dexter / dexter morgan

dexter / dexter morgan

Jeff Lindsay - Darkly Dreaming Dexter (novel)

Jeff Lindsay ‘ın romanı

Dexter Morgan, Jeff Lindsay’ın hayali roman kahramanı aslında. Bu sıradışı hayali kahraman nasıl oluyorsa bir gün birden hayatımızın içinde beliriveriyor.Dexter; Miami Metro Polis departmanında kan analiz uzmanı olarak çalışmaktadır, yani bir nevi danışman. Cinayet vakalarında; kurbanın kanının sıçrama durumuna bakarak olayı aydınlatmaya çalışıyor ekip ile birlikte. Tabii bu herkesin bildiği yönü… Bir de sadece bizim ve kurbanlarının bildiği yönü var: Evet, o bir seri katil hem de en sempatiğinden…

Dexter karakteri etik, ahlak, adalet, gibi önemli konuları sorgulamamıza neden olmuş, tüm sistemlerimizi altüst eden; zihinlerimizde yer eden önemli bir karakterdir. Bunda en önemli payı da Dexter karakterinin Micheal C. Hall tarafından canlandırılması almaktadır. Tabii senaristlerin ve Jeff Lindsay’ın payını da gözardı etmemek gerekir doğrusu.Dexter ezberleri bozarcasına seri katil kavramına yeni bir soluk getirmiştir. Peki, Dexter’ı Leatherface’den, Hannibal Lecter’dan, Norman Bates’ten (nam-ı diğer Psycho) ya da Ed Gein’den hayatımızda yer etmiş diğer kötü adamlardan/kadınlardan ayıran fark nedir?

Harry Morgan / Küçük Dexter Morgan

Harry Morgan / Küçük Dexter Morgan

Dexter öyle bildiğiniz alelade seri katillere benzemez. Kurbanları; kanunun elinden öyle ya da böyle kaçmayı başarmış, suçluluğunu ispatlayabildiği seri katillerdir. Seri katilleri katleden seri katil… Seri cinayetlerini ‘The Code of Harry’ (Harry’nin Kodu) dediği kurallar bütününe bağlı olarak işler ve hepsi belirli bir ritüel çerçevesinde gerçekleşir. Harry’nin koduna göre; cinayetler karşı koyamadığı öldürme güdüsüne yönelik olmalı, öldürülmeyi sonuna kadar hak eden biri olmalı, asla yakalanmamalı, iz bırakmamalı, en zor koşulda bile normal bir insan gibi davranmayı bilmeli ve kesinlikle dikkat çekmemelidir. Dexter’a tüm bu eğitimi veren ise onu daha küçükken evlatlık edinen üvey babası Harry Morgan’dır. Dexter’ın tüm bu cinayetleri işleme içgüdüsü içinde olmasının sebebi de dizide, daha iki yaşındayken bir konteynırın içinde uyuşturucu satıcısı tarafından testere ile doğranmış annesiyle birlikte bir süre geçirmesine bağlanmaktadır. Aslında insanoğlunda doğuştan var olan öldürme isteği yaşam koşullarından dolayı bastırılmaktadır; ancak bu içgüdü, Dexter’da yaşadığı travma sonucu saplantılı olarak gün yüzüne çıkmaktadır. Aslında bu pek çok seri katil filmlerinin işlediği bir konudur. (bkz: Psycho, Hannibal, Saw, The Brave One) (*)Ayrıca Dexter izleyiciyle konuşurmuş gibi iç sesiyle konuşur. Kimseye söyleyemediği sırlarını kendiyle paylaşır. Tabii dizide bu, Harry karakteriyle konuşuyormuş gibi gösterilir. Aslında izleyicinin, acımasız ama bir o kadar da sevimli seri katili kendine yakın görmesinin bir sebebi de bize flashback’ler (zamanda geri dönüşler) şeklinde gösterilen dexter’ın iç konuşmalarıdır.Her şeyden önce Dexter’daki en önemli güzellik şampiyonların kahvaltısıdır. (Şampiyonların kahvaltısı ifadesini çok sevdiğim için ekşi sözlüğün dexter morgan başlığı altındaki yazılardan birinden aldım.) Biftek benzeri şeyle başlar kahvaltısına; devamında yumurta kahve ve taze sıkılmış portakal suyu… Kusursuz bir cinayetin izleriymiş gibi bir izlenim yaratan; ancak şampiyonların kahvaltısından başka bir şey olmayan olağanüstü hazırlanmış jenerik bizi bizden alır, başka diyarlara götürür.

Big child with a big knife

Big child with a big knife

Dexter; hastalık derecesinde obsesif bozukluğu olan, aseksüel, asosyal, depresif, sosyopat ama büyümek istemeyen bir çocuk portresi çizmektedir ve 4. Sezonun son bölümde kendine şu yorumu yapmaktadır: “Big child with a big knife” (büyük bıçaklı büyük bir çocuk). Bilindik başlangıçların sıra dışı sonlara doğru ilerlemesi kim bilir belki de bizi en çok kendine çeken şeydir.Kim ne derse desin, Dexter bizim ailecek severek izlediğimiz biricik sevimli seri katilimizdir ve öyle kalacaktır.