Amerikan sinemasındaki ırkçılık konulu film ve dizilere hepimiz aşinayızdır. Genelde bu tarz yapımlar önemli konulara değinir, sosyal mesajlar verir, ağır drama içerir ve ciddi bir havada geçer. Ancak Netflix bizleri, bu konsepte biraz komedi biraz da hiciv ekleyerek hem izlerken eğlendiren hem de diğer ırkçılık temalı yapımlar gibi sosyal mesajını da vermeyi ihmal etmeyen oldukça başarılı bir diziyle buluşturuyor: Dear White People. Dizimiz, aynı adlı 2014 yapımı filmden uyarlanmış. Yaratıcısının aynı zamanda filmin de yönetmenliğini yapan Justin Simien olduğu dizi, ilk sezonuyla 20 Nisan 2017 yılında Netflix’te izleyicilerle buluştu. Hâlihazırda ikinci sezonunu tamamlamış olan dizinin üçüncü sezon onayı da mevcut.

KONUSU

Amerika’daki Ivy League (Sarmaşık Birliği) olarak tabir edilen bir grup üst düzey üniversiteden biri olan Winchester Üniversitesi, eskiden tamamen beyazların egemenliğinde olan ancak daha sonra siyahi öğrencileri de kabul etmeye başlayan bir üniversitedir. Her ne kadar her iki gruptan insanların bulunduğu bir yer olsa da beyaz öğrencilerin çoğunlukta olduğu bu okulda ırkçılıkla ilgili sorunlar sıklıkla baş göstermektedir ve bu durum üniversite ortamı için çok hassas bir konudur. Bir gün üniversitede bir grup öğrenci Blackface adını verdikleri, beyaz insanların siyahi birisi gibi giyinip yüzlerini siyaha boyayarak katıldıkları bir parti düzenler ve tabii ki bu parti büyük tepki çeker. Ardından okulun radyosunda yayın yapan Samantha White isimli bir öğrenci bu durumu Dear White People (Sevgili Beyaz Irk) adını verdiği radyo programında eleştirir ve beyaz insanlara tepkisini gösterir. İşte bu olayla başlayan dizimiz, devamında bu olayın tetiklediği başka şeylerin de ortaya çıkmasıyla okulda beyaz ve siyahi öğrenciler arasındaki ilişkileri bize anlatıyor.

Dizinin farklı bir özelliği de bölümlerin işleyiş tarzı. Her bölümü farklı bir karakter odaklı olarak izlediğimiz dizide, bazı bölümlerde aynı olayı farklı karakterlerin gözüyle seyrediyoruz. Ancak bu özellik diziyi sıkıcı bir hâle getirmiyor; aksine bazı bölümlerde olayların daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. Tabii bu durum her bölüm için geçerli değil.

KARAKTERLER

Samantha White (Logan Browning)

Üniversitede Dear White People adlı radyo programıyla tanınan Sam, okulda kendisine veya diğer siyahi öğrencilere karşı yapılan ve yanlış olduğunu düşündüğü her şeyi programında sert bir dille eleştirir. Bu kadar açık sözlü ve güçlü biri olması bazen başkalarının tepkisini çekmektedir.

Troy Fairbanks (Brandon P Bell)

Dekanın oğlu olan Troy, üniversitede siyaset bilimi öğrencisidir ve üniversitedeki öğrenci birliğinin başkanlığına adaydır. Okulda hem seçimi kazanabilmek hem de babasının gözünde yanlış bir şey yapmamak için herkesle iyi geçinmeye çalışan, nabza göre şerbet veren biridir.

Lionel Higgins (DeRon Horton)

Oldukça utangaç ve içine kapanık biri olan Lionel, üniversitedeki The Independent adlı öğrenci gazetesinde yazarlık yapmaktadır. Kampüste ırkçılıkla ilgili çok sayıda olay olduğundan Lionel da bu olaylardan güzel haberler hazırlar ve bu şekilde kendi hayatında da bir takım değişiklikler yaşar.

Coco Conners (Antoinette Robertson)

Okulun “tiki” kızlarından biridir ve diğer üçü beyaz olan dörtlü bir kızı grubu vardır. Okulda siyahi öğrencilerin yaşadığı sorunlara o da tepkisini gösterir, ancak arkadaş grubu ve bazı tavırları yüzünden diğer siyahi öğrencilerin tepkisine maruz kaldığı zamanlar da olmaktadır.

Gabe Mitchell (John Patrick Amedori)

Okulda sinema öğrencisi olan Gabe, (1. bölümden ispiyon içerir) Sam ile sevgili olduğu ortaya çıktıktan sonra kendini siyahi öğrenciler grubunun içinde bulur. Onların haklarını savunan ve onları destekleyen bir portre çizse de diğer öğrenciler tarafından çok sıcak karşılanmaz.

Reggie Green (Marque Richardson)

Okuldaki diğer aktivist siyahi öğrencilerden biridir. (1. bölümden ispiyon içerir) Sam’e aşıktır ancak Sam bunun farkında değildir, bu yüzden yaptığı şeyler içten içe onun gözüne girmek ve onun dikkatini çekmek içindir.

Joelle Brooks (Ashley Blaine Featherson)

Sam’in oda arkadaşı olan Joelle, aynı zamanda Dear White People programında ona yardım edip bazen programı onunla birlikte sunmaktadır. Her ne kadar Sam’in gölgesinde kalsa da radyo programı yüzünden sorunlar yaşadığında onun en büyük destekçisidir aynı zamanda.

NOT: Dizide bu karakter dışında bir de anlatıcı var. Anlatıcı rolünde dinlediğimiz dış sesin sahibi Breaking Bad dizisinden tanıdığımız Giancarlo Esposito.

SON SÖZ

Hiçbir bilgim ve beklentim olmadan, bir gün Netflix’te fragmanına denk gelerek başladığım bir dizi oldu Dear White People. İlk başta dediğim gibi ne kadar ırkçılık konularına değinen bir dizi olsa da aslında bu konuyu daha çok eğlenceli bir atmosferde yansıtmış. Sonradan biraz araştırınca Amerika’da çok tepki çektiğini, bu yüzden de bazı sitelerde puanının düşük olduğunu gördüm. Hatta daha dizi yayına girmeden sosyal medyada #boycottnetflix şeklinde diziyle alakalı paylaşımlar yapılmış. Ancak bana göre dizinin beyazları kötü gösteren ya da her şeyde suçu onlarda bulan bir havası yok.

Genel olarak eğlendim, ırkçılık konularını işleyiş tarzları öyleydi çünkü. Ama tabii ciddi kısımlar da vardı. Özellikle de Oscar ödülü alan Moonlight filminin yönetmeni Barry Jenkins‘in yönettiği bölüm etkileyiciydi. Sinematografik açıdan da çok başarılı bir dizi. Her bölümün girişinde klasik müzik çalması da çok hoş bir ayrıntıydı benim için. İzleyecek olanlara iyi seyirler dilerim.

Fragman