Kır Zincirlerini: House M.D. | İnceleme
13 yorum Emir Han 05 Aralık 2013 12:34
Şimdiye kadar birçok doktor temalı veya tıp konularının ele alındığı diziler gördük ama şunu kabul etmek gerekir ki House M.D gibi bir dizi hiçbir zaman gelmedi ve gelmesi de çok zor. Kimine göre dizinin biricik olma nedeni ana karakterinin alaycı kişiliğini zekasıyla harmanlayarak izleyiciye sunması, kimine göre ise gerçekçi olayların ele alınması ve dizinin tam olarak hastane havasını yansıtması.
Sonuçta insanlar gerçek dünyamızın doktorlarından ziyade House gibi işe farklılık katan meslek sahiplerini; gerektiğinde ciddileşen, gerektiğinde hızlı ve yerinde müdahalede bulunup dertlere acil derman olan, espri yapıp ortamı da yumuşatmayı sağlayabilen bir doktor görmek istiyorlar.
Dizide senaryoya konu olan hastalıklar hem gerçek, hem de sıradışı. Çözümü için ileri teknoloji ürünleri ile ortalama zekanın çok üstünde bir zeka gerektiriyor. Dr. House gibi efsane bir karakteri yaratmanın zor olduğu gibi oynaması da bir hayli zor olmalı. Bir karakterin repliğini herkes okuyabilir; fakat önemli olan şey, oyuncunun bu karakteri nasıl yansıttığıdır. Bazı bölümlerde Dr. House o kadar bencil, itici ve duyarsız bir kişiliğe bürünüyor ki Allah yarattı demeden, eşek sudan gelinceye kadar dövesi geliyor insanın.
House’u en iyi oynayabilecek ve bize o küstahlığı, huysuzluğu ve aynı zamanda karizmayı hissettirebilecek olan tek aktör ‘Ömür Yiyen Diziler’ sıralamasında 1. olan ‘Doktorlar‘ dizisinin Kutsi‘si elbette olamazdı. Bu adamın adı Hugh Laurie‘dir. Şüphesiz, diziyi efsanevi kılan faktörlerden biri de odur.
Sekiz sezon boyunca FOX kanalında yayınlanan House M.D, birçok hastalığa teşhis koydu, birçok hastalığı tedavi etti. İzleyicileri de bazı hastalık konularında ‘hastalık hastası‘ da etti. Pek çoğumuz dizinin sonunda ‘Acaba bende de var mı lan bu meret hastalıktan?‘ demekten kendini alamadı. Polislerin suçluları kovaladığı gibi House ve ekibi de hastalıkların peşine düştüler ve mikropların, virüslerin korkulu rüyası oldular. Arada kayıplar yaşanmış olsa da Dr. House’un canını dişine takıp hastası için elinden geleni yaptığını görmenin, izleyicinin hem diziye, hem karakterlerine olan sempatisini arttırdığı tartışmasız.
David Shore‘un yaratıcılığını üstlendiği, Emmy, Golden Globe ve daha birçok ödüle layık gösterilen dizi, eleştirilere maruz kalsa da çoğu televizyon yorumcuları arasında büyük bir hayran kitlesini kendine bağlamayı başardı. Amerikan Film Enstitüsü (AFE) tarafından dizinin çıktığı yılda Favori En İyi 10 TV Dizisi kısmına girdi ve herkesi şaşırtmayı başardı.
(Aslında bizleri şaşkına uğratan ülkemizde %15’lik reyting oranı alıp 3 sezon süren, 2 yıl sonra 4. sezon için dirilip bir sezon daha giden, sonunda da 97. bölümde final yapan ‘dizimsi ‘ ‘Doktorlar’ olmuştur.” Sen izlemiyorsun, ben izlemiyorum, kim izliyor peki bu diziyi? Var ki izleyeni, yayınlıyorlar. ” desek de izleyicilerinin kim olduğu yaşamın en büyük gizemlerinden biridir.)
AFE ayrıca House M.D’ye “İzlenesi en iyi tıbbi dizi” olarak hitaplarda da bulundu. Bütün bu olumlu eleştirilerin ardından House dizisinin önü daha ilk sezonundan açılmaya başladı.
Şu da bir gerçek ki House olmasa, şimdiye kadar yayınlanmış olan bütün tıbbi diziler bilindik popülerliğine kavuşamazdı. House’un insanlara tıbbı sevdirici bir bağımlılık aşıladığı söylenebilir. TV’nin insanlar için çok büyük bir “hipnoz” etkisi var. Ekranlarda görülen bütün diziler farkında olmasak da bizleri derinden etkileyebiliyorlar. Çoğu insan TV’de gördüğü karakterle kendini bağdaştırıp onun gibi olmaya çalışabiliyor. Bunun için en iyi örnek House. Gregory House karakterinin sekiz yıllık yayınlandığı dönemde insanları tıbba itekleyeci etkileri, insanların içindeki doktor olma isteğini uyandırdığı bilinmekte…
Her ne kadar House’un kendisine öz bir tarzı olduğunu söylesek de bu dizi karakteri çok iyi bildiğiniz bir klasik dedektiften alınma. Kitapları, filmleri ve -gına getiren uzun sezon araları- olan dizileriyle tanıdığımız ‘Sherlock‘ karakteri House’un esin kaynağıdır. Röportajlarında olsun, katıldığı programlarda olsun, hep Sherlock Holmes hayranı olduğunu dile getiren dizi yaratıcısı David Shore, House’un dava çözümlerini, sıradışı yöntemlerini ve huysuzluğunu Sherlock’a benzeterek kullandığını kabul etmiştir.
House ile Sherlock arasında kendini gösteren benzerliklerden daha önce şu bildirimizde bahsetmiştik. Birkaçına burada yer verecek olursak, ikisi de müzikal enstrümanlar çalmakta.(House piyano, Sherlock ise keman.) İkisi de birer bağımlı. (House genellikle Vicodin’e bağımlı hap tüketicisi, Sherlock ise kokain bağımlısı.) House ile Dr. James Wilson’ın arasındaki ilişkinin de Holmes ile Watson ilişkisinden aşağı kalır yanı yok.
Birçok kanalda polisiye, gerilim, aksiyon dizileri yayınlanıyor. Polisiye dizilerde de genellikle bir teşkilatın birlikteliğiyle suçluları analiz edip cinayetleri çözmelerine tanık oluyoruz. Criminal Minds ve CSI serileri gibi dizilerde hep bir suç gizemi vardır. Belirli profesyonel kişilerden oluşan, insanlara yardım edip suçluları adalete teslim etmeyi amaçlayan takımların mücadelesini izleriz her zaman. Bu dizide de “tıbben” böyle bir şeyi görebiliyoruz. House’ta da ilk sezonlarda hep bir Takım Birlikteliği söz konusu. Uzman kişilerden oluşan ve katil mikropların avcıları olan doktorlar yer almakta. Doktorların başında da House var. Bir benzetmede bulunacak olursak, House, doktorların lideri.
Dr. House, sorunlu fakat zeki bir doktorun, meslektaşlarıyla hemen her bölümde olur olmaz hastalıklara yakalanmış hastaları teşhis ve tedavileriyle uğraştıkları ilginç ve sıradışı bir dizidir. Hastalıkların teşhisi her zaman çok olur. Tahta üzerinde şekiller , grafikler, teoriler yazılır-çizilir. İş, sonunda her zaman olduğu gibi Dr.House’da biter. Bu gıcık adam, ta 2 metre uzaktan sorduğu soruyla teşhisi koyar ve çekip gider. Bu küstah adam aynı zamanda topaldır ve ağrı kesici bağımlısıdır. Dizinin en ilginç tarafı ise aslen bir İngiliz olan başrol oyuncusu Hugh Laurie’nin son derece akıcı bir Amerikan aksanıyla konuşmasıdır. Katıldığı bir talk show programında ‘İngiliz gibi gülüyorsun‘ eleştirisine ‘Keşke bu kapıdan bir Fransız gibi girebilseydim‘ diyerek konukları kahkahalara boğan biridir aynı zamanda.
Dizinin kurgusu hemen hemen şöyle gelişmektedir: Dr. House’un koyduğu teşhis asistanları tarafından beğenilmez. Dr. House ‘Ameliyat gerekli’ der, asistanları ayak diretirler. Dr. House ameliyat izni almayı başarsa da beklenmedik bir şekilde bir terslik çıkar. Ama olay Dr. House’un becerisiyle tatlıya bağlanır. Tüm bu basma kalıp ve kendini tekrar eden kurguya rağmen bu dizi, izleyicileri kendisine bağımlı hale getirmeyi kısa sürede başarır.
“Sekiz sezonluk dizinin konusu bu kadar basit mi?” derseniz, tabii ki öyle değil. House dizisi sezonlar ilerledikçe kendini değiştiren, konu itibarıyla gittikçe genişleyen ve arada da karakterlerinin kişisel sorunlarını öne çıkartan bir dizi. Sezon başlangıcı ile finalleri patlama yapsa da arada kalan bölümler için aynı şeyi söylemek mümkün değildir; düşük tempoda ilerler, ama sıkmadan…
Yeri geldiğinde derin dersler çıkarabileceğiniz bir FOX klasiği bu. Hani vardır ya ölmeden önce yapmanız gereken şeyleri sıraladığınız “Bucket List”… Size rahatlıkla söyleyebilirim ki bu listeye bir yeni şey daha eklediniz. ‘I dont have a pain management problem. I have a pain problem.’ (Ağrıyı idare etme problemim yok, ağrı problemim var.) diyerek izleyicileri kendisine hayran bırakan Dr. House’u çok seveceksiniz. İyi seyirler…
yorumlar
(Aslında bizleri şaşkına uğratan ülkemizde %15′lik reyting oranı alıp 3 sezon süren, 2 yıl sonra 4. sezon için dirilip bir sezon daha giden, sonunda da 97. bölümde final yapan ‘dizimsi ‘ ‘Doktorlar’ olmuştur.” Sen izlemiyorsun, ben izlemiyorum, kim izliyor lan bu diziyi? Var ki izleyeni yayınlıyorlar. ” desek de izleyicilerinin kim olduğu yaşamın en büyük gizemlerinden biridir.)
hahahahahah muhteşem bir yazı:)) emeğinize sağlık
Merhaba ben dkamoy ve bir Housekoliğim…
“Dizinin kurgusu hemen hemen şöyle gelişmektedir” ile başlayan paragrafa bön bön baktım. Bunca sezon ayıla bayıla izlediğim House’un formülü bu muydu diye düşündüm. Hala aklıma gelen bölümleri bu formüle oturtamıyorum. Dizinin formülü var kesinlikle. Çok da keskin ve şaşmayan şeyler üstelik. Ama bu paragrafta sayılanlar genele oturmuyor bence. (Ardından gelen paragraf kurtarmamış burada yazılanın yarattığı hissi ve fikri, üzgünüm.) Yeni başlayacak birileri vardıysa bence o paragrafı kaale almamalı.
Bunun dışında şu tespiti de desteklemiyorum: “Çözümü için ileri teknoloji ürünleri ile ortalama zekanın çok üstünde bir zeka gerektiriyor.” Benim izlediğim House’da, teknoloji çoğunlukla n. sırada etkili oluyordu. Genellikle hasta hakkında alınan bilgilerin yetersizliği ya da yanlışlığının teşhise hakim olduğu ve her şeyin aslında insanda bittiği bir dolu bölüm geliyor benim aklıma House deyince. Teknolojik zamanzingolarla koyulan teşhisler değil. (Teknolojik zamazingolar hiç kullanılmıyor demiyorum, ama genelgeçer tıp dizilerine göre çok daha az kullanıldığını düşünüyorum.)
Genelgeçer tıp dizisi demişken… “Şu da bir gerçek ki House olmasa, şimdiye kadar yayınlanmış olan bütün tıbbi diziler bilindik popülerliğine kavuşamazdı.” ifadesi de belki yabancı dizi kültürü zayıf Türk izleyicileri için geçerli olabilir. Ama Amerikan dizi tarihinde koskoca Chicago Hope, E.R. gibi diziler dururken (ki bunların da ataları var) tv izleyicisine tıbbı House’un sevdirdiğini söylemek bence olmamış.
@ Emir Han: Bunca olumsuz eleştiriden sonra -hayalimdeki gibi olmasa da- diziyi yeniden gündeme getiren bir yazı yazıp, uğraştığınız için teşekkür edeyim bari.
Bu arada Doktorlar’ı ben kendim bir kere yarım yamalak, bir kere de baştan sona tüm bölümlerini izlemiş bulunuyorum. İlk çıktığı zamanlar yabancı dizi de ne bilmezdim. Bana çok güzel değişik bir hayat gibi gelirdi, uyuz elanın ve arkadaşlarının İstanbul da ki hayatı falan. Pişman değilim onun gazıyla şu an Tıp okuyorum. Keşke hiç gaza gelmeseymişim deha iyiymiş ama neyse.
Ellerine sağlık.
Doktorlar ile ilgili o kısım benim de hoşuma gitti, gitmedi değil ama içimde kalmasın, ben de bir şey söyleyeceğim:
O başladığında bugünkü gibi olmasa da yabancı dizi dünyasına biraz aşinalığım vardı benim. En azından Grey’s Anatomy gibi bir diziden haberdardım yani. Normalde Türk uyarlamalarına karşıyım ya da beğenmem ama bu diziyi oturup baya baya takip etmiştim. Çünkü adamlar birebir Grey’s Amatomy’yi takip ettiler 1. bölümden en azından bir 3. sezon civarına kadar.
Değiştirmiyorlar mıydı? Tabii ki değiştiriyorlardı. Daha ilk bölümde Meredith le Derek’in tanışmasını aynı taksiye aynı anda binen kişiler olarak değiştirmişlerdi. Grey’s de hala yaşayan Alex, oyunculardan kanaklı bir durumdan orada ilk sezon sonuna hakkın rahmetine kavuştu filan falan. Ama buna rağmen izleyiciyi kendisine bağlayabiliyordu. Ayrıca bir farkındalık döneminin içinde değildik.
O yılların kalitesine göre o dizi izlenebilecek türden bir diziydi. Sosyal medya yok gibi bir şeydi. Şimdi olsa ne kadar tutar maçhul. Ama ben şunu da düşünüyorum, Amerika’da hala yeni tıp dizileri çıksa da bir Grey’s Anatomy ya da House olmuyorsa Doktorlar’dan sonra da bu tarz bir diziye kalkışan olmayacak. Olsa da tutmayacak.
(Show TV’nin 2 yaz boyunca maddi sıkıntılardan dolayı dizinin bölümlerini günde 7-8 saat arka arkaya yayınlamasını katmıyorum bu olaya. O, kanalın kendini bilmezliği. Gerçi buna rağmen haaala baya izleniyordu, iyi hatırlıyorum. Sonunda bu yaz insanların sosyal medyada dalga geçmesine dayanamayıp Pis Yedili’ye aynı haltı uyguladılardı. Doktorlar’ı da FOX’a sattılardı, onlar yayınladıydı bu sefer )
(Bu arada yazı için eline sağlık @Emir Han)
Özlemişim House’u. Tıp dizileri arasında çok özel ve ayrı bir yeri vardır bana göre de.
İki başrol karakter oluşturulurken Sherlock Holmes’tan esinlenilmesi, çok akıllıca bir karar olmuş. Dizinin bu kadar tutmasında ve sevilmesinde en önemli etkendir belki de.
Eline sağlık @Emir Han.
@dkamoy – Yazımı okuma nezaketi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim.Ama nezaketi eleştiri üslubunuzda kullanabilseydiniz size çok yakışacaktı bilesiniz.inanın bana,ben de sizin yazdıklarınızı okurken bön bön bakakaldım yazdıklarınıza .Neden mi? Çünkü ben ‘dizinin formülü budur !..’demiyorum.O ‘formül’ lafı size ait.Ben “Dizinin kurgusu hemen hemen şöyle gelişmektedir” diyerek tüm bölümlerini kaçırmadan izlemiş bir takipçisi olarak ‘Genelleme’yapıyorum.İzleyenler pek çok bölümün birbirinden farklı olsa da buna benzer bir kurguda işlendiğini az çok anımsayacaklardır.Arı dilince değil,balınca tavsiyeleriniz olacak ise başım üstüne.Saygıyla kabul eder ve teşekkür ederim…Aksi halde Diyojen kendini rahmetle andırır bu gidişle…Ben yol gösterici,yapıcı eleştirilerinizin akıl ve nezaketinizle süslenmiş ışığını yazım üzerinde izlemek isterdim ,o ışık bence,sizde fazlasıyla var ama siz bu seferlik feneri kendi içinize çevirmiş gibisiniz oysa…Sizden dileğim şudur ki; yazılarıma bir şeyler ‘karalamak’ için lütfen zorlamayın kendinizi.Çünkü sevgi ve saygıyla harmanlanmamış bir eleştiri yapıcı olmaktan uzaktır..Bu dil ve yaklaşım da bana uzaktır..Tekrar teşekkür eder ve dileğimi yerine getirmenizi rica ederim.
@Emir Han @dkamoy bence zaten formül derken genellemeden bahsediyor ve ben de o genellemelere katılmadığımı söylemeliyim ben de tam oturtamadım diziyi o genellemeye. Benim gördüğüm genelleme, House bir teşhiş koyar, ilaçlar verir hasta iyileşmez, House bir başka teşhiş koyar ilaçlar verir hasta iyileşmez, dizinin sonunda House Wilson ya da başka bir dizi oyuncusu ile hayat üzerine konuşurken birden orada geçen bir cümleden hastanın sorununu bulur ve de son anda iyileştirir olarak izlemiştim tüm diziyi. Evet House ameliyata zorlayıp biyopsi almak için uğraşır; ama ben bunu bölüm kurgusu olarak görmemiştim hiç dizide. Teknoloji konusunda da @dkamoy gibi düşünüyorum mesela, insanlar farklı yerlere dikkat edebilirler bu gayet doğaldır bence.
Yazınıza gelince ben sizin şu son zamanlarda 22dakikaya getirdiğiniz canlılığı çok seviyorum, inceleme yazıları daha öncede yazılıyordu; ama bu kadar sık olmuyordu ve çok mutluyum bu durumdan, bu yazınızı ve dilinizi de severek okudum yine, sadece o kısma katılamıyorum ben de.
Ayrıca insanlar lütfen House’tan etkilenip gelmesinler doktora, olan bize oluyor sonra Ha bir de aslında House’un taktiği çokta doğru bir taktik değildir, hastalığı deneme yanılma yoluyla bulmak; ama daha eğlenceli, merak uyandırıcı ve zekice olduğu da bir gerçek.
House’a gelince de herkes izlesin gerçekten, ulusal kanal dizileri içinde gelmiş geçmiş en başarılı dramalardandır kesinlikle.
@Emir Han : Yorumumda saygısızca davrandığımı ya da saldırgan olduğumu düşünmüyorum. Çok sevdiğim bir dizi ile ilgili katılmadığım birkaç tespite karşı ters yönde eleştiride bulundum sadece. Üstelik de “bence” kelimesini fazlasıyla kullanarak. Ama sorun değil; bundan gayrı sizin yazılarınızla ilgili olumsuz eleştirilerimi kendime saklayabilirim.
Bir de size hitaben yazdığım son cümlemde kendime batırdığım çuvaldızın görünmeyişine (sonundaki iki nokta ve kapanan paranteze rağmen) üzüldüm açıkçası. (“Amma olumsuz konuştun dkamoy, uğraşılmış bir yazı var yukarıda” diyerek kendime kızan bir parmak salladığımı ve kendimle “huysuz” diye dalga geçtiğim halimi düşünebilirsiniz onu okurken.)
açıkçası çok kötü bir yazı olmuş. beğenenlerde neyini beğenmiş bu yazının onu anlamadım. house un kalitesi ile zerre bağdaşmayacak düzeyde bir yazı. bunu, house efsanelerine hiç değinilmediği halde bir house md incelemesi diye nitelendirmek zaten çok amatörce olmuş.
@emir han: bence gereksiz bir çıkış olmuş. yazılarınızı bizimle paylaşıyorsanız, negatif yorumlara da hazır olmalısınız. herkes kendi fikrini belirtecektir elbette. hepimizin “çok güzel olmuş eline sağlık” dememizi beklemiyorsunuz umarım.
ben yazınızı okumadım henüz ama yorumları okurken dkamoyun yaptığı alıntılar üzerinden verdiği cevaplara hak verdiğimi belirtmeliyim. house çoğumuzun izlediği bir yapım. siz de tanıtım değil, inceleme yazmışsınız. bu da fikirlerinizi kattığınız anlamın geliyorsa karşıt fikirler elbette ki çıkacak.
ve elbette ki burada çıkan her yazıya hepimiz eğer istiyorsak iyi ya da kötü yorumumuzu belirtmekte serbestiz. kötü yorum yazcaksan yazma, biraz çocukça ve özgüvensizce olur.
Bir şey ekleme ihtiyacı duyuyorum.Başka tıp dizisi izlemedim ama diğer tıp dizileriyle bence tam olarak uyuşmuyor.Çünkü House’ta grubun departmanları itibariyle çoğunluklu uçuk kaçık hastalıklara bakıyorlardı.Bu yüzden o deneme yanılmalar oluyordu.Zaten ara ara House’un normal hastalıkları bi bakışta çözdüğü bize gösteriliyordu.(bunu yazarken nedense Sherlock’un da izlediğimiz polisiye dizilerdeki olayları bi bakışta çözeceğini düşündüm.Boşuna esinilmemiş karakter demekki)
@k3skin : Yorumunuzu hiç yapıcı bulmadım. Biraz saygılı ve kırıcı olmayan bir tarz kullanmanız bence daha iyi olurdu.
Bir dizi farklı açılardan incelenebilir. Böyle yazıları hazırlamak zordur. Hele ki yukarıdaki gibi kişisel yorumlardan oldukça arınmışını hazırlamak…
8 sezon sürmüş herhangi bir dizinin incelemesi muhakkak ki sevenleri için eksik olacaktır kanımca. Ama bu, yazının kalitesini/kalitesizliğini göstermez.
Siz başka açıdan ele alırsınız, başkası başka açıdan. Ama birileriyle aynı fikri paylaşmadığınızda bu denli saldırgan bir tutum takındığınızda okunabilirliğiniz azalıyor. Bilginiz olsun.
Ha, umrunuzda değilse sorun değil.
İlk bölümünden itibaren hiç bir zaman sıkılmadan ara vermeden izlediğim tek dizi.Her ne kadar House karakteri ruhsuz,umursamaz ve deli mi akıllı mı pek karar veremesem de adamı seviyorum.Artık kusma noktasına geldiğim iğrenç ve yapay hastane dizilerinden sonra bu dizi insana iyi geliyor.Türk dizilerinde 100 bölüm bir olay çözülemezken bu dizide her bölüm yeni bir vaka ve yeni bir olay çözüme kavuşuyor.Mutlaka izlenmesi ve takip edilmesi gereken bir dizi…
House: Köpekle konuştunuz mu?
Cameron: Yabancı dilimiz seninki kadar iyi degil.
House:İnsanların daha güvenli araba kullanmasını istiyorsan,hava yastıklarını çıkartıp, boyunlarını hedef alan bir maket bıçağı yerleştir. Kimse saatte 5 kilometreden fazla hız yapamaz.
House:İlgilenilmesi gerekenler; sadece hastalar değildir.
Taub: Virüs 200 yıldan fazla yaşayamaz.
House: Sen yaşıyorsun ama.