kararı verdiğinden bahsettiler. Karar verdiği idamları izlemesiyle de konuyu cilaladılar. Yani bu nedenle adadakilere suçsuz olduğu halde birini asmış gibi görünüyordu. Gramofondaki de bununla suçluyordu. Kendisi için de bunu uydurmuş.
Benim bu diziye tahmin edilebileceğini sanmıyorum demem, adamın ölmesinden işte. Normalde kafa direk kalanlara odaklanmışken bir bakıyorsun ölülerden birisi meğerse ölmemiş… Kadın cidden güzel yazmış
* Kitapta...
Vera-Yargıç konuşması diye bir şey yok. O nedenle 'neredeyse' sadık uyarlamış dedim daha çok. Vera Lombard'ı öldürdükten sonra intihar ediyor ve bitiyor. Okuyanlar da "E herkes öldü, lan o zaman katil kim?" diye mal gibi kalıyor. Bir de Philip her ne kadar Blore'un öldüğünü gördüğümüzde evin içinde olsa da kitapta evin dışında Vera ileydi. Bunda orayı ucundan azıcık değiştirmişler. Evden gelen sesleri duyunca içeri girip Blore'u ölü buluyorlardı. Bunda önden Philip gitti, Vera arkadan gelip de öyle bulunca Philip'i katil sandı ve düşünmeden hareket etti... Sonrası malum.
Mektuba dönersek: Dediğim gibi Vera'nın intiharından sonra bir balıkçı teknesi kaptanı şişe içinde bir mektup bulup polise veriyor. Son cahpter da bu mektup üzerine. Yargıç, Doktor ile ittifak yapıp kendisine ölü süs verdiğini, cinayetleri işlediğini falan anlatıyor. Bir nevi Vera ile olan konuşması aslında bizim mektupta var diyebiliriz.
Dediğim gibi ölümler "suçluluk sıralamasına" göre azdan çoğa düzenlenmiş. Sanırım bir tek bu detaya yer vermediler o kısımda. Öyle yani.
@aytackara: Anladım, teşekkür ederim.
@necdetcem7 Ben öteki soruya cevap vermemişim. Dizinin üstüne kitap bilgileri iç içe geçtiğinden 10 Küçük Zenci’yi pas geçelim malum. Ama pek güzeldir o başka tabii. O zaman bence:
Poirot:
Doğu Ekspresinde Cinayet
Roger Ackroyd Cinayeti
Nil’de Ölüm
Şampanyadaki Zehir
Briç Masasında Cinayet
Marple:
Beş Küçük Domuz
Cesetler Merdiveni
Zarif Bir Cinayet Gecesi
Bağımsız:
Çarpık Evdeki Cesetler
Beklenmeyen Misafir
On etti.
[Bu arada mesela Time’ın bu 125. yıl ayağına yayınladığı 5’lik listenin 3’üne zaten 10KZ ve ilk iki Poirot’yu koymuş mesela. Birisinin (Gece Yarısı Cinayeti) yeni bir baskısı hala ortada yok. Diğerine (Sonunda Ölüm Geldi) bayılıyorum da yeni başlayacak birine olmaz sanırım.]
Ve sana da aynı şeyi söyleyeyim: 50 kitabı falan görmeden (tabii o kadar sararsan) sakın Ve Perde İndi’yi okuma. Var bir bildiğim.
@aytackara: Çok teşekkür ederim o zaman ben başlarsam Poirot Doğu Ekspresinde Cinayet’ten başlarım, sararsa buradaki 10 kitabı da okurum, sonra bir daha kapını çalabilirim.
Marple kitaplarında da Poirot var galiba.
Bir de bir şey daha soracağım, geçen senelerde kuzenimde bir kitabını görmüştüm 100.yıl özel kitabı gibi bir şeydi. 3 kitap birleşimi bir kitaptı. Öyle bir şey varsa onun adı, olayı ne ? Yeşil kapaklı bir şeydi yanlış hatırlamıyorsam.
@necdetcem7 Marple’da Poirot yok. Kadının yarattığı en ünlü iki kahraman Marple ve Poirot. O nedenle onları ayırıp, bu ikisi olmayanları Bağımsız diye ekledim. Eğer Poirot olsun dersen oradan gidebilir, diğerlerini yok sayabilirsin. Poirot kısmını genişletmek için ayrı olarak düşünebilirim :razz:
Bahsettiklerinin bir yeşili bir de kırmızısı var. Poirot’nunki yeşil ve Marple’unki kırmızı tonda. Bu diziler doğumun 125. yılı anısınaydı. O kitapları da Altın Kitaplar Agatha Christie’nin 120. doğum günü anısına çıkardıydı. Bir nevi sanırım kendisinin en çok sattığı veya en çok beğenilen kitapları toparlaması.
* Poirot’da Doğu Ekspresinde Cinayet, Nil’de Ölüm, Ölüm Sessiz Geldi var. (Aslında 5 numara ÖSG de olabilir. ÖSG A.C.’nin de hem yazdığı ilk kitap, hem de Poirot’nun tanıtıldığı ilk kitap.)
* Marple’da da 16.50 Treni, Ölüm Adası, Porsuk Ağacı Cinayeti var. (Cesetler Merdiveni yerine de PAC olabilir mesela. 16:50 de güzeldir. Ay tercih yapmak çok zor :razz: )
@aytackara: Hahahaha :lol: Anladım, çok teşekkür ederim. ÖSG’yi okumadan Doğu Ekspresinde Cinayet’i okusam anlarım demi ? (İlk tanıtıldığı gibi demişsin ya.)
Anlarsam dediğim gibi Doğu’dan başlarım ben.
10KZ’yi de okurdum ama okumanın bi anlamı kalmadı diziyi izleyince benim için.
@necdetcem7 Anlarsın canım. Ben ÖSG’nin Kasım 2008 baskısını okumuşum, DEC’in Kasım 2006. Tabii baskıların çıktığı tarihte de olmayabilir. DEC’i 15. okuduğumu biliyorum, ÖSG 50-60 civarı bir yerdedir. {30’dan sonra sırası kayboldu bu işin} Altın Kitaplar kadının yazdığı sırayla basmıyor zaten. Hiç de sorun olmadı.
[Böyle planlı modda konuşuyorum da okuduğum ve okumadıklarımın bir listesini tuttuğumdan. Bir de okuduklarımdan 40 tanesi kitaplığımda var, gerisi kütüphaneden ödünç alınma. Şimdiye kadar her şey bildiğim yerden geldi :razz: )