Jonathan Strange & Mr. Norrell – Tanıtım
14 yorum kerem 06 Temmuz 2015 09:19
“İngiltere’ye iki büyücü gelecek… Birisinin ismi Korkunçluk, diğerininki Küstahlık olacak. İlki benden korkacak, ikincisi beni görme özlemiyle yanacak. İlki kalbini karanlık bir ormanda karlar altına gömecek ama yine de sızladığını hissedecek. İkincisi en değerli varlığını düşmanının elinde görecek. İkisi de başaramayacak. İsimsiz köle, tuhaf bir diyarın kralı olacak…”
– Kuzgun Kral’ın kehaneti
19’uncu yüzyıl İngilteresi’nin büyülü dünyasına hoş geldiniz! Bu tanıtımda yayın bilgileri, konu ve oyuncuların yanısıra dizinin yapımcısının, senaristinin ve yönetmenin de fikirlerini bulabileceksiniz. Başlayalım!
YAYIN BİLGİLERİ
- Jonathan Strange & Mr. Norrell, 17 Mayıs 2015 Pazar gecesi ilk bölümüyle BBC One’da yayın hayatına başladı.
- 7 bölümlük bir mini dizi. 28 Haziran 2015 Pazar gecesi son bölümü yayınlandı.
- İzlenme oranları pek parlak olmadı. 7 bölümün rating ortalaması: 2,31 milyon seyirci, % 10.5 izlenme oranı.
- Susanna Clarke’ın aynı isimli devasa romanından uyarlama. Senaristi önceden 6 bölüm olarak planladıklarını fakat o kadar sıkıştıramayacaklarını anlayıp 7 bölüme çıktıklarını söylüyor.
- Çekimler 23 Ekim 2013’te başlayıp 120 gün (16-17 hafta) sürmüş. Bunun 6 haftası İngiltere’de, geri kalanı Hırvatistan ve Kanada’da çekilmiş.
- Görsel ve özel efektlerin hazırlanması ve uygulanması ise 1.5 seneyi bulmuş. (Ekim 2013 – Ocak 2015)
- Dizi ABD’de BBC America kanalında 13 Haziran 2015 tarihinde yayınlanmaya başlandı.
KONU
Hikayemize 1803 yılında, Napolyon Savaşları’nın sürdüğü sırada başlıyoruz. İngiltere’de son 300 yıldır büyü yapılmıyor fakat “Bilge York Büyücüleri Cemiyeti” adı altında bir oluşum var. Bu beyefendiler tatbikî büyü yapmıyor, sadece kitaplardan okuyor ve kendilerine büyücü diyor. Yani büyünün ve büyücülüğün adı yerlerde sürünüyor.
Cemiyetin iki üyesi olan ve diğer üyelere nazaran tatbikî büyüye daha hevesli olan Bay Segundus ve Bay Honeyfoot hiçbir kitapçıda büyü kitabı bulamayınca bunun ardındaki kişiyi öğrenmeye çıkıyor ve karşılarında Norrell’i buluyor. Norrell, Yorkshire’daki evinde uzun süredir uşağı Childermass ile birlikte yaşıyor ve sırf büyü kitaplarıyla dolu devasa bir kütüphanesi var. Cimri ve huysuz bir adam olduğundan kimsenin ne kendisinden, ne de kütüphanesinden haberi var.
Norrell, büyünün daha fazla adı kötüye çıkmasın diye kendini öne çıkarıyor ve önce bu beyefendilere York Katedrali’nde bir marifetini sergileyip ardından savaşta hükümete yardım edebilmek için uşağı ile birlikte Londra’ya doğru uzun bir yolculuğa çıkıyor.
Jonathan Strange ise havadar, pervasız, tembel bir adam. Tek amacı bir iş bulup sevgilisi Arabella ile mutlu bir hayat kurabilmek. Bir gün sokak sihirbazı Vinculus, Kuzgun Kral’ın kehanetini kendisine söylüyor ve iki ufak sihir verip evde denemesini söylüyor. Böylelikle Strange de büyücülük yeteneğini keşfediyor.
OYUNCULAR
JONATHAN STRANGE:
Genç, gözüpek, yakışıklı ve yer yer çapkın bir adam. Babası bile sevmiyor oğlunu. İşsiz, tembel ve sevgilisi Arabella ile hayatını düzene sokmaya çalışıyor. Büyücülük yeteneklerini keşfetmesinden sonra ise dizide asıl tantanayı kendisi koparıyor. Karaktere, Babylon ve Hidden’dan hatırlayacağımız Bertie Carvel hayat veriyor ve müthiş bir oyunculuk çıkartıyor.
BAY NORRELL:
Sevimsiz, cimri ve huysuz bir adam. Sokakta görsen büyücü demezsin. Yıllardır Yorkshire’daki malikanesinde uşağı ile birlikte gözlerden ırak yaşıyor. Büyü kitapları ile haşır neşir. Gelmiş geçmiş tüm büyü kitaplarının bir nüshası onda bulunuyor. Büyüyü saygıdeğer kılmaya çalışan ve asla vazgeçmeyen bir dava adamı. Karaktere, Ray Donovan’dan iyi hatırlayacağımız Eddie Marsan hayat veriyor. Döktüren bir diğer oyuncu da kendisi.
THE GENTLEMAN:
Bu “beyefendi”nin ismi yok zira kendisi bir peri. Büyücüler bir mum yakınca geliyor, mum sönünce kaybolup gidiyor. Belli başlı güçleri ve kabiliyetleri var. Periler Diyarı’nda kendi şatosu bulunuyor. Tehlikeli ve fesat bir yaratık. Sağı solu belli olmuyor. Karaktere The Musketeers’tan hatırlayacağımız Marc Warren hayat veriyor.
ARABELLA:
Jonathan’ın yavuklusu. Ağabeyi bir kilisede papazlık yapıyor. Bu kızcağız da kendi halinde, sevgilisi Jonathan’ın bir iş bulmasını ve hayatının düzene girmesini istiyor. Hoş bir hanımefendi. Karaktere Peaky Blinders’tan hatırlayacağımız ve Tom Hardy’nin de eşi olan Charlotte Riley hayat veriyor.
CHILDERMASS:
Norrell’in kadim uşağı. Norrell nereye, Childermass oraya. Norrell’in yeteneklerinin farkında ve herkese bunu duyurmak amacında. Güzel bir insan. Karaktere en son Wolf Hall ve Game Of Thrones’ta ikişer bölüm izlediğimiz Enzo Cilenti hayat veriyor.
SÖR WALTER POLE:
İngiltere Savaş Bakanı kendisi. Karısının hastalığından dolayı pek bir huzursuz, çaresiz ve umutsuz ama bir yandan da güçlü durmaya çalışan normal bir adam. Karaktere Mr. Selfridge‘ten hatırlayacağımız Samuel West hayat veriyor.
LEYDİ POLE:
Sör Walter’ın genç ve güzel karısı. Ağır bir hastalığı var ve derman bulunamıyor. Norrell ilk bölümde kendisi üzerinde bazı büyücülük marifetlerini sergiliyor. Karaktere Ginger & Rosa‘dan hatırlayacağımız Alice Englert hayat veriyor.
STEPHEN BLACK:
Sör Walter’ın hizmetçisi. Gayet kibar ve sadık bir adam. Uzun yıllardır bu haneye hizmet veriyor. Hikayenin devamında önemli bir yere sahip. Karaktere Ariyon Bakare hayat veriyor.
SEGUNDUS & HONEYFOOT:
York Büyücüleri Cemiyeti’nin iki üyesi. Büyücüyüz diye geçiniyorlar ama pek de bir özellikleri yok. Hikâyenin ilerleyen kısımlarında ise nispeten önemli bir rol üstleniyorlar. Karakterlere Edward Hogg ve Brian Pettifer hayat veriyor.
DRAWLIGHT & LASCELLES:
Bay Norrell’e Londra’daki hayatında yardımcı olan iki adam. Genelde boş boş konuşup Bay Norrell’e kendilerini iyi göstermeye çalışıyorlar. Her dizide olan ve seyirciyi gıcık eden tiplerden. Karakterlere Vincent Franklin ve John Heffernan hayat veriyor.
VINCULUS:
Bir sokak sihirbazı. İlk bölümde eski Britanya Kralı “Kuzgun Kral”’dan kehanetler sunuyor büyücülere. Sihirbazlık marifeti de var. Kafasında birkaç tahtası eksik bir adam. Karaktere birçok dizideki ufak rollerinden ve en çok da Game of Thrones’tan hatırlayacağımız Paul Kaye hayat veriyor.
EKİBİN İŞ HAKKINDAKİ FİKİRLERİ
Senaristin görüşleri – Peter Harness
- Kitabı onurlandırmak ve kitabı okurkenki alınan tadın diziyi izlerken de alınabilmesini istedim. Dizide, kitapta olduğu gibi her detayı ayrıntılı olarak işlememizin mümkünatı yoktu. Her bir sahnenin mecburen izleyiciyi olabildiğince etkilemesi gerekiyordu.
- Kitapta ise böyle bir zorunluluk yok. Karakterlerin kim olduklarını, ne düşündüklerini veya nasıl hissettiklerini arzu ettiğiniz biçimde uzun uzadıya anlatabilirsiniz ama dizide görsel bir şey var ve bunu izleyiciye yansıtabilmek epey bir zor.
- Susanna Clarke çektiğimiz birkaç sahneyi izleyince çok mutlu oldu ve dolayısıyla ben de mutlu oldum. Onun memnun olması benim için çok önemliydi, çünkü bu kitabın hakkını verebildiğimizi gösteriyordu.
Yapımcının görüşleri – Nick Hirschkorn
- Diziyi ekrana taşımak gerçekten zorlu bir süreçti. Dizinin geçtiği dönemi ve kitabın havasını izleyiciye olduğu gibi aksettirebilmeyi istiyorduk ve zorundaydık da. Peter ve Toby bu konuda harika iş çıkardı.
- Ben senaristimin asla “Buna paramız yeter mi, çekebilir miyiz?” diye düşünmesini istemem. Daima kafasında ne kadar devasa bir şey olursa olsun yazmasını isterim. Çünkü bir senaristten para konusunu anlamasını da beklemem. “Sen işine odaklan ve elinden geldiğince müthiş bir şey çıkartmaya bak.” derim. Gerisini ben hallederim.
- Sahnelerin hepsini ayrı ayrı çekip sonra bir stüdyoda düzenlemek çok pahalıya patlayacaktı bize. Bu yüzden Wentworth Woodhouse bizim için harika oldu. 365 odalı ve özel bir kişiye ait bir yerdi. İşimiz bittiğinde bulduğumuz gibi bırakmamız karşılığında orayı kiralamamıza izin verdiler. Odaları istediğimiz gibi düzenledik ve arzu ettiğimiz atmosferleri yaratmayı başardık (Sör Walter Pole’un evindeki tüm odalar, Jonathan Strange’in Londra’daki evindeki tüm odalar, Bay Norrell’in Londra’daki evindeki tüm odalar, merdivenler, meclis salonu, balonun olduğu yer). Burayı çoklu stüdyo gibi kullandık ve bizim için gerçekten dönüm noktası oldu diyebilirim. İngiltere’deki 6 haftalık çekimin 3 haftasını orada geçirdik ve çalışanlar ile aletlerin aynı yerde bulunması bize çekimler için çok zaman kazandırdı.
- Çok fedakarlık yaptık. En büyük fedakarlığımızı Lost Hope’ta (Kayıp Umut) yaptık. Aklımızda genişçe bir yere taşlarla döşenmiş, üstü açık bir yer inşa etmek vardı fakat bu milyonlarca dolar tutacaktı. İzlerken nasıl bir taviz verildiği ve zorunluluktan yaptığımız belli olmuyor ama aslında büyük bir tavizdi.
Yönetmenin görüşleri – Toby Haynes
- Bütçe kısıtlamaları olması bizi daha yaratıcı olmaya itti. “Bu sahne için en önemli şeyler aslında neler olabilir?” diye düşünmeye başlayınca ortaya daha net ve iyi bir şeyler çıktı. Sonsuzluğun içinde boğulmamış olduk.
- Mesela York Katedrali’nde geçen sahne kitapta aslında gündüz gerçekleşen bir olaydı. Fakat orada gündüz çekim yapmamız mümkün değildi, çünkü sürekli turist çeken bir yer. Ayrıca gündüz çekmiş olsak, aydınlık olduğu için her bir karede daha fazla konuşan heykel olmak zorunda kalacaktı ve bu da daha fazla animasyon demek, bu da daha fazla para demek. Gece çekmiş olmamız sahnenin haşmetinden ve değerinden hiçbir şey kaybettirmedi.
Görsel efekt firmasının görüşleri – Will Cohen (MILK VFX CEO’su)
- Özel efektler çok pahalı şeyler. Özellikle bir televizyon işi için yapıldığında bütçeler çoğu zaman yetmeyebiliyor ve parayı çok dikkatli harcamak gerekiyor.
- Mesela “Kum Beygiri” sahnesinde 18 efekt birden kullandık aynı anda. Görsel açıdan muazzam bir sahneydi ama epey pahalıydı doğal olarak.
- Görsel efektleri dizinin bir bölümünden ayrı bir bölüm olarak düşünmek gerekiyor. Çünkü çekimlerle ne kadar uğraşılıyorsa efektlerle de o kadar uğraşılıyor. Ardından iki şey üst üste bindiriliyor ve bölüm ortaya çıkıyor.
- Özel efekt ile görsel efekt arasındaki fark: Özel efekt, çekimlerde olmasını istediğiniz bir şey. Mesela duman, su veya bir patlama sahnesi özel efekt dahilinde değerlendiliyor. Fakat çekimlerin ardından eklenmesini istediğiniz şey görsel efekt oluyor. Bunlar daha kapsamlı ve meşakkatli oluyor elbette.
(Ekibin görüşleri bir kamera arkası videosundan derlenmiştir.)
YAZARIN NOTU
Jonathan Strange & Mr. Norrell, fantastik türünün dönem ögeleriyle süslenmiş kaliteli bir örneği. İngiliz yapımı olması dolayısıyla da benzer türdeki tekdüze Amerikan dizilerinden atmosferi ve üslubuyla bir çırpıda sıyrılmayı başarıyor. Adeta roman gibi bir girişi, gelişmesi ve tatmin edici bir sonu olan, üzerine iyi para harcandığı efektlerinden anlaşılan ve 7 saatte derdini anlatan sürükleyici bir mini dizi. İngilizlerden nadir çıkan fantastik bir yapımı, 19. yüzyıl sosuyla izlemek isteyenlere şiddetli tavsiyemdir.
İyi seyirler, iyi eğlenceler!
yorumlar
süper bi tanıtım teşekkürler
Eline sağlık. Dolu dolu bir tanıtım olmuş. Aklımın bir kenarına not ettim diziyi.
Eline sağlık @keremaci çok güzel bir tanıtım olmuş.
Eline sağlık. Bana satmayı başardın diziyi. İlk bölümüne baktım ve beğendim. Devamını da boşa düştüğüm ilk anda bir oturuşta izlemek istiyorum.
Eline sağlık. Güzel ve bilgilendirici bir tanıtım olmuş. Dizide uzaktan hoş geldi gözüme. Vakit bulursam bakmak istediklerim arasında.
bu dizi ismiyle bu kadar mı az ilgi çekebilir. hiç okuyasım bile gelmiyordu itiraf edeyim. şimdi okudum ve gerçekten çok farklı bir şeyle karşılaştım. özellikle sonlara doğru olan kamera arkası derlemesi çok güzel olmuş. ellerine sağlık. mini de olması dolayısıyla sanırım arada bir yerde çıkar bu listeden
Eline sağlık @keremaci, çok güzel bir tanıtım olmuş. Okumaya doyamadım.
Ben ilk bölümü izleyip biriktirmeye karar vermiştim. İzlediğim kadarıyla da hoşuma gitmişti. En yakın zamanda kalan bölümleri de izlemeyi düşünüyorum.
Ben bu diziye fazla yüksek beklenti ile girdim. İlk bölümden sonra beklentimi düşürünce daha fazla zevk alabilmeye başladım. 3. bölümle birlikte ısındım. Sonrası su gibi aktı.
Ara ara bir Neil Gaiman eseri okuyormuşum hissine bile kapılabildim ki bu harika bir şey. Genele bakarsak “vay canına” dedirtemedi ama ara ara gerçekten de “vay canına” dedirttiği sahneler, olaylar boldu.
Ana karakterlerin ikisini de sevdim ama nerede izlesem hastası olduğum Bertie Carvel yukarıda yazarımızın da dediği gibi hakikaten döktürdü. Karakteri de harika geliştirdiler.
Bu arada senaristin state the obvious (malumun ilamı) yapışına hasta oldum. Kitap yazarken istediğini kurgularmışsın ama dizi çekerken öyle olamıyormuş. Hadi ya? Hiç farkında diiildik. :)) Kitabı okumadım ama gerek ortam, gerek hikaye akışı ve gerek karakterlerin gelişimi ile bir kitap tadı verdi bana. Yani ekip benim için hedefine ulaştı.
Ha bu arada bu kitabın 2005’te En İyi Roman dalında Hugo ödülü alan bir eser olduğunu da burada dile getireyim.
@keremaci: Tanıtım çok güzel olmuş. Ellerine sağlık.
Sonradan ek: Ha, bir de 7 bölüme ne çok şey sığdırabildiklerine hayran kaldım.
)
Beğenen herkese teşekkür ederim öncelikle.
@dkamoy: Açıkça söylemem gerekirse ben de öyle inanılmaz hayran hayran izlemedim diziyi. Başlamadan önce kitabına bir bakıp 250 sayfa kadar okumuştum, ardından ilk 2 bölümü izleyince çok fazla şeye yer ver(e)mediklerini fark ettim. Hikayenin gelişimini kötü yönde etkileyecek şeyler değildi bunlar ama yine de hissediliyordu. Dizide olaylar çok ama çok hızlı gelişiyor. 7 bölümde aslında seneler geçiyor misal. Şöyle tertemiz 10 bölüm olsaymış keşke.
Kitabını okumayan içinse bunlar hiç dert değil. Güzel bir seyirlik.
EK: Evet, oturttum kafamda onu da. Aynı dediğin gibi.
Ha bu arada dizinin beklemediğim anlarda birkaç sahnede bazı mizah unsurları ile bana kahkaha attırdığını da eklemeliyim. Bu anlamda
hayır demezdim sanırım.
Bi de Cucumber’ın başrol oyuncusu Vincent Franklin’i sadece son 2 bölümde tanımış oluşumu adamın iyi oyunculuğuna yormak istiyorum. :)) Allaam daha ilk bölümden o “mistır norreelll” deyişleri hala kulağımda. Keza öbür dingil de şu kapıdan girse iki tokat çaksam…
Neyse sen yeterini yazmışsın tanıtıma keremaci.
Kahkaha attığım benim de birkaç sahne oldu hakikaten ya. Evi çınlattım yani resmen. Özellikle
İşin aslı biraz da ben adil davranmıyorum galiba. Bir televizyon işine göre o efektler, atmosfer falan fazla fazla yeter bile. Bütçeden kısmalarına rağmen şahane iş çıkmış o anlamda. Gidip de dizinin ivmesine takılmamak, keyfini çıkarmak lazım. Gerçekten keyifli çünkü.
Bu arada efekt firması, dizide yaptıkları işleri 5 videoda toplamış, izleyip bitirenlerin bir bakmasını tavsiye ederim. Çok enteresan videolar. İspiyona alıyorum ne olur ne olmaz:
1×07 Final ve dizinin geneli üzerine
Efektleri çok iyiydi, oyunculuklar da öyle. İşleyişi çok kötüydü. Çok büyük kopukluklar var özellikle bölümden bölüme geçerken, o kadar hızlı gidiyorki olayları kavrayamıyorsunuz. Neyse bunun dışında genel olarak memnun kaldım. Zaman kaybı değildi, izlenebilir.
7/10